Günümüzde kafalar karışık, erkekle kadın eşit midir ya da erkekle kadın arasındaki davranış farkları doğuştan mıdır yoksa sonradan toplumun etkisiyle mi oluşmuştur? Gibi sorular var, neyse ki cevapları kolay ve net. Kadın ve erkeği boş verin, erkekle erkek, yaşlıyla genç, fakirle zengin eşit midir? Eşitlik nedir? Hayata farklı şartlarda başladık, sarayda da doğabilirdik getto mahallesinde alaylı bir ebenin elinde de... Genetik çeşitliliğimiz de eşitliğimize ciddi bir darbe vururdu. Yakışıklı ve çirkin eşit midir? Güzellik algımız da mı sosyolojik? Neden kıvrımlı kadınlar ve geniş omuzlu uzun erkekler çekicidir? Hepsine tatmin edici cevaplar bulmak mümkün.

Günümüzden 20 bin yıl ve daha öncesine gittiğimizde hayat bu günkü gibi güvenli değildi. Tarım, namus, mülkiyet, aile kurumu, devlet ve dolayısıyla da savaşlar ve suçlar yoktu. Yaptığım sıralama tesadüf değil, bilerek tarımdan devlete doğru sıraladım. Tarım ve namus, bu ikili bizim hayatlarımızı kökten değiştirmişti, geri dönüşü olmayacak şekilde...

Avcı toplayıcı toplumlar hakkındaki bildiklerimiz kısıtlı, klanlar halinde yaşar, avlanır ve meyve toplardık. Fazla çalışmamız gerekmezdi, biriktirip depolanacak herhangi bir mal mülk olmadığı için özel mülkiyet yoktu, dolayısıyla da hırsızlık ve hırsızlıktan korunmak için silahlarımız yoktu. Silahlar avlanmak içindi, tür içi çatışma için değil. Kadınlarla erkekler arasında bir hiyerarşi yoktu, çünkü iki taraf da aşağı yukarı aynı işleri yapardı. Kadınlar da avlanabilir, alet yapabilir, yuva yapımında çalışabilirdi. Dolayısıyla da cinsiyetler arasında hiyerarşik ortam oluşmadı. Avlanan bir geyiği muhtemelen erkek(ler) taşıyordu ama bu ataerkil sisteme geçmek için yetersizdi. Tarım toplumunda işler farklı işlemeye başladı. Tarla sürmek ciddi güç isteyen yorucu bir iştir ve dolayısıyla erkeğin kadından 20 kat fazla salgıladığı testosteronun verdiği kas gücü çok önemli hale geldi. O kadar önemliydi ki ataerkil sistemi doğurdu, muhtemelen asıl unsur buydu ama tek unsur bu değildi.

Tüm canlılar üremek için ölümüne savaşıyor, hatta bazıları üredikten sonra ölüyor. Somon balığı akıntıya karşı yüzüyor, tek sebebi üremek. Kendisini partnerine meze eden erkek, çocuklarına kahvaltı olan anne örümcek... Hamam böcekleri bile çiftleşme dansı yapar. Ah şu canlılar... Ne kadar da komikler değil mi? Bizim de ciddiye alınacak bir yanımız yok haberiniz olsun. Siz bu canlıların yerinde olsanız aynısını yapar mıydınız? Ben yapmazdım, üremek aptalcadır. Çaktırmayın, bu canlılar üremek için yaptıklarını bilmiyorlar hatta öleceklerini de bilmiyorlar, her şey içgüdüsel, DNA ne derse o. Peki bizim için bu geçerli mi? Bilincimiz ve zekamız ne kadar etkili? Biz de seksi üremek için yapmıyoruz, hatta üremekle seks arasındaki bağı muhtemelen tarım devriminden sonra anladık, anlamaz olaydık. İlk öğrendiğimde çok şaşırmıştım, biz de cinsel ilişkiyle hamilelik arasındaki bağı bilmiyormuşuz zamanında. Aradaki ilişkiyi ilk bulan dahi eleman bunun sonuçlarını bilseydi yine de keşfini ilan eder miydi acaba? Tabii ki ederdi, sonraki nesillere namus gibi bir baş belası armağan etmek pahasına bu övünme kaynağından mahrum bırakmazdı kendini. "zaten ben olmasam eninde sonunda başkası anlar bu bağlantıyı" diyerek vicdanını rahatlatırdı eminim. Tamam da ne var ki namusta? Ne namussuzmuşsun arkadaş! Demeyin durum ciddi.

Durumu ayıkan erkeğin ilk tepkisi "bu klandaki veletler benim genlerimi taşıyor mu nereden bileceğim? Ben başkasının çocuğuna enerjimi harcamam aga" olmuştur emin olabilirsiniz. Peki bir kadının doğurduğu çocuğun kimden olduğu nasıl anlaşılacak? Ar namus yok ki, herkes herkesle dans ediyor! Böyle olmaz arkadaş, artık kadınlar her erkekle dans edemez. Bir erkek seçsinler ve diğerlerinden uzak dursunlar. Süreç nasıl gelişti acaba? Tahminlerim Pareto ilkesine göre eşleştikleri yönünde. Kadınların %80'i en iyi %20'lik erkeği seçti, diğerleri sap gibi kaldı muhtemelen. Genlerimizin söylediğine göre erkeklerin sadece %30'u genlerini sonraki nesle aktarabilmiş, kadınların ise %70'i aktarabilmiş ve tahminlerimle uyuşuyor. Tabii bu genetik bilgi 'kadınların' tek eşliliğe geçişinden öncesini de kapsıyor. Öncesinde her erkek üreyebiliyor muydu ki? Hayır, bu noktada cinsel seçilim devreye giriyordu. Kadınlar en güçlü ve çekici erkeklerle daha fazla dans ediyordu ama bu diğerleriyle hiç dans etmedikleri anlamına gelmiyor tabii ki. Namusu tehlikeli yapan şeylerden biri de bu, cinsel seçilime çok sağlam bir darbe vurması. Sonrasında cinsel seçilime son darbeyi ataerkil tarım toplumu vuracaktı...

Kadının eş seçme hakkının olmadığı bir toplum genetik çöplük olma yolunda ilerler. Basit bir örnek; sahra altı Afrika, buralarda tarım yapılamıyor ve dolayısıyla avcı toplayıcı toplumu kuzey ve doğu toplumlarından çok sonra bıraktılar. Hatta hala bu geleneği devam ettirenler var. Kadının seçme gücünün en önemli belirtisi erkeklerin ne kadar güçlü-atletik ve cinsel anlamda iyi olduğudur. Orta Afrika kökenli insanların atletik başarılarını anlatmaya gerek yok, cinsel yeterliliğin ölçüsü olarak penis boyunu alırsak bu konuda da araştırmalar dünyanın geri kalanından daha uzun olduklarını gösteriyor. Tesadüf mü? Hayır cinsel seçilimin nimetleri bunlar. Cinsel sorunlar yaşayan arkadaşlar, lanetlerinizi tarım toplumuna ve şu malum dahi elemana yağdırın. Ben de bir bereket tanrısı değilim ama daha fazlasını da istemem.

Tarım toplumu ve namusun birleşiminden bayağı bir pislik ortaya çıktı; özel mülkiyet ve hırsızlık, takas sistemi ve para, mülkü korumak için tür içi çekişmeler, tekelleşme, güç dengelerinin bozulması ve en önemlisi... Neyse başımızı belaya sokmayalım, baş harfi D. Liberaller ve anarşistler anladı, sosyalistler, faşistler ve muhafazakarlar sinirlendi... Siyaset bir kenarda dursun onunla da helalleşiriz ama önce aşk meşk, partner seçimi ve karşılıklı beklentileri konuşalım. Doğaya hükmetmediğimiz, leoparlardan kartallardan ve yılanlardan korktuğumuz zamanlarda işler bu günkü gibi değildi. Doğanın bu zorlu mücadelesinde başarılı olamayacak çocuklar doğurmak bir kadın için felaketti. Doğayla başa çıkabilecek genler en güçlü ve zeki erkeklerdeydi, dolayısıyla da bu erkekleri çekici bulan kadınların çocukları daha başarılı oldular, kendini besleyen bir döngüydü bu. Kadınların kriterleri bugün bile değişmiş değil, medeniyetimiz ve modernliğimiz hayvani içgüdülerimiz tarafından tokat manyağı ediliyor, içgüdülerini baskılayan ve muhalefet edenler bunalımlar ve ağır depresyonlarla dolu hayatlar yaşıyor. Kadınlar hala güçlü zeki ve hafif tehlikeli erkekleri seçiyor. Genç kızların tehlikeli serseri erkekleri seçme sebebi bu içgüdüler. Milyonlarca yıllık bir süreçte çalışıp gelişmiş olan bu içgüdüleri modern eğitimle baskılamaya çalışıyoruz ama bu zor bir iş, hatta belki de nafile bir uğraş. Tehlikeli erkek dedim, avcı toplayıcı toplumda tehlikeli erkekler klan üyelerine değil av hayvanlarına ve yırtıcılara karşı tehlikeli adamlardı ama bugün bazıları enerjilerini türdaşlarına harcıyorlar. Testosteron saldırganlaşmamıza sebep olan bir hormon ve bu saldırganlık doğada hayatta kalmamızı sağlarken bugün hapse girmemize neden olabiliyor. Medeniyetimiz doğamıza aykırı, bu aykırılığı propagandayla, yasalarla ve eğitimle bastırmaya çalışıyoruz ama her zaman bir yerlerden patlak veriyoruz. Ne yapalım salalım mı her şeyi? Üzerine düşünüyorum, çözüm bulursam kitabını yazarım.

Neyse konuya dönelim. Kadınlar erkek seçiminde oldukça acımasızdır ve bu acımasızlık bizim daha zeki ve daha güçlü olmamızı sağladı. Kadınlar için önemli olan güçlü ve zeki olmanızdır, tipiniz ikinci plandadır ve aslında güç ile ilişkilidir. Sonuçta gücünüz ve sağlığınız çekiciliğinizle doğru orantılıdır. Spor yapın düzgün beslenin ve kur yapabilmek için zekanızı geliştirin. Zeka konusu çok detaylı; duygusal güç, öz güven, espritüellik, sosyal beceriler... Bunların hepsi zekanızı gösteren belirtilerdir. Bu konularda kendini geliştiren her erkek kadınlara çekici gelecektir diyemem, maalesef en az on bin yıldır genetik çöplük olma yolunda ilerliyoruz ve bunun verdiği zararlar var, yine de genetik sınırları zorlamak her zaman faydalı olacaktır.

Erkeklerin partner seçimi nasıldır, kriterleri nelerdir? Nefes almasıdır arkadaşlar, ciddiyim. Erkeğin bir kadınla dans etmesi ona hiçbir şey kaybettirmez, dolayısıyla da seçici değildir. Güzellik algımız doğurganlıkla ilişkilidir. Geniş kalçalar ve mümkünse büyük göğüsler, bunlar doğurganlık sinyalleridir ve erkek için çekicidir. Bir erkek için kaç kadını ya da hangi kadını hamile bıraktığı önemsizdir, erkeğin amacı zaten budur; sonraki nesle mümkün olduğunca fazla gen aktarmak. Bu yüzden erkekte babalık içgüdüsü yoktur, çünkü dediğim gibi doğadayken doğan çocukların kendisinden olduğunu bilmesi mümkün değil, o çocuğa enerji harcayacak şekilde bir içgüdümüz de yok. Bahsettiğim dönemlerde çocuklara anneleri ve annesinin kardeşleri bakıyordu, dayısı, teyzesi hatta dedesi vs. Kadınlarda durum çok farklıdır. Kadın için hamile kalmak ölüm kalım meselesidir. Hamileyken savunmasızdır, tehlike altındadır ve bu riske değecek çocuklar doğmalıdır. Kadınlar ancak en iyi erkekle rahatlıkla cinsellik yaşarlar, kötü genlere sahip bir erkekle cinsellik yaşamak ölümle eşdeğerdir demek çok da abartı olmaz. Kadınların seçiciliğinin arkasındaki sebep budur. Zekamız ve sosyal becerilerimiz arttıkça kadınlar kendilerini ve çocuklarını koruyan erkekleri seçmeye daha meyilli oldular diye tahmin ediyorum.

Günümüzde kadınların cinsel seçilimi ne durumda? Aslında özümüze dönüyoruz diyebilirim ve bu süreç oldukça sancılı olacak, çünkü geri dönüşü imkansız kılacak şeyler biliyoruz, cinsellikle hamilelik arasındaki bağ gibi. Erkekler tek eşliliği istemiyor, bir kadın için erkeğinin başkalarıyla da dans etmesi gururuna yedirmesi çok zor bir durum, erkek için bunu gururuna yedirmek zaten imkansız. Hiçbir erkek sevgilim ya da eşim dediği kadının başkasıyla dans etmesini kabul etmez, kabul edenlere ne dendiğini iyi biliyorsunuz zaten. Erkeğin bu kıskançlığının ataerkillikle ya da tarım toplumuyla alakası yok, bunun içgüdüsel bir kökeni olduğunu düşünüyorum, sevdiği kadının başka erkekten hamile kalmaması için gelişmiş bir içgüdü olmalı. Kadın için sevdiği erkeğin başkalarını hamile bırakması normalde önemsizdir, kadının korkusu erkeğin kendisine değil diğer kadınlara yatırım yapmasıdır ve kıskançlığı bunun üzerinedir. Kadınlar diğer kadınlar tarafından çekici bulunan erkeğe çekilmeye meyillidir ve bu erkeği kendilerine bağlamak isterler, erkekler için tam tersi, kendini diğer erkeklerden koruyan kadın iyi bir partnerdir.

Aykırı bir yazı oldu, özellikle günümüzde bu yazdıklarımdan çok rahatsız olacak insanlar oldukça fazla. Bilimden uzak ve doğamızla çelişen sosyolojik teorilerin zararlarını toplumda hissediyorum. Yorumlarda tartışalım, çekinmeyin, korkanın çocuğu olmaz.
Yazar hakkında
Mustafa K.
evrimsel olarak bakıldığı zaman biz protein bazlı yaşam formları olarak
evreni anladığımız için değil, kendi türlerimizi yaşatabildiğimiz için varız,
dolayısıyla da muhtemelen sezgilerimiz ve algılarımız ile gerçekler aynı şeyler değil.
sadece günü kurtarmak ve genlerimizi yaşatmak için geliştik ve bu duruma geldik.
hayata dair bildiğimiz her şey anladıklarımızdan ibaret ve
doğru anladığımızı sanmak en büyük yanılgımız olabilir.

Yorumlar

Şu paylaşımınız ve altındaki yorumlara verdiğiniz cevaplar neticesinde görülen, kendinizden eminliğiniz ki kendinden emin olanın sözü çok da dinlenesi değildir. Aralara serpiştirilmiş bir kaç doğruyu bulabilmek için çabalamanız gerekir.

Pek çok çelişkiniz mevcut hepsini örnek alamayacağım lakin bu nedir?

Beyin fizikseldir ve fizik kurallarına göre çalışır, dolayısıyla da "fizik kurallarına uyan bir yapı nasıl özgür olabilir?" sorusu önemlidir.

Fizik kuralları ile özgürlüğün alakası nedir? Onu geçtim, zamandaki kabulleri yıkan yeni bir buluş olduğu vakit değişen kurallar, nasıl beynin sınırı olabilir? Fiziki olarak sınırlı beyinde, metafizik olgular nasıl yer edinmektedir? Ayrıca özgürlük dediğiniz nedir?
 
Son düzenleme:
@Andar Han iddialı bir giriş.
Tutarsızlığa iyi bir örnek ister misin?
"Hayata dair bildiğimiz her şey anladıklarımızdan ibaret ve
doğru anladığımızı sanmak en büyük yanılgımız olabilir."

Beni buradan vurabilirdin, ancak bu sadece beni değil herkesi vuran bir cümle.

Neyse, sert bir cevap hazırlıyordum ama yazdıklarına baktım. Özgürlük üzerine yazmış birini anlamadan birkaç cümlesine bakarak tartışmak istemem. Şimdi yüzeysel okuyup geçmek istemiyorum, daha sonra dikkatle okurum ve fikrimi yazarım. Tutarsızlık olarak alıntıladığın kısımda "Determinizm ve özgür irade" yazıma referans vererek özet birkaç cümle yazmıştım, yazıyı okuduğunda daha net anlarsın. Okumana rağmen bu tutarsızlık eleştirisini yaptığını sanmıyorum. Yazının çok boşluğu var, detaylarda boğulmak yerine aforizma yazmayı seven biriyim sebebi bu. Yazının altındaki tartışmada bazı boşlukları doldurmuştum. Yazının ardından geçen iki yılda bu konuda fikirlerim daha da netleşti. Çok insanla tartıştım, çok soru aldım ve hepsinin cevabı hazır.

@One Face sen de beni eleştiren her yazıya beğeni kalp yollamışsın neyin peşindesin 😂 Hani tartışmak istiyordun, instagramımı yazdım görmedin mi?
 
@Andar Han yazılara göz gezdirdim, özgürlük anlayışında okuduklarından etkilenmişsin, benimki farklı. Onun dışında sen de benim gibi adalet kavramı üzerinde durmuşsun ve adaletin sağlanması için suçu işleyen hakkında her şeyi bilmemiz gerek demişsin, kesinlikle katılıyorum.

Gerçek kavramına inanıyorsun, insanın algılarından bağımsız gerçekler vardır diyorsun, bunu bilmemiz imkansız, dolayısıyla inanmaktan fazlasını yapma şansımız yok. Sen inanan taraftasın ben inanmayan tarafta, aslında inanmaktan ziyade umursamayan taraftayım, apateizm bilirsin. Umursamama sebebim insanın herhangi bir eyleminden sorumlu tutulamayacağından, sınanamayacağından kaynaklanıyor. İnsanı bu sorumluluklar için yetersiz görüyorum. Özgürce seçmediğimiz bir zaman ve mekanda doğduk, genetiğimizi ve dolayısıyla içgüdülerimizi biz seçmedik, büyürken çevrenin karşımıza çıkardıklarını da biz seçmedik, özgür olma şansımız yok. Özgür iradenin derinlerine girmeye şimdilik gerek yok, yazılarım duruyor ilgilenenler okuyabilir.

Özgür irade olsaydı suçluya suçu neden işlediğini ya da kimin azmettirdiğini sormamıza gerek bile olmazdı. Özgürlük çevreden bağımsız olmak zorunda, çevreden etkilenerek alınan kararlar ya olasılıksal (rastgele) ya da nedenseldir, iki durumun da özgürlükle alakası yoktur. Metafiziksel şeylere inanmak bile özgür iradeyi var edemez, bu konuda detaylı bir yazım var merak eden olursa yazarım. Özgür iradeyi reddetmek için materyalist olmaya gerek yok, tatmin edici bir özgürlük tanımı aramak yeterlidir. "Özgürlük başkasının zorlaması olmadan hareket etmektir" ya da "özgürlük başkasının özgürlüğünü kısıtlayana kadardır" hatta "özgürlük sunulan seçeneklerden birini seçmek ya da seçmemektir" şeklinde sosyolojik tanımlarla tatmin olamadım, bana daha iyisi lazımdı ve vardığım sonuç, özgürlüğün mantıklı ve aynı zamanda tatmin edici bir tanımı yapılamaz. Tatmin olmak... çok öznel bir kavram biliyorum, zaten öznel olmayan ne var ki? Hayata baktığımda devrilen domino taşları görüyorum, gözüme nedensel görünen bu şey sadece bir illüzyonsa bile değişen bir şey olmuyor. Domino taşlarının birbirlerini sırayla devirmesi koca bir olasılık dağılımının rastgele bir parçası da olsa ortada özgürlükten ve dolayısıyla sorumluluktan eser yok.

Adalet kavramı çöpe gitti, insanın tutarsız ve hatta içgüdüsel varsayımları üzerine kurulu bir tanımdan ibaret olduğu ortaya çıktı. İmtihan fikri yok oldu, tanrılara ihtiyaç kalmadı. Nihilizm batağına düştük! Hayatın anlamı yokmuş, varsa bile bizi ilgilendirmiyormuş! Aman ne yapacaz şimdi? Yaşama sebebimiz kalmadı hadi bunalıma girelim sonra da -intihar- ederiz belki... Ulan tam ciddi olacam hayatın anlamsızlığı yüzünden bunalıma girenler aklıma geliyor.

"Ne yani robot muyuz? Her şey boşuna mı yaratıldı? Şimdi seni öldürsem suçsuz muyum? Sana vursam kızmayacak mısın?" evet tüm bu sorular gerçekten soruldu, sabırla cevaplandı.
 
"Erkeklerin partner seçimi nasıldır, kriterleri nelerdir? Nefes almasıdır arkadaşlar, ciddiyim. Erkeğin bir kadınla dans etmesi ona hiçbir şey kaybettirmez, dolayısıyla da seçici değildir."
Bu biraz yanlış olmuş erkekler de en az kadınlar kadar seçicidir. Nasıl kadınlar sağlıklı, güçlü birini arıyorsa aynısı erkekler için de geçerli doğurgan, zeki ve güzellik algılarına uyan kadınlar arıyorlar. Nefes alsın yeter demiyor kimse kişisel kanımca.
Ayrıca kaybettirir, genlerini ezik ve hiçbir şeyi özel olmayan bir kadına vermek istemez herhangi bir erkek.

"Genç kızların tehlikeli serseri erkekleri seçme sebebi bu içgüdüler. "
Bu da biraz yanlış diye düşünüyorum. İnsan bilinci, içgüdü, duygu ve düşünce dediğimiz şeyler bu kadar basit açıklanamaz.

Erkekler için belki de son yüzyıllardaki en kötü zamanı yaşıyor olabiliriz. Ataerkil sistem kendi kendini yok ediyor ve hukuki bakımdan anaerkil bir sisteme geçiyoruz. Değil eşitlik bu erkeklerin aleyhine oluyor/olacak.
 
@hhnoire ben de eş seçiminde çok seçiciyimdir. Muhabbeti iyi değilse güzel değilse ya da bana uymayan tavırları varsa hatta atlatamadığı travmaları varsa o kızla ciddi ilişki düşünmem. Tek gecelik durumlarda hiçbir erkeğin seçici olduğunu sanmıyorum, ne kızlar için intihara kalkışan erkekler var be... Yokluktandır diyeceksin de ondan da değil, yoklukta olmayıp bunu yapanlar biliyorum. Günümüzde ilişkiler 20 bin yıl öncekinden kat kat daha derin, fikirlerimiz gelişiyor, iletişimimiz güçleniyor, dolayısıyla da dış görünüşün önemi daha düşük.

"ayrıca kaybettirir, genlerini ezik ve hiçbir şeyi özel olmayan bir kadına vermek istemez herhangi bir erkek."
Doğan çocuk senin genlerinin ömrünü uzatma ihtimali taşıyor, bu ihtimali gerçekleştirmek sana sadece birkaç dakikalık zaman ve iki lokmalık enerji kaybettirir. Güzellik algımızın kadınlarınkinden bile daha sert olduğunu belirtmiştim zaten ama mesele sadece cinsellik olduğunda sırf fantezi olsun diye bile çirkin kadını seçme ihtimalimiz var. Çirkin kadına gittiğinde takıldığın öbür kadınlar seni bırakmıyor, daha tek eşlilik yok, cinsellik bu günkü el sıkışmak gibi sıradan. Genetik verileri de söylemiştim, kadınların %70'i genlerini sonraki nesillere aktarmış, erkeklerin sadece %30'u aktarabilmiş, yani asıl seçici taraf kadınlar, ve erkekler arasında ciddi rekabet var. Hamile kalmak, doğurmak ve çocuğu yetiştirmek mi daha zor yoksa sadece spermlerini aktarmak mı? birincisi kat kat daha zor ama buna rağmen kadınların üreyebilme oranı çok daha fazla. "Mesele sadece spermini aktarmak değil oraya gelene kadar kırk takla atıyoruz" diyeceksin ve evet %30'da kalma sebebimiz bu. En önemli taklalar erkekliğini çevredeki herkese ıspatlamak ve kadına kur yapmak.

"genç kızların tehlikeli serseri erkekleri seçme sebebi bu içgüdüler."
Genç kızlar yetişkinlerden daha içgüdüseldir, doğduğumuzda tamamen içgüdüseliz, büyüdükçe tecrübeler ve eğitimle içgüdüler törpüleniyor, mantık güçleniyor. Baba problemleri, namı diğer "daddy issues" bu kavramı anlamak için psikolojik çıkarımlarla uğraşmaya gerek yok, baba yoksa anne çocuğa tek başına yeterince eğitim, terbiye ve rasyonel bakış açısını veremez (genelde), dolayısıyla da daha içgüdüsel ve toplumsal kurallara aykırı bireyler yetişir. Tehlikeli serseri erkekleri seçme arzusunu kızın babası baskılar demek yanlış olmaz. Fazla baskılarsa yine daddy issues ortaya çıkar.

"erkekler için belki de son yüzyıllardaki en kötü zamanı yaşıyor olabiliriz. Ataerkil sistem kendi kendini yok ediyor ve hukuki bakımdan anaerkil bir sisteme geçiyoruz. Değil eşitlik bu erkeklerin aleyhine oluyor/olacak."
Evet bundan da bahsetmiştim. Erkeklerin değil bazı erkeklerin aleyhine oluyor ve olacak desek daha doğru olur. Hukukun kadınları koruyan tarafa geçmesi genel olarak tüm erkeklere zararlı orası doğru tabii. Kadınların korunması mantıklıdır evet ama buna cinsiyet eşitliği demek komik oluyor. Kadınları korurken iftiraları da cezalandırmazsak işler bayağı kötüye gider. Herhangi bir kadın herhangi bir anda herhangi bir erkeği ciddi konularda zan altında bırakabilir, sonucunda linç edilen hatta aklansa bile hayatı zehir olan erkekler var. İftiraların ibretlik cezaları olmazsa işimiz yaş. Evlilik olayından bahsetmiyorum bile, aklınızı başınıza devşirin beyler.
 
"Doğan çocuk senin genlerinin ömrünü uzatma ihtimali taşıyor, bu ihtimali gerçekleştirmek sana sadece birkaç dakikalık zaman ve iki lokmalık enerji kaybettirir."

Tabii öyle ama ben tek eşliliği ve evlenilen kişinin evlenen kişiyle denk olmasını savunuyorum. Eminim "Ben genlerimi taşıyan kişinin güçlü, sağlıklı ve bana göre olabilecek en iyi şekilde olmasını isterim." diyenler de vardır benim gibi. Spermlerimin düşük zekalı bir insanda olmasını istemem mesela. Doğacak çocuk benim soyumu devam ettirecek çünkü.

"Tek gecelik durumlarda seçici değiliz."

On bin sene önce olsa belki ben de olmazdım ama şuan öyle ilişkilere girmem ve girilmemesini savunurum.

Bir erkeğin genini aktarması çok da zor değil bence. En azından şimdiki yüzyılda. İllaki çirkin ve düşük zekalı biriyle ilişkiye girmek zorunda değil ortalama bir erkek mesela.
 
@hhnoire ben üremeye karşıyım dolayısıyla yorum yapmak bana düşmez. Ama neyse yine de birkaç cümle yazalım.

Üremek en başından mantıksız bir olay, problemleri 'doğuran' bir olay. Mutlu ya da huzurlu olmamız doğanın umurunda değil. Üreyeceksin, bedeli ne olursa olsun üreyeceksin, yoksa zaten yoksun. Çocuk yap, yeme yedir içme içir, koru kolla, mutluluğunu onunkine bağla, ama sana zerre faydası olmasın, mantık yok, tamamen içgüdüsel istekler bizi üremeye itiyor. Ürediğimizde somon balıkları, kara dullar ve cennet kuşları kadar komik duruma düşüyoruz. Üreyip çoluk çocuğa karışan birinin bu hayvanların üremek uğruna feda ettiklerine gülme hakkı olabilir mi? Alın size bir etik problemi.

Ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz... Neyse.
Hedonizm ve stoacılık arasında gezip gereksiz sorumluluklardan uzak durmak lazım, şairin anlatmak istediği kısaca budur.
 
Hayvanların neden ve nasıl üremeye başladığını çok araştırmadım ki sanırım o kadar eskiye dayalı bir somut veri bulunamaz. Evrimle birlikte hayvanlar arasında bir ekosistemle hepsi kendi arasında bir av ve avcı konumuna yerleştirilmiş. Hangi hayvanın hangi şartlarda üreme mücadelesine girmesine çok takılmadan seçilimle birlikte bu hale geldiğini belirtmek isterim. Üremenin başlıca sebeplerinde hanesini (ırkını) korumak ve neslin devamı olduğu böylece ekolojik döngünün devam ettiğini biliyoruz.
Üremek en başından mantıksız bir olay, problemleri 'doğuran' bir olay. Mutlu ya da huzurlu olmamız doğanın umurunda değil. Üreyeceksin, bedeli ne olursa olsun üreyeceksin, yoksa zaten yoksun. Çocuk yap, yeme yedir içme içir, koru kolla, mutluluğunu onunkine bağla, ama sana zerre faydası olmasın, mantık yok, tamamen içgüdüsel istekler bizi üremeye itiyor.

Medeniyet kavramının insanoğlunun hayatına girmesiyle beraber ''Sana zerre faydası olmaz'' gibi bir cümle kurulabilir gayet normal. E bu da ekosistemdendir tabii.
 
@nowimme Hayvanların neden ve nasıl ürediği sorusunun cevabını evrimi anladıkça bulacaksın. Bu günkü tüm canlılar bir şekilde genetik bilgilerini yaşatabildikleri için varlar, yaşatamayanların nesli tükendi. Sanırım bahsettiğin şey eşeyli üreme, genetik bilgiyi yaşatma yollarından biri, en gelişmiş olanı. Eşeysiz üremede genetik çeşitlilik çok daha kısıtlıdır, genetik çeşitlilik türlerin devamlılığı için çok önemlidir. Cinsiyetlerin ilk oluşumu hakkında aklımda kalan pek bir şey yok, çok çok eskiden (böceklerin evriminden bile çok öncesi) olduğunu bilmen yeterli.

"hangi hayvanın hangi şartlarda üreme mücadelesine girmesine çok takılmadan seçilimle birlikte bu hale geldiğini belirtmek isterim."
Cinsel seçilim ve doğal seçilim arasındaki dengeyi öğrendiğinde olayı daha iyi anlayacaksın. Cinsel seçilim doğal seçilimden her zaman daha üstündür, üremediğin sürece hayatta kalmanın önemi yok.


"medeniyet kavramının insanoğlunun hayatına girmesiyle beraber "sana zerre faydası olmaz" gibi bir cümle kurulabilir gayet normal. E bu da ekosistemdendir tabii."

Faydacı yaklaşımın yolu medeniyetten değil mantıklı düşünmekten geçiyor. Üremek türün devamlılığı için gereklidir ve içgüdülerimiz bizi üreme itmek üzerine kurulu ama bu olayı anladıktan sonra içgüdülerin tuzağına düşmemeye başlıyorsun. İçgüdüler bizi ödül ceza mekanizmasıyla yönlendirir, bu mekanizmayı üremeden de çalıştırmak mümkün; kondom Orta Çağ'dan bile önce icat edildi diye biliyorum. Erkeklerin işi kolay, üreme konusunda ödül ceza sistemimiz cinselliğe ulaşmamızı teşvik ediyor, gerisine karışmıyor. Baba olma arzumuz yok, çünkü babalık diye bir şey yok, çocuk bakma isteğimiz de yok ama kadınlarda işler çok farklı. Üremeye karşıyım dediğimde bana muhalefet etmeyen kadına denk geldiğimi hatırlamıyorum. Kadınlar için üremeyle ilgili içgüdüler cinselliğe ulaşmaya teşvikten ibaret değil, doğum yapma ve çocuğu koruyup yetiştirme üzerine çok güçlü içgüdüleri var. Kadınların güçlü bir erkek geninden çocuk doğurup o çocuğu başarılı bir şeklide yetiştirmeden içgüdülerini tatmin etmeleri mümkün değil diye düşünüyorum. Mantıklı düşünüp karar vermeleri erkeklerinkinden biraz daha zor olabilir, çünkü ürememenin verdiği rahatlık ve özgürlüğü seçmeleri içgüdüleriyle doğrudan çelişecek. Erkekte baba olmanın verdiği bir tatmin hissi yok, cinselliğe ulaşmanın verdiği bir tatmin hissi var; kadınlarda başarılı çocuklar doğurup yetiştirmenin verdiği içgüdüsel tatmin hissi var, hatta hamile kalmadıklarında regl ile cezalandırılıyorlar. Doğanın acımasızlığına bir örnek daha.

Normalde son paragraf kondom göndermesinde bitecekti ama ilham gelince uzadıkça uzadı.
 
@BeyzaTheHuntress statü, güç ve para... Bunlar erkeksidir evet, kendimle de tartıştım ve emin oldum. Erkeğin içgüdüleri zaten bunları elde etmek üzerine kurulu, çünkü hayatta kalabildiğini ıspatlamanın en iyi yolları bunlar, dolayısıyla da kadınlar bu özelliklere çekiliyor.

Küçük bir detay, eskiden para yoktu ama günümüzde para zekanın bir göstergesi zaten. Para kazanmanın zeka ile ilişkisini daha sonra incelerim. Kısaca bahsedersem, paranın zekadan ziyade oyunu kuralına göre oynamakla ve doğru bağlantılar kurmakla alakalı olduğu bariz. İnsanları en iyi kandıran, zenginlerle en iyi yalakalık yapan, emeği en iyi sömüren ve insanları en iyi kazıklayanlar en zenginlerdir. Yine de sonuçta toplumdaki algı önemli ve bu algı paranın zeka göstergesi olduğunu söylüyor. Bu algının değişimi toplumda devasa bir aydınlanmaya sebep olurdu ama nerede... Belki de ben aykırılığı abartmışımdır, sonuçta para kazanmanın çalışmakla bile alakasız olduğunu düşünüyorum.

Neyse "günümüzde kadınların eş seçiminde dikkat ettikleri" mevzusuna gelelim. Bazı araştırmalar kadınların kendisinden %50 fazla para kazanan, kendisinden 15 cm uzun olan erkeklerle daha mutlu olacaklar gibi. Peki bu kadınlar %200 fazla kazanan ama kendileriyle aynı boyda olan, (hafif göbekli belki biraz da kel) erkekleri seçerler miydi acaba? Bence seçmezlerdi, seçseler de içlerine sinmezdi. Peki kendilerinden uzun ve zengin erkeklerle beraber olmayı hak edecek ne yaptılar ki? Güzel olmaları ve erkeğin kafasını ütülememeleri yeterli, bu kadar basit. Hatta ütüleyebilirsin bile, erkeklerin çoğu bunu alttan alır, öz saygıları düşüktür. Kadınlara zaafımız da var onu atlamayalım. Kadınlar bizden akıllı gerçekten de... Biz içgüdülerimiz emrediyor diye kendimizi ıspatlamaya çalışıyoruz, eşek gibi çalışıyoruz, hatta savaşıyoruz. Her türlü itliği pisliği yapıyoruz. Hepsinin özünde güç elde etme ve bunu gösterme çabası var. Efendi gibi asgari ücretle çalışıp annenin uygun gördüğü kızı istemeye gitsen yine üreyeceksin ve içgüdülerinin amacını gerçekleştireceksin ama... Ulan şunu kestirip atsak dünya daha güzel bir yer olacak da... Neyse iyice dalgaya vurmadan bitirsem iyi olur. "bizim de ciddiye alınacak bir yanımız yok haberiniz olsun" diye boşuna dememiş yazar.
Başarili buldum yazını fakat merak ettiğim şey neden annenin bulduğu kızı değilde bir başka kadına ulaşmak için çaba sarf ediyor erkekler ?
 

Blog girdisi detayları

Ekleyen
Mustafa K.
Okuma süresi
6 dakika okuma
Görüntüleme
2.058
Yorumlar
31
Son güncelleme
Değerlendirme
5,00 yıldız 1 değerlendirme

Genel kategorisindeki diğer girdiler

Mustafa K. adlı kullanıcının diğer girdileri

Bu girdiyi paylaş

Geri
Yukarı