Sabahın ilk ışıklarında pencereden içeriye giren süzmeler ve doğadaki hayvanların sesiyle uyanan Oğuz gördüğü rüyanın etkisinde o kırmızı gözlerini çatarak "Buna bir son vereceğim" diyerek bağırdı. Ellerini yumruk yaparak her zamanki yaptığı gibi duvara bir yumruk atıp kapıyı sertçe kapatarak dışarı çıktı. Artık buna alışan kardeşi Alp sitem ederek yatağından çıkıp camdan doğanın güzelliğine bakarak "Bir gün seni bulacağım ruhum" diyerek her gün ki heyecanıyla kahvaltıya koştu. Yemekte Alp'in en sevdiği yemek koyun eti vardı. Annesi Günçiçek yine her geçen gün azalan hayvanlarından birini kesmek zorunda kalmıştı, bunu fark eden Oğuz "Anne yine mi koyunlardan birini kestin? Her geçen gün azalıyor bir gün aç kalacağız" diyerek güne tamamen kötü başlamıştı.
Kırık dökük bir evde babasız büyümek zorunda olan bu iki çocuk için hayat çok erken başlamıştı. Oğuz daha 10, Alp ise 8 yaşındaydı. Savaşın hakimiyet kazandığı bu zamanda yemek bulmak ormanda bir şeyler avlamak daha da zor hale gelmişti. Düzeni sağladığına inanılan büyük insanların varlığından habersiz bu iki genç bir şeyleri değiştirmek için fazla zamansız ve yersiz dünyaya gelmişlerdi.
Oğuz 10 yaşında annesinin aldığı kılıcını kapıp dışarıda kendini geliştirmeye başlamıştı bile. Her sabah bunu düzenli olarak yapar ve belirli saatler içerisinde ormana gidip ruh ikizini arardı. 10 yaşında olmasına rağmen boyu yaşıtlarına göre uzun ve kalıplıydı. Alp ise tam tersi hiç antrenman yapmaz kahvaltıdan sonra ormana gidip ruh ikizini bulmak ile yetinirdi sadece. Düzene ayak uydurup bir şekilde hayatını yaşamaya bakardı. Ufak şeylerden mutlu olmaya hayatın güzelliklerini keşfetmeye çalışırdı. Ruh ikizinin hangi hayvan olduğunu merak edip dururdu. Yaşları da artık bir ruh ikizi ile birleşmeye uygundu.
Alp ormanda bir bağrışma sesi duyunca hemen o tarafa yöneldi ve bir ağacın arkasından saklanıp olanları izlemeye koyuldu. 1.80 boylarında fiziğine göre ortalama 95 kilo ve kırmızı saçlı olan bu adam kendi kadar kılıcı ile Alp'i tamamen heyecana boğmuştu 8 yaşında ve ilk defa bir düello görecekti. Karşısındaki adam da bir onun kadar vardı ama o kalkan kullanıyordu kalkanında hilale benzeyen sembolüyle dikkat çekiyordu. Alp daha gözünü açıp kapayamadan koca kılıçlı adam hızlı bir saldırı yapmıştı. Kalkan ile savrulan o koca kılıcı çok iyi kontrol ediyordu. Karşıdan gelen saldırıları elindeki kılıç yokmuş gibi hafifçe sallayarak bloke ediyordu. İki kılıcın çarpışma sesi Alp'in tüylerini diken diken ediyor kalp ritmini yükseltiyordu. Alp'in en çok merak ettiği şey onları ruhlarına dönüşürken seyretmekti. Onu bu yabani kılıç savaşları etkilemiyordu. Ne yazık ki Alp isteğine kavuşamadan rakibin kalkanı kırılıp bacağına aldığı darbe sonucu karşı taraf yere düşmüş kaybetmişti. Kızıl saçlı o adam rakibinin hayatına son vermeden çekip gitti. Alp'in yeşil gözlerinden iki damla aktı küçük elleriyle silip eve doğru koştu. Bu sırada olan bitenden habersiz Oğuz hayvanların başını bekliyordu. Oğuz ne zaman hayvanların başını beklese hiç bir kurt gelip saldırmazdı. O yüzden annesi ona çok rahatlık ile sürüyü emanet edebiliyordu. Oğuz hayvanların başını beklerken sürekli antrenman yapar bir gün düzeni değiştireceğine dair kendine yeminler verirdi.
Bir gün yine bir sırtlan sürüye saldıracak iken Oğuz kılıcını çekip üzerine koştu. Bir şeyi fark etmedi bu sırtlan öncekilerden daha büyüktü. Dişleri, gözleri normal bir sırtlandan daha farklıydı sanki. Daha saldırısını yapamadan üzerine atlayan sırtlanı elleri ile zor tutuyordu. Sırtlanın ağzından akan salyalar Oğuz'un yüzüne damlıyordu. Ağzının kokusu bir o kadar çirkin olan dişleri korku saçıyordu. Sanki her şeyin sesi kesilmiş bir tek kalbinin sesini duyuyordu. Bir an nefes alsa ölecekti. Sırtlanın altında çaresizce cebelleşirken bir anda sırtlana atılan tekme ile ayağa kalktı. Alp "İyi misin abi ?" demesiyle kardeşine bakarak kafa sallayan Oğuz kılıcı eline alarak yere düşmüş sırtlanın vücuduna sert bir saldırı yaptı. Göğüs kafesi açılan sırtlandan kanlar boşalırken havaya çıkan duman Oğuz'u daha da güçlü kılıyordu. Kardeşi olmasa belki ölecek olan Oğuz bunu fazla dert etmiyordu. Gözü pek idi. Kötü başlayan gününe bir zafer eklemesi onu bugün gülümsetmeye yetti. Kardeşi ile eve dönerken gelecek hayalleri kuran bu iki çocuk yaşıtlarından büyük iş yapıyordu. Gelecekten habersiz bugünün zorlukları ile savaşırken dününü unutmuyorlardı. Evde onları güzel bir haber bekliyordu. Bunu Oğuz için demek her ne kadar mümkün olmasa da.
Kırık dökük bir evde babasız büyümek zorunda olan bu iki çocuk için hayat çok erken başlamıştı. Oğuz daha 10, Alp ise 8 yaşındaydı. Savaşın hakimiyet kazandığı bu zamanda yemek bulmak ormanda bir şeyler avlamak daha da zor hale gelmişti. Düzeni sağladığına inanılan büyük insanların varlığından habersiz bu iki genç bir şeyleri değiştirmek için fazla zamansız ve yersiz dünyaya gelmişlerdi.
Oğuz 10 yaşında annesinin aldığı kılıcını kapıp dışarıda kendini geliştirmeye başlamıştı bile. Her sabah bunu düzenli olarak yapar ve belirli saatler içerisinde ormana gidip ruh ikizini arardı. 10 yaşında olmasına rağmen boyu yaşıtlarına göre uzun ve kalıplıydı. Alp ise tam tersi hiç antrenman yapmaz kahvaltıdan sonra ormana gidip ruh ikizini bulmak ile yetinirdi sadece. Düzene ayak uydurup bir şekilde hayatını yaşamaya bakardı. Ufak şeylerden mutlu olmaya hayatın güzelliklerini keşfetmeye çalışırdı. Ruh ikizinin hangi hayvan olduğunu merak edip dururdu. Yaşları da artık bir ruh ikizi ile birleşmeye uygundu.
Alp ormanda bir bağrışma sesi duyunca hemen o tarafa yöneldi ve bir ağacın arkasından saklanıp olanları izlemeye koyuldu. 1.80 boylarında fiziğine göre ortalama 95 kilo ve kırmızı saçlı olan bu adam kendi kadar kılıcı ile Alp'i tamamen heyecana boğmuştu 8 yaşında ve ilk defa bir düello görecekti. Karşısındaki adam da bir onun kadar vardı ama o kalkan kullanıyordu kalkanında hilale benzeyen sembolüyle dikkat çekiyordu. Alp daha gözünü açıp kapayamadan koca kılıçlı adam hızlı bir saldırı yapmıştı. Kalkan ile savrulan o koca kılıcı çok iyi kontrol ediyordu. Karşıdan gelen saldırıları elindeki kılıç yokmuş gibi hafifçe sallayarak bloke ediyordu. İki kılıcın çarpışma sesi Alp'in tüylerini diken diken ediyor kalp ritmini yükseltiyordu. Alp'in en çok merak ettiği şey onları ruhlarına dönüşürken seyretmekti. Onu bu yabani kılıç savaşları etkilemiyordu. Ne yazık ki Alp isteğine kavuşamadan rakibin kalkanı kırılıp bacağına aldığı darbe sonucu karşı taraf yere düşmüş kaybetmişti. Kızıl saçlı o adam rakibinin hayatına son vermeden çekip gitti. Alp'in yeşil gözlerinden iki damla aktı küçük elleriyle silip eve doğru koştu. Bu sırada olan bitenden habersiz Oğuz hayvanların başını bekliyordu. Oğuz ne zaman hayvanların başını beklese hiç bir kurt gelip saldırmazdı. O yüzden annesi ona çok rahatlık ile sürüyü emanet edebiliyordu. Oğuz hayvanların başını beklerken sürekli antrenman yapar bir gün düzeni değiştireceğine dair kendine yeminler verirdi.
Bir gün yine bir sırtlan sürüye saldıracak iken Oğuz kılıcını çekip üzerine koştu. Bir şeyi fark etmedi bu sırtlan öncekilerden daha büyüktü. Dişleri, gözleri normal bir sırtlandan daha farklıydı sanki. Daha saldırısını yapamadan üzerine atlayan sırtlanı elleri ile zor tutuyordu. Sırtlanın ağzından akan salyalar Oğuz'un yüzüne damlıyordu. Ağzının kokusu bir o kadar çirkin olan dişleri korku saçıyordu. Sanki her şeyin sesi kesilmiş bir tek kalbinin sesini duyuyordu. Bir an nefes alsa ölecekti. Sırtlanın altında çaresizce cebelleşirken bir anda sırtlana atılan tekme ile ayağa kalktı. Alp "İyi misin abi ?" demesiyle kardeşine bakarak kafa sallayan Oğuz kılıcı eline alarak yere düşmüş sırtlanın vücuduna sert bir saldırı yaptı. Göğüs kafesi açılan sırtlandan kanlar boşalırken havaya çıkan duman Oğuz'u daha da güçlü kılıyordu. Kardeşi olmasa belki ölecek olan Oğuz bunu fazla dert etmiyordu. Gözü pek idi. Kötü başlayan gününe bir zafer eklemesi onu bugün gülümsetmeye yetti. Kardeşi ile eve dönerken gelecek hayalleri kuran bu iki çocuk yaşıtlarından büyük iş yapıyordu. Gelecekten habersiz bugünün zorlukları ile savaşırken dününü unutmuyorlardı. Evde onları güzel bir haber bekliyordu. Bunu Oğuz için demek her ne kadar mümkün olmasa da.
Geleceğin Yazgısı
Zordu hayaller, rüyalar ve gerçekleşmesi için çabaladığın hedefler. Kolay olsa da bir anlamı olmazdı zaten hayallerin. Zaman su gibi akıp gidiyordu. Oğuz gözünü açtığında bu sabah okulun son günüydü. Kafasının üstündeki kalkana bakıp hafif hüzünlenmişti sanki. Zor alıştığı bu okulda kendisini geliştirmek için bir çok şey bulmuştu. Yaz tatilinde okulların tekrar açılana kadar kendini kanıtlaması lazımdı. Soluna baktığında uyanan tek kendisi değildi. Alp uyanmış eline yayını almış biraz da gözyaşı dökmüştü. Hiçbir şeyin sonu değildi ya.
Aldemir "Yaz tatilinde bol bol antrenman yapmayı unutmayın. Seneye hepinizi daha güçlü görmek istiyorum !" Öğrenciler " Tabi, öğretmenim ! " Uçmağ "Görüşürüz Alp kendine iyi bak." Alp "Sende Uçmağ, okul açıldığında senin kadar iyi yay kullanacağım." Oğuz ve Şahin göz göze gelip bir kelime bile etmeden herkes dağıldı. Her hikaye devam etmek için kendi evlerine gitti. Bizim hikayemiz de yeni başlıyor.
Oğuz eve dönüp kılıcını ve kalkanını alıp yine sürüyü otlandırmaya çıktı o sıra Alp' de yayını alıp ormanın derinliklerine kendilerini rahat hissettikleri yerlere gittiler. Oğuz bir süre dolaştıktan sonra sürüyü bir nehir kenarına su içmeleri için durdurdu. Kalkanını yere koyup üzerine uzandıktan sonra bir rüya gördü. Geçen gördüğü o büyük kurt ormanın derinliklerine çağırıyordu. Uyanır uyanmaz yüzünü yıkadıktan sonra bunun bir tesadüf olmadığını düşündü. Sürüyü ahıra koyduktan sonra sırtındaki kocaman kalkan ile koşa koşa ormanın derinliklerine gitti. Etrafı ağaçlar ile doluydu ne tarafa gitmeliydi bilmiyordu. Bir uluma sesi duydu tam karşısından geliyordu koşar adımlarla giderken eskiden sürüye saldıran o büyük gri kurtu gördü. Yanılıyor olma ihtimali yoktu böyle büyük bir kurtu başka bir yerde görmemişti. Kalkanını ve kılıcını çekip "Beni çağıran sen misin?" diyerek bağırdı. Kurt ses vermiyordu Oğuz'un bağırması üzerine gözlerini ona dikip bir anda üzerine doğru koşmaya başladı. Oğuz ne olduğunu anlayamadan kalkanını önüne bir duvar gibi çekti. O an kalkanını biraz büyük yaptırdığını kalkanını önüne koyduğuna görüş açısının çok azaldığını acı bir tecrübe edinerek öğrenmişti. Açısını düzeltmek için tekrar kalkanını kaldırdığında kurdun tam karşısında ona baktığını fark etti. Kalbinin her atışını göğsünde hissediyor damarlarında akan kanın kaynadığını fark ediyordu. Ona saldırmayacağını anlamıştı elini kurdun kafasına doğru yavaş yavaş uzatıyordu korkudan ter dökerken, tam kafasına dokunduğu anda kurt kaybolmuş Oğuz kendini yerde acı hissederken buluyordu. Tarifsiz bir acıydı vücudunda ki her bir sinirinin tek tek yandığını değiştiğini hissediyordu o tarifsiz acıyı yaşarken gözlerini açtığında artık eskisi gibi göremeyecekti dünyayı artık daha farklı daha keskin görüyordu bir kurt gibi. Evet sanılanın aksine Oğuz ruh ikizi ile birleşmesini tamamlamıştı böyle bir şey olacağını tahmin bile edemeyeceği hayatında gördüğü en büyük kurt onun ruh ikiziydi. O kurdun da Oğuz'a benzer yaşanmışlıkları acıları ve hedefleri vardı kader onları bir araya getirip belki de geleceğin yazısını değiştirdi.
Aldemir "Yaz tatilinde bol bol antrenman yapmayı unutmayın. Seneye hepinizi daha güçlü görmek istiyorum !" Öğrenciler " Tabi, öğretmenim ! " Uçmağ "Görüşürüz Alp kendine iyi bak." Alp "Sende Uçmağ, okul açıldığında senin kadar iyi yay kullanacağım." Oğuz ve Şahin göz göze gelip bir kelime bile etmeden herkes dağıldı. Her hikaye devam etmek için kendi evlerine gitti. Bizim hikayemiz de yeni başlıyor.
Oğuz eve dönüp kılıcını ve kalkanını alıp yine sürüyü otlandırmaya çıktı o sıra Alp' de yayını alıp ormanın derinliklerine kendilerini rahat hissettikleri yerlere gittiler. Oğuz bir süre dolaştıktan sonra sürüyü bir nehir kenarına su içmeleri için durdurdu. Kalkanını yere koyup üzerine uzandıktan sonra bir rüya gördü. Geçen gördüğü o büyük kurt ormanın derinliklerine çağırıyordu. Uyanır uyanmaz yüzünü yıkadıktan sonra bunun bir tesadüf olmadığını düşündü. Sürüyü ahıra koyduktan sonra sırtındaki kocaman kalkan ile koşa koşa ormanın derinliklerine gitti. Etrafı ağaçlar ile doluydu ne tarafa gitmeliydi bilmiyordu. Bir uluma sesi duydu tam karşısından geliyordu koşar adımlarla giderken eskiden sürüye saldıran o büyük gri kurtu gördü. Yanılıyor olma ihtimali yoktu böyle büyük bir kurtu başka bir yerde görmemişti. Kalkanını ve kılıcını çekip "Beni çağıran sen misin?" diyerek bağırdı. Kurt ses vermiyordu Oğuz'un bağırması üzerine gözlerini ona dikip bir anda üzerine doğru koşmaya başladı. Oğuz ne olduğunu anlayamadan kalkanını önüne bir duvar gibi çekti. O an kalkanını biraz büyük yaptırdığını kalkanını önüne koyduğuna görüş açısının çok azaldığını acı bir tecrübe edinerek öğrenmişti. Açısını düzeltmek için tekrar kalkanını kaldırdığında kurdun tam karşısında ona baktığını fark etti. Kalbinin her atışını göğsünde hissediyor damarlarında akan kanın kaynadığını fark ediyordu. Ona saldırmayacağını anlamıştı elini kurdun kafasına doğru yavaş yavaş uzatıyordu korkudan ter dökerken, tam kafasına dokunduğu anda kurt kaybolmuş Oğuz kendini yerde acı hissederken buluyordu. Tarifsiz bir acıydı vücudunda ki her bir sinirinin tek tek yandığını değiştiğini hissediyordu o tarifsiz acıyı yaşarken gözlerini açtığında artık eskisi gibi göremeyecekti dünyayı artık daha farklı daha keskin görüyordu bir kurt gibi. Evet sanılanın aksine Oğuz ruh ikizi ile birleşmesini tamamlamıştı böyle bir şey olacağını tahmin bile edemeyeceği hayatında gördüğü en büyük kurt onun ruh ikiziydi. O kurdun da Oğuz'a benzer yaşanmışlıkları acıları ve hedefleri vardı kader onları bir araya getirip belki de geleceğin yazısını değiştirdi.
Okul Günü
Oğuz "Ellerine sağlık anne !" Günçiçek "Yarın okul var erken kalkın." Oğuz "Ne , okul mu? " Günçiçek "Evet, köye yeni okul açıldı unuttunuz mu? Oğuz "Kimin ihtiyacı var ki be okula, neyse gideceğiz artık" içinden sitem ederek yatağa gider. Alp "Tamam anne !" içinden yeni arkadaşlar ve yeni ruh ikizleri diyerek heyecanlanmaya başlamıştı bile. Yatağa girip yastığa kafayı koyduktan sonra başlar herkesin hayalleri. Alp' de okulu, yeni arkadaşlarını, öğretmenini ve derslerin hayalini kuruyordu. Oğuz'dan bahsetmiyorum bile. Zaten sistemi sevmeyen Oğuz'a bir de okul eklenince biraz daha sinirli olmuştu, şuan ki yetmiyormuş gibi.
Günçiçek " Haydi uyanın çocuklar yemek hazır !" Alp hemen ellerini ve yüzünü yıkayıp ilk defa kıyafetlerini seçerken özen gösteriyordu çok geçmeden masada yerini almıştı. Ardından bir ses daha Günçiçek "Oğuz hadi geç kalacaksın !" Oğuz "Of, güçlenmek için bir engel daha." Her sabah kalkıp doğanın güzellikleri içerisinde kendini geliştiriyordu. Yaşına göre kaslı fiziği uzun boyu dikkatleri çekmek için bile yeterliydi.
Yemekten sonra yola koyulan iki kardeş köylerindeki yeni binayı hemen fark etmişlerdi. Uzun süredir ormandan fazla uzaklaşmayan bu gençler artık ormana uzak kalacaklardı bir süreliğine. Alp'in gözü sürekli etrafını izliyor yeni öğrencilere bakıyordu. Oğuz tam aksine kırmızı gözlerini ya havaya ya da yere dikiyordu. Konuşma bittikten sonra köyün çocukları artık ilk sıralarına oturmuşlardı. Öğretmen etrafı izlerken iki çocuğa gözü çarpmıştı biri kırmızı gözleri ile insanın içerisinde anlamsız bir ürperti yaratıyordu, diğeri mavi gözleri ile bakanın içini ısıtıyordu. Yavaş yavaş içeri girip sıraya oturmaya başlarken mahallede bu kadar gencin olduğunu bile bilmeyen bu ikili için durumlar biraz garip ilerliyordu. Öğretmen parmağı ile işaret ederek "Ayağa kalk ismini ve hayalini söyle sonra sırayla herkes söylesin. Oğuz" İsmim Oğuz hayalim: Bu adaletsiz düzene dur deyip ya da boş verin siz ne anlarsınız ki !" derken kırmızı gözlerinden bir damla yaş akmıştı kimse fark etmesin diye kafasını pencereye çevirdi. Sırayla öğrenciler isim ve hayallerini söylerken işte sıra o mavi gözlü çocuğa gelmişti, öğretmen bu sorunun cevabını çok merak ediyordu. Şahin "İsmim Şahin hayalim: En zirveye çıkıp bir kere geldiğim bu dünyaya bir kere daha benim gibi birinin gelmeyeceğini duyurmak istiyorum." Öğretmen bu iki öğrencinin cevaplarına çok şaşırmıştı sanki bunları söyleyen bir çocuk değil yetişkin bir insandı. Şahin zirveye çıkmak istiyordu. Oğuz, o zirveyi yıkmak istiyordu. Oğuz daha okulun ilk gününden hayaline ulaşmak için merdivenin ilk basamağını hedeflemişti. Bunlar olurken Alp "Öğretmenim siz kendinizi tanıtmadınız." Öğretmen "Özür dilerim kendimi tanıtmayı unuttum. İsmim Aldemir, Kaplan köyünden geliyorum."
Oğuz'un dikkatini çekmeyi başarmıştı ama dikkatini çeken öğretmen değil, Kaplan köyüydü çünkü Oğuz'un karşı olduğu bu düzen köyler ve bir saraydan oluşuyor. Köyün isimleri genelde o köyün en güçlü kişisinin ruh ikizinin ismi olur. Bu yüzden köy isimleri fazla uzun sürmez. Oğuz'un en büyük hedefi ise saray. Saray'ın ruh ikizi şu ana kadar ki en güçlü olan Aslan'ın elinde. Oğuz sarayı elde etmek istemiyordu, o sarayı yıkıp tüm köylerin bağlı olduğu büyük bir fikir vardı aklında. Aslında bunları düşünmek için çok erken olduğunun o da farkındaydı.
Okul dağıldıktan sonra koşarak koyunları otlatmaya çıkarmıştı. En sevdiği şey sürüyü otlatmaya çıkarmaktı bu sayede yalnız kalıyordu ve kendince kılıç ve dövüş antrenmanları yapıyordu. Sürüye saldıran hayvanları öldürerek içindeki siniri atıyordu. Çok yorulmuş ve sırtını bir kavak ağacına verirken uyuya kaldı. "Uyan, sürüye bir hayvan saldırıyor." gibi garip bir sesle irkilerek anlamadığı bir şekilde kılıcını çekip etrafına hızlıca bakınmaya başladı. Bu sefer sürüye saldıran bir sırtlan değil kurttu. Kafasını kaşıyarak ilk defa kurt saldırısı ile karşılaşıyordu ne yapacağını bilmiyor ilk defa korkuyordu. Ayakları titriyordu kalbi daha hızlı atmaya başlıyor bu sefer hiç karşılaşmadığı güçlü bir rakibin korkusuyla irkiliyordu. Gri ve kocaman olan bu kurt neredeyse Oğuz'un iki katıydı. Oğuz kaçmalı mıydı yoksa saldırmalı mıydı? Bir adım geriye gitti bu kaçmak için değil saldırmak için bir hamleydi. Bir şey sanki yolunda gitmiyordu, kurt sürüye saldırmak yerine Oğuz'a bakıyordu. Sonra aklına kurtların tek değil sürü halinde dolaştığını ve böyle kocaman bir kurdun tek olmayacağını düşündü. Bunların hepsini düşünürken kurt ortadan kaybolmuştu. Oğuz kırmızı gözlerini ovalayarak ne olduğunu kavramaya çalışıyordu "Galiba uyku sersemliği ile hayal görüyorum" diyerek sürüyü eve götürdü. Bu yaştaki çocuk için inanılmaz bir deneyimdi ilk defa annesine ve kardeşine bir şeyler anlatmak istiyordu ama bunun bir hayal olmasından korkuyordu.
Akşam yemeğinde somurtan Oğuz bu sefer yüzünde bir gülümseme ile yemek yiyordu. Kardeşi Alp bu durumu fark edip "Bugün bir şey mi oldu abi mutlu gözüküyorsun." Oğuz "Yaşın küçük anlatsam da inanmazsın" diyip başını okşayarak yatağına doğru hızlıca gitti. Gözlerini kapatıp hayal kurmaya başladı o kadar hayal içerisinde dalıp gitmişti bile.
Bugün öğrenciler ilk defa silahlarını seçecek ve silah eğitimi alacaklardı. Öğretmen bir kaç şey anlattıktan sonra herkes bir silah seçiyordu ve bunlar ahşaptı. Oğuz her zaman ki gibi kılıcı seçti. Alp çok heyecanlıydı tüm silahları eline alıp iyice bir inceledi. O kılıç gibi yakın ve sürekli kesen bir silah istemiyordu. Daha zarif ve kimsenin görmediği zamanlarda ani saldırı yapmak istiyordu. Kimsenin seçmediği o yaya gözlerini kestirdi. Şahin iki kılıç kullanabiliyordu o yüzden iki kılıç seçti kendine. Herkes birbirleri ile eşleştikten sonra öğretmen Şahin ve Oğuzu bilerek karşı karşıya koydu. İçinde garip duyguları vardı bunları bastıramıyordu. İkisine baktığından su ve ateşin savaşı gibi gözlerini büyülüyordu. Oğuz kendinden emin ilk saldırıyı yaptığından Şahin saldırıyı anında savurup tahta kılıcı beline vurmuştu. Oğuz " Bu nasıl olabilir? " diyerek o kırmızı gözleri ile mavi gözlere hükmetmeye çalışıyordu. Kılıcı öyle sert savurdu ki Şahin yine bu saldırıyı savursa bile tahta kılıcı kırılmıştı. Belki silah da yeteneği yoktu ama yaşıtlarına göre daha güçlü savurabilirdi. Tekrar ve tekrar birbirleriyle antrenman yapsalar da bir türlü Şahin'e vuramıyordu. İki kılıcın avantajını çok iyi kullanıyordu. Öğretmen "Oğuz belki kalkan ile denemelisin. Güçlü saldırıların var ama savunman çok zayıf." diyerek onu yönlendirmişti. Oğuz kalkanı alsa bile ilk başlarda garipsedi. "İşte bu !" diyerek ilk defa Şahin'e vurmayı becerebilmişti. Diğer öğrenciler bu ikilisinin kapışmasını hayretle izleyip örnek alıyorlardı. Alp yay antrenmanı yaparken bir türlü hedefi tam ortadan vuramıyordu. İlk günüydü bunu fazla takmıyordu tam bunlar olurken yanından bir ok geçerek tam ortadan vurmuştu. Kim bunu atan deyip arkasına baktığında kendi gibi yeşil gözleri olan, uzun arkadan bağlı sarı saçları olan Uçmağ'dı. Alp şaşkınlığını gizleyemeden "Nereden öğrendin böyle atış yapmayı?" Uçmağ "Babam çok iyi yay kullanır bana da o öğretti." Alp koşarak en sevdiği yere ormana gidip ağlamaya başladı. Babasının acısını hep yaşıyor bir türlü unutamıyordu. Nasıl unutsun ki, kolay mıydı babasız olmak. Tam hatırlayamasa da, babasına hep hayranlık duyar onun gibi olmak isterdi. Oğuz ise Alp'in aksine fazla üzülmez geçmişi çok takmazdı.
Günçiçek " Haydi uyanın çocuklar yemek hazır !" Alp hemen ellerini ve yüzünü yıkayıp ilk defa kıyafetlerini seçerken özen gösteriyordu çok geçmeden masada yerini almıştı. Ardından bir ses daha Günçiçek "Oğuz hadi geç kalacaksın !" Oğuz "Of, güçlenmek için bir engel daha." Her sabah kalkıp doğanın güzellikleri içerisinde kendini geliştiriyordu. Yaşına göre kaslı fiziği uzun boyu dikkatleri çekmek için bile yeterliydi.
Yemekten sonra yola koyulan iki kardeş köylerindeki yeni binayı hemen fark etmişlerdi. Uzun süredir ormandan fazla uzaklaşmayan bu gençler artık ormana uzak kalacaklardı bir süreliğine. Alp'in gözü sürekli etrafını izliyor yeni öğrencilere bakıyordu. Oğuz tam aksine kırmızı gözlerini ya havaya ya da yere dikiyordu. Konuşma bittikten sonra köyün çocukları artık ilk sıralarına oturmuşlardı. Öğretmen etrafı izlerken iki çocuğa gözü çarpmıştı biri kırmızı gözleri ile insanın içerisinde anlamsız bir ürperti yaratıyordu, diğeri mavi gözleri ile bakanın içini ısıtıyordu. Yavaş yavaş içeri girip sıraya oturmaya başlarken mahallede bu kadar gencin olduğunu bile bilmeyen bu ikili için durumlar biraz garip ilerliyordu. Öğretmen parmağı ile işaret ederek "Ayağa kalk ismini ve hayalini söyle sonra sırayla herkes söylesin. Oğuz" İsmim Oğuz hayalim: Bu adaletsiz düzene dur deyip ya da boş verin siz ne anlarsınız ki !" derken kırmızı gözlerinden bir damla yaş akmıştı kimse fark etmesin diye kafasını pencereye çevirdi. Sırayla öğrenciler isim ve hayallerini söylerken işte sıra o mavi gözlü çocuğa gelmişti, öğretmen bu sorunun cevabını çok merak ediyordu. Şahin "İsmim Şahin hayalim: En zirveye çıkıp bir kere geldiğim bu dünyaya bir kere daha benim gibi birinin gelmeyeceğini duyurmak istiyorum." Öğretmen bu iki öğrencinin cevaplarına çok şaşırmıştı sanki bunları söyleyen bir çocuk değil yetişkin bir insandı. Şahin zirveye çıkmak istiyordu. Oğuz, o zirveyi yıkmak istiyordu. Oğuz daha okulun ilk gününden hayaline ulaşmak için merdivenin ilk basamağını hedeflemişti. Bunlar olurken Alp "Öğretmenim siz kendinizi tanıtmadınız." Öğretmen "Özür dilerim kendimi tanıtmayı unuttum. İsmim Aldemir, Kaplan köyünden geliyorum."
Oğuz'un dikkatini çekmeyi başarmıştı ama dikkatini çeken öğretmen değil, Kaplan köyüydü çünkü Oğuz'un karşı olduğu bu düzen köyler ve bir saraydan oluşuyor. Köyün isimleri genelde o köyün en güçlü kişisinin ruh ikizinin ismi olur. Bu yüzden köy isimleri fazla uzun sürmez. Oğuz'un en büyük hedefi ise saray. Saray'ın ruh ikizi şu ana kadar ki en güçlü olan Aslan'ın elinde. Oğuz sarayı elde etmek istemiyordu, o sarayı yıkıp tüm köylerin bağlı olduğu büyük bir fikir vardı aklında. Aslında bunları düşünmek için çok erken olduğunun o da farkındaydı.
Okul dağıldıktan sonra koşarak koyunları otlatmaya çıkarmıştı. En sevdiği şey sürüyü otlatmaya çıkarmaktı bu sayede yalnız kalıyordu ve kendince kılıç ve dövüş antrenmanları yapıyordu. Sürüye saldıran hayvanları öldürerek içindeki siniri atıyordu. Çok yorulmuş ve sırtını bir kavak ağacına verirken uyuya kaldı. "Uyan, sürüye bir hayvan saldırıyor." gibi garip bir sesle irkilerek anlamadığı bir şekilde kılıcını çekip etrafına hızlıca bakınmaya başladı. Bu sefer sürüye saldıran bir sırtlan değil kurttu. Kafasını kaşıyarak ilk defa kurt saldırısı ile karşılaşıyordu ne yapacağını bilmiyor ilk defa korkuyordu. Ayakları titriyordu kalbi daha hızlı atmaya başlıyor bu sefer hiç karşılaşmadığı güçlü bir rakibin korkusuyla irkiliyordu. Gri ve kocaman olan bu kurt neredeyse Oğuz'un iki katıydı. Oğuz kaçmalı mıydı yoksa saldırmalı mıydı? Bir adım geriye gitti bu kaçmak için değil saldırmak için bir hamleydi. Bir şey sanki yolunda gitmiyordu, kurt sürüye saldırmak yerine Oğuz'a bakıyordu. Sonra aklına kurtların tek değil sürü halinde dolaştığını ve böyle kocaman bir kurdun tek olmayacağını düşündü. Bunların hepsini düşünürken kurt ortadan kaybolmuştu. Oğuz kırmızı gözlerini ovalayarak ne olduğunu kavramaya çalışıyordu "Galiba uyku sersemliği ile hayal görüyorum" diyerek sürüyü eve götürdü. Bu yaştaki çocuk için inanılmaz bir deneyimdi ilk defa annesine ve kardeşine bir şeyler anlatmak istiyordu ama bunun bir hayal olmasından korkuyordu.
Akşam yemeğinde somurtan Oğuz bu sefer yüzünde bir gülümseme ile yemek yiyordu. Kardeşi Alp bu durumu fark edip "Bugün bir şey mi oldu abi mutlu gözüküyorsun." Oğuz "Yaşın küçük anlatsam da inanmazsın" diyip başını okşayarak yatağına doğru hızlıca gitti. Gözlerini kapatıp hayal kurmaya başladı o kadar hayal içerisinde dalıp gitmişti bile.
Bugün öğrenciler ilk defa silahlarını seçecek ve silah eğitimi alacaklardı. Öğretmen bir kaç şey anlattıktan sonra herkes bir silah seçiyordu ve bunlar ahşaptı. Oğuz her zaman ki gibi kılıcı seçti. Alp çok heyecanlıydı tüm silahları eline alıp iyice bir inceledi. O kılıç gibi yakın ve sürekli kesen bir silah istemiyordu. Daha zarif ve kimsenin görmediği zamanlarda ani saldırı yapmak istiyordu. Kimsenin seçmediği o yaya gözlerini kestirdi. Şahin iki kılıç kullanabiliyordu o yüzden iki kılıç seçti kendine. Herkes birbirleri ile eşleştikten sonra öğretmen Şahin ve Oğuzu bilerek karşı karşıya koydu. İçinde garip duyguları vardı bunları bastıramıyordu. İkisine baktığından su ve ateşin savaşı gibi gözlerini büyülüyordu. Oğuz kendinden emin ilk saldırıyı yaptığından Şahin saldırıyı anında savurup tahta kılıcı beline vurmuştu. Oğuz " Bu nasıl olabilir? " diyerek o kırmızı gözleri ile mavi gözlere hükmetmeye çalışıyordu. Kılıcı öyle sert savurdu ki Şahin yine bu saldırıyı savursa bile tahta kılıcı kırılmıştı. Belki silah da yeteneği yoktu ama yaşıtlarına göre daha güçlü savurabilirdi. Tekrar ve tekrar birbirleriyle antrenman yapsalar da bir türlü Şahin'e vuramıyordu. İki kılıcın avantajını çok iyi kullanıyordu. Öğretmen "Oğuz belki kalkan ile denemelisin. Güçlü saldırıların var ama savunman çok zayıf." diyerek onu yönlendirmişti. Oğuz kalkanı alsa bile ilk başlarda garipsedi. "İşte bu !" diyerek ilk defa Şahin'e vurmayı becerebilmişti. Diğer öğrenciler bu ikilisinin kapışmasını hayretle izleyip örnek alıyorlardı. Alp yay antrenmanı yaparken bir türlü hedefi tam ortadan vuramıyordu. İlk günüydü bunu fazla takmıyordu tam bunlar olurken yanından bir ok geçerek tam ortadan vurmuştu. Kim bunu atan deyip arkasına baktığında kendi gibi yeşil gözleri olan, uzun arkadan bağlı sarı saçları olan Uçmağ'dı. Alp şaşkınlığını gizleyemeden "Nereden öğrendin böyle atış yapmayı?" Uçmağ "Babam çok iyi yay kullanır bana da o öğretti." Alp koşarak en sevdiği yere ormana gidip ağlamaya başladı. Babasının acısını hep yaşıyor bir türlü unutamıyordu. Nasıl unutsun ki, kolay mıydı babasız olmak. Tam hatırlayamasa da, babasına hep hayranlık duyar onun gibi olmak isterdi. Oğuz ise Alp'in aksine fazla üzülmez geçmişi çok takmazdı.
Sınav Günü
Zaman hızlıca akıyordu. Bir ay gibi bir süre göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Öğrenciler artık ilk sınavlarına girecekti. Alp yatağından kalktığında bir gariplik hissetmişti çünkü bu sabah uyanırken abisi Oğuz yatağında yoktu. Alışılmadık bir durumdu. Alp camdan dışarı baktığında abisinin antrenman yaptığını fark etti. Bunun tek sebebi o mavi gözlü çocuk olabilirdi. Kendi kendine düşünmeye başladı "Uçmağ kadar iyi yay kullanmak istiyorsam benim de her sabah antrenman yapmam lazım !" Oğuz tam antrenman yaparken yanından hızlı bir şeyin geçtiğini fark edip arkasına baktığında Alp yayı ile antrenman yapıyordu. İki kardeş amaçları için çok çabalıyor ve istiyordu. Alp yay atmaktan parmakları soyuluyor sürekli yayı çektiği için kolları ağrıyordu ama bu ona engel olamazdı. Artık rekabeti güçlenmeyi biliyor ve istiyordu. Artık hayalleri için bir şeyler olmaya başladığını fark ediyordu hiç bir zaman geleceğini düşünmediği o merdivenlerin başında ilk adımını atarcasına çalışıyordu.
Sınav zamanı gelmişti herkes kendi silahıyla ilgili bir beceri sınavı olacaktı. İlk önce yaylılar sınava başladı, klasik puanlama sistemi vardı. İlk oku atan Uçmağ oldu ve 12 den vurmuştu bu atışı ile sınıfta tüm dikkatleri çekmişti üzerine. Sıra Alp'e gelmişti elleri hafiften titriyordu ama gözü bir kartal kadar keskindi. Derin bir nefes alıp yayı bıraktı, gözlerini açtığında 12 den olmasa da 10 dan vurmayı başarmıştı. Sınıfta yay üzerinde en yetenekli bu ikisi vardı. Diğer öğrencilerin hiçbiri Alp'e yaklaşamamıştı bile. Oğuz kardeşinin bu kadar iyi yay kullandığının hiç farkına varmamıştı bu zamana kadar, genelde kendisi dışında fazla bir şey ile ilgilenmezdi. Sıra yakın silah kullananların sınavına geldi. Rastgele eşleşip bir antrenman yapılacak ve öğretmen kendi gözlemleriyle bir sıralama yapacak. Oğuz heyecanla Şahin'in gelmesini istiyordu ama bu ilk sınavdan olması zor bir ihtimaldi. Öyle de oldu Oğuz'un karşısına gelen çocuğu tanımıyordu. Aklından "Ben bunu neden hiç görmedim ?" diye geçinirken rakibinin elindeki silah dikkatini çekmişti. Uzun tahtadan olan bu kılıç çocuğun boyu kadardı bunu nasıl kontrol edebiliyordu? Bunları düşünmeye vakit kalmadan ilk gelen saldırıyı kalkanıyla zor durdurdu. Kolu ağrımıştı, çocuk çok güçlü sallıyordu elindeki boyu kadar olan kılıcı. Oğuz karşısındakini bir sırtlan olarak düşündü onlar gibi yavaş ve güçlü saldırıyordu. Bir saldırı daha yapmasına izin verdi tam o sıra kalkanı ile kılıca vurup diğer elindeki kılıcıyla çocuğun kafasına vurmuştu. Öğretmen hemen araya girmek zorunda kaldı diğer çocuk sanılanın aksine kafasına o darbeyi almasına rağmen bir acı hissetmemişti. Acı hissetmemesi kazandığı anlamına gelmiyordu. Oğuz için farklı ama kolay bir deneyim olmuştu çünkü karşısındakinin hareketlerini sezebilmiş ve ani bir saldırıyla bitirici hamleyi yapmıştı. Oğuz daha dinlenip Şahinin savaşını izlemeye kalkana kadar Şahin kısa bir hareketle bitirmişti nede olsa tek yetenekli Oğuz değildi sınıfta. Sinirli kıpkırmızı gözleri ile Şahin'in masmavi gözlerine bakıyordu. Bir tarafta yanan alev bir tarafta çırpınan okyanus. Günün sonunda bu sınavı da atlatan iki kardeş eve mutlu dönüyorlardı.
Yemekler yenildi ve oğuz sürüyü otlatmaya çıkarmıştı bile. Bu sırada Alp yayını alıp ormanın derinliklerinde antrenmanını yapıyordu. Önünden hızlıca bir tavşan geçti Alp bu sefer eve eli boş gitmek istemiyor ve ilk avını avlamak istiyordu. Sessizce yayını çekti o keskin yeşil gözleri ile nişanını aldı yayını tam fırlattığında sanki okun etrafında kanat var ve daha hızlı gidiyordu elini yaydan çekmesi ile tavşanın tam kafasına girmesi bir oldu. Alp bu olayı hiç yadırgamıyordu çünkü her ok attığında aynı olay oluyordu, bunu kendi hayal gücü ile ilgili olduğunu düşünüp üzerine hiç gitmemişti. Tavşanı alıp eve mutlu bir şekilde dönmüştü ama abisi hala ortalıkta yoktu genelde bu kadar geç kalmaz abisi ile birlikte eve girerlerdi. Koyunlara baktı gelmişlerdi yani Oğuz eve uğramış oradan başka bir yere geçmişti. Oturup bekledikten yarım saat sonra Oğuz sırtında metal bir parça ile eve geliyordu ama o da ne, bir metal parçası değil kalkandı. Ufak tefek biriktirdiği parası ile demircide bir kalkan dövdürmüştü kendine. Kalkan kalın ve uzun kapı gibiydi adeta. Oğuzun o kalkanı taşırken eve gelmesi de onu baya yıpratmıştı. Yatmadan önce yatağının üstündeki duvara kılıcı ve kalkanını yerleştirip hayalini kurarak uyumuştu.
Sınav zamanı gelmişti herkes kendi silahıyla ilgili bir beceri sınavı olacaktı. İlk önce yaylılar sınava başladı, klasik puanlama sistemi vardı. İlk oku atan Uçmağ oldu ve 12 den vurmuştu bu atışı ile sınıfta tüm dikkatleri çekmişti üzerine. Sıra Alp'e gelmişti elleri hafiften titriyordu ama gözü bir kartal kadar keskindi. Derin bir nefes alıp yayı bıraktı, gözlerini açtığında 12 den olmasa da 10 dan vurmayı başarmıştı. Sınıfta yay üzerinde en yetenekli bu ikisi vardı. Diğer öğrencilerin hiçbiri Alp'e yaklaşamamıştı bile. Oğuz kardeşinin bu kadar iyi yay kullandığının hiç farkına varmamıştı bu zamana kadar, genelde kendisi dışında fazla bir şey ile ilgilenmezdi. Sıra yakın silah kullananların sınavına geldi. Rastgele eşleşip bir antrenman yapılacak ve öğretmen kendi gözlemleriyle bir sıralama yapacak. Oğuz heyecanla Şahin'in gelmesini istiyordu ama bu ilk sınavdan olması zor bir ihtimaldi. Öyle de oldu Oğuz'un karşısına gelen çocuğu tanımıyordu. Aklından "Ben bunu neden hiç görmedim ?" diye geçinirken rakibinin elindeki silah dikkatini çekmişti. Uzun tahtadan olan bu kılıç çocuğun boyu kadardı bunu nasıl kontrol edebiliyordu? Bunları düşünmeye vakit kalmadan ilk gelen saldırıyı kalkanıyla zor durdurdu. Kolu ağrımıştı, çocuk çok güçlü sallıyordu elindeki boyu kadar olan kılıcı. Oğuz karşısındakini bir sırtlan olarak düşündü onlar gibi yavaş ve güçlü saldırıyordu. Bir saldırı daha yapmasına izin verdi tam o sıra kalkanı ile kılıca vurup diğer elindeki kılıcıyla çocuğun kafasına vurmuştu. Öğretmen hemen araya girmek zorunda kaldı diğer çocuk sanılanın aksine kafasına o darbeyi almasına rağmen bir acı hissetmemişti. Acı hissetmemesi kazandığı anlamına gelmiyordu. Oğuz için farklı ama kolay bir deneyim olmuştu çünkü karşısındakinin hareketlerini sezebilmiş ve ani bir saldırıyla bitirici hamleyi yapmıştı. Oğuz daha dinlenip Şahinin savaşını izlemeye kalkana kadar Şahin kısa bir hareketle bitirmişti nede olsa tek yetenekli Oğuz değildi sınıfta. Sinirli kıpkırmızı gözleri ile Şahin'in masmavi gözlerine bakıyordu. Bir tarafta yanan alev bir tarafta çırpınan okyanus. Günün sonunda bu sınavı da atlatan iki kardeş eve mutlu dönüyorlardı.
Yemekler yenildi ve oğuz sürüyü otlatmaya çıkarmıştı bile. Bu sırada Alp yayını alıp ormanın derinliklerinde antrenmanını yapıyordu. Önünden hızlıca bir tavşan geçti Alp bu sefer eve eli boş gitmek istemiyor ve ilk avını avlamak istiyordu. Sessizce yayını çekti o keskin yeşil gözleri ile nişanını aldı yayını tam fırlattığında sanki okun etrafında kanat var ve daha hızlı gidiyordu elini yaydan çekmesi ile tavşanın tam kafasına girmesi bir oldu. Alp bu olayı hiç yadırgamıyordu çünkü her ok attığında aynı olay oluyordu, bunu kendi hayal gücü ile ilgili olduğunu düşünüp üzerine hiç gitmemişti. Tavşanı alıp eve mutlu bir şekilde dönmüştü ama abisi hala ortalıkta yoktu genelde bu kadar geç kalmaz abisi ile birlikte eve girerlerdi. Koyunlara baktı gelmişlerdi yani Oğuz eve uğramış oradan başka bir yere geçmişti. Oturup bekledikten yarım saat sonra Oğuz sırtında metal bir parça ile eve geliyordu ama o da ne, bir metal parçası değil kalkandı. Ufak tefek biriktirdiği parası ile demircide bir kalkan dövdürmüştü kendine. Kalkan kalın ve uzun kapı gibiydi adeta. Oğuzun o kalkanı taşırken eve gelmesi de onu baya yıpratmıştı. Yatmadan önce yatağının üstündeki duvara kılıcı ve kalkanını yerleştirip hayalini kurarak uyumuştu.