Arkadaşlar, en başında konuya dalıp fikirleri, düşünceleri bulandırmak istemedim, o nedenle de sona kalmayı tercih ettim.
Arkadaşlar, size hayatımı kısaca anlatmaya çalışacağım.
Eskiden (ben daha dünyaya gelmeden) dedem oldukça zengin bir adammış, ancak çeşitli nedenlerden dolayı babam fakirleşmiş ya da fakirleştirilmiş. O nedenle hayata sıfırdan, hatta - (eksiden) başlamış, mücadele ederek bu güne gelmiş birisiyim.
Arkadaşlar, olabildiğince kısa tutmaya çalışacağım.
Yanılmıyorsam 1996'da idi, kendi kazandığım alın terim ile kendime bir Atari almıştım. Size o
atarinin bana verdiği mutluluğu anlatamam.
Sabahlara kadar Mario oynuyor uykusuz gine işe gidiyordum, ancak o uykusuz halimle bile ''Akşam olacak, yine
Atarimin başına geçeceğim'' hayalleri kurardım.
Ancak,
Mariomu oynarken işimi de aksatmayıp bolca çalışıyordum. Zaman geçtikçe
paralarım çoğalıyordu, artık az para ile yetinemez olmaya başladım, daha çok kazanmanın peşine düştüm... Ekip toplayıp başına geçtin, daha çok kazandım. Tabi paranın derdine/ peşine düşüp insanları hiç bir zaman kandırıp dolandırmadım, kimin hakkı ne ise fazlasıyla verdim. İşini/ evini yaptığım insanlara da mahcup olmamak için elimden geleni yapardım, yapmaya da devam ediyorum. O nedenle vicdanım çok rahat.
Arkadaşlar, ben konuyu kısa tuttukça uzuyor, kusura bakmayın.
Neyse, her şeyin tadına baktım, hayalimdeki her şeyi (Büyük Motosiklet, Araba, Arabalara döşettiğim özel ve güçlü ses sistemleri vs.) alabildim ancak bana o
atarinin verdiği o mahsun ve saf mutluluğu/ huzuru bulamadım
Siz belki ''artık doydun'' diyebilirsiniz ama, kesinlikle alakası yok.
Neyse neticeye geleyim, benim bulunduğum ortamlar, daha doğrusu işini yaptığım insanlar oldukça zenginler... Öyle ki adamların ellerinde kendilerine ait satılmamış yüzlerce
daireleri var (Daire başı 170 ile 300 bin TL arasında değerleri var) ve buna rağmen her gün ağlıyorlar 'Ya İflas Edersek''... Bunları para hırı sardığından doğru düzgün uyku bile uyumayıp nasıl daha çok kazanırız, nereden daha çok kırparız hesabını yapıyorlar.
Karşısındaki insanı asla düşünmezler... Yalnızca biz. Hatta mümkün olabildiğince insanların hakkını düşük vermeye çalışıyorlar.
Bunları gördükten sonra, yani adamlardaki serveti görüp yüzlerinde mutluluk ifadesi almam/ görmem gerekirken tam tersi bir durumla karşılaşınca.
Satmışım Dünya Malını didim.
O nedenle dünya malının aslında mutluluk değil de mutsuzluk kaynağı olduğunu anladım.
Fakat şu da bir gerçek ki: Dünya malı olmadan insanlar rahat yaşayamaz, istediği bazı şeyleri alamaz. Ancak Dünya Malı olsun diye de tapılıp kendini harap etmeye de değmez.
Son olarak: Arkadaşlar, kendimi yırtsam bile
Sakıp Sabancı ya da benzeri Türkiye'deki diğer ensesi kalın adamlar kadar zengin olamam...
Sizce o çok zengin olan adamlar çok mu huzurluydu/ mutluydu? -Hiç sanmıyorum. (Nasıl daha çok para kazanırım hırsı adamda uyku- muyku bırakmaz kardeşim)
Sizce o adamlar hayatı boyunca Mario'nun adını bile duydu mu? -Hayır, hiç sanmıyorum. Haliyle Mario'nun kıçı kırık sevgilisini de kurtaramamışlardır.
Sizce o adam PC'sine yeni çıkmış bir donanımı alıp koşarak evine gitti mi? -Hayır, hiç sanmıyorum. (Öyle adamların PC'ye ayıracak asla zamanları olmaz)
Sizce o adam PC'sine OC yapıp o zevki tattı mı? -Hayır, garibimin o kadar vakti yok ki, OC'i de öğrensin.
Evet, arkadaşlar parasız hayat olmaz. Fakat Para ne Huzur Ne de Mutluluk vermez. Mutluluk sizin kendi elinizde.
Sizi sevmeyen bir kızı para ile kendinize aşık edebilir misiniz? -Hayır, bu mümkün değil. Ancak para için seviyormuş gibi görünebilir. Yani kalbi
parasız bir delikanlıda da olabilir. Saygılarımla.