Charles Baudelaire Kötülük çicekleri -3-

HOŞLANIRIM O ÇIPLAK ÇAĞLARIN ANISINDAN​
Hoşlanırım o çıplak çağların anısından, Ki Phoibos zevk alırdı heykel yaldızlamaktan. Tadını çıkarırdı hem erkek hem de kadın O çağda yalansız ve kaygısız bir hayatın, Sevdalı gök okşarken onların sırtlarını Deneyip dururlardı soylu aygıtlarını. Yoktu ağırca bir yük çocuklarından yana Bereket tanrıçası Kybele’nin sırtında, Ne var ki, bu dişi kurt, şefkatle dolu kalbi, Esmer memeleriyle emzirirdi evreni. Gurur duyardı zarif, güzel ve güçlü erkek Güzellerin kralı olmakla övünerek; Sövgüden uzak kalmış ve pürüzsüz meyveler Ki gergin ten ısırıp yemeye davet eder!

Günümüzün Şairi, bu yüce güzelliği Kavramak isteyince, gösterir kendisini Kadının ve erkeğin çıplaklığıyla o yer, Kararıp üşür ruhu, bir karanlığa düşer Bu dehşet saçan kara tablo önünde naçar. Ey giysileri için ağlaşan canavarlar! Gülünesi kütükler! örtülesi gövdeler! Eğri-büğrü vücutlar, zayıf-şişko pelteler, Ki amansız ve dingin Menfaat tanrısının Tunç beziyle sardığı kundaklar, yığın yığın! Ve siz, kadınlar, yazık! Solgun mum gibisiniz; Sefahat yiyip içen, ey kızoğlankızlar, siz, Taşıyarak anadan miras bir çirkefi ve Doğurganlığın bütün çirkinliğini, bir de!
Gerçekte biz bu çağın bozulmuş kavimleri, Borçluyuz eskilere meçhul güzellikleri: Kalp yarası yüzünden kemirilmiş suratlar Ve söylendiği gibi acı güzellik bunlar; Fakat bu icatları gecikmiş perilerin Engel olamayacak o hasta nesillerin Gençliğe karşı derin saygı göstermesine, - Sade tavırlı, kutsal, hoş alınlı gençliğe, Ve bir akarsu kadar aydınlık, duru göze, Kaygısızca saçarak her şeyin üzerine, Bütün kuşlar, çiçekler, göğün mavisi gibi, Koku ve sıcaklığı ile türkülerini!

FENERLER
Rubens unutuş nehri, bir tembellik bahçesi, Sevginin olmadığı taze tenden yastıktır, Gökteki hava gibi, denizdeki su gibi, Ne var ki akar hayat, durmadan çalkalanır;
Leonardo da Vinci, derin karanlık ayna, Orada çok gizemli, cana yakın melekler, Her yeri örten buzul ve çamların altında Tatlı bir gülücükle birden boy gösterirler;
Rembrandt gamlı hastane, iniltilerle dolu, Onun biricik süsü kocaman bir çarmıhtır, Çöplüğünden acıklı dua yayılan yer bu, Bir kış ışını gelir, orayı aydınlatır;
Michelangelo garip bir yerdir, Herkül’lerin İsa’lara karışıp dosdoğru yükseldiği, Alacakaranlıkta güçlü hayaletlerin Gergin parmaklarıyla kefenini deldiği;
Boksörce öfkesini, hayvan küstahlığını, Hoyrat güzelliğini, sen ne güzel topladın, Gururla taşan yürek, güçten düşmüş ve sarı, Puget, mahzun kralı kürek mahkûmlarının.
Watteau, kelebek gibi, pek çok ünlenmiş kalbin Işıltılar saçarak dolaştığı şenliktir, Avizeler altında yeni, hafif süslerin, Bu fır dönen baloya kattığı deliliktir.

Goya, bir karabasan, nice meçhul şeyi var, Her kutsal cumartesi pişirilen ceninler, Aynada kokonalar, küçücük çıplak kızlar, Şeytan ayartmak için çoraplarını çeker.
Delacroix, kan gölü, cinlerle perilerin, Her zaman yeşil bir çam ormanıyla gölgeli, Kederli gök altında, sesiyle askerlerin Geçer Weber’in boğuk iç çekişleri gibi.
Bu kem sözler, küfürler, sızlanıp durmalar ve Esriyişler, çığlıklar, gözyaşları, dualar, Bir yankıdır dolaşan bin ayrı labirentte; Ölümlü kalp için de tanrısal bir afyon var!
Bu, tekrarlanan çığlık bin gözcü tarafından, Bin tane borazanın yansıttığı bir buyruk; Bir fener, bin kalenin burcunda yanıp duran, Dev ormanda kaybolmuş avcıdan çıkan çığlık!
Zira Tanrı’m gerçekten, bu en iyi kanıttır Verebileceğimiz kendi onurumuzdan, O çağdan çağa geçen ateşli hıçkırıktır, Senin sonsuzluğunun kıyısında verir can

HASTA İLHAM PERİSİ​
Zavallı perim, yazık! Sabah sabah neyin var? Gecenin düşleriyle dolmuş çukur gözlerin, Görüyorum yüzüne yansımış çılgınlıklar, İzi var suskunluğun, soğukluk ve dehşetin.
Yeşil dişi şeytan ve pembe cin kül kabından Üstüne serptiler mi bir aşkı ve korkuyu. Zorba ve iflah olmaz eliyle, karabasan, Söyle seni düşsel bir bataklıkta boğdu mu?
Dilerim, göğsün sağlık dolu kokular saçan Güçlü düşüncelere kucak açsın her zaman, Ve Hıristiyan kanın yayılsın dalga dalga
O eskil hecelerin sesleri gibi, orda Art arda hüküm sürer şarkıların babası Phoebus ile büyük Pan, hasatların tanrısı.

KAHPE İLHAM PERİSİ
Ey benim ilham perim, tutkunu sarayların, Ocak’ta kuzey yeli esince, olacak mı, Çilesini çekerken o karlı akşamların, Sende ısıtacak köz, morarmış ayağını?
Canlandıracak mısın mermer omuzlarını Pancuru delip geçen gece aydınlığında? Ve devşirecek misin göklerin altınını, Sarayındaymış gibi parasız kaldığında?
Her akşam ekmeğini kazanmak istiyorsan, Koro çocuğu gibi, buhurdanla boğuşman Ve dualar okuman gerek, inanmasan da,
Ya da, aç cambaz gibi, göstermen hünerini Ve gizli gözyaşınla ıslak gülümsemeni, Neşelensinler diye bayağı insanlara.

Yorumlar

Gösterilecek yorum bulunamadı.

Blog girdisi detayları

Ekleyen
Rezerve6
Okuma süresi
3 dakika okuma
Görüntüleme
355
Son güncelleme

Genel kategorisindeki diğer girdiler

Rezerve6 adlı kullanıcının diğer girdileri

  • Nakarat Lordları -7-
    Herkese selamlar. Uzun bir sürenin ardından nakarat lordları serisine devam ediyoruz. Serinin...
  • Killa Hakan -Biyografi-
    3 Mart 1973 doğumlu olan Hakan Durmuş ya da bilinen adıyla Killa Hakan'ın ailesi 1960 yıllarında...
  • Contra -Biyografi-
    Çağdaş terzi a.k.a Contra 23 ekim 1989 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Dinleyenler sesini...
  • Nakarat Lordları -6-
    Tekrardan Selamlar. Nakarat lordları serimizin 6. bölümü ile devam ediyoruz. Keyifli dinlemeler...
  • Ceza -Biyografi-
    Bilgiç özçalkan namı diğer Ceza 31 aralık 1976'da İstanbul Üsküdar'da dünyaya geldi. Ancak nüfus...

Bu girdiyi paylaş

Geri
Yukarı