Sıkıcı bir kart oyununu havalı olarak anlattın

Kartı kullanıyorsun falan çok havalı, ters çevirme kartı, 4 çek kartı falan var. Sonra UNO! diyorsun herkes sana kızıyor, sinirleniyor, üzülüyor. Ama ortamdaki en havalı kişi oluyorsun.
 
nick-young-confused-face-300x256-nqlyaa.jpg
 
Birbirinden çevik mi çevik, birbirinden güçlü mü güçlü, yine birbirinden yetenekli mi yetenekli kart ustalarının yetiştiği Hannagrod şehrinde, sıradan bir günün sabahıydı.

Devlet dairelerinin bulunduğu sokakta -rezil bir konumlandırma olduğunu belirtmek gerek- yer alan KartBar'da günün sıradan, nadiren de önem arz eden müsabakaları yapılıyordu. Kısa hikayemizde konu alacağımız Namık ise kapıya en yakın masadaki müsabakayı arka sıralardan izlemekteydi. Arka sıralarda bulunmanın yarattığı kötü görüş açısı yüzünden sıkılmış ve pek izlenilmeyen, acemi maçlarına yönelmişti. Bu maçların genelde ezber ve ufak taktikler üzerine kurulu olması Namık'ın gözünden kaçmamıştı. Oldukça ilgisini çeken bu başlangıç maçlarına nasıl kayıt olunacağını yine kendisi gibi aynı maçı izleyip alt kata inen evsize danışarak öğrendi. İlginçtir ki kendisine yardımcı olan kişi de arkasına takılarak Namık'ın maçlarını izlemek üzere yola koyuldu. Bilet alması gerektiğini de fark ederek ekmek alması için verilen 5 büyük, 2 küçük bozukluğu ilgili kişiye verdi.

Biletler alındı ve alt katın çürümüş masalarında ufak maçlar başladı. Cebinde 3 bilet vardı. Her kaybında biletlerin rakibine verileceği gerektiğinin farkındaydı. Pek de heyecanlı olmayan 2 maç sonucunda cebinde 1 bilet kalmıştı. Morali bozulmuş bir şekilde etrafına bakındı. Evsizin o sıralarda kendisini izlemediğini, yandaki yosmalar ile sohbet ettiğini gördü. Aldırış etmeden üst kata çıktı.

Bu sıralarda kapıya yakın masadaki maç bitmiş, üst kata çıkılmıştı. Namık da üst kata çıkarak maçı izlemeye koyuldu. Bu sefer ön sıralardan izliyordu. Ter kokusu, ittirişler ve bağırışlar arasında izlenen maç bitmek bilmiyordu. Namık dört gözle maçı seyrederken sanki her bir adımı, her bir taktiği, her bir hamleyi aklına kazıyor gibiydi. Büyük bir sessizlik oluştu. 222 maçtır yenilmeyen kart ustasındaydı sıra. Biraz düşündü ve hamlesine yeltendi. Bu sırada sessizlik bozuldu, titrek bir bağırış yükseldi: ''Ejderha değil, kertenkeleyi sürmelisin!''

Usta sesin geldiği yöne doğru başını çevirdi, bağıran kişiyi göremedi. Gariptir ki kalabalık da fark edemedi bu soluk bağırışı. Namık kalabalığı yararak en ön sıraya geldi ve söylediklerini tekrarladı. Kalabalıktan yükselen homurdanmalara rağmen Usta sanki hatasını fark edercesine bu bağırışa kulak verdi, kertenkeleyi oynadı. Bu hamleyle surat ifadesi bozulan rakip, elindeki sivrisinek kartını oynamak zorunda kalmış, maç sayısını vermişti. Kalabalık Namık'a yan gözlerle bakarak dağılmaya başlamış, Usta ise her zamanki içeceğini içmek üzere özel garsonunun yanına uğrayarak 223. maçın galibiyetinin verdiği -aslında pek de etkilendiği söylenemez- coşkuyla sohbet etmeye başlamıştı.

Elindeki tek bileti de cesaretlenerek oynamak isteyen Namık, yeniden alt kata inerek yenildiği rakibine rövanş maçı talep etmiş, kabul gören maçta Usta'nın maçına çok benzer hamleler görülmüştü. Her hamlede rakibin yüzü ekşiyor, kartlarını bir bir kaybediyordu. Kalabalık arasından gelen 3-5 kişi maçı hayretle izlerken bir izleyici bir başkasını, o da başkasını çağırıyordu. Usta'nın maçından daha fazla seyirciye ulaşan maçta bahisler Namık adına oynanıyor, paralar havada uçuşuyordu. Bu kalabalığın oluşturduğu yüksek ses, Usta'nın da dikkatini çekmişti. Bir şekilde sessizliğin kalabalık arasında kol gezdiği sıralarda kazandığı bütün parayı Namık'ın rakibine oynayan Usta, kahkahalar eşliğinde en arkaya geçmişti. Bu sırada Usta'nın bu hareketine oldukça şaşıran Namık'ın eli ise oldukça kuvvetliydi. Kartlarının ejderha, kertenkele ve balık olduğunu fark ederek bütün bu hamlelerden sonra kertenkele oynaması gerektiğine karar verdi. Her şey Usta'nın maçındaki gibi gidiyordu. Sanki Tanrı, şansın vücut bulmuş hâli olduğuna karar kılmıştı. Kertenkeleye uzandığı sırada Usta'nın tok sesi yükseldi: ''Kertenkele değil, ejderha oynamalısın!''

Namık ufak bir tebessüm ile bu tavsiyeyi reddetmiş, kertenkele oynamıştı. Kalabalığın kendinden emin bağırışları bir anda son bulmuş, maçın seyri değişmişti. Rakip maç başından beri sakladığı çift başlı ejder kartını oynamış, maçı kazanmıştı. Namık ise çift başlı ejderin nadir karşılık kartlarından olan ejderhayı oynamamasının verdiği üzüntü ile masadan kalkarak bardan uzaklaşmış, çözülmüş bağcıklarının çamura batmasına aldırış etmeden yürümeye başlamıştı.
 
Birbirinden çevik mi çevik, birbirinden güçlü mü güçlü, yine birbirinden yetenekli mi yetenekli kart ustalarının yetiştiği Hannagrod şehrinde, sıradan bir günün sabahıydı.

Devlet dairelerinin bulunduğu sokakta -rezil bir konumlandırma olduğunu belirtmek gerek- yer alan KartBar'da günün sıradan, nadiren de önem arz eden müsabakaları yapılıyordu. Kısa hikayemizde konu alacağımız Namık ise kapıya en yakın masadaki müsabakayı arka sıralardan izlemekteydi. Arka sıralarda bulunmanın yarattığı kötü görüş açısı yüzünden sıkılmış ve pek izlenilmeyen, acemi maçlarına yönelmişti. Bu maçların genelde ezber ve ufak taktikler üzerine kurulu olması Namık'ın gözünden kaçmamıştı. Oldukça ilgisini çeken bu başlangıç maçlarına nasıl kayıt olunacağını yine kendisi gibi aynı maçı izleyip alt kata inen evsize danışarak öğrendi. İlginçtir ki kendisine yardımcı olan kişi de arkasına takılarak Namık'ın maçlarını izlemek üzere yola koyuldu. Bilet alması gerektiğini de fark ederek ekmek alması için verilen 5 büyük, 2 küçük bozukluğu ilgili kişiye verdi.

Biletler alındı ve alt katın çürümüş masalarında ufak maçlar başladı. Cebinde 3 bilet vardı. Her kaybında biletlerin rakibine verileceği gerektiğinin farkındaydı. Pek de heyecanlı olmayan 2 maç sonucunda cebinde 1 bilet kalmıştı. Morali bozulmuş bir şekilde etrafına bakındı. Evsizin o sıralarda kendisini izlemediğini, yandaki yosmalar ile sohbet ettiğini gördü. Aldırış etmeden üst kata çıktı.

Bu sıralarda kapıya yakın masadaki maç bitmiş, üst kata çıkılmıştı. Namık da üst kata çıkarak maçı izlemeye koyuldu. Bu sefer ön sıralardan izliyordu. Ter kokusu, ittirişler ve bağırışlar arasında izlenen maç bitmek bilmiyordu. Namık dört gözle maçı seyrederken sanki her bir adımı, her bir taktiği, her bir hamleyi aklına kazıyor gibiydi. Büyük bir sessizlik oluştu. 222 maçtır yenilmeyen kart ustasındaydı sıra. Biraz düşündü ve hamlesine yeltendi. Bu sırada sessizlik bozuldu, titrek bir bağırış yükseldi: ''Ejderha değil, kertenkeleyi sürmelisin!''

Usta sesin geldiği yöne doğru başını çevirdi, bağıran kişiyi göremedi. Gariptir ki kalabalık da fark edemedi bu soluk bağırışı. Namık kalabalığı yararak en ön sıraya geldi ve söylediklerini tekrarladı. Kalabalıktan yükselen homurdanmalara rağmen Usta sanki hatasını fark edercesine bu bağırışa kulak verdi, kertenkeleyi oynadı. Bu hamleyle surat ifadesi bozulan rakip, elindeki sivrisinek kartını oynamak zorunda kalmış, maç sayısını vermişti. Kalabalık Namık'a yan gözlerle bakarak dağılmaya başlamış, Usta ise her zamanki içeceğini içmek üzere özel garsonunun yanına uğrayarak 223. maçın galibiyetinin verdiği -aslında pek de etkilendiği söylenemez- coşkuyla sohbet etmeye başlamıştı.

Elindeki tek bileti de cesaretlenerek oynamak isteyen Namık, yeniden alt kata inerek yenildiği rakibine rövanş maçı talep etmiş, kabul gören maçta Usta'nın maçına çok benzer hamleler görülmüştü. Her hamlede rakibin yüzü ekşiyor, kartlarını bir bir kaybediyordu. Kalabalık arasından gelen 3-5 kişi maçı hayretle izlerken bir izleyici bir başkasını, o da başkasını çağırıyordu. Usta'nın maçından daha fazla seyirciye ulaşan maçta bahisler Namık adına oynanıyor, paralar havada uçuşuyordu. Bu kalabalığın oluşturduğu yüksek ses, Usta'nın da dikkatini çekmişti. Bir şekilde sessizliğin kalabalık arasında kol gezdiği sıralarda kazandığı bütün parayı Namık'ın rakibine oynayan Usta, kahkahalar eşliğinde en arkaya geçmişti. Bu sırada Usta'nın bu hareketine oldukça şaşıran Namık'ın eli ise oldukça kuvvetliydi. Kartlarının ejderha, kertenkele ve balık olduğunu fark ederek bütün bu hamlelerden sonra kertenkele oynaması gerektiğine karar verdi. Her şey Usta'nın maçındaki gibi gidiyordu. Sanki Tanrı, şansın vücut bulmuş hâli olduğuna karar kılmıştı. Kertenkeleye uzandığı sırada Usta'nın tok sesi yükseldi: ''Kertenkele değil, ejderha oynamalısın!''

Namık ufak bir tebessüm ile bu tavsiyeyi reddetmiş, kertenkele oynamıştı. Kalabalığın kendinden emin bağırışları bir anda son bulmuş, maçın seyri değişmişti. Rakip maç başından beri sakladığı çift başlı ejder kartını oynamış, maçı kazanmıştı. Namık ise çift başlı ejderin nadir karşılık kartlarından olan ejderhayı oynamamasının verdiği üzüntü ile masadan kalkarak bardan uzaklaşmış, çözülmüş bağcıklarının çamura batmasına aldırış etmeden yürümeye başlamıştı.
Adam yazdıkça yazıyor yazdıkça yazıyor! Hepsini okudum, harikaydı. Devamını bekliyoruz.
 
Son düzenleme:

Yeni konular

Geri
Yukarı