Kesinlikle haklısın. The Walking Dead serisi çok daha bambaşka bir seviyedeydi. Grafikler ve mekanikler kötüydü, evet, ama hikayesi gerçekten oyuncuyu içine çekiyor ve büyülüyordu. Karakterlerin duygusal gelişimi, oyuncunun verdiği kararların sonuçlarını hissettirmesi ve olayların doğal akışı insanı kendiliğinden bağlayan bir deneyimdi.
The Last of Us Part II ise tam tersi şekilde oyuncuya bazı şeyleri zorla dayatıyor. Yani seçim hakkı tanımıyor; “biz böyle düşündük, sen de böyle oynamak zorundasın,” hissi veriyor. Sanki oyuncunun kendi duygusal yolculuğunu yaşamasına izin vermek yerine, seni belli bir bakış açısını kabul etmeye zorluyor. Bu da hikayenin doğal akışını bozup, deneyimi yapay bir anlatı yönlendirmesine dönüştürüyor.
Bu konudan çıkarmamız gereken ders şu: Bir oyunda sadece grafiğe bakılmaz; sadece oynanışa veya mekaniklere de bakılmaz. Hikayeye de bakılır. Oyunun sana ne hissettirdiği, nasıl bir anlatı kurduğu ve karakterlerle nasıl bağ kurduğun en az teknik detaylar kadar önemli. Ben bunu bu örnekle çok net anladım.