Determinizm ve özgür irade

Sadece bilimsel gerçeklerden ileri gelen felsefi bir yöntemle ulaştığım sonuçlardır. Ben çoğu insan gibi, öğrendiği hazır argümanları savunan bir insan değilim. Şüpheli, aşırı göreceli, varsayımsal ve kabule dayalı fikirleri başkalarından alıp savunmam, o fikirleri kendim üretirim, yorumlarını da kendim yaparım, felsefe böyle yapılır. Hayatta doğruyu bulmanın bir yolu varsa eğer o yolda özentiliğe yer yoktur.

Özgür irade konusu ciddidir. İnsanın kendini anlamlı görmesi için özgür irade önemli bir kabuldür, sorgulamasını tarafsız yapmak zordur. Bu konuda konuşabilmek ve anlamlı fikirler üretebilmek için bilimsel bilgide belli bir düzeye ulaşmış olmak ve metafiziğin güvenilmezliğinin farkına varmak gerekir. Kuantum teorisi hakkında üç kuruşluk bilgisiyle hayatın tahmin edilemez, indeterministik olduğunu iddia edenleri yok sayabilirsek "yaşadığımız" hayatın deterministik olduğu bilgisine ulaşırız. Bilim bize bu konuda yeterince emin olmamızı sağlayacak bilgiyi sağlıyor. Yeterli parametrelere sahipsek bir cismin nereye doğru gittiğini bilebiliriz. Hayattaki her hareketin çok uçuk miktarda parametrenin etkisinde olması bu bilginin yanlış olduğunu göstermez, bunu söylemek tüm bilimi çöpe atmaktır. Burada bir tümevarım yaparak; tüm parametreleri bilirsek aslında tüm geleceği bilebiliriz dememiz gerekir. Bunu hiçbir zaman yapamayız, bu düzeyde bir hesabı yapabilmek imkansızdır ama sonuçta evrenin temel kuvvetleri sabittir ve doğuracakları sonuçlar hesaplanamaz olsa da tektir. Bu konuda bir şeyi daha belirtmek isterim; şimdi söylediklerim yaşadığımız boyutlarda tartışmaya açık olmayacak bir şekilde gerçektir. "Yaşadığımız boyutlarda" hayat bilimsel olarak deterministiktir, yani sebep sonuç ilişkisi içerisindedir, nedenseldir, önceki olaylar sonrakileri belirler. Bunu bozan yada bozduğunu sandığımız şey canlıların sahip olduğu irade ve bilinç kavramlardır. Kuantum evrenindeki belirsizlikler başka bir tartışmada işlenebilir. Çünkü zaten hayatın deterministik değil de olasılıksal yada belirsiz oluşu da özgür irade fikrini desteklemez.

Bilinç ve irade konusuna gelelim, bunun için canlı nedir? Cansızlık ile canlılık arasındaki kırılma noktası neresidir? Bu soruları cevaplamak gerekir. Bu konuda da uzun uzun yazmak istemiyorum, irade ve bilinç konusunda fikir sahibiyseniz mutlaka canlılığın gelişimi hakkında araştırma yapmışsınızdır. "Felsefe diyordun, bilimsel konularda konuşuyorsun" diyorsanız bunları bilmeden irade ve bilinç konusunda konuşmak ne kadar doğrudur diye sorarım size. Neyse canlılığın oluşumu diyorduk, canlılığın oluşum süreci de deterministik bir süreçtir, doğa kanunlarının yeterli zamanda işleyişinin eseridir. Son bulgular bize canlılığın 5 milyar yıllık dünyada değil evrenin birçok farklı noktasında beraber geliştiğini gösteriyor, meteorlarda bulunan aminoasitler bize bunu söylüyor. Evrim teorisi bize bu oluşan basit düzeydeki canlılığın zamanla değişimini anlatır. Fosil kayıtlarıyla defalarca kanıtlanmıştır ve belki de en önemli bilimsel teoridir. Bu konuda da yeterli bilgi sahibi olduğunuzu düşündüğüm için devam ediyorum. Evrim bize canlılığın gelişimi ve değişimi süresince hiçbir ruhani yada ilahi olayın olmadığını söylüyor, canlılık için her şeyin deterministik doğa kanunlarının işleyişinin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Bilinç denen şey ise yeterli gelişmişliğe erişmiş canlının hissedip algılamaya başlamasıdır. Artık bu gelişmişliğin ilerisinde canlılarda zeka ve biraz daha ilerisinde irade kavramı ortaya çıkar ve bazı türlerde yüksek bazı türlerde düşük seviyelerde bulunur. İnsan ise bunun şimdiki zirvesidir. Sadece zirvedeki canlıya bakarak bilinç akıl ve irade konularında konuşmak ne kadar doğru olur sizce? Bu kavramların gelişimine baktığımızda aslında ne kadar da doğal olgular olduklarını görüyoruz.

Bilimde yeterli bilgi sahibi olmadan da anlaşılabilecek bölüme gelelim:
Bir insanın karakteri onun değişmez ve doğuştan bir özelliği değildir, hayatın işleyişi onu farklı yönlere sürükler. Yine de karakterimiz ve irademiz sadece çevremizden kaynaklanır diyemem. Doğuştan sahip olduğumuz özelliklerin de doğrudan etkisi vardır. Hormonal dengemizden tutun kalıtsal hastalıklara kadar hepsinin doğrudan etkisi olacaktır irademize ve karakterimize. Esmerseniz sarışın olarak doğduğunuzu yada tam tersini düşünün hatta cinsiyetiniz bile sizin özgür iradenizden habersiz seçildi. Bu gerçekler bize aslında özgür dediğimiz irademizin geçmişinin tamamen bizim özgürlüğünüzden bağımsız olaylarla oluştuğunu gösteriyor. Bu gün bize sorulan bir soruya vereceğimiz o cevapta özgürüz desek de bizi bu duruma getiren hayat aslında bizi bu duruma getirirken bize hiç sormadı. Hiç özgür olmadığımız olaylar silsilesinin sonucunda aldığımız karar mekanizmasının yaratıldığını ve her an o mekanizmanın değiştiğini ve bu değişimi de yine özgürlüğümüz dışında karşımıza çıkan olayların yarattığını düşününce, aslında özgürlük kavramının da özgür irade kavramının da bir yanılsama olduğunu anladım. Bizden bağımsız gelişmiş olan koskoca bir hayata geldik ve ilk anımızdan beri onun rüzgarına kapıldık, bu rüzgarı biz yaratmadığımıza göre özgürlükten bahsedebilir miyiz ki?
Yazar hakkında
Mustafa K.
evrimsel olarak bakıldığı zaman biz protein bazlı yaşam formları olarak
evreni anladığımız için değil, kendi türlerimizi yaşatabildiğimiz için varız,
dolayısıyla da muhtemelen sezgilerimiz ve algılarımız ile gerçekler aynı şeyler değil.
sadece günü kurtarmak ve genlerimizi yaşatmak için geliştik ve bu duruma geldik.
hayata dair bildiğimiz her şey anladıklarımızdan ibaret ve
doğru anladığımızı sanmak en büyük yanılgımız olabilir.

Son incelemeler

Artıları: Emek verilmiş bir blog.
Eksileri: Yok.
10 yıldızı hak ediyor ama 5 verebiliyoruz.
  • Beğen
İfadeler: Mustafa K.
Mustafa K.
Mustafa K.
Çok teşekkürler.

Yorumlar

Bunda bir sorun görmüyorum. Çünkü bizi bir şeylere ihtiyaç duyacağımız şekilde yarattıysa ihtiyacımızın karşılanma olasılığını da var etmiştir diye düşünüyorum.

Olaya nereden bakarsan bak sonuçta duaya muhtaç bir varlık yaratmış oluyor, acı çekerek veya çaresiz kalarak duaya muhtaç olmayan bir varlık yaratabilirdi ama insanlar acı çeksin, çaresiz kalsın, duaya muhtaç olsun şeklinde yaratmışsa bu yaratıcıda bir zaaf olduğu sorusu çıkar.
 
Allah'ın isteklerinin olması, onun zaafı olması veya aciz olması demek değil. İsteğini yerine getiremiyorsa acizlikten vs. söz edilebilir diye düşünüyorum. Ve Yaratıcı her isteğini yerine getirebilir diye düşünüyorum.
 
Son düzenleme:
Olaya nereden bakarsan bak sonuçta duaya muhtaç bir varlık yaratmış oluyor, acı çekerek veya çaresiz kalarak duaya muhtaç olmayan bir varlık yaratabilirdi ama insanlar acı çeksin, çaresiz kalsın, duaya muhtaç olsun şeklinde yaratmışsa bu yaratıcıda bir zaaf olduğu sorusu çıkar.

Allah'ın isteklerinin olması, onun zaafı olması veya aciz olması demek değil. İsteğini yerine getiremiyorsa acizlikten vs. söz edilebilir diye düşünüyorum. Ve Yaratıcı her isteğini yerine getirebilir diye düşünüyorum.
 
Son düzenleme:
@fnh
"Sonsuz çaresizlikten gelen teslimiyetçilik kötü bir şey mi yoksa olması gereken şey midir? Olması gereken şey kötü değildir. Sonsuz bir çaresizlik içinde olduğunu sen kabul etmiyor musun? E hani acizliğini kabul ediyordun?"
teslimiyetçilikten çok şey anlamalısınız, bu doğrudan siyasi bir söylemdir. teslimiyetçilik insanların despotları yaratıp beslemesini sağlayan şeydir. despotlar birinci dünya savaşından öncesine kadar da dini kullanarak bunu sağladılar. sonrasında da bunun yerini milliyetçi şövenizm aldı. olaya siyasi yaklaşmanızı beklemiyorum, zaten bu konuyu değiştirmek gibi oluyor. acizliğimi kabul ediyorum çünkü bu inkar edilemez, yine de bu benim itaat etmemi doğru bir davranış olarak göstermez. varlığı büyük bir muamma olan bir varlığın gerçekten var olaması bile bir sürü probleme yol açıyorsa ona inanmam için çok ciddi sebepler sunmak zorundasınız. o tüm gücün sahibi, ona itaat etmek zorundasın, hayat berbat da olsa şükür etmek zorundasın derseniz o zaman ben de büyük sorular sorar ve tatmin edici cevaplar beklerim. "çünkü o mutlak güçtür, istediğini yapar, sana açıklama yapması gerekmez" buna ikna olamam maalesef. önceki cevabımın son paragrafı buna yeterli bir cevaptır.

"Yoksa siz doğru bilgiye aklınızı kullanarak ulaşabileceğinize inanmıyor musunuz? (Kinaye yaptığımı düşünmeyin net bir soru soruyorum)"
bu konuda taslak bir yazım var ve muhtemelen sonraki blogumda onu düzenleyip paylaşırım, yine de taslak haliyle buraya kopyalıyorum:

""""
benim yöntemim:

takdir edilmek veya ödüllendirilmek istemeyen bir insanın iyiliği samimidir. korktuğu için kötülükten kaçınan, çıkarları için iyilik yapan insan aşağılıktır. dinler ve ideolojiler bu yüzden insan vicdanını köreltir, onun yerine suni duygular, hisler ve ölçütler koyar. bunlar insanın özgür düşünmesini engeller, fikirlerini zincirler. özgür düşünemeyen bir insanın kendi fikirleri olabilir mi? böyle bir insan, hayatın (varsa) gerçek anlamını bulabilir mi? eğer biri bize hayatın anlamını bulma sorumluluğunu yüklediyse, her birimize bu anlamı bulmak için gerekli donanımı vermiş olmalıdır. bu gerekli donanım üzerine düşündüğümüzde onun akıl, vicdan, bilinç (ruh) olduğunu anlarız. bunlara sahibiz, hayatın anlamını bulmak için başka bir ihtiyacımız olmamalı. gerçek anlama ancak saf akıl ve vicdan yoluyla ulaşabilmeliyiz. beynimizi yıkayan ve fikirlerimizi dizginleyen şeyler bu amaca ulaşmamızı engeller.

peki ben ulaşabildim mi? hayır. çünkü bu mümkün değil, hayatın yapısına ters; insan doğduğu andan itibaren beyni yıkanmaya başlar. yaşadığı her şey onun fikirlerini şekillendirir. hayata bakış açımız doğduğumuz andan itibaren tüm yaşadıklarımız sayesinde gelişir. insanların aynı şeylere farklı anlamlar yüklemesi bundan kaynaklanır. ben hayata bakarım acıları görürüm, başkası bakar cenneti görür. böyle bir hayatta saf akıl mümkün olamaz. dolayısıyla hayatın anlamını bulabilmemiz için hepimizin sahip olduğu bir donanım yok. fikirlerimiz, doğrularımız ve bakış açılarımız farklı, hayatta gördüğümüz anlamlar da tabii ki farklı olacak. bu gerçek bize; bulmakla yükümlü olduğumuz bir anlamın olmadığını gösterir.

insan beyninin yıkanabildiğini hepimiz biliriz. beyni yıkanmış bir insanın özgür iradesi var mıdır? özgür iradesi olmayan biri, eğer hayat bir sınavsa bu sınavdan sorumlu tutulabilir mi? özgür irade kavramı üzerine iyice düşünün. beyninin yıkanmadığını düşünen insan yanılır, hepimizin beyni az bile olsa yıkandı. toplumsal ahlak kuralları, dini inançlar, ideolojiler, tecrübelerimiz... hepsi beynimizi yıkar, algılarımızı yönetir, irademizi şekillendirir. doğduğumuz andan itibaren sürekli şekillendirildik, birimiz dindar oldu diğeri dinsiz. aynı hayatları yaşamadık, iradelerimiz farklı şekillendi. böyle bir durumda hepimizin hayatın gerçek bir anlamı varsa bile onu bulma imkanı var mıdır? iradelerimiz özgür değil, kim bizi böyle bir sorumlulukla sınayabilir?

dinleri tartışmayı bırakın, hayatın ortak bir amacı, anlamı var mı diye düşünün. eğer varsa bile ona nasıl ulaşırız ona kafa yorun. bu amaca ulaşırken hepimiz eşit miyiz bunu sorgulayın.""""

"Gerçeklik bu Dünya mı ki buraya sıkışıp kaldın?"
bunun cevabını da yukarıdaki taslakta bulabilirsiniz. gerçeklik varsa onu bu hayatta aramaktan başka yolum yok. biri beni sınıyorsa bu hayatın içerisindekilerle sınayabilir, dediğiniz gibi buraya sıkışıp kaldım.

"Eğer öyleyse biz Tanrı kadar mutlak gücü olan vs bir varlık değiliz bunun için üzüldüğün için Allah sana ceza verecek mi bilmiyorum."
semavi dinlerin kutsal kitaplarında net bir şekilde yazar, ben ve benim gibi, tek tanrıyı inkar edenler sonsuza kadar azap çekecektir. iddia ne kadar büyükse o kadar inandırıcıdır, allah da bunu iyi biliyor.

"Tanrı'ya ibadet etmek ne demek şimdi o da ayrı konu. Kavram yanılgıları yaşadığımız için anlaşamıyoruz gibime geliyor."
ibadet değil teslim olma, itaat etme olarak bahsettim bundan. namaz oruç gibi detaylara girmedim, genel olarak tanrıya boyun eğmekten bahsettim. kavram yanılgıları; hangi kavramlarda uzlaşamadıysak yazın, özellikle tanımlanması gereken kavramları tanımlıyorum zaten.

"Ama doğru olan Tanrı inancını da reddediyorsan ve hangi şartlarla yapıyorsun bunu zihninden geçen tam olarak nedir bilmediğim için sizi bir kategoriye sokmaya çalışmayacağım zaten."
doğru olan bir tanrı bulamadım, aptallar ve şeytanlarda tanrının aptal ya da şeytan olabileceğini yazdım. başka çıkış kapısı varsa karşıt argüman sunarak anlatabilirsiniz. tanrının sonsuz güçlü ve kudretli olması ya da beni yaratmış olması pek de umurumda değil açıkçası, ben gördüğümü yorumluyorum başka bir şansım yok çünkü.

"Siz gerçekleri öğrenmek istiyor musunuz? Eğer öyleyse kendinizi sorumlu hissettiğiniz için mi gerçekleri öğrenmek istiyorsunuz, (sorumluluk bir şeye/kişiye karşı duyulur) yani misal veriyorum gerçekleri öğrenmezseniz birisi size ceza falan mı verecek?"
"benim yöntemim isimli" taslağı ve "varlık ve anlamı" okuyun, orada anlatıyorum.

bu tartışmanın aslında yeterince sistematik olduğunu düşünüyorum, daha iyisi varsa onu da deneyebiliriz.
özgürlük ve özgür irade için bir karşıt argüman sunsanız daha sistematik olabilir.

"Tüm hayatın var olma sebebini ben de kendime bağlamıyorum zaten. Ben size olması gereken şeyi yanlış anlattıysam Allah'tan ve sizden de özür dilerim. Beni yanlış anladığınızı düşünüyorum."
semavi dinlere göre tüm evren insan için yaratılmıştır. adem ve Havva'nın yediği yasak elmadan dolayı bu haldeyiz.
"birbirimizi anlamıyor gibi görünmemizin verdiği tedirginlik ile karışık bir hüznün içerisinde gibiyim."
ben kibarlıktan ödün vermemeye çalıştım, yine de konu gereği tartışmanın biraz sertleşmesi normal. tanrınızı aptal ya da şeytan yerine koyan biriyle konuşuyorsunuz sonuçta. sizi anlıyorum, sizin de beni anlamanızı beklerim.
 
Ben bugün ya da yarın epeyce fazla yazı paylaşmayı düşünüyorum buralara bir yerlere yani hangi yazınıza yanıt olarak yazarım emin değilim. Bunun dışında tek tük ayrıntılara değinebilirim belki anlık yazı yayımlamalarıyla özellikle bugün. Belirtmek istedim.
 
Determinizm ve özgür irade hakkındaki yazınızdan alıntı yapacağım ve koyu olarak belirttiğim yerlere dikkat çekiyorum.

''...Kuantum teorisi hakkında üç kuruşluk bilgisiyle hayatın tahmin edilemez, indeterministik olduğunu iddia edenleri yok sayabilirsek "yaşadığımız" hayatın deterministik olduğu bilgisine ulaşırız. Bilim bize bu konuda yeterince emin olmamızı sağlayacak bilgiyi sağlıyor. Yeterli parametrelere sahipsek bir cismin nereye doğru gittiğini bilebiliriz. Hayattaki her hareketin çok uçuk miktarda parametrenin etkisinde olması bu bilginin yanlış olduğunu göstermez, bunu söylemek tüm bilimi çöpe atmaktır. Burada bir tümevarım yaparak; tüm parametreleri bilirsek aslında tüm geleceği bilebiliriz dememiz gerekir. Bunu hiçbir zaman yapamayız, bu düzeyde bir hesabı yapabilmek imkansızdır ama sonuçta evrenin temel kuvvetleri sabittir ve doğuracakları sonuçlar hesaplanamaz olsa da tektir. Bu konuda bir şeyi daha belirtmek isterim; şimdi söylediklerim yaşadığımız boyutlarda tartışmaya açık olmayacak bir şekilde gerçektir. "Yaşadığımız boyutlarda" hayat bilimsel olarak deterministiktir, yani sebep sonuç ilişkisi içerisindedir, nedenseldir, önceki olaylar sonrakileri belirler. Bunu bozan yada bozduğunu sandığımız şey canlıların sahip olduğu irade ve bilinç kavramlardır. Kuantum evrenindeki belirsizlikler başka bir tartışmada işlenebilir. Çünkü zaten hayatın deterministik değil de olasılıksal yada belirsiz oluşu da özgür irade fikrini desteklemez....''

Bu iki cümlenize bakarsak siz de deterministik bir süreç içinde miyiz yoksa tamamen olasılıksal bir süreç için demiyiz sorusuna dair net bir şey demiyorsunuz. Bu konuda tek başına bir iddianız yok. Sadece özgür irade ile ilgili inancınızı destelemesi için araç olarak kullandığınız belli oluyor. Bunu yapabilirsiniz tabii ki sıkıntı yok. Ama sıkıntı şurada; Ben de zannediyorum ki sizin asıl sorunlarınızdan biri de ''determinizm mi olasılıksallık mı'' sorusu. Oysa sizin asıl meselelerinizden biri direkt ''Özgür irade var mıdır yok mudur'' sorusuymuş. (Aslına bakarsanız diğer soruya da bi cevap verdim bu yüzden. Ama sizin ona yanıtınızı vs. hatırlamıyorum şuan) Diğer konuda sizinle tartışmaya girmeme gerek yokmuş yani. Bence burada işimizi kolaylaştıracak önemli bir detay yakaladım. Birbirimizi anlama sürecimizi hızlandıracak cinsten bir şey. (Daha doğrusu sizin derdinizi evet daha iyi anladım.) (Bunu geç farketmem benim problemimdir belki ama yine de keşke bu koyu harfle belirttiğim iki önermeyi daha yakın yere koysaydınız hatta yan yana koysaydınız daha kolay anlardım sizi diye düşünüyorum. Dolayısıyla kendim için de diyorum cidden çok daha sistematik ve zekice yöntemlerle devam edebiliriz aslında bu tartışmaya. Şuan gerçekten sevindim.
 
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Mustafa K. kardeşimiz de arayış içerisinde elbette tutarsızlıklar olacaktır, bunlar zamanla oturur.
 
@fnh daha önce de dediğim gibi, okuyan insanlara nedenselliği olasılıksallığı sıfırdan anlatmam, tezleri ve antitezleri yazmam mümkün değil çünkü yazarsam okuyan olmaz. Bu konuları ayrı yazılarda detaylandırmayı tercih ediyorım. Hayatın nedensel mi olasılıksal mı olduğu çok önemli bir konu ve o da başka bir yazının konusu olacak. Bu tartışmayı es geçmek için "hayat olasılıksal da olsa nedensel de olsa bu özgür iradeyi haklı çıkarmaz" dedim, zaten gerçekten de olasılıksal evren görüşünde de özgürlük kavramı absürt kalıyor. Dolayısıyla da hayatın kaotik, rastgele, tesadüfi, belirsiz, olasılıksal ya da tanrı kontrolünde oluşu fikirlerinin hiçbiri özgür iradeyi desteklemiyor. Bunların içinden en sezgisel olanı yani nedensellik görüşünü kabul ettim ve onun üzerinden ilerledim. Bunu yapmamın sebebi ise "benim yöntemim" isimli taslağımdaki ulaştığım sonuçlardır:

Hayatın anlamı varsa onu bilimi bilmeyen insanların da bulabilmesi gerekir. Bilimden önce yaşamış olan insanlar da hayatın 'aramakta olduğumuz bu anlamı'nı bulmakla yükümlüyse o zaman biz de bilimsel bilgilerimizi yok sayarak o anlamı bulabilmeliyiz. Bu anlam arayışı hayatın bulunabilir bir anlamı vardır varsayımından geliyor. Hayat bizim için bir imtihan mı yoksa farklı bir anlamı mı var bunu bulmaya çalışıyoruz ve bulmak için geliştirdiğim yöntem de o yazıda yazıyor. Yöntemime karşı eleştrilerinizi görmek isterim. Yöntemim bilime muhtaç değil, bilimsiz de hayatın anlamı bulunabilmelidir diyorum, dolayısıyla da doğayı bir insan ömrü boyunca ne kadar anlayabilirsek o kadarından sorumlu olabiliriz. 30-40 yıllık bir arayışa girdiğimizde Doğan'ın nedensellikle ilerlediğini düşüneceğimizi tahmin ettim, siz de takdir edersiniz ki her canlının zekası nedensellik ile işliyor, öğrenme becerimiz bunun üzerine kurulu. İnsan bireysel olarak kuantum teorisini tek başına kuramayacağına göre hayatın nedensel olduğu sonucuna varacaktır. Ben de en sezgisel olan işleyişi, yani nedenselliği baz aldım ve ona göre yazdım yazımı.

Beni anlamaya başlamanıza sevindim.
 
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Mustafa K. kardeşimiz de arayış içerisinde elbette tutarsızlıklar olacaktır, bunlar zamanla oturur.
Yok onu tutarsızlık olarak algılamadım ben. İlk başta öyle sandım ama öyle değil yani benim anladığım kadarıyla öyle değil kendisi açıklama yaparsa daha iyi olur. Ben şöyle anladım: O bi konuda bilgili olmayabilir bilmediğini söyleyebilir bunda sıkıntı yok çünkü ben de bazı şeyleri elbette bilmiyorum. Arayış demek zaten bilmediği için aramak demektir bi bakıma. O bilmediği bir konuyu araç olarak kullanmış bunda sorun yok. ''Ben bilmiyorum bu A şeklinde mi B şeklinde mi ama şunu biliyorum ki hangisi olursa olsun C şu şekildedir'' diye yazmış oluyor mantık olarak. O yüzden ben anladım ki benim de aslında C' ye odaklanmam gerekiyormuş. Sevindim çünkü artık daha iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum. Aslında o bana meselenin C olduğunu yani ''özgür irade'' olduğunu sanırım söylemişti çok da net olmasa da ama ben emin olamamıştım. Şuan daha iyi emin oldum ve A ve B konusu üzerine tartışma yapmaya aslında gerek olmadığını anladım. Mesle C imiş. Ama gerektiğinde A ve B ye atıf yapabiliriz ama bunu da C için yapacağız yani.
 
Son düzenleme:
@illedelinux evet @fnh çok güzel izah etmiş. tutarsızlık gibi görünen noktaları elimden geldiğince açıkladım, tartışmayı takip ediyorsanız göreceksiniz. son cevabımı okuyun, orada nedensellik ve olasılıksallık konusunda neden öyle yazdığımı anlattım.
 
@fnh daha önce de dediğim gibi, okuyan insanlara nedenselliği olasılıksallığı sıfırdan anlatmam, tezleri ve antitezleri yazmam mümkün değil çünkü yazarsam okuyan olmaz. Bu konuları ayrı yazılarda detaylandırmayı tercih ediyorım. Hayatın nedensel mi olasılıksal mı olduğu çok önemli bir konu ve o da başka bir yazının konusu olacak. Bu tartışmayı es geçmek için "hayat olasılıksal da olsa nedensel de olsa bu özgür iradeyi haklı çıkarmaz" dedim, zaten gerçekten de olasılıksal evren görüşünde de özgürlük kavramı absürt kalıyor. Dolayısıyla da hayatın kaotik, rastgele, tesadüfi, belirsiz, olasılıksal ya da tanrı kontrolünde oluşu fikirlerinin hiçbiri özgür iradeyi desteklemiyor. Bunların içinden en sezgisel olanı yani nedensellik görüşünü kabul ettim ve onun üzerinden ilerledim. Bunu yapmamın sebebi ise "benim yöntemim" isimli taslağımdaki ulaştığım sonuçlardır:

Hayatın anlamı varsa onu bilimi bilmeyen insanların da bulabilmesi gerekir. Bilimden önce yaşamış olan insanlar da hayatın 'aramakta olduğumuz bu anlamı'nı bulmakla yükümlüyse o zaman biz de bilimsel bilgilerimizi yok sayarak o anlamı bulabilmeliyiz. Bu anlam arayışı hayatın bulunabilir bir anlamı vardır varsayımından geliyor. Hayat bizim için bir imtihan mı yoksa farklı bir anlamı mı var bunu bulmaya çalışıyoruz ve bulmak için geliştirdiğim yöntem de o yazıda yazıyor. Yöntemime karşı eleştrilerinizi görmek isterim. Yöntemim bilime muhtaç değil, bilimsiz de hayatın anlamı bulunabilmelidir diyorum, dolayısıyla da doğayı bir insan ömrü boyunca ne kadar anlayabilirsek o kadarından sorumlu olabiliriz. 30-40 yıllık bir arayışa girdiğimizde Doğan'ın nedensellikle ilerlediğini düşüneceğimizi tahmin ettim, siz de takdir edersiniz ki her canlının zekası nedensellik ile işliyor, öğrenme becerimiz bunun üzerine kurulu. İnsan bireysel olarak kuantum teorisini tek başına kuramayacağına göre hayatın nedensel olduğu sonucuna varacaktır. Ben de en sezgisel olan işleyişi, yani nedenselliği baz aldım ve ona göre yazdım yazımı.

Beni anlamaya başlamanıza sevindim.


''Hayatın anlamı varsa onu bilimi bilmeyen insanların da bulabilmesi gerekir.''
Buna ben de katılıyorum. Aslında bu ulaşmamızı beklediğimiz mutlak bilginin ''kolay ve anlaşılır'' olmasıyla da ilgili sanırım, öyle değil mi? Buna ben de değinmiştim. Açıkcası ben farklı farklı konulara geçiş yapmayalım gibisinden bir şey demiştim ya hani sanırım şu ana ithafen şunu demek istemişim aslında: A ve B konuları şimdilik kalsın o konulara atıf yapmaya gerek bile kalmaz belki. Dolayısıyla bu bize hem zaman kazandırır hem de odağımızı daha az konuya vereceğimiz için çok daha iyi anlaşırız diye düşünüyorum.
 
@fnh a ve b konularında da bir blog gelecek, onun altında da bol bol kafa patlatırız.
Aslında o konuda hem fikir gibiyiz. Farkın çook küçük olduğunu düşünüyorum. Eğer determinizmi savunacaksanız ben de derim ki bu deterministik süreç Allah'ın ''ol'' diyip olmasıyla işleyen bir süreç. Allah'ın ol dediği şey zorunlu yani deterministik olarak olacaktır. Dolayısıyla asıl mesele olan özgür iradeye burdan herhangi bir atıf yapamayacağız gibi duruyor. Hatta işimizi daha da karmaşıklaştırıp bilim konusuna girmemize de neden olabilir. Oysa biz ''bilim bilmek gerekmez'' demiştik. Basit ve anlaşılır çözümü hedefliyorduk. Bilime değil de ''bilim felsefesi''ne giriş yapacaksak benim için yine sorun yok.
 
Aslında felsefe ve bilim her ne kadar ayrı şeyler gibi görünseler de birbirlerine bağlılar. Bu arada bilim felsefesine giriş yapmak dedim ama bu, determinizme giriş yapmakla aynı şey oluyor sanırm öyle değil mi?
Felsefe allah ile yapılmaz, felsefe bağımsız ve sınırsız ufka dayanmalıdır. Aksi halde yaptığınız felsefe olmaz, inanç sınırlarıyla kalır.
Felsefenin kendisi de inanç zaten. Daha doğrusu belli kabul ve tanımlara göre yapılıyor felsefenin kendisi de. Ne yani her şeyi sorgulayacağız felsefenin kendisini sorgulamayacak mıyız? Ona bakarsanız popüler felsefede ''felsefe; yolda olmaktır'' gibi bir anlayış var mesela yani hiç bir zaman doğruya ulaşamayacaksın demek istiyor. Oysa benim iddiam zaten doğruya ulaşabileceğimiz yönünde. Bu arada doğruya ulaşabileceğimiz yönünde evet ama herkes bu doğruya ulaşmak zorunda değil diyorum aynı zamanda. Bu da iradeye yaptığım atıftır. Yani mesele yine özgür iradenin olup olmadığına dönüyor. Bu arada şunu da iddia ediyorum doğruların da kendi içinde dereceleri var daha doğrusu ''böyle düşünüyorum''. Yani doğrular da görecelidir gibi oluyor sanırım bu. Ama bu ''doğrunun'' (belki de ''gerçek'' demeliyim) olmadığı anlamına gelmiyor neticede. Bu son cümleme katılmıyorsanız onu da tartışabiliriz.
 
Aslında felsefe ve bilim her ne kadar ayrı şeyler gibi görünseler de birbirlerine bağlılar. Bu arada bilim felsefesine giriş yapmak dedim ama bu, determinizme giriş yapmakla aynı şey oluyor sanırm öyle değil mi?

Felsefenin kendisi de inanç zaten. Daha doğrusu belli kabul ve tanımlara göre yapılıyor felsefenin kendisi de. Ne yani her şeyi sorgulayacağız felsefenin kendisini sorgulamayacak mıyız? Ona bakarsanız popüler felsefede ''felsefe; yolda olmaktır'' gibi bir anlayış var mesela yani hiç bir zaman doğruya ulaşamayacaksın demek istiyor. Oysa benim iddiam zaten doğruya ulaşabileceğimiz yönünde. Bu arada doğruya ulaşabileceğimiz yönünde evet ama herkes bu doğruya ulaşmak zorunda değil diyorum aynı zamanda. Bu da iradeye yaptığım atıftır. Yani mesele yine özgür iradenin olup olmadığına dönüyor. Bu arada şunu da iddia ediyorum doğruların da kendi içinde dereceleri var daha doğrusu ''böyle düşünüyorum''. Yani doğrular da görecelidir gibi oluyor sanırım bu. Ama bu, ''doğrunun'' (belki de ''gerçek'' demeliyim) olmadığı anlamına gelmiyor neticede. Bu son cümleme katılmıyorsanız onu da tartışabiliriz.
 
Yanlışlıkla kendi yazımı alıntılamışım. Silme işlemi nasıl yapılıyor bu arada? Ya da yapılıyor mu?
 
Felsefenin kendisi de inanç zaten.

Felsefeye dahi inanç diyorsan sen hiç felsefe yapma.
Felsefe sorgular, belirli kalıplara dayanmaz, sınır koymaz, inanç ise belirli bir yerde durmak zorundadır.
Örneğin felsefe allahı sorgular ama inanç sorgulamaz.
 
Yanlışlıkla kendi yazımı alıntılamışım. Silme işlemi nasıl yapılıyor bu arada? Ya da yapılıyor mu?
Düzenleyebilirsiniz.

"Bilime değil de ''bilim felsefesi''ne giriş yapacaksak benim için yine sorun yok."
Bilim felsefesiyle ilgilenmiyorum. Felsefe benim için sosyolojiyi geliştirme yolu, bilimi değil. İnsanlığın sosyolojik zayıflığı ciddi bir problem ve bunun çözülmesi için uğraşmak istiyorum. Blogumun detay kısmında da bununla ilgili küçük bir giriş yazmıştım zaten.

"Yani doğrular da görecelidir gibi oluyor sanırım bu. Ama bu ''doğrunun'' (belki de ''gerçek'' demeliyim) olmadığı anlamına gelmiyor neticede. Bu son cümleme katılmıyorsanız onu da tartışabiliriz."
Varlık ve anlamda zaten bunu vurguladım. Göreceli kavramların insan uydurması olduğu açıktır, dolayısıyla bildiğimiz her kavramı biz uydurmuş oluyoruz. Bilgi namına sahip olduğumuz her şey inanç, gerçekler ve doğrular da o inançlardan sadece bazıları.
 
Felsefeye dahi inanç diyorsan sen hiç felsefe yapma.
Felsefe sorgular, belirli kalıplara dayanmaz, sınır koymaz, inanç ise belirli bir yerde durmak zorundadır.
Örneğin felsefe allahı sorgular ama inanç sorgulamaz.
Siz her hangi bir şey için ''sorgulanamaz'' diyorsanız sizin de bir inancınız var demektir. Felsefe demek düşünme biçimi demek aynı zamanda. Düşünce biçimleri ise sorgulanabilinir tabii ki.
 

Blog girdisi detayları

Ekleyen
Mustafa K.
Okuma süresi
3 dakika okuma
Görüntüleme
6.047
Yorumlar
102
İncelemeler
1
Son güncelleme
Değerlendirme
5,00 yıldız 1 değerlendirme

Genel kategorisindeki diğer girdiler

  • 06.10.2025
    Bugün doktorda işlerim vardı. Bugün Yaptıklarım Sadece Matematik çalışabildim, Rasyonel...
  • 30.08.2025
    İlk haftayı noktalıyorum. Yarın yani pazar günü biraz dinleneceğim. Bu hafta neler yaptım...
  • "-loji" Ekli Bilimlerin Türkçe Çevirileri
    Merhaba! Bugün sizinle bazı bilim dallarının Türkçe çevirisine bakacağız. Vakit kaybetmeden...
  • Türkçemizin Durumu Hakkında
    Türkçemiz, güzel dilimiz, maalesef ki son yıllarda hırpalanıyor. Onu kullanmayı çoğu kişi...
  • Fumo Galerisi
    Bu başlık altında kendi çektiğiniz ya da internetin derin köşelerinden bulduğunuz über Fumo...

Mustafa K. adlı kullanıcının diğer girdileri

Bu girdiyi paylaş

Geri
Yukarı