Bir tanrının var olduğuna inanıyor musunuz?

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Eğer bir tanrı varsa, beni böyle bir dünyanın içine attığı için ondan nefret ediyorum.

Dünya cennet kadar güzelken insan ırkı bugünkü haline getirdi, yaratıcıdan nefret etmen gerekmez çünkü insansın ve bu dünyayı bu harika gezegeni mahveden insanlardır yani sen ben ve hepsi bu ırkın soyundanız genelleme yapma bu kadar basit olsa da, doğada yap boz daimi bir süreçtir, yani bir devasa gök taşıda silebilir tüm canlı hayatı ve gezegeni yaşanmaz hale getirebilir bir devasa volkan patlamasıda yaşadığın çevreyi yok edebilir, tusinamisi debremide her şeyi mahvediyor, nefret etmek yerine doğanın kurallarının içinde olan gerçekleri kabul etmek yerinde olur tüm evrende kaotik bir durum vardır sürekli yap boz devinimi ama aslında bu da sağlıklı bir sistemin inkar edilemez duru mudur sistemi yaratan bir bilinç var arkasında sadece dünyanın güneşle arasındaki yaşamsal mesafe ve yörüngesi bile inanılmaz derece mükemmeldir en ufak değişiminde tüm yaşamı etkiler iklimde dahil, burada duygusal nefretinle dar bir açıdan baktığını anlamalısın, kişisel kaderindeki yaşadığın olaylardan isyankar tepkilerle bu açılan konuya hiçbir katkın yok ne yazık ki, yeri de sayılmaz kardeşim. Şükret ve mutlu ol var olduğunu nefes aldığını her şeyi gördüğünü tadıyorsun hayattasın, yaşamda olmak bir ödüldür harika bir ödül, dert etme hepimiz bir gün veda edeceğiz hayata. Yaşamın keyfini çıkar kafana takma her şeyi, salla gitsin, değmez emin ol.
 
Son düzenleme:
Meninin omurilik ve belden gelen bir sudan geldiğini falan yazmıyor. Aksine mucize.

"İnsan neden yaratıldığına bir baksın.
O, atılan bir sudan yaratıldı.
O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar.
Şüphesiz Allah onu (öldükten sonra) tekrar yaratmaya elbette kādirdir." (tarık, 17/5-8)

Bu ayette herhangi bir cinsiyet belirtmiyor, hatta erkeğin suyu olsaydı meni denmesi gerekirdi.
Mesela şu ayetlerde meni denmiş: Fatır: 11, yasin: 77, mü'min: 67, vakia: 58, kıyame: 37.

Bu ayette herhangi bir cinsiyeti belirtmiyor dediğim gibi, yani bu suyun hangi cinsiyetin suyu olduğu belirtilmemiş. Hatta erkeğin suyu olsaydı meni demesi gerekirdi. Öyleyse kadınlarda çocuk oluşum mekanizmasının başlangıcına bakalım. kadın üreme organlarından yumurtalık (ovaryum) üzerinde ayda bir defa follikül (içi su dolu baloncuk) oluşmakta ve bu follikül patlayarak içindeki yumurta (ovum) hücresini fallop tüpüne doğru hızla fırlatmaktadır. Baloncuktaki bu patlama sonucu meydana gelen “tazyikle fırlatılma olayı” sayesinde yumurta hücresinin gideceği yere ulaşması sağlanmış olur.

Eğer tazyikle atılma olmasaydı yumurta hücresi tutunma yerine yani rahime varamayıp karında farklı noktalara tutunurdu, bu olaya ise dış gebelik denir.

İnsanın yaratılışı bu hücrenin bulunduğu tazyikli suyla başladığı için kuran bu olayı atılan sudan yarattık diye belirtmiştir. Kuran'ın indiği dönemde hücre veya ovum diye bir kavram dünya'da olmadığı için en basit ve anlaşılır haliyle su ifadesi kullanılmıştır. Kuran zaten çok detaya girmez.

Bilgiyi doğrulayan kaynaklar:
  1. Drake, r. Vogl, a. W. & mitchell, a. W. (2009). gray's anatomy for students e-book. Elsevier health sciences.
  2. Netter, F. H. (2014). atlas of human anatomy, Professional Edition e-book: İncluding netterreference.com Access with Full downloadable image bank. Elsevier health sciences.
  3. İmir, g. Dinç, s. Yenicesu, C. Çetin, m. Yıldız, C. Yanık, a. & güvenal, t. (2007). Dış gebelik olgularının klinik bulgu ve tedavilerinin değerlendirilmesi. cü tıp fakültesi dergisi, 29, 113-118.
Yani hata sandığınız ayet mucize, şimdi sabit dağ diyor dediğiniz ayete geçelim.
Birincisi, kur'an'a göre dağlar hareketlidir: "dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır..." (neml 88)
Şimdi sizin sabit dağlar dediğini sandığınız ayetler sanırım şunlar: Nahl 15, lokman 10, enbiya 31.
Bu 3 ayetin arapçası'na baktığımız zaman, "ravasiye" kelimesini görürüz. Ravasiye aslında dağ anlamına gelmiyor. Yani ayette ne sabit kelimesi var, ne dağ kelimesi. Ancak bazı mealciler bu ağır baskıların dağlar anlamına geldiğini düşünüp sabit dağlar diye yazmışlardır. Doğru anlamı ağır baskılardır. Elmalılı hamdi yazır da dahil olmak üzere çoğu mealci zaten bunu bu şekilde çevirmişler. Bu ağır baskılardan maksat, okyanuslar olabilir. Okyanuslar yer kabuğu üzerinde ağır baskılar oluşturarak tektonik hareketleri azaltırlar.

Şimdi suların karışmaması olayına geleyim. Okyanus akıntıları karışmayan sulara örnektir.
Okyanuslar içinde büyük akıntılar vardır ki tuz oranı ve sıcaklık seviyeleri, içinden geçtiği okyanustan farklı olduğu halde, adeta bir damarın dokuyu besleyecek kanı iletmesi gibi hedef noktalarına iletilirler. Örneğin bunların en büyüklerinden bir tanesi “gulf stream sıcak su” akıntısıdır ki Meksika körfezinden başlayarak sıcak suları, Grönland'ın kuzeyine kadar götürerek burada iklimin yumuşamasını ve kuzeyin yaşanabilir bir hal almasını sağlar.

“Yolculuğuna Meksika körfezinden başladıktan sonra kuzey Amerika'nın doğu kıyılarını takip ederek, florida kıyılarına oradan da newfoundland'a hareket eder. Akıntı bundan sonra atlantik okyanusunu geçer ve ikiye ayrılır; bir kolu Avrupa'nın batı kıyılarına ulaşır, öteki ise batı Afrika kıyılarına doğru hareket eder. Kıta sahanlığından akan akıntının sıcaklığı kıtanın sahilinden akan soğuk güney akıntısıyla ‘soğuk duvar' adı verilen yapıyı oluşturur. Burada akıntının derin mavi suları diğer sulardan rahatlıkla ayırt edilebilir.” Vikipedi, Gulf Stream

Bilim bile bu durumu Kuran'da geçen ifadelerle anlatır ve Kuran'ın perde dediğini “soğuk duvar” olarak adlandırır. Literatürde birbirine karışmayan deniz olgusunu oluşturan bu duvara termoklin ve haloklin bariyerler denir. Buna yüzey gerilimi de denilir.

“Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, âdeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller. (richard a. Davis, principles of oceanography, addison-wesley publishing Company, don mills, ontario, SS. 92-93)”

Birbirine karışmayan deniz olgusunu ortaya çıkaran bu duvar oluşumunun asıl nedeni tuzluluk ve sıcaklık farklarıdır. Okyanusun tuz seviyesinin üstünde tuz içeriğine sahip nehirler okyanus altından akarken, düşük tuz içerikli sular yukarıdan akarlar. Bu sular insan vücudundaki vena (toplardamar) ve arterlere (atardamar) benzer şekilde güneyden kuzeye sıcak su götürür ve oradan dönüp kuzeyden güneye sıcak su transferi yaparlar. Dünya'nın iklimini düzenleyen bu olaya “termohalin sirkülasyon” denir ki “termo” kelimesi akıntıların sıcaklık farkını, “halin” kelimesi ise tuzluluk farklılıklarını anlatır. Birbirine karışmayan iki deniz gerçeği işte bu mekanizmalarla oluşur.

Soğuk duvar ve dev deniz akıntıları gerçeği, birbirine kavuşamayan iki deniz ayetinin çok örneklerinden sadece bir tanesidir.

Şimdi ay yarılması olayını paylaşayım, linke bakın: Science Dergisi'nden alınmış bir haber.

Kur'an göğün ilk halinin duman olduğunu bildirmiştir. (fussillet 11) bilim ise dünya'nın ilk oluşum aşamasında volkan bacalarından çıkan dumanla tüm atmosferin kaplı olduğunu bildirir. Kur'an hep çok riskli konulardan konuştuğu halde hiç hata yapmaz.

Kur'an, göğün kitap sayfalarının dürüldüğü gibi dürüleceğini açıklamıştır. (enbiya 104) burada evrenin kıyameti söz konusudur. Bilim de bugün evrenin şeklinin kâğıt gibi düz olduğunu açıklamıştır. Yanlış duymadınız kâğıt gibi düz.

Kur'an yerin ve göklerin ilk başta bitişik olduğunu sonra ayrıldığını açıklıyor. (enbiya 30) modern bilim ise atmosferdeki bütün gazların yerden ayrılıp atmosferi oluşturduğunu bildiriyor. Yerle göğün ayrılmasının evrene bakan yönü ise tüm evren ilk başta birleşikti ve big bang patlaması ile ayrıldı.

Daha birçok az bilinen mucizelerden gösterebilirim size.

A'raf/54- rabbiniz o Allah'tır ki; gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş'a istiva etti.
Yunus/3- rabbiniz o Allah'tır ki; gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş'a istiva etti.
Hud/7- gökleri ve yeri altı günde yaratan o'dur.
Furkan/59- O, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattı, sonra arş'a kuruldu.
Secde/4- o ki gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları altı günde yarattı; sonra arş'a istiva etti.
Kaf/38- andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık, bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
Hadid/4- o'dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş'a oturdu.
Evet, görüldüğü üzere kur'an, göklerin ve yerin altı (6) günde yaratıldığını (bir kutsal kitapta böyle bir konunun bu kadar tekrarına ne gerek varsa artık) ısrarla vurgulamaktadır.
Fakat bu konuyla ilgili fussilet suresinde ayrıntıya giriliyor ve bakın konuyu nasıl açıklıyor:
Fussilet/9- de ki: "siz mi arzı iki günde Yaratan'a nankörlük ediyor ve ona eşler koşuyorsunuz? O, alemlerin rabbidir.
Fussilet/10- arza, üstünden ağır baskılar yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda arayıp soranlar için gıdalarını tam dört günde takdir etti.
Fussilet/11- sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "isteyerek ve istemeyerek gelin" dedi. "isteyerek geldik." dediler.
Fussilet/12- böylece onları, iki günde yedi gök yaptı ve her göğe emrini vahyetti. Biz, en yakın göğü, lambalarla ve koruma ile donattık...
görüldüğü üzere, göklerin ve yerin altı günde yaratıldığını bas bas bağıran Allah, fussilet suresinde yine hesabı şaşırıyor ve bu süreyi sekize çıkarıyor.
Yer ve üzerindekilerin yaratıldığı altı gün + göklerin yaratıldığı iki gün = yer ve göklerin yaratılışı sekiz gün.
Bunun dışında.
nisa suresi(4)11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa suresi(4)12. yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (zevcelerinizindir). Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

Şimdi bu eldeki bilgiler ışığında ufak bir hesap yapacak olursak;
Üç kız evlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.
Bu durumda:
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur!
Oysaki sonucun 1 çıkması gerekirdi. Bu açık bir şekilde hatadır!
Bunun dışında Hz aişe konusu var.
Resulullah (sav), ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Beni'l-haris ibnu'l-hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü, (iyileşince) saçım yine uzadı. Annem ümmü ruman, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, ensardan bir grup kadın vardı. "hayırlı, bereketli olsun!", "uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, [kuşluk vakti aniden] resulullah (sav)('ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim.
Kaynak: Buhari, nikah 38, 39, 57, 59, 61; müslim, nikah 69, (1422); ebu davud, nikah 34, (2121), edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); nesai, nikah 29, (6, 82)
Düzensiz yazdığım için kusura bakma. Şu an aklıma gelen şeyler bunlardı. Cevaplarını bekliyorum.
 
Son düzenleme:
Tanrı olmasa kötülük olmazdı.
Tanrı var ama iyilikte var sen hayatından nasıl bir taraf seçmek zorunda kalıyorsan veya tercih yapmak istiyorsan bu da öyle. Aslında beden bir eşyadır bedeni yöneten ruh dolayısıyla biz aslında bir ruh'uz. Ruh'un içinde iyilik varsa iyi kötülük varsa kötü.
Kötülük ve iyilik insanların yarattığı şeyler. Ahlaki süreç biz doğduğumuz an başlamıyor. İnsanların ahlaki gelişimleri evrimsel durumlar geçiriyor ve toplumda olan bazı düşünceler kural haline geliyor.
 
İşte buna saptırma denir.
İnsanlara öyle gerçek gibi gösterirler ki doğru yoldan saptırırlar.
Kendi inancından saptırırlar, kendi dininden saptırırlar.
Ben insanların inancına dinine karışmıyorum.
Saygı duyarım ama benim için bir yaratıcı var hiçbir şey sebepsiz değil ve kendi kendine oluşmadı yapılmadı. İyiliğinde kötülüğünde olması bir sebep. Ortası falan yok çünkü.

Her şeyin zıttı vardır evrende ve nereye baksan örnek ışık varsa gölgede var veya karanlık de
Dolayısı ile bu gezegenin bile zıttı var cennet varsa cehennemde var zaten zıtlıklar olmasaydı hiçbir şey var olamazdı hiçbir şeyin anlamı kalmazdı hepimizin insan olarak aynı olduğunu düşün dış benzerliklerimizin veya hepimizin yanı huy ve karektere sahip olduğumuzu birebir, hayat çekilmez olurdu böyle bir şeyin olması mümkün olamazdı zaten yaşam denen doğa kurallarında, insan zekasıda gelişemezdi, yaratıcı mükemmel bir varoluş evreni yaratmış, daha mükemmel olamazdı, her şeye bir süreç vermiş sonunda yok olan tekrar var oluyor sürekli bir devri daim çarkı mevcut.
 
Kötülük ve iyilik insanların yarattığı şeyler. Ahlaki süreç biz doğduğumuz an başlamıyor. İnsanların ahlaki gelişimleri evrimsel durumlar geçiriyor ve toplumda olan bazı düşünceler kural haline geliyor.
Yaratıcı öyle istiyordur.
Birileri gelip yaratıcı böyle istiyorsa o zaman o yaratıcı benim yaratıcım olamaz diyorsa bir şey diyemem. Nasıl ki sen kağıt üretiyorsun o kağıdı istediğin gibi yırtabiliyorsun atabiliyorsun seni sorgulayamıyor bu da öyle. Ama biz canlıyız diye konuşabiliyoruz diye sorgulamamıza gerek yok.

Tüm her şeyin sonu gelene kadar yaşamaya bakıyoruz.
Her haltı yiyen insanoğlu çünkü insan kötülüğü düşünebilir her şeyi yapabilir.
 
Her şeyin zıttı vardır evrende ve nereye baksan örnek ışık varsa gölgede var veya karanlık de
Dolayısı ile bu gezegenin bile zıttı var cennet varsa cehennemde var zaten zıtlıklar olmasaydı hiçbir şey var olamazdı hiçbir şeyin anlamı kalmazdı hepimizin insan olarak aynı olduğunu düşün dış benzerliklerimizin veya hepimizin yanı huy ve karektere sahip olduğumuzu birebir, hayat çekilmez olurdu böyle bir şeyin olması mümkün olamazdı zaten yaşam denen doğa kurallarında, insan zekasıda gelişemezdi, yaratıcı mükemmel bir varoluş evreni yaratmış, daha mükemmel olamazdı, her şeye bir süreç vermiş sonunda yok olan tekrar var oluyor sürekli bir devri daim çarkı mevcut.
Hocam saydıklarınızın zıddı var diye her şeyin zıddı olacak değil ki.
 
Her şeyin zıttı vardır evrende ve nereye baksan örnek ışık varsa gölgede var veya karanlık de.
Dolayısı ile bu gezegenin bile zıttı var cennet varsa cehennemde var zaten zıtlıklar olmasaydı hiçbir şey var olamazdı hiçbir şeyin anlamı kalmazdı hepimizin insan olarak aynı olduğunu düşün dış benzerliklerimizin veya hepimizin yanı huy ve karektere sahip olduğumuzu birebir, hayat çekilmez olurdu böyle bir şeyin olması mümkün olamazdı zaten yaşam denen doğa kurallarında, insan zekasıda gelişemezdi, yaratıcı mükemmel bir varoluş evreni yaratmış, daha mükemmel olamazdı, her şeye bir süreç vermiş sonunda yok olan tekrar var oluyor sürekli bir devri daim çarkı mevcut.
Vallahi çok açıklama yapıyoruz ama boşuna.
Yapacak bir şey yok herkesin fikirleri, düşünceleri farklı.
Hiçbir insan aynı değil ne karakter aynı ne düşünce ne de fikir.

Herkes nasıl inanıyorsa öyle yaşasın.

Ama inançtan çok evet önemli olan insan olması.
İnsan olduktan sonra gerisinin bir önemi yok yaratıcı ile kul arasında o.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı