sana kendi psikolojimde yaşadığım bir örneği vereyim. Bir şeyi, bir varlığı veya bir yeri imgelemek hepimizin tabii bir duru mudur, çünkü beynimiz temelde yaşadığımız olayları kodlayarak depolar, tıpkı bilgisayarlarımızda yüzlerce GB olan bir oyunun haritası oluşturulurken, bu haritanın önemli verilerinin RAM'a ve ekran kartı belleğine aktarılması gibi, bu bir şeyi ezberlerken de böyledir, o şeyin temel özelliklerini ezberlerken kodlayarak onu aklımızda tutabiliriz, nitekim bir şeyi okurken beynimiz akışkan olarak değil kelimeleri atlayarak okur parça parça olması için.
Rüyalarına bakacak olursak genel olarak bir şeyin etkisinde olduğundan o şeyin içinde hapsolmuşsun izlenimi gözükmekte. Zaten yazında da belirtmişsin o parktan nefret ettiğini, kabaca özetleyecek olursam rüyalarında yaşadığın şeyler aslında senin soyutlamaya çalıştığın şeylere verdiğin önemle alakalı, belki diyebilirsin ben bunları elimde olmadan düşünüyorum diye ama bir noktada dahi de olsa bunları yönetebilme gücün var olur, en ciddi travmalarda bile (eğer tedavisi mümkünse) bir şekilde hastanın düşüncesi yoluyla iyileşme mümkün olabiliyor, bu yüzden düşüncelerin rüyana ve dolayısıyla hayatındaki şeylere, mekanlara, kişilere verdiğin öneme göre şekillenir, ve başta dediğim gibi imgeleme yapmak kötü bir şey değil, ben de belli mekanlarda çok dolaştığım zaman, bu gerek evimizin önü olsun gerek yolumuzum üstündeki bir manzara (hatta oyunlarda bile böyle benim için) vs. orayı evim gibi görürdüm öyle bağlanırdım o mekanlara, tarifi zor bir duygu.
Ben psikolog değilim açıkçası ama ilgi duyduğum bir şey olduğu için aklımdakileri söylemek istedim, umarım faydalı olsun.