Honigstein İle Korku Saati

Tipik bir lise öğrencisiydi. Bu sabah da her hafta içi sabahında yaptığı gibi saat 6:45’te kalktı, duşa girdi. Sonra kahvaltı hazırlamak üzere mutfağa gitti. Kahvaltısını kendisi hazırlardı çünkü annesi o saatlerde uyuyor olurdu. Babası mı? Babası ise kalp krizi sonucu yaşamını yitirmişti yaklaşık 7 sene önce. Tabii ki çok üzülmüştü babasının bu zamansız ölümüne, daha 40’larının başındaydı.

Ekmeği aldı, bıçakla ortasından yardı ve fıstık ezmesini ekmeğin içine sürmeye başladı. Bıçakla fıstık ezmesi kavanozunun dibine iniyor ve ekmeğe sürüyordu. Derken ufak bir dikkatsizlik sonucu elini kesti. Olacak iş miydi bu. Okula yetişmeliydi. O sahte dostlukların, iki yüzlülerin cenneti olan okula. Hiç arkadaşı yoktu. Hayat ona anlamsız ve boş geliyordu. Herkes, her şey sahteydi.

Hemen banyoya koştu, elini güzelce yıkadı. Sonra ecza dolabından yara bandı aldı ve elinin kesik olan yerini yara bandıyla sardı. Tamam, şimdi giyinip okula gitmeliydi. Kravatını taktı, ceketini giydi, annesinin yanağına öpücük kondurmayı da ihmal etmedi. Her hafta içi sabahında yaptığı gibi…

Kendisini okuluna götürecek olan minibüse attı kendini, boş bir yere oturdu. Şaşırdı. Normalde tıka basa dolu olan minibüs, şimdi neredeyse bomboştu. Her sabah aynı kişileri görürdü minibüste. Ancak bu sefer tek tük insan vardı ve hiç birini tanımıyordu. 20 dakikalık süreden sonra okuluna geldi. Hayatında görüp görebileceği en sıkıcı mekan. Çıkış saatine kadar nasıl dayanacaktı, bilmiyordu.

Neyse ki bugün ne sınav ne de sözlü vardı. Günü, derslerde uyuyarak, teneffüslerde ise dışarıyı seyrederek geçirdi. Ve sonunda çıkış saati geldi. Sıkıcı hayatına evde devam etmek üzere minibüse bindi. Neyse ki bugün cumaydı yarın okul yoktu. Yolda akşam trafiği olması sebebiyle yarım saatte varabildi evine. Annesi işte olmalıydı. Hep öyle olurdu. Kendisi ise bu durumdan zerre haz etmezdi. Evde tek kalmaktan yani. Sık sık babasını görür gibi oluyordu. Korkuyordu haliyle. Belki de babasının ölümünü hala haz edemiyordu. Bilinçaltı da ona böyle oyunlar oynuyordu. Anahtarı anahtar deliğine soktu. İçeriye girmeden önce elini içeri sokup koridor lambasını yaktı, içeriye öyle girdi. Kapıyı da kilitledi. Evet, tahmin ettiği gibi evde kimse yoktu. Tek başınaydı. Her hafta içi olduğu gibi…

Kafasını dağıtmak için televizyonu açtı izlemeye koyuldu. Hayat tüm sahteliğiyle orada da devam ediyordu. Sahte insanlar, kendilerine oynaması için belli bir rol biçilmiş karakterler… Derken kapı önce tıklandı, sonra anahtarla açıldı. Gelen annesi olmalıydı. Ancak bu sefer erken gelmişti. Demek ki işi bugün erken bitmişti. İşi daha önce hiç erken bitmemişti. İşi erken bitirilebilecek bir iş de değildi aslında. Çünkü sabit çalışma saatleri vardı. Garip.

Annesi gelir gelmez banyoya girdi. İçeriden su sesi geliyordu. Duş alıyor olmalıydı. İşte öylesine yorulmuş olmalıydı ki oğlunu öpmeyi, oğluna okulunun nasıl geçtiğini sormayı unutmuştu. Kafasını yeniden televizyona doğru çevirdi. Gariplikleri düşünmemeye çalıştı. Televizyona, sadece televizyona konsantre olmayı denedi. Başaramadı. İyi şeyler düşünmek için çabaladı. Daha iyi bir hayat, güzel bir eş, getirisi iyi bir iş… Bunları düşünmek güzeldi ama bir anda kayboluverdi bütün düşündükleri. Annesi neden erken gelmişti? Neden bir merhaba bir selam bile vermeden banyoya girmişti? Derken televizyonun yayını gitti, karıncalanmaya başladı. Cızırtıdan başka ses vermiyordu televizyon. Ancak cızırtı seslerinin arasından bir cümle tekrar ediyordu sanki. Dikkat kesildi, dinlemeye başladı. “Telefonu dinleme! Sakın telefona inanma!” Evet evet! Aynen böyle diyordu. Fısıltı gibiydi ses. Sonra yayın tekrar düzeldi. Bunun anlamı da neydi şimdi? Sadece bir halisünasyon muydu? Emin değildi aslında. Sonra bir “bip” sesi duydu. Olduğu yerde sıçradı adeta. Sonra bu sesin telefondan geldiğini anladı. Telesekreterin sesiydi. Anlaşılan bir mesaj vardı. Telefonun düğmesine bastı ve mesajı dinlemeye koyuldu: “Bu gece geç geleceğim, işler biraz uzadı ben de mesaiye kalmaya karar verdim. Dolapta yemek var, ısıtıp yersin. Bu arada numaram çıkmamış olabilir. Ben annen” O son cümle kulaklarında, beyninde yüzlerce defa art arda tekrarlandı. “Ben annen” Telesekreterin bitişiyle birlikte, duştaki su sesi de kesildi. Şimdi beyni uyuşmuştu. Olduğu yerde kilitlendi kaldı adeta. Kafasında tek bir soru vardı: “Banyodaki kim?”

Korkudan eli ayağı titreye titreye odasına ulaştı, odasının anahtarını aldı masadan, sonra anahtar titreyen ellerinin arasından kayıverdi. Bu sırada banyonun kapısının da kapanış sesini duydu. Gözyaşlarını tutamadı, ağlamaya başladı. Tüm bunların anlamı neydi? Neden başına böyle bir şey geliyordu? Ağlayarak güç bela da olsa kapıyı kilitleyebildi. Derken dışarıdan bir ses duydu. “Oğlum gel yemek hazır.” Sesin tonlaması yoktu ve çok soğuktu. Annesinin sesinden de çok kalındı. Gölge geldi kapının kolunu kavradı açmaya çalıştı ancak açamadı.

“BEN ANNEN”

Korkudan yere yığıldı. Yatağının hemen yanındaki makası aldı. Karar verdi, dışarıdaki şey her ne ise ona karşı duracaktı, onu haklayacaktı. Bunu yapmazsa içi rahat etmeyecekti. Sabahı bile göremeyebilirdi. O yüzden tüm cesaretini toplayıp korkularıyla yüzleşmeliydi. Kapı deliğine yaklaştı yavaşça. İçeriyi gözetledi, görünürde kimse yoktu. Belki de hepsi bilinçaltının ürünüydü. Biraz olsun rahatladı. Kapının kilidini sessizce açtı, kapıyı yavaşça araladı ve rahatlığın yerini yine korku aldı. İşte oradaydı. Annesi tam buzdolabının önünde dikiliyordu. Yüzü dolaba dönüktü. Donup kalmış gibiydi adeta. Çocuk tekrar cesaretini topladı, makasını iyice kavradı. Yavaşça o şeye doğru yöneldi. Annesi “neden yemeğe gelmedin” diye sordu. Çocuk artık buna bir son vermek için makası tüm kuvvetiyle savurdu. Gözlerini kapadı sadece makası savurdu. Gözünün önüne korkunç yüzler, babasının öldükten sonraki hali geliyordu. Sahi ne kadar da üzülmüştü o gittiğinde, kendisini yalnız bıraktığında.

“BEN ANNEN”

Gözünü açtığında karşısında hiçbir şey yoktu ancak elleri kan içerisinde kalmıştı. “Acaba rüya mı gördüm” diye düşündü ve ellerinde yara var mı diye baktı. Ancak yara falan yoktu. Öyleyse bunlar kimin kanıydı? Derken etraf karardı, beyaz bir ışık yerine yemyeşil bir vadi gördü. Tıpkı annesinin gözleri gibi…

Sabah uyandığında kendini kendi yatağında buldu. Hemen yatağından fırladı ve yatak odasına koştu. Evet annesi orada yatıyordu. O anki sevincini tarif edemezdi asla. Annesine doğru koştu doyasıya öptü onu. Sonra odasına döndü bugün cumartesiydi ve bütün gün yatacaktı. Dünkü kabusu unutacaktı, dışarıda gezip dolaşacaktı belki de. Bilmiyordu. Takvime ilişti gözü. Takvim cumayı gösteriyordu. Takvim yaprağını yırtmayı unutmuştu anlaşılan. Saatin tarihine de bakıp emin olmak istedi. Ancak saat de cumayı gösteriyordu. Üstelik saat tam 6:45’ti. İşte bu garipti. Hayır hayır dün yaşanmış ve bitmişti. Tüm bunları tekrar yaşamaya ne gücü ne kuvveti vardı. Hem neden tekrar yaşayacaktı ki. Cumartesiydi işte bugün. Derken acıktığını hissetti. Dün akşam yemeği yememişti. O durumda kim yemeği düşünürdü ki cidden? Fıstık ezmesi kavanozunu aldı. Bıçakla, ekmeği de yardı ortadan ikiye. Sonra bıçağı kavanozun dibine daldırdı, çıkarmaya çalışırken elini kesti…
Önceki sayfa: Genel bakış
  • Beğen
İfadeler: 366490

Son incelemeler

Artıları: Mükemmel
Eksileri: Sonu olması
Okuduğumdan beri tuvalete yalnız gidemiyorum. Başarılı.
Artıları: Olay güzel.
Eksileri: Biraz daha kısa tutulabilirmiş. Sürükleyiliciği ortalara doğru azalmış.
İlk Blog denemenize rağmen, ortalamanın üzerinde. Tebrikler!
honigstein
honigstein
Hocam aslında ilk değil. Ergenlik dönemimde yazdığım birkaç kısa hikayeden biri sadece. :D

Eleştiri için çok teşekkürler.

Yorumlar

Blog girdisi detayları

Ekleyen
honigstein
Görüntüleme
770
Yorumlar
3
İncelemeler
2
Son güncelleme
Değerlendirme
4,60 yıldız 5 değerlendirme

Genel kategorisindeki diğer girdiler

  • 06.10.2025
    Bugün doktorda işlerim vardı. Bugün Yaptıklarım Sadece Matematik çalışabildim, Rasyonel...
  • 30.08.2025
    İlk haftayı noktalıyorum. Yarın yani pazar günü biraz dinleneceğim. Bu hafta neler yaptım...
  • "-loji" Ekli Bilimlerin Türkçe Çevirileri
    Merhaba! Bugün sizinle bazı bilim dallarının Türkçe çevirisine bakacağız. Vakit kaybetmeden...
  • Türkçemizin Durumu Hakkında
    Türkçemiz, güzel dilimiz, maalesef ki son yıllarda hırpalanıyor. Onu kullanmayı çoğu kişi...
  • Fumo Galerisi
    Bu başlık altında kendi çektiğiniz ya da internetin derin köşelerinden bulduğunuz über Fumo...

Blog girdisini paylaş

Geri
Yukarı