Sınav Günü
Zaman hızlıca akıyordu. Bir ay gibi bir süre göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Öğrenciler artık ilk sınavlarına girecekti. Alp yatağından kalktığında bir gariplik hissetmişti çünkü bu sabah uyanırken abisi Oğuz yatağında yoktu. Alışılmadık bir durumdu. Alp camdan dışarı baktığında abisinin antrenman yaptığını fark etti. Bunun tek sebebi o mavi gözlü çocuk olabilirdi. Kendi kendine düşünmeye başladı "Uçmağ kadar iyi yay kullanmak istiyorsam benim de her sabah antrenman yapmam lazım !" Oğuz tam antrenman yaparken yanından hızlı bir şeyin geçtiğini fark edip arkasına baktığında Alp yayı ile antrenman yapıyordu. İki kardeş amaçları için çok çabalıyor ve istiyordu. Alp yay atmaktan parmakları soyuluyor sürekli yayı çektiği için kolları ağrıyordu ama bu ona engel olamazdı. Artık rekabeti güçlenmeyi biliyor ve istiyordu. Artık hayalleri için bir şeyler olmaya başladığını fark ediyordu hiç bir zaman geleceğini düşünmediği o merdivenlerin başında ilk adımını atarcasına çalışıyordu.
Sınav zamanı gelmişti herkes kendi silahıyla ilgili bir beceri sınavı olacaktı. İlk önce yaylılar sınava başladı, klasik puanlama sistemi vardı. İlk oku atan Uçmağ oldu ve 12 den vurmuştu bu atışı ile sınıfta tüm dikkatleri çekmişti üzerine. Sıra Alp'e gelmişti elleri hafiften titriyordu ama gözü bir kartal kadar keskindi. Derin bir nefes alıp yayı bıraktı, gözlerini açtığında 12 den olmasa da 10 dan vurmayı başarmıştı. Sınıfta yay üzerinde en yetenekli bu ikisi vardı. Diğer öğrencilerin hiçbiri Alp'e yaklaşamamıştı bile. Oğuz kardeşinin bu kadar iyi yay kullandığının hiç farkına varmamıştı bu zamana kadar, genelde kendisi dışında fazla bir şey ile ilgilenmezdi. Sıra yakın silah kullananların sınavına geldi. Rastgele eşleşip bir antrenman yapılacak ve öğretmen kendi gözlemleriyle bir sıralama yapacak. Oğuz heyecanla Şahin'in gelmesini istiyordu ama bu ilk sınavdan olması zor bir ihtimaldi. Öyle de oldu Oğuz'un karşısına gelen çocuğu tanımıyordu. Aklından "Ben bunu neden hiç görmedim ?" diye geçinirken rakibinin elindeki silah dikkatini çekmişti. Uzun tahtadan olan bu kılıç çocuğun boyu kadardı bunu nasıl kontrol edebiliyordu? Bunları düşünmeye vakit kalmadan ilk gelen saldırıyı kalkanıyla zor durdurdu. Kolu ağrımıştı, çocuk çok güçlü sallıyordu elindeki boyu kadar olan kılıcı. Oğuz karşısındakini bir sırtlan olarak düşündü onlar gibi yavaş ve güçlü saldırıyordu. Bir saldırı daha yapmasına izin verdi tam o sıra kalkanı ile kılıca vurup diğer elindeki kılıcıyla çocuğun kafasına vurmuştu. Öğretmen hemen araya girmek zorunda kaldı diğer çocuk sanılanın aksine kafasına o darbeyi almasına rağmen bir acı hissetmemişti. Acı hissetmemesi kazandığı anlamına gelmiyordu. Oğuz için farklı ama kolay bir deneyim olmuştu çünkü karşısındakinin hareketlerini sezebilmiş ve ani bir saldırıyla bitirici hamleyi yapmıştı. Oğuz daha dinlenip Şahinin savaşını izlemeye kalkana kadar Şahin kısa bir hareketle bitirmişti nede olsa tek yetenekli Oğuz değildi sınıfta. Sinirli kıpkırmızı gözleri ile Şahin'in masmavi gözlerine bakıyordu. Bir tarafta yanan alev bir tarafta çırpınan okyanus. Günün sonunda bu sınavı da atlatan iki kardeş eve mutlu dönüyorlardı.
Yemekler yenildi ve oğuz sürüyü otlatmaya çıkarmıştı bile. Bu sırada Alp yayını alıp ormanın derinliklerinde antrenmanını yapıyordu. Önünden hızlıca bir tavşan geçti Alp bu sefer eve eli boş gitmek istemiyor ve ilk avını avlamak istiyordu. Sessizce yayını çekti o keskin yeşil gözleri ile nişanını aldı yayını tam fırlattığında sanki okun etrafında kanat var ve daha hızlı gidiyordu elini yaydan çekmesi ile tavşanın tam kafasına girmesi bir oldu. Alp bu olayı hiç yadırgamıyordu çünkü her ok attığında aynı olay oluyordu, bunu kendi hayal gücü ile ilgili olduğunu düşünüp üzerine hiç gitmemişti. Tavşanı alıp eve mutlu bir şekilde dönmüştü ama abisi hala ortalıkta yoktu genelde bu kadar geç kalmaz abisi ile birlikte eve girerlerdi. Koyunlara baktı gelmişlerdi yani Oğuz eve uğramış oradan başka bir yere geçmişti. Oturup bekledikten yarım saat sonra Oğuz sırtında metal bir parça ile eve geliyordu ama o da ne, bir metal parçası değil kalkandı. Ufak tefek biriktirdiği parası ile demircide bir kalkan dövdürmüştü kendine. Kalkan kalın ve uzun kapı gibiydi adeta. Oğuzun o kalkanı taşırken eve gelmesi de onu baya yıpratmıştı. Yatmadan önce yatağının üstündeki duvara kılıcı ve kalkanını yerleştirip hayalini kurarak uyumuştu.
Sınav zamanı gelmişti herkes kendi silahıyla ilgili bir beceri sınavı olacaktı. İlk önce yaylılar sınava başladı, klasik puanlama sistemi vardı. İlk oku atan Uçmağ oldu ve 12 den vurmuştu bu atışı ile sınıfta tüm dikkatleri çekmişti üzerine. Sıra Alp'e gelmişti elleri hafiften titriyordu ama gözü bir kartal kadar keskindi. Derin bir nefes alıp yayı bıraktı, gözlerini açtığında 12 den olmasa da 10 dan vurmayı başarmıştı. Sınıfta yay üzerinde en yetenekli bu ikisi vardı. Diğer öğrencilerin hiçbiri Alp'e yaklaşamamıştı bile. Oğuz kardeşinin bu kadar iyi yay kullandığının hiç farkına varmamıştı bu zamana kadar, genelde kendisi dışında fazla bir şey ile ilgilenmezdi. Sıra yakın silah kullananların sınavına geldi. Rastgele eşleşip bir antrenman yapılacak ve öğretmen kendi gözlemleriyle bir sıralama yapacak. Oğuz heyecanla Şahin'in gelmesini istiyordu ama bu ilk sınavdan olması zor bir ihtimaldi. Öyle de oldu Oğuz'un karşısına gelen çocuğu tanımıyordu. Aklından "Ben bunu neden hiç görmedim ?" diye geçinirken rakibinin elindeki silah dikkatini çekmişti. Uzun tahtadan olan bu kılıç çocuğun boyu kadardı bunu nasıl kontrol edebiliyordu? Bunları düşünmeye vakit kalmadan ilk gelen saldırıyı kalkanıyla zor durdurdu. Kolu ağrımıştı, çocuk çok güçlü sallıyordu elindeki boyu kadar olan kılıcı. Oğuz karşısındakini bir sırtlan olarak düşündü onlar gibi yavaş ve güçlü saldırıyordu. Bir saldırı daha yapmasına izin verdi tam o sıra kalkanı ile kılıca vurup diğer elindeki kılıcıyla çocuğun kafasına vurmuştu. Öğretmen hemen araya girmek zorunda kaldı diğer çocuk sanılanın aksine kafasına o darbeyi almasına rağmen bir acı hissetmemişti. Acı hissetmemesi kazandığı anlamına gelmiyordu. Oğuz için farklı ama kolay bir deneyim olmuştu çünkü karşısındakinin hareketlerini sezebilmiş ve ani bir saldırıyla bitirici hamleyi yapmıştı. Oğuz daha dinlenip Şahinin savaşını izlemeye kalkana kadar Şahin kısa bir hareketle bitirmişti nede olsa tek yetenekli Oğuz değildi sınıfta. Sinirli kıpkırmızı gözleri ile Şahin'in masmavi gözlerine bakıyordu. Bir tarafta yanan alev bir tarafta çırpınan okyanus. Günün sonunda bu sınavı da atlatan iki kardeş eve mutlu dönüyorlardı.
Yemekler yenildi ve oğuz sürüyü otlatmaya çıkarmıştı bile. Bu sırada Alp yayını alıp ormanın derinliklerinde antrenmanını yapıyordu. Önünden hızlıca bir tavşan geçti Alp bu sefer eve eli boş gitmek istemiyor ve ilk avını avlamak istiyordu. Sessizce yayını çekti o keskin yeşil gözleri ile nişanını aldı yayını tam fırlattığında sanki okun etrafında kanat var ve daha hızlı gidiyordu elini yaydan çekmesi ile tavşanın tam kafasına girmesi bir oldu. Alp bu olayı hiç yadırgamıyordu çünkü her ok attığında aynı olay oluyordu, bunu kendi hayal gücü ile ilgili olduğunu düşünüp üzerine hiç gitmemişti. Tavşanı alıp eve mutlu bir şekilde dönmüştü ama abisi hala ortalıkta yoktu genelde bu kadar geç kalmaz abisi ile birlikte eve girerlerdi. Koyunlara baktı gelmişlerdi yani Oğuz eve uğramış oradan başka bir yere geçmişti. Oturup bekledikten yarım saat sonra Oğuz sırtında metal bir parça ile eve geliyordu ama o da ne, bir metal parçası değil kalkandı. Ufak tefek biriktirdiği parası ile demircide bir kalkan dövdürmüştü kendine. Kalkan kalın ve uzun kapı gibiydi adeta. Oğuzun o kalkanı taşırken eve gelmesi de onu baya yıpratmıştı. Yatmadan önce yatağının üstündeki duvara kılıcı ve kalkanını yerleştirip hayalini kurarak uyumuştu.