Burada birisi önermişti bu filmi. Zararlı olduğunu biliyordum şekerin fakat daha da zararlı olduğunu anladım bunu izledikten sonra. Hele ki mutluluk ve şeker ilişkisini. Zaten şekeri bırakmıştım dişlerimi kaybetme korkusundan, bu filmi izleyince tam teşekküllü bir şeker düşmanı oldum.

Tuz, şeker, un. Bitirim üçlü bunlar. İnsanı mezara daha erken sokuyor, bazen de süründürüyor sizi. Sağlığınızı kaybetmeyin çünkü ona paha biçilmez. :)
Ama onlarsız da olmuyor ya hocam :):).
 
Sigara kadar göze batmıyor ama daha beter bir şey.
Aynen belki daha beter, ama aynı oranda zararlı olduğu kesin. Çünkü aynı bağımlılık etkilerini gösteriyor.Şekeri bırakınca, beyin şeker şeker diye deliriyor şu anda olan o. Bakalım kurtulacağız uyuşturucudan. Bırakınca mutsuz da oluyorsun, sürekli uyuyasım geliyor. Lanet şeyi bütün toplum kabulleniyor, devletler bizi koruması gerekirken kimsein gıkı çıkmıyor, devlete bile güvenemiyorsak sağlık konusunda kime güveneceğiz.☹️

Ama onlarsız da olmuyor ya hocam :):).

Sigara kullanan için de, uyuşturucu kullanan için de onlarsız olmuyor. Ne kadar mutlu ediyor değil mi içince.

Sağlığınızı kaybetmeyin çünkü ona paha biçilmez. :)

Hastaneleri görüyoruz. Bu hastanelerin bu kadar gelişmesinin sebebi de o bölgede artan taleptir bir nevi. Mesela Japonya nüfusu gereği, hızlı ulaşım için tren ağları ile örülmüş bu konularda uzmanlaşmışlar, herkes ihtiyacı olan şeyde uzmanlaşıyor. Bizde ise bu kadar hastane konusunda uzmanlaşmak iyi gibi gözüksede, durum arka planda hiç iç açıcı değil.
 
Son düzenleme:
Evet, önceden yağı zararlı gösteriyorlardı (belgesele göre) ama belgesel şekerin zararlarını çok güzel anlatıyor. Glikoz her meşrubatın içinde vardır. Bir ürünü alırken paketine bakıyorum uzun zamandır, içinde şeker-protein-yağ-doymuş yağ ne kadar var diye. Şeker varsa bırakıyorum.

Daha hafta başı bir hastanenin acil bölümündeydim, her gelen kendine bakmamış insanlar. Göbek köşeyi önce dönüyor, kimisine Allah veriyor hastalığı ama insan kendi kendini hasta ediyor aslında. Bugün de böbrek nakli olan bir adamla konuştum hastanede. Bazıları şanslı yani, böbrek bulabiliyor.

Hastanelere gide gele hastalıklar konusunda uzmanlaştım, o yüzden beslenmeme ve sporuma dikkat ediyorum. Hayat felsefem; sağlıklı yaşayarak ölmek.
 
Evet, önceden yağı zararlı gösteriyorlardı (belgesele göre) ama belgesel şekerin zararlarını çok güzel anlatıyor. Glikoz her meşrubatın içinde vardır. Bir ürünü alırken paketine bakıyorum uzun zamandır, içinde şeker-protein-yağ-doymuş yağ ne kadar var diye. Şeker varsa bırakıyorum.

Evet yağa mı yoksa şekere mi suç atalım derken, büyük şirketlerin baskısı, parası ile bu suç, şeker yerine yağa atılıyor.
 
Maalesef az yemek yesem de çok fazla, şekerli ürün tüketen bir insanım. Çikolata gibi zevklerden mahrum bırakmam kendimi. Nasıl azaltırız bilmiyorum :) Neyse deki zayıf bir insanım, az çok oradan yırtıyorum.
 
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...


Diyeceğim o ki, şu hayatı bir kere yaşıyoruz. Bırakın kısa yaşayalım, ama yine de dolu dolu yaşayalım. Şekersiz, unsuz, kolasız, etsiz, kısaca lezzetsiz bir hayat düşünemiyorum. Aşırıya kaçmadıkça, Canan Karatay gibi tiplerin tavsiyelerine kulak asmıyorum. Bilmiyorum belki yanlış düşünüyorumdur, ama yine de sağlıklı değil, lezzetli beslendiğim için genç ölürsem. Pişman olacağımı zannetmiyorum.
 
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...



Diyeceğim o ki, şu hayatı bir kere yaşıyoruz. Bırakın kısa yaşayalım, ama yine de dolu dolu yaşayalım. Şekersiz, unsuz, kolasız, etsiz, kısaca lezzetsiz bir hayat düşünemiyorum. Aşırıya kaçmadıkça, Canan Karatay gibi tiplerin tavsiyelerine kulak asmıyorum. Bilmiyorum belki yanlış düşünüyorumdur, ama yine de sağlıklı değil, lezzetli beslendiğim için genç ölürsem. Pişman olacağımı zannetmiyorum.

Keşke kısa yaşasak direk öldürse kurtulursun, keşke süründürmese ama işin ucunda, karaciğerin iflas etmesi, kalp rahatsızlıkları gibi bin bir türlü hastalık var. Elbette o dedikleri çok iyi anı yaşa ama anı yaşarken, o anların içine büyük büyük şirketler zehirleri serpiştirince, hastaneler tıka basa dolunca bir anlamı kalmıyor. Kaldı ki şiirde anlatılanlar daha çok, gez dolaş, hayatın tadına var anlamında, her önüne konulanı ye diye bir şey dediğin görmedim. Ona bakarsak, tatsız tusuz diyoruz çok iyi, peki bunun uyuşturucudan, sigaradan ne farkı var? Bizi resmen esir almış, çikolata, şekerli çay veya meyve suyu içmesek de olur. Meyveler var doğal yoldan ye ama elin oğlu suyunu sıkmış al iç bütün şekeri diyor. Şimdi bunlar bağımlılık yaptığı için vazgeçilmesi zor gibi duruyor, ama onlarsız daha tatlı hayat yaşanacak. Ruh haline kadar etkiliyen bir zehirden bahsediyoruz. Vaktiniz varsa, belgeseli izleyin sonra fikriniz değişmezse ben ne olayım?
Mesaj otomatik birleştirildi:

Maalesef az yemek yesem de çok fazla, şekerli ürün tüketen bir insanım. Çikolata gibi zevklerden mahrum bırakmam kendimi. Nasıl azaltırız bilmiyorum :) Neyse deki zayıf bir insanım, az çok oradan yırtıyorum.

Cikolota yersin, çay içmezsin, meyve suyu tüketmezsin, bir gün meyve bir gün çikolata bir gün dondurma yersin ama hepsini bir yapmaya kalkınca, günlük ihtiyacından fazla olan şekeri vücut yağa çevirip, karaciğer yağlanması, göbekte yağ olarak depoluyor. Şekerin bir gram yararı yok, ama bağımlılık işte. Hep tatlı şeyler canı istiyor bu da ilk ilkel insan piskolojisine dayanıyormuş. Sürekli şeker yani enerji arayışında olan insan, enerjiyi görünce beyin alarma geçiyor ye diye zorluyor. Ama şu anda aşırı derece fazlalık var.
 
Son düzenleme:
Cayi sekersiz icerim. Kolayi da icecek olursam zero icerim. Hayatimdan atali cok oldu.
 
Uyarı! Bu konu 7 yıl önce açıldı.
Muhtemelen daha fazla tartışma gerekli değildir ki bu durumda yeni bir konu başlatmayı öneririz. Eğer yine de cevabınızın gerekli olduğunu düşünüyorsanız buna rağmen cevap verebilirsiniz.

Yeni konular

Geri
Yukarı