Durum daha beterdi o zaman.
Emperyalist bölüşüm savaşında pay alabileceğini sanarak hiçbir şekilde hazır olmadığı halde savaşa katılan Osmanlı Yönetimi Alman İmparatorluğu'na payanda olmaktan başka bir şey yapmadı ki.
Hem savaşa girmesi başlı başına ölümcül bir hataydı hem de yanlış tarafı tercih edip memleketin ırzına geçilmesine sebep oldular.
Alman İmparatorluğu Rusya'ya saldırmak için gemiler gönderiyor. Osmanlı Yönetimi güya meşruiyet kazandırmak için gemilere Türk bayrağı çekiyor. Bunu gören İngiltere, bir cezalandırma operasyonu ile İstanbul'u devre dışı bırakmak için donanma ve sömürgelerinden topladığı Anzaklar'ı gönderiyor.
Savaşa karşı çıkan komutanlar uzak yerlere sürgün edilip Alman konutanlara sorun çıkarmayacak, liyakatsizler bırakılıyor.
Mustafa Kemal, kendisi zorla Çanakkale'ye gelme sürecini başlatıyor. Daha önce burada savaş deneyimi olduğu için İngiliz donanması ile gelen Anzaklar'ın karaya çıkacağı yerleri doğru tahmin ediyor. Alman komutanlar ise daha büyük askeri güçlerle ilgisiz yerlerde bulunup gereksiz yere savaşı uzatıp daha çok askerin ölmesine sebep oluyor.
Uzun lafın kısası, Atatürk ve savaşa karşı olan liyakatli komutanların mecburen katılıp memleketin ırzına geçilmesini birkaç yıl uzatmayı başardığı bu savaşın Kurtuluş Mücadelesi ile bir ilgisi yok. O iyi komutanlar da Osmanlı Yönetimi için değil, memleket işgal edilmesin diye inisiyatif aldılar. Emperyalist paylaşım savaşından sonra da ilk iş olarak bağımsızlık mücadelesi vererek Osmanlı'yı saf dışı bırakma çalışmalarına başladılar.