Bu aslınnda insanın zihinsel bir canlı olmasından kaynaklı bir durum evreni bilmiyoruz fakat yeryüzünde insandan başka yaşamı zihinsel algılayan başka bir canlı türü yok. hal böyle olunca doğru yaşam biçimi, doğrular - yanlışlar , iyiler-kötüler vs kavramlar ortaya çıkıyor. yani hayatı zihinsel algılayan insan herzaman birşeyleri bir şekilde öğrenmek durumunda. doğal bir canlı insanın yaklaşımıyla öğrenmeye ihtiyaç duymaz. tabi bu durumda şöyle bir sorun ortaya çıkıyor; insanın tarih boyunca yaşadığı deneyimler koyduğu kurallar, öğrendiği bildiği doğrular-yanlışlar, iyiler-kötüler hepsi mutlak doğru mu? burada bir sıkıntı var. çünkü insan zihninin ulaştığı her nokta "sadece kendi düşüncesinden ibaret" yani mutlak doğru denemez. hal böyle olunca dinsizlikte, dindar olmakta, farklı birdine yönelme vs, çeşitli dinlerin olması hepsi normal karşılanmak zorunda. insan diğer canlılardan farklı olduğunu düşündüğünde ve aklını zekasını farklı olarak kullandığında esasen yaratıcısından kopmuştur. kendi yolunu tercih etmiştir. ve bu yolda mutlak doğru yoktur. insan yaratıcıdan kopmakla şöyle bir çelişkiye düşmüştür; kural içinde kuralsızlık yaşamak. yani hem kural koymak, hemde kuralsız olmak. kuralsız olmak istemesinin nedeni doğal yaşama içgüdüsünden kaynaklıdır. koyduğu kurallar kendi zihninin ürünüdür. özetle özü doğal olan bir canlıya hayatı zihinsel algılaması ciddi bir sorun yaratmaktadır.