İttihat ve Terakki

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


İttihat ve Terakki Cemiyeti, sonraları İttihat ve Terakki Fırkası (Osmanlı Türkçesiyle: اتحاد و ترقى, Günümüz Türkçesiyle: Birlik ve İlerleme), Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında kısa kesintilerle devlet yönetimine egemen olan, 21 Mayıs 1889 yılında kurulmuş bir siyasal hareket ve iktidar partisidir. Triumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür.

3 Paşalar rejimi olarak sürdürülen bu rejim hareketi 1918 de Osmanlının teslim olması ile birlikte yıkılmıştır.

İttihat ve Terakki, bir siyasî hareket olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın adı olarak olarak kabul edilir. İttihatçılar, kendilerinden önce gelen Genç Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden "Jön Türkler" diye de bahsedilir. Ancak "Jön Türkler" ifadesi yalnızca ittihatçıları değil dönemin diğer muhalif kesimlerini de kapsar.

1908 Devrimi:​

Merkezi Selanik'te bulunan 3. Ordu'nun gerçekleştirdiği 1908 Devrimi'ni Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki merkez komitesi organize etti. Bir iddiaya göre ihtilalin, Abdülhamid’in tahta çıkış günü olan 1 Eylül’de yapılması planlanmıştı. 3 Mart 1908’de İngiltere’nin Makedonya sorunu hakkında yayımladığı genelge, yöreye olası bir müdahaleyi engellemek isteyen cemiyet üyesi subayları harekete geçirdi.

II. Meşrutiyet dönemi:​


24 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet'in ilanından sonra İTC doğrudan hükûmet kurmaya kalkışmadı, hükûmetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. 1908 yılında Selanik'te toplanan gizli kongrede cemiyetin siyasi fırkaya dönüşmesine karar verildi. Bir süre hem cemiyet, hem fırka olarak anıldı.

Aralık 1908'de seçilen Mebusan Meclisi'nde üyelerin büyük çoğunluğu İTC tarafından desteklenen kişilerdi. Şubat 1909'da Kamil Paşa hükûmeti mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü. Bu, Osmanlı Devleti tarihinde mecliste güvensizlik oyuyla düşürülen ilk ve son hükûmet olmuştu. Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti, cemiyetin izni ile kuruldu.

1909 Kongresi ve Mustafa Kemal:​

Cemiyet 22 Eylül 1909 tarihinde Selanik'te bir gizli kongre daha düzenledi. Mustafa Kemal kongreye Trablus delegesi olarak katıldı. Kongrede yaptığı konuşmasında partiyi tenkit etti.

Cemiyet içinde zabitlerin (subayların) bulunmaması gerektiğini, siyasetle uğraşanların ise askerlik görevini bırakması gerektiğini söyledi. Aksi halde askerî emir-komuta zincirinin, cemiyetin hiyerarşisi ile karışacağını ve askerî disiplinin sekteye uğrayacağını öne sürdü. Ona göre cemiyet, komita hüviyetinden çıkmalı ve partileşmeliydi.

Birçok parti yöneticisi Mustafa Kemal'in görüşlerine katılmadı. Sadece daha önceki kongrede aynı fikri savunmuş olan Kâzım Karabekir destekledi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal siyaseti 1919 yılına kadar bırakmış, sadece askerlikle ilgilenmeye başlamıştır.

31 Mart Vakası:​

Nisan 1909'da cemiyete muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey'in Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı "31 Mart Vakası" olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen askerî birlikler tarafından bastırıldı ve cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti.

31 Mart'ın sorumlusu olarak gösterilen II. Abdülhamid tahttan indirildi. Yerine getirilen V. Mehmed Reşad, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909'da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı.

Sopalı Seçimler ve Bâb-ı Âli Baskını:​


Cemiyet zamanla içinde birliği sağlamakta güçlük çekmeye başladı ve 1911 yılında meclis içinde yeni muhalif partiler ortaya çıktı. Eylül 1911’deki kongreden sonra kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, en büyük rakipti. Şubat 1912'de yapılan meclis seçimleri, yaşanan şiddet olayları ve yolsuzluklar nedeniyle tarihe Sopalı seçim olarak geçti ve hemen her yerde İTC adayları kazandı.

Ekim 1912'de çıkan Balkan Savaşı'nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi üzerine şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen cemiyet; yenilginin suçunu hükûmete yükledi. 23 Ocak 1913 tarihinde Enver Bey öncülüğünde silahlı bir grubun Bâb-ı Âli'de toplantı halindeki hükûmeti basması, Harbiye Nazırı Nâzım Paşa'yı öldürmesi ve sadrazam Kâmil Paşa'nın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki, askerî darbe ile iktidarı ele geçirdi.

Cemiyet iktidarı ele geçirdikten sonra yine kendi hükûmetini kurmadı ve Mahmud Şevket Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Ancak 11 Haziran 1913 tarihinde Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikasta kurban gitmesi üzerine cemiyet iktidarda ağırlığını koydu.

Düzenlenen kongrede artık hükûmeti denetleyen bir örgüt değil, iktidar partisine dönüşmeye karar verildi. Fırka reisi Said Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Mahmud Şevket Paşa suikastı ile ilgili görülen 24 kişi idam edildi, cemiyete muhalif 250 dolayında kişi Sinop'a sürüldü; muhalif gazeteler kapatıldı.

Cemiyetin ileri gelenlerinden Enver Bey'in I. Balkan Savaşı'nda kaybedilen Edirne'yi geri alması ile cemiyetin saygınlığı yeniden arttı. Harbiye Nazırı olarak atanan Enver Paşa, Talat ve Cemal Paşa ile birlikte partinin önderi oldu.

İktidar partisi olarak İttihat ve Terakki Fırkası:​

İttihat ve Terakki Fırkası bir iktidar partisi olarak yönetimde bulunduğu dönemde milliyetçi ve batı yanlısı bir siyaset izledi. Eğitimin çağdaşlaşması, hukukun laikleşmesi için çalışıldı. Türk Ocağı gibi milliyetçi kültür derneklerinin kurulması ve girişimcilik, kooperatifçilik desteklendi. 1914 seçimlerini ezici bir şekilde kazanan parti, Almanya ile askeri bir yakınlaşma başlattı. Enver Paşa'nın Alman yanlı siyaseti fırkanın siyasetini de doğrudan etkiledi.

İttihat ve Terakki'nin sonu:​

I. Dünya Savaşı'ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükûmeti 8 Ekim 1918 tarihinde istifa etti. 1 Kasım'da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek Teceddüd Fırkası adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi.

Enver, Talat ve Cemal Paşa, 1 Kasım'ı 2 Kasım 1918 tarihine bağlayan gece Alman torpidobotu R-1 ile İstanbul'dan ayrılarak 3 Kasım 1918 tarihinde Sivastopol'a ulaştı.

İttihat ve Terakki ve Millî Mücadele (Önemli Nokta):​


İttihat ve Terakki’nin on yıl süren bir etkinliği vardı (1908-1918). Cemiyet bu süreçte yaklaşan yenilginin farkında olduğu için ulusal bir direniş cephesi yaratmak istedi. Kimi İttihatçı millî mücadelenin İttihatçı rolünü savunurken ve bu yönde bir algı yaratılırken Milliyetçiler bu vurgulamaları 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde reddetti. Böylesi bir yön Milliyetçiler için handikap yaratabilirdi. 5 Kasım 1918’de İTC kapandı ama hala etkisini yitirmemişti.

Karakol millî mücadelede silah ve insan temini konularında yararlılıklar gösterdi ve Atatürk’le de ilişki kurmuştu. Karakol ile Milliyetçiler arasında ayrılıkların da olduğu bilinmektedir. Celal Bayar da Karakol’un bir üyesiydi. Millî mücadeleyi destekleyen İttihatçı subaylar vardı ancak hiçbiri belirli bir İTC programının uygulayıcısı değildi. Milliyetçi subaylar ordunun terhisini erteleme, Anadolu’ya yoğunlaşma, silahların korunması ve direniş çevrelerinin oluşturulması için çabalıyordu.

Milli Mücadele kadrolarının büyük bölümü eski İttihatçılardan oluştu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kâzım Karabekir, İsmet (İnönü), Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkes Reşit, Çerkez Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit Beyler gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İTC kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler. İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele'nin de savunuculuğunu üstlendiler.

Karakol Cemiyeti’nin başının Mustafa Kemal’e “bizim başkumandanımız sizsiniz” dediği rivayet edilir. Karakol’un yerini bir süre sonra belirli bir programı olmadığından Ankara’ya bağlanan Mim Mim alır. 1920’lerde bile Enver için bazı vilayetlerde mitingler düzenlenir. İstanbul’un işgali de gizli/yeraltı İttihatçıların daha itaatkar hale gelmesine neden oldu ve bu Milliyetçiler için önemliydi. Millî mücadele içinde olasılıkla İttihatçılardan oluşan ve antiemperyalist, İslamcı-radikalist, karporatist özellikle taşıyan bir sol kanat vardı. Mustafa Kemal de Mayıs 1921’de taraftarlarını Müdâfaa-i Hukuk Grubu etrafında topladı. Muhalifler de Mustafa Kemal’in salahiyetlerinin sınırlandırılması için İkinci Grubu kurarak yanıt verdi. Bir yandan da Enver Paşa Anadolu’ya gelmek için uğraşıyordu ancak Karadeniz’de Milliyetçilerce engellendi.

Yunan zaferi 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal’e olağanüstü yetkiler tanıyan sürece kaynaklık etti. 23 Ağustos – 15 Eylül arasında Sakarya Meydan Muharebesi Mustafa Kemal’in liderliğini teyit ettirdi. Zafer Mustafa Kemal’in liderliğini sağlamlaştırsa da siyasal muhalefet devam etti.

Askeri kriz sonrasında Mustafa Kemal ve bazı komutanların siyasal mevkilerini korumaları, Trakya ve İstanbul henüz geri alınmamışken Mudanya’nın imzalanmasında acele edilmesi, Cumhuriyetin ilan edileceği düşüncesi, Ankara’nın sürekli başkent olacağı gibi konular gericileri ve birçok kesimi rahatsız ediyordu. Daha sonra Atatürk yurt içinde seyahate çıktı ve kamuoyunu etkilemeye çalıştı. Birinci Meclis’in son toplantısında, 15 Nisan 1923’te, Hıyanet-i Vataniye Kanunu kabul edilerek Dokuz Umde dışında siyaset yapmak fiilen yasaklandı. Bu kapsamda İzmir Suikastı yargılamalarının İTC'ye uzanan siyasi yönü vurgulanır.

1921 yılının Ekim ayında Orta Asya Müslümanlarını, sömürgeci İngilizlere karşı birleştirme ve bir İslam birliği kurma niyetiyle Teşkilât-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer İttihatçılarla birlikte Batum'dan Buhara'ya gitti. Enver Paşa'nın el yazısı vesikalarına sahip olan Murat Bardakçı da Enver Paşa'nın Turancı değil, İslamcı olduğunu yazar.[19] İslam Devleti'ni kurmak için büyük uğraşlarda bulundu ve Ruslara karşı savaşan Basmacıları örgütlenip Basmacı İsyanı'nı başlamasına destek verdi; fakat sonucu değiştirmesi mümkün olmadı.

Peki videodaki ölümler nasıl gerçekleşti:

Enver Paşa:


1922 Şubat'ında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe'yi ele geçirdi ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak aldı. Ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızıl Ordu birliklerinin Buhara ve Horasan'dan çekilmelerini istedi. 28 Haziran 1922'deki Kafiran Savaşı'nı kaybettikten sonra dağlara çekilmek zorunda kaldı. 4 Ağustos 1922'de Kurban Bayramı sırasında Tacikistan'da, Belçivan yakınlarında Yakov Arkadiyeviç Melkumov (Hagop Melkumyan) komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı yapılan bir çarpışmada Rus mitralyözünün açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti ve Çeğen köyüne gömüldü.

Naaşının taşınması, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Eylül 1995'te yaptığı Tacikistan gezisi sırasında gündeme geldi. Yetkililerin temaslarından sonra, başkent Duşanbe'nin yaklaşık 200 km doğusundaki Belçivan kentine bağlı Obtar köyünde bulunan Enver Paşa'nın mezarı, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Münif İslamoğlu başkanlığındaki uzmanlar ve bilim adamlarından oluşan 8 kişilik bir heyet tarafından 30 Temmuz 1996'da açıldı. Diş yapısından Enver Paşa'ya ait olduğu anlaşılan cenaze, Tacikistan'daki siyasi karışıklıklar nedeniyle zorlukla başkent Duşanbe'ye getirilebildi. Burada Türk bayrağına sarılı tabuta konularak İstanbul'daki resmi tören için hazırlandı.

3 Ağustos 1996'da İstanbul'a getirilen naaşı bir gece Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nde tutuldu. Ölüm yıl dönümü olan 4 Ağustos 1996 tarihinde, Şişli Camii'nde 8 imamın kıldırdığı cenaze namazının ardından Şişli'deki Abide-i Hürriyet Tepesi'nde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kültür Bakanlığı'nca ortak olarak hazırlanan, Talat Paşa'nın yanındaki mezara defnedildi.

Talat Paşa:

Talat Paşa'yı Berlin’in Charlottenburg semtindeki Hardenbergstrasse’deki evinin önünde yakın mesafeden başına ateş etmek suretiyle öldürüldü. Bir ermeni olan Soğomon Tehliryan tarafından suikaste kurban gitmişti.

Cemal Paşa:

Cemal Paşa ise, Türkiye’ye dönme hazırlıkları içindeyken, Ankara Hükûmeti'nin Tiflis Mümessili (Büyükelçisi) Ahmet Muhtar Bey'le mümessillikte akşam yemeği yediği[1] 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis’te bulunduğu sırada öldürüldü. Cenazesi Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir tarafından Erzurum’a getirilerek Karskapı Şehitliği’ne defnedildi.

Bu suikastın, Stalin’in emriyle, o sırada Gürcistan Çeka’sının başında olan Lavrenti Beria tarafından tertiplendiğine dair iddialar vardır. Cemâl Paşa’yı Ermenilerin mi, yoksa Rus Gizli Servisi’nin mi öldürdüğü meselesi bugün hâlâ tartışılmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk: Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü, 3 paşanın sonu gibi olmamıştır bildiğiniz üzere.

Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu. Avrupa'dan doktorlar getirildi. Mehmet Kâmil Berk 15 Ekim 1938 tarihinden onun ölümüne değin hekimliğini yapanlardan biriydi. Kötüleşen sağlığı Türk ve yabancı doktorların tedavilerine sonuç vermedi.

Atatürk 10 Kasım 1938 sabahı saat 09.05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda öldü. Cenazesi, gerçekleştirilen törenle Ankara'ya uğurlandı ve naaşı, 21 Kasım 1938'de burada yapılan bir törenle Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Bundan 15 yıl sonra da 10 Kasım 1953'te kendisi için yaptırılan Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhında toprağa verildi. Vasiyetinde mal varlığını Türk Tarih Kurumuna ve Türk Dil Kurumuna bıraktı; Makbule Atadan'ın Çankaya'da oturmasını, Makbule Atadan'a ve manevi kızlarına maaş verilmesini ve İsmet İnönü'nün çocuklarına yükseköğrenimleri için gerekli olan desteğin verilmesini istedi.

Yani bu felaketler zinciri üç paşayı da yurt dışında bulmuştu. Hepsi vatanına bir gün dönmek umuduyla gittikleri bu yolda sadece tabut içerisinde vatanlarına dönebilmişlerdir. Aralarından eski ittihat ve terakkici olan Mustafa Kemal Atatürk kendi vatanında vefat etmiştir.
Yazar hakkında
Strider0628

Son incelemeler

Bu güzel ve bilgilendirici yazını Technopat sitesine kazandırdığın için teşekkürler. Emeğine sağlık.
  • Muhteşem
İfadeler: Strider0628
Strider0628
Strider0628
Ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için.
Bilgilendirici bloglarınız arasında bir bu esikti.😀 Ellerinize sağlık, güzel anlatmışsınız.
  • Muhteşem
İfadeler: Strider0628

Yorumlar

Kazım Karabekir Paşa ve Mustafa Kemal Paşa İttihat Terraki ile çok ters düşmüştür, ben bu ikisini İttihatçı kabul etmiyorum, hatta Enver Paşa Sina-Filistin bozgunundan Mustafa Kemal Paşa'yı sorumlu tutup kurşuna dizdirme emri verdirmiş, Fevzi Çakmak'ın çabaları sonucu vazgeçmiştir Kazım Karabekir'in zaten Türkçü olması dışında hiçbir alakası yok İttihat Terraki ile. 50 seçimlerinde bir çok kişinin Demokrat olmamasına rağmen CHP faşizmine karşı DP etrafında toplanması gibi değerlendiriyorum.
 
Son düzenleme:
Kazım Karabekir Paşa ve Mustafa Kemal Paşa İttihat Terraki ile çok ters düşmüştür, ben bu ikisini İttihatçı kabul etmiyorum, hatta Enver Paşa Sina-Filistin bozgunundan Mustafa Kemal Paşa'yı sorumlu tutup kurşuna dizdirme emri verdirmiş, Fevzi Çakmak'ın çabaları sonucu vazgeçmiştir Kazım Karabekir'in zaten Türkçü olması dışında hiçbir alakası yok İttihat Terraki ile. 50 seçimlerinde bir çok kişinin Demokrat olmamasına rağmen CHP faşizmine karşı DP etrafında toplanması gibi değerlendiriyorum.
İttihatçılar biraz saçma hayalperest insanlar. Mustafa Kemal Paşa'nın soğuması biraz da oradan kaynaklı, özellikle Enver Paşa ile aralarında fikir ayrılıkları var. Bir de Atatürk, siyasetin orduya girmesine karşı. Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Paşa daha mantıklı insanlar anladığım kadarıyla. Onları İttihatçı yapan şeyler sizin de değiniz gibi milliyetçilik ve Abdülhamid'e karşı olan muhaliflik. 1910'a kadar falan çok bir fikir ayrılığı görmedim ben. Daha çok savaş dönemlerinde var.
 

Blog girdisi detayları

Ekleyen
Strider0628
Okuma süresi
7 dakika okuma
Görüntüleme
1.748
Yorumlar
5
İncelemeler
2
Son güncelleme
Yazar değerlendirmesi
5,00 yıldız
Değerlendirme
5,00 yıldız 4 değerlendirme

Tarih kategorisindeki diğer girdiler

Strider0628 adlı kullanıcının diğer girdileri

Bu girdiyi paylaş

Geri
Yukarı