@Illuıqsxs @Razor1 @Teknocuk
Kendimi avutuyormuş gibi gözükmüş olabilirim çünkü başta bi tık rahatsız oluyordum ben de. Ama şimdi kendimden düşününce buna katiyen olmaz denebilecek birşey de değil. Türk erkeğiyiz hepimiz bu tarz şeyler bize çok ters geliyor ama bir düşünün kız arkadaşınızla normal ders çalışamaz mısınız? Benim kız arkadaşım bana fizik 2 dersini anlatmıştı başbaşaydık normal ders çalıştık karnımız acıktı yemeğimizi yedik aramızda bi samimiyet var mıdır? vardır tabii ki ama şunu da biliyorum ikimizin de birbirimize o gözle bakmadığını biliyorum. Şahsen hiç hissetmedim yanlış da düşünmedim. Şimdi benim sevgilim sınıf arkadaşıyla en son seçenek olarak tek gitmemek için onunla gitmişse illa onun hakkında farklı düşünüyor onunla bir gelecek hayal ediyor anlamına gelmiyor demek istiyorum. Yani samimiyet ve bağ arkadaşca kalabiliyor.
Çocuğu tanırsak okey diyorsunuz. Buna ben de katılıyorum çocuğu tanımak önemli ama şu da var aldatacak olan yakınlaşcak olan siz ister izin verin ister vermeyin her şekilde olur öyle değil mi?  Benim düşüncem bu yönde değişti biraz mantıklı düşününce.
Şu konuya da değinmek isterim sevgilinize duyduğunuz güven ve onun nasıl bir kişilikte olduğu bu tarz durumlarda önemli. Eğer güveniyorsanız erkek arkadaşını tanımanıza da gerek yok (tanımanız daha iyi tabii). Bir yanlışında veya sevgiliniz arkadaşı olan o erkeğin farklı bir düşüncesi olduğunu anladığında kendini geri çekecek mi? İşte bu noktada onun kişiliği ve size olan sadıklığı ortaya çıkıyor.
Günümüzde artık her şeye çok kolay bir şekilde erişiliyor. Demek istiyorum ki siz izin vermediğiniz müddetçe kafeste tuttuğunuz sevgiliniz bir çıkış yolu gördüğünde oradan çıkacaksa bırakın tutmayın zaten. Siz ne kadar izin vermezseniz vermeyin, kısıtlayın. Eninde sonunda insanın içindeki o öz ortaya çıkmaz mı sizce de? Veya ayrıldınız diyelim. Tasması kopmuş köpek gibi herkese atlarken izlemek ister misiniz? O yüzden bence özgür bırakın ki kimin ne olduğunu görün. Sizden başkasına giden zaten mutlu olamaz. Gittiği kişiden de başkasına gider. Siz de arkasından ben seni asla tanıyamamışım dersiniz. Haksız mıyım? Sonuçta bu bir clup değil. Yemek datei değil. anladınız siz beni.
Biraz da kendine güvenle alakası var bu durumun sanki
o konuda da haklısın ama gidemememin sebebinin özel durumlarım olduğu zamandan bahsediyoruz.
		
 
		
	 
Bak, öncelikle şunu netleştirelim: Bu mesele özgüvenle, kıskançlıkla falan alakalı değil. Yani “kendine güvenmiyor musun?” ya da “fazla mı kıskançsın?” gibi basit yerlere çekilecek bir konu değil bu. Konu, yapılan şeyin doğasında yatan ihtimaller ve ilişkideki sınırlar.
İki insan, özellikle karşı cins, baş başa zaman geçirdiğinde — niyet tamamen temiz olsa bile — arada farklı bir bağ oluşma ihtimali vardır. Bu bağ, bazen farkında bile olmadan gelişir. Biz insanlar, sonuçta duygu üreten, hisleri olan varlıklarız. “Benim başıma gelmez” demek, tamamen kendini kandırmak olur. Üstelik bu, “yapacağı varsa yapar, ilişki biter” gibi basit bir durum da değil. Sevdiğin insandan gelecek böyle bir darbe, mesajda yazdığın kadar kolay atlatabileceğin bir şey değil; gerçekten canını yakar, hayatına etkisi olur. O yüzden o ihtimali en baştan sıfıra indirmek en mantıklısı.
Şimdi, sevgiline güvenmek elbette işin temel şartı. Güven olmadan zaten hiçbir ilişki yürümez. Ama güven demek, her durumu ve her ortamı “normal” kabul etmek değildir. Güven; sınırları olmayan bir özgürlük değil, sınırlar içinde huzurlu bir güvenliktir. Sen(karşındaki de aynı şekilde belirler) sınırları belirlersin ki hem kendin hem karşındaki rahat edebilsin. O sınırlar yoksa, ilişkideki “biz” olma hali de zarar görür.
Bir de işin dışarıdan görünen kısmı var. Sen istemesen bile, dışarıdan bakan insanlar yanlış anlayabilir. Hele ki bugün, herkesin her şeyi anında konuşabildiği ve yayabildiği bir zamanda yaşıyoruz. “Önemsemem” diyebilirsin ama bu yanlış algılar, istemeden de olsa aranıza şüphe sokabilir. Ve şüphe bir kere oluşursa, geri dönmesi çok zordur.
Üstelik şunu da unutma; duygusal yakınlaşma sadece “planlı” olmaz. Bazen, sadece uzun uzun muhabbet etmek, bir şey paylaşmak bile insanda bir çekim yaratabilir. Bunu engellemek için yapılacak en mantıklı şey, bu tarz ihtimallere baştan mesafe koymak. Yani “riski doğuracak ortamı” hiç yaratmamak.
Şunu da açıkça söyleyeyim: Eğer bir insan gerçekten aldatmaya, farklı hisler geliştirmeye meyilliyse, sen ona sınırsız özgürlük de versen, tamamen yasaklar koysan da, bir yolunu bulur. O yüzden mesele kısıtlama değil, değer verme. Eğer ilişkiye değer veriyorsak, kendi elimizle yanlış anlaşılabilecek ya da gereksiz bağ kurdurabilecek ortamlara girmemek en mantıklı yoldur.
Ve evet, bu konu biraz da kendine güven değil, ilişkiye sahip çıkma meselesidir. Çünkü senin özgüvenin tam olsa bile, karşındaki kişinin ya da üçüncü bir kişinin niyeti konusunda yüzde yüz emin olamazsın. Bu yüzden sınır koymak, karşı tarafı “zapt etmek” değil, birlikte kurduğunuz ilişkiyi korumaktır.
Kısacası, baş başa yapılan aktiviteler “masum” diye normalleştirilirse, fark etmeden hem ilişkide hem de dışarıdaki algıda gedikler açılır. Sen buna baştan izin vermezsen, bu güvensizlik değil; tam tersine akıllı, öngörülü ve ilişkiyi önemseyen bir tavır olur. Çünkü mesele, olasılığı sıfıra indirmek. Ve bu, hem seni hem onu hem de ilişkinizi korur.
Ek olarak:
Bazı insanlar bu tarz konularda hemen “Ama artık devir değişti, modern dünyada bunlar normal” diyebiliyor. Tamam, devir değişti, teknoloji gelişti, insanlar daha özgür. Ama modernlik, her sınırın ortadan kalkması demek değil. Asıl modernlik, ilişkideki saygıyı, sadakati ve güveni koruyarak özgürlüğü yaşatabilmek. “Modernim” diye her ortamı normalleştirmek, aslında ilişkideki özeni ve değeri azaltmaktan başka bir şey değil. Çünkü ister 50 yıl önce olsun ister bugün, duygular, samimiyet ve yakınlaşma aynı şekilde işler. İnsan doğası değişmedi, sadece etkileşim şekillerimiz değişti.