Çok bilmek mi, çok bilmek istemek mi yoksa çok düşünmek mi insanı yalnızlaştırır?

Çok düşünmek, çok çalışmak veya çok okumak insanı yalnızlaştırmaz.

İnsanı yalnızlaştıran şey kafanı evinde sosyal medyaya-bilgisayara gömerek ve insan içine çıkmayarak insanlarla iletişimini minimuma indirmendir.

Sosyal medyanın köpürtmesi ile birbirinden bağımsız olguları birbirine bağlamayın.
 
Çok düşünmek, çok çalışmak veya çok okumak insanı yalnızlaştırmaz.

İnsanı yalnızlaştıran şey kafanı evinde sosyal medyaya-bilgisayara gömerek ve insan içine çıkmayarak insanlarla iletişimini minimuma indirmendir.

Sosyal medyanın köpürtmesi ile birbirinden bağımsız olguları birbirine bağlamayın.

Hocam ben o yalnızlıktan bahsetmedim.
Çok okumak veya çok çalışmak da demedim.
Bir konu hakkında veya olgu hakkında çok düşünmek veya buna bağlı olarak çok bilmeyi istemek insanı yalnizlastirir mi birnevi o şeye bağımlı mi yapar dedim.

En basitinden filozofları örnek verebiliriz ki ben filozofların sosyal medyada takılıp, bilgisayara kafalarını gömdüklerini düşünmüyorum.
 
Ama bu bilgelik yolunda yalnızlaştıran şeyin asıl kaynağı nedir?

Asıl kaynak o yolda yaşadığın süreçtir. Sürecin kendisi kaynağın kendisidir yani.

Sürekli bir şeyler öğrenen bir insan eğer sosyal ve aktif biri ise bunu çevresindeki insanlarla paylaşma eğilimine girer. Çünkü bir şeyler öğrettikçe tatmin hissiyatı artar. Genelde çevreden pozitif dönüşler olmaz. Karakteri de müsait ise ilk başlarda epey konuşkandır.

Bu kadar konuşkan olması çevresindeki insanları rahatsız etmeye başlar. Sürekli bir şeyler öğrenip soru sorduğu için arkasından konuşulur. Kendisini bir şey sanma eğiliminde olduğunu düşünürler. Halbuki yanına gittiğinizde aslında sadece soru soran ve bir şeyler bildiğini sanan birisi olmadığını görmüş olursunuz. Gayet verimli bir sohbet edersiniz.

Size anlattığım bu hikaye başımdan geçen bir olaydı. O kişinin yanına gidip konuşmayı deneyen kişi bendim yani. Peki neden böyle?

Çünkü o kişi genelde etrafındakilerin sıradan işler ile uğraşıp, sıradan şeylere canını sıktıklarını düşünür. Ona göre "diğerleri" bir akvaryumun içinde yaşayıp dış dünyaya kapalı kalmışlardır. Dış dünyadan kastımız bilginin kendisi. Akvaryumdan kastımız ise asosyallik değil. Hatta o kişiye göre burada bahsettiğimiz "diğerleri" epey sosyal insanlardır.

Bilmekten daha önemli bir şeyin olmadığını anladığınız an etrafınızdaki çoğu kişi size sıradan gelmeye başlar. Bilmedikleri için değil, kendilerini kapattıkları akvaryumlarından çıkartmak yerine onlara atılan yemleri yemekle yetindikleri için.

Elbette bu bir süre sonra sosyal zekada gerileme ile sonuçlanır. Çünkü kendisi gibi düşünüp fikir alışverişi yaptığı insanları bulamamaya başlar. O akvaryuma girmek de istemez. Bir kere çıkınca, dışarıdan akvaryuma baktığında ne kadar acınası bir halde olduğunu görmüştür çünkü.

Böyle işte... Yaşadığım bir olay vesilesi ile harmanlamaya çalıştım. Umarım faydası dokunur diyelim.
 

Geri
Yukarı