Dinsizlerin de Zeytin Dağları vardır, diyor Camus. Ister hayatın anlamını ararken intihar etmeye çalış, belki de dene, ister bu anlam arayışı içerisinde debelenirken hayatına acıyla devam et. Düşünmek için için yenmeye başlamaktır ki fazla düşündükçe ya aklını yitirirsin ya da Zeytin Dağına varırsın. Bu arayışın sonucu bir tanrı benimsemek olabilir ya da acı dolu bir ölüm. Ama benim kast ettiğim farklı, kendi Zeytin Dağı'nda kendi muhattabın olmalı. Dinsizin Zeytin Dağı. Muhattabın yoksa acı çekmeye mahkumsun. Merak da edilirse burada bahsi geçen dağ yanlış hatırlamıyorsam Isa'nın çarmıha gerilmeden önce, dua ettiği mekan.
Buna ek "Hayatın herkesi kapsayacak olan anlamını nedir?" sorusu, cevaplandıramayacagımız bir sorudur. Kendisi de şüpheyle de olsa kabul eder bunu:
Bu dünyanın kendini aşan bir anlami var mi bilmiyorum. Ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmenin de benim için şimdilik imkansız olduğunu biliyorum.
Toparlarsam, hayatın öznel anlamları olabilir. Ama nesnel bir anlam arayışına ciddi manada girmemiz demek ya o iman temelli Zeytin Dağında kendimizi bulmamız ya da intiharı düşünmemiz demektir. Bu bağlamda her ikisini de istemiyorsak kendi dinsiz Zeytin Dağımizda kendi muhattabımızi yaratmamızdır mesele.
Soruya cevaben benim muhattabım Cioran'ın da kast ettiği gibi elimdeki tek şey hayat, neden ondan vazgeceyim, düşüncesidir. Kendi hayatım bana yeterli anlamı çıkarmamı sağlıyor. Vücudum, bedenim, varlığım; her şeyimle buradayım. Hayatım ve benliğim benim için başlı başına bir anlam.