Determinizm ve özgür irade

Sadece bilimsel gerçeklerden ileri gelen felsefi bir yöntemle ulaştığım sonuçlardır. Ben çoğu insan gibi, öğrendiği hazır argümanları savunan bir insan değilim. Şüpheli, aşırı göreceli, varsayımsal ve kabule dayalı fikirleri başkalarından alıp savunmam, o fikirleri kendim üretirim, yorumlarını da kendim yaparım, felsefe böyle yapılır. Hayatta doğruyu bulmanın bir yolu varsa eğer o yolda özentiliğe yer yoktur.

Özgür irade konusu ciddidir. İnsanın kendini anlamlı görmesi için özgür irade önemli bir kabuldür, sorgulamasını tarafsız yapmak zordur. Bu konuda konuşabilmek ve anlamlı fikirler üretebilmek için bilimsel bilgide belli bir düzeye ulaşmış olmak ve metafiziğin güvenilmezliğinin farkına varmak gerekir. Kuantum teorisi hakkında üç kuruşluk bilgisiyle hayatın tahmin edilemez, indeterministik olduğunu iddia edenleri yok sayabilirsek "yaşadığımız" hayatın deterministik olduğu bilgisine ulaşırız. Bilim bize bu konuda yeterince emin olmamızı sağlayacak bilgiyi sağlıyor. Yeterli parametrelere sahipsek bir cismin nereye doğru gittiğini bilebiliriz. Hayattaki her hareketin çok uçuk miktarda parametrenin etkisinde olması bu bilginin yanlış olduğunu göstermez, bunu söylemek tüm bilimi çöpe atmaktır. Burada bir tümevarım yaparak; tüm parametreleri bilirsek aslında tüm geleceği bilebiliriz dememiz gerekir. Bunu hiçbir zaman yapamayız, bu düzeyde bir hesabı yapabilmek imkansızdır ama sonuçta evrenin temel kuvvetleri sabittir ve doğuracakları sonuçlar hesaplanamaz olsa da tektir. Bu konuda bir şeyi daha belirtmek isterim; şimdi söylediklerim yaşadığımız boyutlarda tartışmaya açık olmayacak bir şekilde gerçektir. "Yaşadığımız boyutlarda" hayat bilimsel olarak deterministiktir, yani sebep sonuç ilişkisi içerisindedir, nedenseldir, önceki olaylar sonrakileri belirler. Bunu bozan yada bozduğunu sandığımız şey canlıların sahip olduğu irade ve bilinç kavramlardır. Kuantum evrenindeki belirsizlikler başka bir tartışmada işlenebilir. Çünkü zaten hayatın deterministik değil de olasılıksal yada belirsiz oluşu da özgür irade fikrini desteklemez.

Bilinç ve irade konusuna gelelim, bunun için canlı nedir? Cansızlık ile canlılık arasındaki kırılma noktası neresidir? Bu soruları cevaplamak gerekir. Bu konuda da uzun uzun yazmak istemiyorum, irade ve bilinç konusunda fikir sahibiyseniz mutlaka canlılığın gelişimi hakkında araştırma yapmışsınızdır. "Felsefe diyordun, bilimsel konularda konuşuyorsun" diyorsanız bunları bilmeden irade ve bilinç konusunda konuşmak ne kadar doğrudur diye sorarım size. Neyse canlılığın oluşumu diyorduk, canlılığın oluşum süreci de deterministik bir süreçtir, doğa kanunlarının yeterli zamanda işleyişinin eseridir. Son bulgular bize canlılığın 5 milyar yıllık dünyada değil evrenin birçok farklı noktasında beraber geliştiğini gösteriyor, meteorlarda bulunan aminoasitler bize bunu söylüyor. Evrim teorisi bize bu oluşan basit düzeydeki canlılığın zamanla değişimini anlatır. Fosil kayıtlarıyla defalarca kanıtlanmıştır ve belki de en önemli bilimsel teoridir. Bu konuda da yeterli bilgi sahibi olduğunuzu düşündüğüm için devam ediyorum. Evrim bize canlılığın gelişimi ve değişimi süresince hiçbir ruhani yada ilahi olayın olmadığını söylüyor, canlılık için her şeyin deterministik doğa kanunlarının işleyişinin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Bilinç denen şey ise yeterli gelişmişliğe erişmiş canlının hissedip algılamaya başlamasıdır. Artık bu gelişmişliğin ilerisinde canlılarda zeka ve biraz daha ilerisinde irade kavramı ortaya çıkar ve bazı türlerde yüksek bazı türlerde düşük seviyelerde bulunur. İnsan ise bunun şimdiki zirvesidir. Sadece zirvedeki canlıya bakarak bilinç akıl ve irade konularında konuşmak ne kadar doğru olur sizce? Bu kavramların gelişimine baktığımızda aslında ne kadar da doğal olgular olduklarını görüyoruz.

Bilimde yeterli bilgi sahibi olmadan da anlaşılabilecek bölüme gelelim:
Bir insanın karakteri onun değişmez ve doğuştan bir özelliği değildir, hayatın işleyişi onu farklı yönlere sürükler. Yine de karakterimiz ve irademiz sadece çevremizden kaynaklanır diyemem. Doğuştan sahip olduğumuz özelliklerin de doğrudan etkisi vardır. Hormonal dengemizden tutun kalıtsal hastalıklara kadar hepsinin doğrudan etkisi olacaktır irademize ve karakterimize. Esmerseniz sarışın olarak doğduğunuzu yada tam tersini düşünün hatta cinsiyetiniz bile sizin özgür iradenizden habersiz seçildi. Bu gerçekler bize aslında özgür dediğimiz irademizin geçmişinin tamamen bizim özgürlüğünüzden bağımsız olaylarla oluştuğunu gösteriyor. Bu gün bize sorulan bir soruya vereceğimiz o cevapta özgürüz desek de bizi bu duruma getiren hayat aslında bizi bu duruma getirirken bize hiç sormadı. Hiç özgür olmadığımız olaylar silsilesinin sonucunda aldığımız karar mekanizmasının yaratıldığını ve her an o mekanizmanın değiştiğini ve bu değişimi de yine özgürlüğümüz dışında karşımıza çıkan olayların yarattığını düşününce, aslında özgürlük kavramının da özgür irade kavramının da bir yanılsama olduğunu anladım. Bizden bağımsız gelişmiş olan koskoca bir hayata geldik ve ilk anımızdan beri onun rüzgarına kapıldık, bu rüzgarı biz yaratmadığımıza göre özgürlükten bahsedebilir miyiz ki?
Yazar hakkında
Mustafa K.
evrimsel olarak bakıldığı zaman biz protein bazlı yaşam formları olarak
evreni anladığımız için değil, kendi türlerimizi yaşatabildiğimiz için varız,
dolayısıyla da muhtemelen sezgilerimiz ve algılarımız ile gerçekler aynı şeyler değil.
sadece günü kurtarmak ve genlerimizi yaşatmak için geliştik ve bu duruma geldik.
hayata dair bildiğimiz her şey anladıklarımızdan ibaret ve
doğru anladığımızı sanmak en büyük yanılgımız olabilir.

Son incelemeler

Artıları: Emek verilmiş bir blog.
Eksileri: Yok.
10 yıldızı hak ediyor ama 5 verebiliyoruz.
  • Beğen
İfadeler: Mustafa K.
Mustafa K.
Mustafa K.
Çok teşekkürler.

Yorumlar

''Tanrıya inanmanın ya da inanmamanın küçük bir bakış açısı farkından kaynaklandığını düşünüyordum ve bu da bunu kanıtlar nitelikte bir olay. ''
Sizce biz o bakış açısı farkını, o detayı bulmadan bu tartışmayı sonlandırır mıyız? :D
Benim tahminlerim/fikirlerim var bile bu konuda. Onlardan da bahsetmek için sabırsızlanıyorum. Bir kaç saat sonra paylaşırım diye düşünüyorum ama.


''İleride belki uzlaşması mümkün olmayan iki farklı yazar olarak ortak bir kitap bile yazabiliriz :D ''

Çok çığır açıcı bir gelişme bile olabilir bu. Bizden sonrakilere acayip ilham verebilir gerçi o ilhamın bende şimdiden olduğunu düşünüyorum. Ama bakacağız neler olacak... Hiç belli olmaz, belki de uzlaşmış oluruz ama ne tarafa doğru bilmiyorum, gerçekten belirsiz bir şey ve ''belirsiz'' bir durumla karşılaştığımda yapacağım şeyi biliyorsunuz aslında :D
Sizin pek yakın hissetmediğiniz birinden yardım isteyeceğim, umarım yardım eder de gerçeklik neyse onu birlikte öğreniriz. Bu arada tam hatırlayamasam da sanırım en başından beri zaten tartışmalar boyunca genelde ondan da yardım istemeyi ihmal etmiyordum. Sanırım yardım ediyor, belki de sizi anlama gayretine bile girmemde onun etkisi çok, çok fazla.

''İnanır mısınız bilmem ama son yazdıklarınızı okurken biraz duygulandım. Benim gibi düşünmeyip de beni anlamaya çalışan başka insanlar olmadı. Size çok teşekkür ediyorum.''

Rica ederim. Ortada bir sorun var ve zamanımızın çoğunu onu ''anlamaya'' çalışarak geçirirmemiz çok önemli, böylece büyük ihtimalle çözüm umduğumuzdan da kısa sürede gelecektir.

Ve bence bana teşekkür ettiğiniz kadar ona da teşekkür etmelisiniz, ondan yardım aldığımı düşünüyorum çünkü. Ve neticede ben iradesi oldukça düşük bir varlığım, onun benim davranışlarımda etkisi çok. Sizi anlama gayretim, isteğim bir insan olarak size değer veriyor oluşum aslında Tanrı'nın size değer veriyor oluşuyla ilişkilendirilebilir.


''Cevap verirken çok dikkatli olmaya çalışıyorum, o yüzden uzun sürüyor olabilir kusura bakmayın. ''


Sorun yok bende de bazen öyle oluyor. Ve zamanımın epey fazlası aynı zamanda düşünerek vs geçtiği için de uzun sürebiliyor. Siz de kusura bakmayın.

Şimdilik bunlara değindim bir kaç saat sonra her an uzun uzun yazılar paylaşabilirim yine.
 
'' İlk siz agresifleştiniz bunu kabul edin :D ''

İnandığım Tanrı'ya hakaret eden siz değil miydiniz ama?..
Açıkcası sizi anladıkça Tanrı kelimesinden anladıklarımızın farklı olabileceğini ve bir ihtimal de olsa aslında benim inandığım Tanrı'ya hakaret etmediğinizi düşünmek de pek zor değil. Ve aslında o agresiflik içeren yazınızı okurken her ne kadar yer yer şaşırmış vs. olsam da, Tanrı'yı yanlış anlamış olma ihtimaliniz aklımın bir ucundaydı zaten diye düşünüyorum. Dolayısıyla agresiflikler çook büyük etken olmadı sanırım. Ama yine de etkilidirler tabii. (bizim o anki irade gücümüze de bağlı aslında)
Ama yine de ben de kendimi bozmasaydım tabii iyi olurdu. Bu arada aslında ben size tam olarak agresiflik yapmamış olabilirim, diyelim ki çook az yaptım ama siz bence bunu biraz fazla algıladınız. Şöyle ki, ben size soru sorduğum zaman o soruda size gönderme yaptığımı düşündünüz sanırım. Aslında bi açıdan o da doğrudur, size soru sorarken aynı zamanla sizinle ilgili düşüncemi belirtiyorum bazen evet. Ama ciddi anlamda cevaplanması gereken bir soru olarak görmenizi de beklerdim. Aslında bazılarına verdiğiniz cevabı, ciddi cevap olarak da algıladım evet. (Ama işin içine ikimiz için de hafif agresiflik girdiği için bu bizim birbirimize bakış açımızı etkileme potansiyeli taşıyan bir şey diye düşünüyorum.) Hepsini de hatırlamıyorum tabii. Her neyse üzerine fazla konuşmaya gerek yok aslında. Aslında bu agresifliğe değindim ama konuyu özellikle ve aynı zamanda özgür iradeye falan bağlamıştım. Şöyleydi:


''...fark ettiyseniz ilk başlarda agresiflik biraz daha fazlaydı şu iki nedenden dolayı olabilir sanırım: Birbirimizi iyi anlamamış olmak ve de irademizi/bilincimizi ortaya tam koymamış olmak. Biz düşündükçe, sorguladıkça kendi irademizi güçlendiriyoruz aslında. Bilincimizi aktif hale getiriyoruz ve otorite kabul etmez bir hale geliyoruz. Bu da bizi dışarıdan etkileyen olguları azaltmamız demek. İnsan hem müzik dinleyip hem derin sorgulamalar yaparsa müzikten etkilenip yanlış karar verebilir. Ama kendini sadece düşünmeye verirsen içindeki o aslında özgür olan iradeyi ''olabildiğince'' görmüş, hissetmiş olursun. Dolayısıyla artık özgürlüğe daha da yaklaşmış olan iki aklın anlaşması daha kolaydır. ''
(anlaşmayı, ''artık agresifleşmeme'' gibi de anlayabiliriz sanırım ve de ''uzlaşma'' gibi)

Sizin Tanrı anlayışınıza biraz daha sonra değineceğim.

Birbirimizi daha iyi anlamak açısından yöntemimiz ile ilgili bir durum değerlendirmesi yapmak istiyorum:
Matematikte mantık konusu vardır hani.

''A ise B'' önermesinde, B'nin doğru olması A'nın doğru olup olmamasını ilgilendirmez. Şöyle ki; A'yı araştırıyoruz ama bunu B için yapıyoruz. O yüzden B eğer A dan bağımsız şekilde doğrulanabilinirse A ya bakmamıza gerek kalmaz.
Eğer siz diyorsanız ki mesele ''düzgün bir toplum yapısı oluşturmak'' o zaman Tanrı'ya atıf yapmanıza gerek kalmaz kalmayabilir. Konuşmuştuk yine aslında; A ve B'yi , aslında C için araştırıyorsanız, sorguluyorsanız aslında C'yi onlardan bağımsız doğrulama ihtimalimizin olduğunu da düşünerek, öncelikle C 'yi tek başına sorgulamak daha mantıklıdır daha kestirme olur aynı zamanda. Çünkü C yanlışsa diğerlerinin doğru ya da yanlış olması bir şeyi değiştirmeyecektir sizin/bizim için, tam tersi de geçerli. O yüzden tüm bu tartışmalara siz nihai olarak ne için giriyorsunuz diye sorsam? İyice düşünün, düzgün toplum yapısı oluşturmanın dışında daha nihai bir amacınız olabilir mi? Düzgün toplum yapısını ne için oluşturmak istiyorsunuz? Bu sorular ile sizi sanırım daha iyi anlayacağım belki siz de kendinizi daha iyi anlayacaksınız. Şey gibi oldu :) sadece sorular sorarak karşıdaki kişiyi doğruya ulaştırmaya çalışmak gibi. Ama sorular özlerinde gerçekten değerliler zaten açıkladım ve böyle düşünmemde etkili olan hususlardan biri de sanırım Kuran'ın üslup şekli, mesela ''akletmez misiniz'', ''düşünmez misiniz'' gibi direkt can alıcı olduklarını düşündüğüm soruları sorması çok etkileyici. Neyse çok uzatmayayım, düzgün toplum yapısı fikrinin de bağlı olduğu başka bir fikriniz yoksa teolojiye ya da diğer konulara girmeyebiliriz aslında diye de düşünüyorum. Fakat ben bu konuya niye geldim aynı zamanda biliyor musunuz?

Eğer asıl meseleniz/ya da meselemiz toplum düzeni oluşturmak ise ve mantıken diğer, örnek veriyorum dini, konulardan da bağımsız şekilde bunu yapabilmek mümkün ise siz/biz neden dini konulara değiniyoruz? Bence bunu da bir sorgulayalım.

Aslına bakarsanız ''düzgün bir toplum'' kurma konusuna geldiğimizde de ben her ne kadar iyi bir toplum kurabilecek olsak da, tamamen ideal, yani kusursuz bir toplum kuramayacağımızı iddia etmiştim. Belli kötülüklere yine sebep olabilir demiştim. Ama bu, kusursuz olmasa da güzel bir toplum oluşturabilmek açısından önem teşkil ediyor dedim aynı zamanda. Ve bu kusursuz olmasını istediğimiz hayatı ben de arzuluyorum ve onun da 3. varoluş aşamasında olacağını biliyorum. Yani ahiret. Orada adalet kusursuzca işleyecek yargılanmalar yapılacak. Kimse bu üstün adalet sistemini bozacak bir tavır sergileyemeyecek. Ama dünya hayatı böyle değil. Bence asıl gerçeklik, kabullenmemiz gereken şey bu. Ama şöyle demiştiniz, ona katılıyorum.


"Ama insanlar eğer kısmi de olsa kendilerinde var olan özgür iradenin farkına varabilirlerse, bilinçlerini aktif edebilirlerse bu tip algı oyunlarının üstesinden gelebileceklerini, onlara kanmayacaklarını düşünüyorum."

Bunu ben demiştim. Siz de şöyle demiştiniz...

''Kesinlikle doğru. Daha önce de düşündüğüm bir söz geldi aklıma "özgürlüğü elde etmenin bir yolu varsa o da onun imkansız olduğunu kabul etmektir. Gerçek hayatın problemlerini görmezden gelerek onları çözmemiz mümkün değil. Algı oyunlarıyla, çevre etkileriyle yanlış kararlar almamak için irademizin özgür olmadığını bilmeliyiz. Bunun farkında olmayan insan kolaylıkla kandırılacaktır. İrademizi güçlendirmenin yolu onun ne kadar da zayıf olduğunu bilmekle mümkün. İrademizi bu şekilde güçlendirebiliriz ama şunu da inkar etmemeliyiz ki bu farkındalığa erişip irademizi güçlendirmemizin sebepleri kesinlikle kendi özgür irademiz değildir. Hayat rüzgarı bizi bu farkındalığa eriştirmiştir. Beni daha iyi anlamışsınızdır eminim, aramızdaki farklardan biri bu olmalı.

Aramızdaki farkı söyleyeyim: Hayat rüzgarı kavramı yerine Tanrı kavramını koyun ve ek olarak şu soruyu ekleyin: Hayat rüzgarı (Tanrı) bizi bu farkındalığa neden eriştirmiştir? Şuan kritik bir yere geldik aslında. Farkındalığa kendi irademizle erişmemiş olsak da neticede eriştik ve bu farkındalık ''iradeyi güçlendirmiş olma yani kısmi de olsa irade edinmiş olma'' farkındalığı. Bu da aynı yere çıkıyor işte ve bu farkındalığa erişmemizdeki amacın sınanmak olduğunu düşünüyorum. Neticede özgür olma farkındalığına eriştik yani bize az da olsa özgürlüğün bahşedilmiş olması bundan sorumlu tutulmamız için yeterli!..

Şuan komik gelecek belki ama galiba yine bir şey keşfettim bu üstteki paragrafta, bilmem siz de farkettiniz mi. :D :D Ve can alıcı soru şuydu: Hayat rüzgarı (Tanrı) bizi bu farkındalığa neden eriştirmiştir? Bu arada farkındaysanız siz de irademizin kısmi de olsa olabileceğinde sakınca olmadığını evet gayet tutarlı olduğunu kabul etmiştiniz ve bence bunu da kabul etmiş olmanız gerek ama içinizi okuyamadığım için yanıtınızı yine adeta şok olmuş şekilde bekliyor olacağım. O yüzden yazıma/ düşünüşüme burada mola veriyorum.
 
Son düzenleme:
Çok ciddiyim ama şuan her şey daha da netleşti kafamda ve yine siz de bunda etkili oldunuz. Benim yukarıdaki vardığım aslında vardığımız sonuç varya o da 1. varoluşu açıklıyor aslında. Adem ile Havva meselesinin olduğu kısma bir atıf yani. Aslında onu ben de ifade ediyordum ama sizin ağzınızdan ifade edeyim de bakın nasıl oluyor.
Tanrı (hayat rüzgarı) mutlak güç, hakim (karşısında aciz, yetkisiz olduğumuzu ifade ediyor) olduğu için o bize ''iradeli varlıklar olarak var olun'' (kısmi iradeli olma farkındalığına erişin) demiştir ve o anda o ilk kısmi irade ile ilk işlenen günah ile birlikte 2. varoluş yaratılmıştır.

Bu müthiş mantıklı oldu. Şuan kendimi çok ilginç hissediyorum. Ve toplam 3 varoluşu buraya yazacağım :D

Tanrı; mutlak güç, hakim (karşısında aciz, yetkisiz olduğumuzu ifade ediyor) olduğu için o bize ''iradeli varlıklar olarak var olun'' (kısmi iradeli olma farkındalığına erişin) demiştir ve o anda o ilk kısmi irade ile ilk işlenen günah ile birlikte 2. (kısmi iradeli varlıklar olarak sınanma yeri ve dolayısıyla kusurlu adalet) varoluş yaratılmıştır. 3. varoluş ise belki de iradesiz varlıklar olarak (Çünkü mutlak irade o zaman hakim olacak) ama kusursuz adalet (ve bu da tıpkı senin dediğin gibi).

Daha güzel de ifade edilebilir tabii. Benim bunlara keşif demem; bunların aynı zamanda sizin bakış açınıza da baya uygun olabileceği için aslında. Ve kendi inancımla da tutarlı oluşu tabii ki.
 
Son düzenleme:
Aslında kendi inancımla ilgili daha çok araştırma yapmalıyım diye hissediyorum. Tutarlı olduğunu ''düşündüğüm'' noktaları karşılaştırabilmek adına. Kelam, hadis, bilim, fizik, tarih, psikoloji ne kaynak varsa okumak gerek aslında da... Çünkü mutlak doğruya ulaşabilme çabasında farklı farklı alanların mümkün olabildiği kadar mutlak bir birliği ile hareket etmek mantıklı olacaktır diye düşünüyorum. Bakın mesela birleşik alanlar teorisi var fizikte öyle değil mi? Felsefede Kant diye birisi çıkıyor iki ayrı görüşü sentezliyor vs. Her şeyin teorisi bence tüm varoluşu açıklayabilmeli. Ölümden sonrayı, doğumdan önceyi vs. Dolayısıyla tüm alanları birleştirelim fakat dini ayrı tutarsak bunu yapabilir miyiz? Dinler hafife alınacak şeyler değiller çünkü çok fazla şeyi öngörüyorlar varoluş ile ilgili. Bilimle iligli psikolojiyle ilgili... Ve dini bilginin dolayısıyla gerçekten var olduğuna inanıyorum. Ben bu şekilde düşünüyorum o yüzden ileride bir bilim insanı olursam bilim felsefemi din felsefem ile (Kelam, Kuran, hadis hatta İncil, Tevrat vs...tip şeylerin bütüncül araştırmaları ile) belirmeyi düşünüyorum. Derdim bilimle değil demiştimya çünkü derdim direkt felsefe ile mesela bilim felsefesi. Yani olması gerekenin arayışı ile aslında. Daha doğrusu düşünsenize Felsefe Çağı diye bir çağın yaşandığını bu bilimsel vs. verilerden sonra hemde? Ya da Din Çağı. Çok aşırı devrimsel gelmiyor mu kulağa?
 
İsmi ''Akıl Çağı'' da olabilir :D Rönesansı falan anımsatıyor ama bu çook daha devrimsel çünkü bilim falan da özünde daha az önemli. Tıpkı ikimizin ''meselenin bilim olmadığını kabul etmemiz'' gibi.
 
@fnh "İnandığım Tanrı'ya hakaret eden siz değil miydiniz ama?.."
Benim hakaret ettiğim tanrıya inandığınızı hiç sanmıyorum :D Tanrı anlayışımızın farklı olduğu kesin. Siz bu hayatı yaratmış olmasına rağmen onun mutlaka bir bildiği vardır ve sonrasında adaleti sağlayacaktır diyorsunuz, ben ise diyemiyorum. Hayatı yaratma sebebini bilmek istiyorum ve daha da önemlisi bu sebebin ne kadar büyük de olsa yeterince tatmin edemeyecek olması. Bana büyük bir sorumluluk verildiyse kimin verdiğini bilmek isterim ve bu sorumluluğu neden verdiğini sorarım, bence bu en doğal hakkımdır. Beni bu soruyu sormaktan men eden bir tanrıya güvenmem mümkün olamaz.

"Şöyle ki, ben size soru sorduğum zaman o soruda size gönderme yaptığımı düşündünüz sanırım. Aslında bi açıdan o da doğrudur, size soru sorarken aynı zamanla sizinle ilgili düşüncemi belirtiyorum bazen evet. Ama ciddi anlamda cevaplanması gereken bir soru olarak görmenizi de beklerdim."
Yazarak konuşmanın eksiklerinden biri bu. Okurken hangi tonda okursanız o anlama getirebilirsiniz :D ama sözlerinizle bana ciddi göndermeler yapmıştınız bunu inkar da etmediniz zaten :D Bunlar normal şeyler, zaten size de söylemiştim, sonuçta yazım sert bir yazı, sizin tepkiniz de normaldi.

"Çünkü C yanlışsa diğerlerinin doğru ya da yanlış olması bir şeyi değiştirmeyecektir sizin/bizim için, tam tersi de geçerli. O yüzden tüm bu tartışmalara siz nihai olarak ne için giriyorsunuz diye sorsam? İyice düşünün, düzgün toplum yapısı oluşturmanın dışında daha nihai bir amacınız olabilir mi? Düzgün toplum yapısını ne için oluşturmak istiyorsunuz?"
Çok güzel bir soru, aslında bu tür meselelerle uğraşmayıp kendi bireysel hayatım üzerine düşünebilirdim. Dünyayı ben mi kurtaracaktım sonuçta değil mi? Şunu biliyorum, bu hayata nasıl geleceğimi ben seçmedim, çok daha kötü bir hayatım olabilirdi. Çok daha kötü bir hayatı olanların da suçu yoktu zaten. Hayatın bu kötü işleyişinden olumsuz etkilenmemek için o düzeni yaratanlardan birinin çocuğu olmalıydım, ama değildim işte. O zaman bu düzenin değişmesi için uğraşmam gerektiğini anladım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme lüksüm olsa belki onu da diyebilirdim ama işte o yılan bana da dokunuyor insanların küçük bir kısmı hariç tamamına da... Bencil bir insan olsaydım bile bu konularda çabalamam kafa yormam için böyle bir sebep vardı sonuçta. Bencil bir insan da değilim ve dolayısıyla da bu konularda düşünmem kaçınılmazdı.

Düzgün bir toplum yapısı oluşturmaktan başka bir nihai amacım var mı bilemedim doğrusu, çünkü hayatın anlamı ve anlamsızlığı konusunda kendimi yolun sonuna gelmiş hissediyorum, artık amacım dünyayı daha güzel ve adil bir yere dönüştürmek. Bunu tek başıma yapmayı düşünmüyorum tabii ki, amacım en azından elimden geldiğince bu konuda farkındalık yaratmak ve gücüm yettiğince uğraşmak.

"Eğer asıl meseleniz/ya da meselemiz toplum düzeni oluşturmak ise ve mantıken diğer, örnek veriyorum dini, konulardan da bağımsız şekilde bunu yapabilmek mümkün ise siz/biz neden dini konulara değiniyoruz? Bence bunu da bir sorgulayalım."
Aslında dini konulara değinmemek pek mümkün değil. Dine muhalefet etmeden hayatın anlamı ya da insan toplumunun düzeni üzerine argüman sunmak mümkün değil. Dinler bu konularda kendi dogmalarını sunmuşlar ve siz de bunlar dışında söz söylediğinizde mecburen din işin içine giriyor. Aptallar ve şeytanlar isimli yazım çok akıcı, etkileyici ve iddialı bir yazı. Özünde doğrudan tanrıyı hedef alan ve düzgün toplum yapısı amacımla doğrudan alakası olmayan bir yazı. Zaten o yazıyı yazdığım zaman özgür irade hakkında pek düşünmeye başlamamıştım, eski Mustafa'nın ruh hali var onda.

"Belli kötülüklere yine sebep olabilir demiştim. Ama bu, kusursuz olmasa da güzel bir toplum oluşturabilmek açısından önem teşkil ediyor dedim aynı zamanda."
Çürük yumurtalar elbet olacaktır, mükemmeli aramıyorum, bu hayatta mükemmelik imkansız bir kavram. Bunun sebebi de zaten ortak doğruların olmaması, üçüncü yazımın konusu. Mükemmeli arayıp bulamayınca onu hayal ettik, ama keşke hayallerimizin gerçekleşeceğine inanmakla yetinseydik de onları dinleştirmeseydik. Mükemmel bir yapının hayalini bile kurmamız imkansızken bu iddialarda bulunmamız büyük hataydı. Üçüncü yazımda teolojiden kaçmamız mümkün olmayacak galiba :D

"Neticede özgür olma farkındalığına eriştik yani bize az da olsa özgürlüğün bahşedilmiş olması bundan sorumlu tutulmamız için yeterli!.."
"Hayat rüzgarı (Tanrı) bizi bu farkındalığa neden eriştirmiştir? Bu arada farkındaysanız siz de irademizin kısmi de olsa olabileceğinde sakınca olmadığını evet gayet tutarlı olduğunu kabul etmiştiniz ve bence bunu da kabul etmiş olmanız gerek ama içinizi okuyamadığım için yanıtınızı yine adeta şok olmuş şekilde bekliyor olacağım."

İradenin kısmi de olsa özgür olması konusunda "ona göre bir özgürlük tanımı yapılırsa" bunu iddia edebiliriz bu tutarlıdır demiştim. Özgürlüğün kısıtlı olarak da olabileceğini kabul etmekle ilgili bir durum. Dediğim gibi, bence özgülük böyle değil, özgürlüğün azı çoğu olamaz. Size göre özgürlüğün azı çoğu olabilirse tabii ki bu fikir tutarlıdır. Aslında aynı şeyi söylüyoruz ama ben bunun özgürlük olmadığını siz ise özgürlük olabileceğini söylüyorsunuz, fark bu. Tamamen özgürlük anlayışımızla alakalı. Ben bunu özgürlükten saymadığım için sorumlu tutulamayacağımızı savunuyorum. Domino taşları gibi düşünün, ben o taşlardan biriyim, ilk taşı kim devirdiyse tüm sorumluluk ona aittir. Çok basit bir örnek, daha önce daha iyi örnekler de vermiştim aslında ama bence ne dediğimi anlamışsınızdır. Umarım beklentinizi karşılayan, şok etkisinin hakkını veren bir cevap olmuştur :D

"Her şeyin teorisi bence tüm varoluşu açıklayabilmeli. Ölümden sonrayı, doğumdan önceyi vs."
Her şeyin teorisi bir hayal kırıklığı. Fazla havalı bir isim ama o ismin hakkını vermiyor :D Evrendeki tüm kuvvetler üzerinden en ufağından tutun en büyük boyutlu olanına kadar her cismin davranışını hesaplayabilmeyi amaçlayan bir teori. Evrenin nasıl varolduğunu ya da ölümün ne olduğunu açıklamayı hedeflemiyor ve bu konularda da pek etkisi olmayacak gibi. Bu konuları netleştirecek olan şey teknoloji, özellikle evrenin nereden geldiğini anlamak için teknolojinin daha fazla gelişmesi gerekiyor, deney sistemleri yeterli değil. Kısacası pek bir şey beklemeyin bilimden :D

Kendini tek konuya odaklayanların tarihte çok büyük yeri yok, dediğiniz gibi kendimizi farklı alanlarda geliştirmek çok önemli. Özellikle felsefe ve bilim ikilisinin en önemlisi olduğunu düşünüyorum. Felsefe çağı diye bir çağın başlamasını ben de çok isterdim doğrusu :D
 
''A ise B'' önermesinde, B'nin doğru olması A'nın doğru olup olmamasını ilgilendirmez. Şöyle ki; A'yı araştırıyoruz ama bunu B için yapıyoruz. O yüzden B eğer A dan bağımsız şekilde doğrulanabilinirse A ya bakmamıza gerek kalmaz.
Eğer siz diyorsanız ki mesele ''düzgün bir toplum yapısı oluşturmak'' o zaman Tanrı'ya atıf yapmanıza gerek kalmaz kalmayabilir. Konuşmuştuk yine aslında; A ve B'yi , aslında C için araştırıyorsanız, sorguluyorsanız aslında C'yi onlardan bağımsız doğrulama ihtimalimizin olduğunu da düşünerek, öncelikle C 'yi tek başına sorgulamak daha mantıklıdır daha kestirme olur aynı zamanda. Çünkü C yanlışsa diğerlerinin doğru ya da yanlış olması bir şeyi değiştirmeyecektir sizin/bizim için, tam tersi de geçerli.


Burada sanırım yanlışlık yaptım. Kesin olarak bulamadım ama sanki yanlış var.
 
''A ise B'' önermesinde, B'nin doğru olması A'nın doğru olup olmamasını ilgilendirmez. Şöyle ki; A'yı araştırıyoruz ama bunu B için yapıyoruz. O yüzden B eğer A dan bağımsız şekilde doğrulanabilinirse A ya bakmamıza gerek kalmaz.
Eğer siz diyorsanız ki mesele ''düzgün bir toplum yapısı oluşturmak'' o zaman Tanrı'ya atıf yapmanıza gerek kalmaz kalmayabilir. Konuşmuştuk yine aslında; A ve B'yi , aslında C için araştırıyorsanız, sorguluyorsanız aslında C'yi onlardan bağımsız doğrulama ihtimalimizin olduğunu da düşünerek, öncelikle C 'yi tek başına sorgulamak daha mantıklıdır daha kestirme olur aynı zamanda. Çünkü C yanlışsa diğerlerinin doğru ya da yanlış olması bir şeyi değiştirmeyecektir sizin/bizim için, tam tersi de geçerli.


Burada sanırım yanlışlık yaptım. Kesin olarak bulamadım ama sanki yanlış var.
Evet benim de kafama takılmıştı ama konudan sapmamak için odaklanmadım. Sonuçta ne demek istediğiniz önemli. A ise B önermesinde A yanlışsa B de yanlış olmalı, B'nin doğruluğu A'ya bağlı. Bu noktada bir yanlışlık var gibi.

***Mantık kurallarına yeniden baktım da yanlış hatırlıyormuşum,
zaten matematiksel mantıkla pek ilgilenmemiştim :D
 
Son düzenleme:
''Tamamen özgürlük anlayışımızla alakalı. Ben bunu özgürlükten saymadığım için sorumlu tutulamayacağımızı savunuyorum.''

Özgürlükten sayan kişi ise sorumlu tutulacağını savunuyor. Özgürlük anlayışımız neden farklı, ilginç gerçekten. Belki de tamamen tercih meselesi, hani içimidzeki o küçük iradeden kaynaklı tercih farkıdır belki.

Hiç var olmamış da olabilirdin, değil mi? Akıl edebilen bir varlık olmayabilirdin. Sırf sorgulayabilen bir aklının olması senin özgür iradenin göstergesi aslında. Ki insan iradesinin aslında çok büyük olmadığını dışardan etkilenme olasılığının yüksek olduğunu farkettiğinde o zaman özgür oluyor gibi bir şey söyledik. Burada da katılıyorum ama bu sefer buradaki özgürlük için ''bunu da hayat rüzgarı bahşetti, (bunu da ben istemedim)'' diyorsunuz. Bunu istememiş olmanıza rağmen kabul etmiş ve benimsemişseniz eğer, Alah size ''seni sorumlu'' tutacağım diye bir bilgi göndermişse ve hayat rüzgarı açısından diyorum sana amacını tatmin ettirmemişse de siz bu amacı benimseyebilirsiniz aslında.
Özgürlük anlayışımızın farklı falan olduğunu zannetmiyorum. Çünkü siz de iradeyi artırmaktan, zayıflatmaktan vs söz ediyorsunuz. Yargılanacak olduğumuzu kabul etmeniz kötü bir şey değil. Bunun bize bu dünyada düzgün toplum yapısı kurmamız konusunda daha çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Ki ikisini bir arada götürebiliriz. Her hangi bir dine inanan insanların oluşturabilecekleri tehlikeyi ben de görebiliyorum ama buna ''din'' deyip geçemeyiz. Kısacası ''inanç'' dersek bunu insanlardan kaldırmanın ne kadar da zor olduğunu daha kolay görürüz. Kötü inançlardan söz ediyorum. Mesela insan öldürmekten zevk alan biri diyelim, olamaz mı her türlü inanç var yani ne yapacaksın bu adama? Sana ''ben özgürüm, (Tanrı bile sorumlu tutmuyor beni) siz mi sorumlu tutacaksınız diyip adam Dünya'nın çivisini çıkartacak işler yapabilir. Ve siz bir sürü insana ''erdem'' den de söz edemezsiniz. Erdem de neymiş? Tanrı'nın onu inançlarından/ hal ve tavırlarından yargılamayacağını düşünen adam büyük ihtimalle kendisinin Tanrı (Kulağa çok üzücü geliyor, çünkü bu kibirlenmektir) olduğunu idda edecektir. Zaten şu new age denen şey de biraz onu andırıyor. Tanrı bize şah damarımızdan daha yakın tamam da bu Tanrı sizsiniz demek değil. Dinlerin kökenini okumak demek şu demek değil: ''Din nereden uydurulmaya başlandı bir bakalım..'' Bu değil. Sümerler de Nuh kıssasından bahsetse onlardan önce de bu konudan bahsedilse bu İslam'ın (daha doğrusu vahyin çünkü bazı şeyler insanların akıl yürütmesi ile kabul ediliyor fakat vahyin özü bellidir yani belli bir öz çevresinde insanlar akıl yürütüyorlar) bu Kuran'ın vs uydurma olduğunu göstermez. Nuh olayı diye bir olay yaşanmıştır ve ondan çıkarılacak dersler vardır, Allah da bize o olaydan bahsetmiştir Kuran'da. Dini bilginin yani vahyin, Allah'tan gelen bilginin olmadığına inanıyorsanız bunu tartışmalıyız belki de.
Yunan filozoflarnın dediği bir cümle ile Kuranın içindeki bir cümlenin birbirine benzemesi bir şeyi kantılamaz. Mesela filozoflar ''kan kırmızıdır'' dedi. (Oldukça nesnel bir cümle). Kuran'da da bu yazdı. Ee?Kuran olan bir şeyden/gerçekten bize söz etti bunda ne var. Bu arada Allah sadece kan kırmızıdır diyip bırakmıyor genellikle belki de her zaman tam emin değilim ama, bundan ders çıkarılması gereken bir şeylerin olduğu yönünde vurgu yapar, bir şeyler söyler ve Allah'ın ne kadar cömert olduğunu görmüyor musunuz? gibi şeylere bağlar mesela. Sadece tarihi bilgiler içermez, içerisinde insan psikolojisine atıf yapan o kadar kıssa var ki (ve bunlar tarihi olay bunu önceki milletlerin de bu olaylardan bahsetmesinden de çıkarabiliriz tarih araştırmalarından görebiliriz.) .
Aslında bazen ben de acaba Allah'ı yanlış anlıyor muyum diye düşünüyorum. Yani Kurandaki şeyleri mesela acaba yanlış anlıyor muyum? Anlamam gerektiği şekilde anlamayı o kadar çok isterdim ki. Ama kesin olarak doğru mu anladım yanlış mı anladım bunu bilmediğimi kabul ediyorum ben de zaten (hani mutlak bilgi var mı yok mu diyoruz ya) ama Tanrı inancım yine benden gitmiyor. Ben de; Cennet'e mi gideceğim, gerçekten oraya gittiğimde orada çok güzel mutlu ve huzurlu anlar beni mi bekleyecek, Allah ile konuşabilecek miyim, ona sorular sorsam benim bilgimi daha çok artırır mı :D mesela benim bildiğim bilimsel teorilerin doğru olup olmadığını sorarım belki, Big Bang'i sorarım, Cennet'e gidip bizzat evreni yaratan kişiye evren ile ilgili bilimsel sorular sormak isterim mesela vs. şeklinde düşünüyorum, ve yoksa Cehennem'e mi gideceğim, acaba gidersem canım gerçekten çok mu yanacak, ya sonsuza dek azap görürsem, canımın az yanma ihtimali var mı acaba diye düşünüyorum bazen. Ama bunları meraklı bir şekilde soruyorum. Allah inancım yerinde duruyor böyle soruyorum soruyorum sonra, ''Neyse Allah bilir ya umarım güzel şeyler olur'' diyip işime bakıyorum. ''umarım güzel şeyler olur'' derken dikkat ederseniz bunu ölümden sonra başıma her ne gelecekse ona ithafen diyoum. Mesela bu benim kendimi, dünyanın daha bir yer olmasına adamam için de bir engel değil. Hatta şunu biliyorum, benim bu dünyadaki hareketlerim/fikirlerim/ çabalarım benim 3. varoluştaki (Ahiret) hayatımı belirleyecek zaten. O yüzden burada dünyanın daha huzurlu bir yer olmasına neden olabilirsem, küçük de olsa bir neden olabilirsem bunun inanılmaz erdemli, iyi bir davranış olacağını da bildiğim için bunu yapmayı ben de hedefler hale geliyorum ki erdemli davranışlar bizi Cennet'e götürecek olan şeyler zaten. Bir insanın inancı ne olursa olsun erdemli davranışı ona öğretebilirsek problem baya ortadan kalkacak işte ama erdemli davranışı insanlara benimsetemeyebiliriz bile... Bu arada Allah insanı cezasını çeksin diye gönderdi demek biraz yanlış aslında sanırım tamamen yanlış. Adem ile Havva meselesinden önce Allah zaten insanları yaratacağını söylüyordu. Bu çok önemli. Belki Adem ile Havva meselesini biraz yanlış anlamış olabiliriz (ben de dahil). Allah bize ceza değil de değerli bir görev verdi demek daha doğru aslında.

Dedim ya ikisi bir arada gider diye ki zaten benim için öyle. Hem Ahiret'te yargılanacağımı biliyorum hem de bu dünyada başıma gelen kötülüklerin kendi yaptığım hatalar yüzünden vs olabildğini de biliyorum. Çok zengin bir insan olsaydım ve birileri bir yerde acıkmış olsaydı onlara elbette yardım etmem gerektiğini bilirdim ama bizim zekice davranmamız da çok önemli bakın, bir yerde insanların kültürel, eğitimsel, ekonomik sorunları var evet onlara radikal bir çözüm bulabilirsek gerçek anlamda başarmış oluruz. Sürekli onlara para gönderdiğim için mi hayatları güzel olacak, bu saçma öyle değil mi? Komünizm gibi sistem olabilirdi, paranın artık olmadığı bir Dünya da hayal edebiliyorum. Devletlerin olmadığı (kabaca anarşist belki de) bir dünya da hayal edebiliyorum. Daha güzel bir dünya için her şey mübah gibi bir şey. Ama dikkat ederseniz Allah inancım hala yerinde. Ve şunu da biliyorum ki tamamen kusursuz bir dünya hayal etmek kolay ama burada onu gerçekleştirmek çok zor. Ama bu yola adarım yani kendimi. Kendi inancıma göre bunun bana inanılmaz büyük ölçüde bir sevap getireceğini düşünüyorum. (Vicdanen huzur buluyorum da diyebiliriz). Kısmi bir iradeye inandığım için de sizinle yine problem yaşamıyorum gelin bir dünya düzeni tasarlayalım desem büyük ihtimalle bunun tasarımını yapabiliriz. (Hayata geçirmek garanti değil zaten) Ama gelin bir ölümden sonraki varoluşun tasarımını yapalım dediğimde neden kusursuz olan dünyayı da oraya taşımıyoruz; ben taşıyorum, inanıyorum da siz inanmıyorsunuz?.. Neyse. Belki de bu Dünya'ya odaklanmalıyız, diğeri kişilerin kendi inançlarına göre vs. diye değişiyor. Zaten farkındaysanız bizim içimizde kusursuz adalet kusursuz dünya, huzur hayalini veren de yine hayat rüzgarının kendisi. Peki aynı hayat rüzgarı, öldükten sonra sizi böyle bir varoluş bekleyecek, dediğinde bunu neden yine kolayca benimsemiyorsunuz/benimsemiyorlar ? Yine, neyse.

Benim inandığım Allah'ın görüntüsü insan görüntüsü gibi değil bu arada belki sizin aklınıza uzun sakallı birisi vs geliyordur. Allah yarattığı şeylere benzemiyor. Dişi değil, erkek değil.
Ve O her şeyi var eden kişi Bize çok değerli bir görev veren kişi. Bizi çok seviyor.. Çok merhametli, Aşık olunası...
Dikkat ederseniz korkulası demedim. Allah'tan korkmak tabiri elbetteki bazen doğru anlamda kullanılır, birisi zalimlik yapıyorsa Allah'tan yeteri kadar korkmadığı için sanırım=> örneği gibi. (Allah'a sevdiği için itaat etmenin, korktuğu için itaat etmekten daha erdemli olacağını ben de düşünüyorum) (Bu arada zalimlik yapan birisi eğer ona zarar veren başka insanlar nedeniyle bi takım şeyler yapıyorsa ona zaten zalimlik denmeyebilir eğer karşı tarafın hak edeceği şekilde bir şey yapıyorsa buna zalimlik değil, hakkını almak denir bence de ki İslam'da da böyle diye biliyorum. Ve şu da var ki onu affedebilirdi. (Hangisi daha büyük erdem acaba? :) ) (Neyse daha detaylı bir sistem geliştirirken bunları tek tek hesaba katmamız gerekecek zaten ve bence affetmek çok güzel bir şey (İslam'da da bu var) ama insanlar bunun değerini bilir mi ondan emin değilim... Diyoruz ya kendindeki o küçük irade ile kim bilir neyi tercih edecek!? Ama şu da var belki de ilk nesiller boyunca insanların çoğu hala affetme erdemine erişemeyecek ama bunun eğitimi ile sonraki nesiller ''olabildiğince'' başarılabilir sanırım)
Bu arada acizliğin felsefesini öyle iyi yapıyorsunuz ki (bence) gerçek bir Allah ile kul arasındaki ilişkiyi anımsatıyor bana. Ve sizden ilham alarak aslında sandığımdan da acizim ben diyip bu hayat rüzgarını yaratan kişiye olan duam ona olan yakınlığım daha fazla artıyor. Bunu da içimdeki o minik irade kırıntısı :D ile yapıyorum bence. O irade kırıntısı bu arada kelebek etkisi misali şeylere sebep olabilir bunu unutmayın.
Çünkü irademiz ile yaptığımız şeyler zaten doğadaki işleyiş ile nedensel ilişkiye giriyor.
 
Son düzenleme:
Ateist Profesör'ün İslam'a yolculuğu ile ilgili videoyu belki izlemişsinizdir ama tekrar izleyin derim. Daha önce izlemiş olsam da yine de etkilenirim. Belki anlarsınız beni

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Orada da profesörün şöyle bi dua ediş anısı var: ''Tanrım, eğer oradaysan.. vs... bana güç ver'' gibi. Ben de aslında bunu demek istemiştim. Doğru yola ulaşmak, gerçekleri yaşamak ve öğrenmek için bunu ondan istemeyi, kendi ona bakış açınızla yine, denesenize gibisinden.

Size İslam'ı yanlış şekilde anlatmış olmak istemem tabii ki öyle yapmışsam Allah'tan özür dilerim ve sizden de (buna daha önce de değinmiştim). Bu attığım video ile belki daha iyi anlarsınız.

Tekrar izliyorum ben de videoyu da, size de benzetiyorum biraz onun düşündüğü şeyleri vs. Hatta onun diğer kişilerle konuşması vs benim sizinle konuşmamızı da andırıyor gerçekten. İzleyin lütfen
 
Son düzenleme:
Şu videoyu da tavsiye ediyorum bakış açınızı genişletmek adına, sanırım öncelikle Profesör videosunu tavsiye ediyorum ama siz bilirsiniz.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
 
Bu arada fizikteki ''Her Şeyin Teorisi''nin o tip bir şey olduğunu ben de biliyorum. Olmayacak olsa bile insanlar arayışına düşmüş. Bizim de ''İdeal'' dediğimiz o toplum düzenleri falan da öyle değil mi zaten? Ben de diyorum ki, her şeyin teorisi öyle sadece pozitif bilimlerin uğraştığı bir şey olmasın. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, dinler falan hepsi bir araya getirilsin ve her şeyin teorisini biz yine arayalım. Tüm alanları hadi birleştirelim diyorum. Din dediğimiz şey çok büyük şeyler öngörüyor diyorum o yüzden onu göz ardı edemeyiz,etmeyelim diyorum. Bilim ''felsefesiyle'' ilgili çok önemli biri konuya da değinmiştim bununla ilgili ama sanırım anlayamadınız beni.
 
@fnh Kusura bakmayın geç kaldım, spor yapıyordum, beyin egzersizi de bir yere kadar ama değil mi :D Yorgun olduğum için belki yeterli derinlikte cevaplar veremeyebilirim, yazdıklarınızı parça parça yorumlamak istiyorum. Çok önemli bir noktaya değindiniz ve ben onunla ilgili yorumumu yaparsam siz onu düşünürken geri kalan yazılarınızı da okuyabilirim.

Erdem konusu, çok güzel bir konu. Ahlak konusuna gelmiş olduk. Bunun hem felsefi hem de bilimsel bir konu olduğunu düşünüyorum. Felsefe özneldir, az da olsa nesnel olan bir sistemle ilerlemeliyiz. Benim felsefemde ahlak kurallarından bahsedilemez, hayatta her şey göreceli ise nasıl ahlak kuralları koyulabilir ki değil mi? Yine de insanlığın geleceği için adalet ve özgürlük üzerine kurulu bir öğreti oluşturabiliriz. Çok ironik ama böyle düşünüyorum, sonuçta artık sosyolojik bir sorunu çözmeye çalışıyoruz, ona göre de tatmin edici bir özgürlük tanımı yapmalıyız. Hayat rüzgarının bizi eriştirdiği bu farkındalıkla diğer insanlara adil bir toplum yapısı için öğütte bulunabiliriz. Gelecek nesillerin aklını, insan toplumu için faydacı bir anlayışla yıkarsak bunu başarabiliriz bence :D

Bilimsel olarak ahlak nedir? Ahlak çok doğal bir kavram. Birbiriyle iletişim kuran her canlının sahip olmak zorunda olduğu bir kavram. Bir karınca sürüsünü düşünün, bu sürünün her ferdinin yapması gereken faydalı davranışlar var. Sürüye uymayan, kraliçeyi ve larvaları beslemeyen karıncalar dağılırlardı ve kendi kısa ömürleri boyunca sefa sürerlerdi. Ancak çok önemli bir konuda eksikleri var, nesillerini sürdüremezler. Tamamen "anlık-bencil" isteklerinin peşinden koşan bir canlının neslini sürdürmesi pek mümkün değil. Bu başına buyruk karıncalar kendi anlık-bencil anlayışlarını sonraki nesillere aktaramayacaklardı. Doğa bizim ahlakımızı oturttu, bizi ahlaklı olmaya zorladı. Pek başarılı olamadı da neyse :D

Canlının kendi neslini sürdürmeye yönelik yaptığı her türlü davranış ahlaki sayılıyor doğa için. Bir erkek aslanın diğer erkek aslanların soyunu kurutup kendi soyunun devam etmesini sağlaması gibi. Bu gelenek nesilden nesle devam edecek ve en güçlü erkeklerin soyu devam edecek, bu doğanın ödüllendireceği bir davranış. Aslanların ahlak anlayışı kendilerine kalsın, biz kendimize bakalım. Sonuçta biz aslanlardan çok daha sosyal ve dayanışmacı bir türüz, aslanlar gibi çok zor, kıtlıklarla dolu bir coğrafyada değiliz, aksine doğaya hükmediyoruz sayılır. Daha önce de bahsettiğim gibi:

"Şunu biliyorum, bu hayata nasıl geleceğimi ben seçmedim, çok daha kötü bir hayatım olabilirdi. Çok daha kötü bir hayatı olanların da suçu yoktu zaten. Hayatın bu kötü işleyişinden olumsuz etkilenmemek için o düzeni yaratanlardan birinin çocuğu olmalıydım, ama değildim işte. O zaman bu düzenin değişmesi için uğraşmam gerektiğini anladım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme lüksüm olsa belki onu da diyebilirdim ama işte o yılan bana da dokunuyor insanların küçük bir kısmı hariç tamamına da... Bencil bir insan olsaydım bile bu konularda çabalamam kafa yormam için böyle bir sebep vardı sonuçta. Bencil bir insan da değilim ve dolayısıyla da bu konularda düşünmem kaçınılmazdı."

İnsanın nesli bu zamana kadar devam etti, doğaya uyum sağladık. Ama artık tüm dünyanın canlılarını tehlikeye atıyoruz, dünyadaki yaşamı tehdit ediyoruz. Bunlar umurumuzda olmamalı, sonuçta kendi neslimiz devam ediyor değil mi? Değil, insan bu zihniyetle devam ederse kendi neslini de birçok diğer canlının neslini de tüketecek. İnsanlar saçma sapan ideolojilerle ve anlık-bencil anlayışlarıyla çok yanlış bir yolda gidiyor. Daha güzel bir yol çizmeliyiz ve bu da doğanın işleyişine yönelik bilimsel kanunlarla tutarlı olarak "daha ahlaklı" olacak. İnsan nesli çok daha uzun süre devam edecek ve diğer hayvanların nesillerini de tüketmemiş olacaklar.

"Daha ahlaklı" olan sistemi bu yazdıklarım üzerine kurabiliriz. Anlık-bencil çıkarlar yerine uzun vadede bencil çıkarlar üzerine kurulu bir sistem kurabiliriz. Bencilliği tamamen yok etmemiz mümkün değil ama onu daha ahlaki olarak kullanabiliriz.

Yazınızın kalanını okumaya başlayabilirim artık.
 
Geç cevap vermeniz hiç sıkıntı değil, inanın bana ben de bazen kendimi çok yorgun vs hissediyorum. Hatta bana katılmanızı beklediğim anlar için öyle bir sevinçli oluyorum ki bazen... Sonra bi bakıyorum işler çok farklı işliyor. Tekrar başa saracakmışız gibi geliyor. Dün mesela öyle oldu diyebilirim. Ciddi söylüyorum öyle bi acizlik yaşadım ki. Sizi bir tek Allah kendi yoluna çevirebilir, aslında herkesi. Ben buna neden olabilirsem ne güzel. Neyse dün hem yorgunluk hem bıkkınlık gibi bir ruh halinde bile bir sürü cevap yazmaya çalışıyordum hala. Ama farkettim ki asıl meseleden de uzaklaşacak gibiyim. Tuhaf bir ruh haline büründüm gibi oldu sağlıklı düşünemeyeceğimi düşündüm. Sonraya yarına falan bıraktım ama uyuyacağım zaman falan aklıma geliyor bazen. Ben uyurken beynim büyük ihtimalle tekrar ediyordur onları bi güzel analiz yapıyordur o :D Sabah uyanınca devam :D Cidden sağlıklı düşünebilmek çok önemli. Bunları göz önünde bulundurmalıyız. 5 gün sonra yazın isterseniz sıkıntı değil. Yeter ki sağlıklı düşünelim.
 
" Ki insan iradesinin aslında çok büyük olmadığını dışardan etkilenme olasılığının yüksek olduğunu farkettiğinde o zaman özgür oluyor gibi bir şey söyledik. Burada da katılıyorum ama bu sefer buradaki özgürlük için ''bunu da hayat rüzgarı bahşetti, (bunu da ben istemedim)'' diyorsunuz. Bunu istememiş olmanıza rağmen kabul etmiş ve benimsemişseniz eğer, Allah size ''seni sorumlu'' tutacağım diye bir bilgi göndermişse ve hayat rüzgarı açısından diyorum sana amacını tatmin ettirmemişse de siz bu amacı benimseyebilirsiniz aslında. "

"O irade kırıntısı bu arada kelebek etkisi misali şeylere sebep olabilir bunu unutmayın.
Çünkü irademiz ile yaptığımız şeyler zaten doğadaki işleyiş ile nedensel ilişkiye giriyor. "


Özgürlük diyemem buna, şöyle düşünün; bu farkındalığa erişmeyen insan ile erişen arasındaki fark bilgiden ve tecrübeden kaynaklanıyor. Biri yeterli bilgiye sahip olmadığı için kolay kandırılıyor diğeri ise kanmıyor. Aradaki fark bundan ibaret. Daha bilgili olanın özgür olduğunu söyleyemem ama en azından diğeri kadar kolay kandırılamayacaktır. Daha çok biliyor diye çevrenin ona etkisi azalmıyor, onun çevreyi yorumlama biçimi değişiyor.
Dolayısıyla ortada bahsedebileceğim bir özgür irade yok ve sonuç olarak da sorumluluk alamayacağımı düşünüyorum. Hayat rüzgarına verdiğim tepki bile o rüzgarın yarattığı karakterimden geliyor. Özgürlük anlayışındaki farkımız buradan kaynaklanıyor.

" Nuh olayı diye bir olay yaşanmıştır ve ondan çıkarılacak dersler vardır, Allah da bize o olaydan bahsetmiştir Kuran'da. Dini bilginin yani vahyin, Allah'tan gelen bilginin olmadığına inanıyorsanız bunu tartışmalıyız belki de. "
Teolojiye girmeyelim lütfen :D

" Aslında bazen ben de acaba Allah'ı yanlış anlıyor muyum diye düşünüyorum. Yani Kurandaki şeyleri mesela acaba yanlış anlıyor muyum? Anlamam gerektiği şekilde anlamayı o kadar çok isterdim ki. Ama kesin olarak doğru mu anladım yanlış mı anladım bunu bilmediğimi kabul ediyorum ben de zaten (hani mutlak bilgi var mı yok mu diyoruz ya) ama Tanrı inancım yine benden gitmiyor. "
Tüm insanlara neden var olduklarını anlatan bir kitabı iyi niyetle okuyarak yanlış yorumlama şansınız var mı ki :D

" Kısmi bir iradeye inandığım için de sizinle yine problem yaşamıyorum gelin bir dünya düzeni tasarlayalım desem büyük ihtimalle bunun tasarımını yapabiliriz. (Hayata geçirmek garanti değil zaten) Ama gelin bir ölümden sonraki varoluşun tasarımını yapalım dediğimde neden kusursuz olan dünyayı da oraya taşımıyoruz; ben taşıyorum, inanıyorum da siz inanmıyorsunuz?.. "
Aramızdaki tek anlaşmazlık bu olsun. Belki teoloji konusunu konuşursak beni daha iyi anlarsınız ama bundan çekinmemin çok önemli sebepleri var. İyi niyetli insanların iyi niyetli tanrılara inanması çok güzel. İyi niyetli bir tanrıyı yok etmek istemem. Belki ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

" Benim inandığım Allah'ın görüntüsü insan görüntüsü gibi değil bu arada belki sizin aklınıza uzun sakallı birisi vs geliyordur. "
Çocukken onu cami minaresi gibi hayal ederdim :D

İnanır mısınız bilmem ama müslümanken oldukça dindardım, namaz kılardım. Sizin için asıl inanılmaz gibi gelebilecek bir şey daha var; babam nurcudur ve defalarca cemaat toplantılarına gittim, çocukluktan üç sene öncesine kadar (son gittiğimde nihilisttim :D ). Babam risaleler okurdu, hatta dinden uzaklaşmaya başladığım dönemde de meyve risalesini okumuştum, babam tavsiye etmişti. Babam Said Nursi'nin tüm kitaplarını okumuş ve cemaate de (evlenmeden önce) belli bir süre hizmet etmiş biri. Önemli sosyalistleri imana getirmiş nurcu yapmış bir insandır kendisi :D Kaderin cilvesi işte, en ünlü kafirleri imana getir ama çocuğun kafirin önde gideni olsun :D Nurculuğa ve İslam felsefesine hakim olmana rağmen kafirsen seni imana getirmeye çalışanların işi de çok çok zor oluyor :D Dalga geçtiğimi sanmayın sakın, komik bir durum olduğu için gülüyorum :D İslamı bilmeyen, hayatında dindar olmamış, dinler tarihini bilmeyen bir ateistin iradesi mi daha güçlüdür benimki mi buyrun size soru :D
 
"Hatta bana katılmanızı beklediğim anlar için öyle bir sevinçli oluyorum ki bazen... Sonra bi bakıyorum işler çok farklı işliyor. Tekrar başa saracakmışız gibi geliyor. Dün mesela öyle oldu diyebilirim. Ciddi söylüyorum öyle bi acizlik yaşadım ki. "
Sizi hayal kırıklığına uğrattıysam çok özür dilerim. Elimden geldiğince sizi anlamaya çalışıyorum ve heyecanınıza ortak olmaya çalışıyorum ama demek ki yeterli değilmiş. Belki de dinden çok çok uzaklaşmış oluşumun bir sonucudur bu heyecana ortak olamamam.
 
@fnh buradan uzun uzun yazarak konuşmak zorunda değiliz, işiniz de varmış zaten. İsterseniz anlık konuşabileceğimiz bir sosyal medya platformundan devam edebiliriz. Sosyal medya kullanmıyorum ama bu tür konuşmalarda ulaşma adresi olarak kullandığım bir hesap açmıştım. Size de uyarsa boş zamanınızda anlık olarak kısa kısa yazabileceğiniz şekilde devam edebiliriz. Uzun yazıları yine buradan paylaşırız.
 
@fnh buradan uzun uzun yazarak konuşmak zorunda değiliz, işiniz de varmış zaten. İsterseniz anlık konuşabileceğimiz bir sosyal medya platformundan devam edebiliriz. Sosyal medya kullanmıyorum ama bu tür konuşmalarda ulaşma adresi olarak kullandığım bir hesap açmıştım. Size de uyarsa boş zamanınızda anlık olarak kısa kısa yazabileceğiniz şekilde devam edebiliriz. Uzun yazıları yine buradan paylaşırız.
Bence öyle daha iyi olur. Benim blog kültürüm yoktu diyebilirim zaten. Siz vesile oldunuz diyebilirim. Bu arada buraya yaptığımız yorumları silemiyor hatta belli zamandan sonra düzenleyemiyor oluşumuz çok aşırı derecede saçma ve sinir bozucu, sizce de öyle değil mi? Bunun iyi niyetli yapılmış olmasını dilemek isterdim fakat mantıklı açıklama gelmedi aklıma henüz. Hangi sosyal medya?
 
Aslında bi takım mantıklı açıklamalar geliyor aklıma ama pek içime sinmiş değil aslında genel olarak...
 
@fnh instagramdan konuşabiliriz, mustafa.kocer.nhl bu şekilde aratırsanız çıkması lazım, fotoğraf yok, konuşmak dışında kullanmıyorum.
 

Blog girdisi detayları

Ekleyen
Mustafa K.
Okuma süresi
3 dakika okuma
Görüntüleme
5.997
Yorumlar
102
İncelemeler
1
Son güncelleme
Değerlendirme
5,00 yıldız 1 değerlendirme

Genel kategorisindeki diğer girdiler

  • 06.10.2025
    Bugün doktorda işlerim vardı. Bugün Yaptıklarım Sadece Matematik çalışabildim, Rasyonel...
  • 30.08.2025
    İlk haftayı noktalıyorum. Yarın yani pazar günü biraz dinleneceğim. Bu hafta neler yaptım...
  • "-loji" Ekli Bilimlerin Türkçe Çevirileri
    Merhaba! Bugün sizinle bazı bilim dallarının Türkçe çevirisine bakacağız. Vakit kaybetmeden...
  • Türkçemizin Durumu Hakkında
    Türkçemiz, güzel dilimiz, maalesef ki son yıllarda hırpalanıyor. Onu kullanmayı çoğu kişi...
  • Fumo Galerisi
    Bu başlık altında kendi çektiğiniz ya da internetin derin köşelerinden bulduğunuz über Fumo...

Mustafa K. adlı kullanıcının diğer girdileri

Bu girdiyi paylaş

Geri
Yukarı