- Katılım
- 24 Ağustos 2017
- Mesajlar
- 2.820
- Makaleler
- 1
- Çözümler
- 16
Selam herkese yeniden. Daha önce "Antidepresandan Çekinenlere" başlıklı bir konu oluşturup tecrübelerimi aktarmıştım. "... Çekinenlere" başlıklı konularımı özellikle sağlık alanında arttırıp tecrübelerimi paylaşmayı düşünüyorum. Özellikle insanlarının canını sıkan ve yıpratan konularda. Kanser dahil birçok problemle küçük yaşlarda cebelleşen biri olarak anlatacak birçok şeyim olduğunu düşünüyorum. Özellikle "Blog" olarak yazmıyorum ki soru-cevap fırsatımız olsun.
Gelelim konumuza. Ameliyatın kısa tanımı "operatörün, hastanın bir yerini kesme, hasta parçayı alma ve kestiği yeri dikme ya da yaralanma gibi olaylarda kesilen yerleri dikme yoluyla yaptığı sağaltım." olarak geçiyor. Ne kadar korkunç geliyor değil mi? Peki cidden öyle mi?
Okurken sıkılmamanız için tek tek bölümlere ayırıyorum.
Bölüm 1: Ameliyata karar verme süreci
Bölüm 2: Ameliyat öncesi
Bölüm 3: Ameliyathane
Bölüm 4: Ameliyat sonrası
Bölüm 5: Kapanış
Aradan 1-2 gün geçtikten sonra rahatsınız artık. O yük kalkar sırtınızdan. Ameliyat çeşidinize göre size verilen diyetleri, egzersizleri uygularsınız, birkaç hafta sonra her şey normalse eski hayatınıza geri dönersiniz. Bu süreç de sizin hayatınızda bir tecrübe olarak rafa kaldırılır.
Geçmez dediğiniz her şey geçer, geçmezse azalır, azalmazsa unutulur. Bunu tekrar hatırlarsınız. Hayatın akışına yeniden kaptırırsınız kendinizi. Aradan aylar geçer, dönüp bakarsınız geçmişe, bir zamanlar hayatınızın merkezine koyduğunuz o derdin de çekip gittiğini görürsünüz. Başka bir sınava hazırlar hayat sizi bu sefer de. Hayatın kendisi sınav değil midir zaten?
Yazımı Mevlana'nın çok sevdiğim bir şiiri ile bitirmek istiyorum:
Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
Sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın...
Eğer isteyen olursa ameliyatlarımdan biri ile ilgili, veyahut geçirdiğim hastalıklarla ilgili detaylı bir yazı daha hazırlayabilirim. Okuyan olur mu bilmiyorum fakat olursa umarım işine yarar.
Gelelim konumuza. Ameliyatın kısa tanımı "operatörün, hastanın bir yerini kesme, hasta parçayı alma ve kestiği yeri dikme ya da yaralanma gibi olaylarda kesilen yerleri dikme yoluyla yaptığı sağaltım." olarak geçiyor. Ne kadar korkunç geliyor değil mi? Peki cidden öyle mi?
Okurken sıkılmamanız için tek tek bölümlere ayırıyorum.
Bölüm 1: Ameliyata karar verme süreci
Ben bugüne kadar 5 kez ameliyat geçirdim.
-Böbrek kanseri -Willms tümörü- (Sağ böbreğim alındı)
-Geniz Eti Ameliyatı (Geniz eti alma işlemi)
-Bademcik Ameliyatı (Bademcik alma işlemi)
-Sağ ayak bileği kırığı ameliyatı (Bileğim 3 farklı yerden kırıldı, tüm tutucu bağlarım koptu. Ameliyatta ise çeşitli platin, vida, çiviler takıldı. Bağlar tekrar yerine dikildi.)
-Ayak bileğine takılanların geri çıkarma ameliyatı
Kanser ve ayak bileği ameliyatına sonra değineceğim. Biz daha az hayati olanlardan başlayalım:
Geniz eti /Bademcik ameliyatı
Bu tarz nispeten "daha az hayati" ameliyatlar için karar vermek gerekiyor. Ameliyat oalacak mıyım, yoksa bu sıkıntılarımla yaşamaya devam etmek mi istiyorum ikilemi üzerine. Ben her iki ameliyatta da çocuk sayılırdım, geniz etinde 7, bademcikte ise 12 yaşındaydım. Söz hakkım yoktu, fakat olsaydı da kabul ederdim.
Karar verme sürecindeki zorluk şu aslında, "cidden ameliyata girmeye değer mi" sorusuna yanıt bulmak. Çünkü acı bir gerçek var arkadaşlar, dünyanın en basit operasyonunda bile anesteziyi aldıktan sonra uyanmama riski var. Ne yazık ki bu böyle. Ancak anestezinin sebep olduğu hasta ölümleri oldukça azdır. Son 10 yılda anestezi nedeniyle ölüm riski 100 binde 1 oranındadır.
Gel gör ki daha 11 aylıkken Wilms Tümörü gibi illet bir hastalıkla baş etmiş, bebeklerini zar zor hayata tutundurabilmiş ve gerek maddi gerek manevi olarak oldukça yıpranmış olan ailem için 10.000.000'da 1 ihtimal bile oldukça can sıkıcı bir durumdu. Ancak nefes alma konusunda sıkıntılar yaşamaya başlayınca her iki ameliyatta da neticede olumlu karar verdiler. İki kez daha yattım o soğuk ameliyat yatağına.
Diğer iki ameliyatım aniden geliştiği için onlara alttaki bölümde değineceğim.
-Böbrek kanseri -Willms tümörü- (Sağ böbreğim alındı)
-Geniz Eti Ameliyatı (Geniz eti alma işlemi)
-Bademcik Ameliyatı (Bademcik alma işlemi)
-Sağ ayak bileği kırığı ameliyatı (Bileğim 3 farklı yerden kırıldı, tüm tutucu bağlarım koptu. Ameliyatta ise çeşitli platin, vida, çiviler takıldı. Bağlar tekrar yerine dikildi.)
-Ayak bileğine takılanların geri çıkarma ameliyatı
Kanser ve ayak bileği ameliyatına sonra değineceğim. Biz daha az hayati olanlardan başlayalım:
Geniz eti /Bademcik ameliyatı
Bu tarz nispeten "daha az hayati" ameliyatlar için karar vermek gerekiyor. Ameliyat oalacak mıyım, yoksa bu sıkıntılarımla yaşamaya devam etmek mi istiyorum ikilemi üzerine. Ben her iki ameliyatta da çocuk sayılırdım, geniz etinde 7, bademcikte ise 12 yaşındaydım. Söz hakkım yoktu, fakat olsaydı da kabul ederdim.
Karar verme sürecindeki zorluk şu aslında, "cidden ameliyata girmeye değer mi" sorusuna yanıt bulmak. Çünkü acı bir gerçek var arkadaşlar, dünyanın en basit operasyonunda bile anesteziyi aldıktan sonra uyanmama riski var. Ne yazık ki bu böyle. Ancak anestezinin sebep olduğu hasta ölümleri oldukça azdır. Son 10 yılda anestezi nedeniyle ölüm riski 100 binde 1 oranındadır.
Gel gör ki daha 11 aylıkken Wilms Tümörü gibi illet bir hastalıkla baş etmiş, bebeklerini zar zor hayata tutundurabilmiş ve gerek maddi gerek manevi olarak oldukça yıpranmış olan ailem için 10.000.000'da 1 ihtimal bile oldukça can sıkıcı bir durumdu. Ancak nefes alma konusunda sıkıntılar yaşamaya başlayınca her iki ameliyatta da neticede olumlu karar verdiler. İki kez daha yattım o soğuk ameliyat yatağına.
Diğer iki ameliyatım aniden geliştiği için onlara alttaki bölümde değineceğim.
Bölüm 2: Ameliyat öncesi
Ameliyata karar verilir, tarihler konuşulur, randevular alınır ve o gün gelir çatar. Sabah erkenden çıkarsınız yola, anneniz, babanız, kardeşiniz, yakınınızda kim varsa o esnada en az sizin kadar heyecan kaplar içini. Hastanede yemek için yemekler hazırlanır, poşetlere koyulur, tatile gidecekmişsiniz gibi hazırlanılır tabiri caizse.
Tabii, travmatolojik bir olay (bacak kırığı gibi) ise tam tersi. Ambulans gelir, su gibi olmuş ayağınız sabitlenir, sedyeyle yüklerle sizi ambulansa. Doğru hastaneye... Çevrenizde kim varsa peşinize takılır gelir ambulansla birlikte. Kimisi meraktan kimisi de telaştan.
Ama ikisinde de ortak varacağınız bir nokta var; hastane.
Eğer ani bir ameliyatsa direkt bekleme alanına alınabilirsiniz. Sonrasında ameliyat. Ancak yukarıda bahsettiğim bademcik ameliyatı gibi bir ameliyatsa bahsi geçen opersayon, hastaneye varınca odanıza yerleşirsiniz önce. Yanınızdakiler de bir yandan eşyaları vs getirirken bir yandan da hemşireler sizle ilgileniyordur. Gerekliyse kan alınır, anestezi için gerekli birkaç soru sorulur. -ki burada dikkat edin, sigara içip içmediğiniz falan soruluyor. Ameliyata ilk defa girecekseniz rica edin, ailenizi çıkarıp sorsunlar-
Daha sonra size bir ameliyat önlüğü giydirirler.
Aynaya karşı şu şekil pozlar vermeniz muhtemel. Bakmayın komik durduğuna, dünyanın en rahat giysisidir kendisi. Ama bir o kadar savunmasız hissettirir,
Neyse, bütün prosedürler halledildikten sonra sıra gelir ameliyathaneye...
Tabii, travmatolojik bir olay (bacak kırığı gibi) ise tam tersi. Ambulans gelir, su gibi olmuş ayağınız sabitlenir, sedyeyle yüklerle sizi ambulansa. Doğru hastaneye... Çevrenizde kim varsa peşinize takılır gelir ambulansla birlikte. Kimisi meraktan kimisi de telaştan.
Ama ikisinde de ortak varacağınız bir nokta var; hastane.
Eğer ani bir ameliyatsa direkt bekleme alanına alınabilirsiniz. Sonrasında ameliyat. Ancak yukarıda bahsettiğim bademcik ameliyatı gibi bir ameliyatsa bahsi geçen opersayon, hastaneye varınca odanıza yerleşirsiniz önce. Yanınızdakiler de bir yandan eşyaları vs getirirken bir yandan da hemşireler sizle ilgileniyordur. Gerekliyse kan alınır, anestezi için gerekli birkaç soru sorulur. -ki burada dikkat edin, sigara içip içmediğiniz falan soruluyor. Ameliyata ilk defa girecekseniz rica edin, ailenizi çıkarıp sorsunlar-
Daha sonra size bir ameliyat önlüğü giydirirler.
Aynaya karşı şu şekil pozlar vermeniz muhtemel. Bakmayın komik durduğuna, dünyanın en rahat giysisidir kendisi. Ama bir o kadar savunmasız hissettirir,
Neyse, bütün prosedürler halledildikten sonra sıra gelir ameliyathaneye...
Bölüm 3: Ameliyathane
Sevdiklerinizle yavaş yavaş vedalaşırken bir hemşire gelir, sizi alıp yavaşça ameliyathaneye doğru yola çıkar. Şimdi bu noktada iki seçenek var.
Birincisi, siz daha odadayken sakinleştirici iğne vurulur, kafanız olur bir milyon. Hayatınızı en gamsız, en rahat, en yumuşak 15 dakikası. Size küfür etseler umurunuzda olmaz öyle diyeyim.
İkinci seçenek ise ameliyathanede rahatlatıcı gaz verilmesi. Temelde görevleri yanıdır, ama bana gaz çok daha rahatlatıcı gelmişti. Fakat; eğer ameliyathanede verilirse, ameliyathaneye girene kadar müthiş bir şekilde strese girme, çarpıntı yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Oranın atmosferi, soğuk ve kafanızı sabitlemeleri gibi şeyler adamı fena darlıyor. Ameliyathane yolu da bir türlü bitmiyor resmen.
Ama her iki türlü de rahatlatıyorlar sizi, sakin olun
Ameliyathaneye girdikten sonra doktorlar bir kez daha her şeyi kontrol eder. Vücudunuzun çeşitli bölgelerine nabzınızı, kalbinizi dinlemek için yapışkanlı aletlerden koyarlar filmlerdeki gibi. Kolunuzdaki damar yolundan bir ya da birden fazla ilaç verilebilir. Doktorlar genelde sizi rahatlatmak için konuşurlar bu evrede biraz.
Genel Anestezi
Tahminimce insanların en çok çekindiği noktaya geldik.
Anestezinin birçok türü var ama ben özellikle başlıkta da belirtim, biz genel anestezinden bahsedelim.
Genel anestezi iki farklı şekilde yapabilirler. Hava veyahut kan yoluyla verilir vücuda. Ben ikisinden de deneyimledim. Kandan olan favorim sanırım. Önce damarı hafifçe yakar o koca şırıngadan akan sıvı. Daha sonra kelimeleriniz yavaşlar, kaslarınız gevşer, saçma bir ürpertiyle karışık bir mutluluk, sonrasında gözlerde saçma sapan şekiller ve kapanış.
Uykuya benzemiyor ama bu, sanki gözünüzü kapatıp açmışsınız gibi bir his. Bacak ameliyatım 6 saat sürmesine rağmen sanki 15 saniyeliğinde bayılmış gibi bir his gelmişti bana. Arası hiç yok yani.
Hava ile verilende de durumlar aynı, sadece doktorlar havayı uzaktan ya da eksik eksik verip biraz sizle şakalaşabilirler
Bana doktorum havayı verirken takımımı sordu, sonra havayı biraz verip "hee fenerbahçelisin yani" dedi. Galatasaray demiştim halbuki. Ama o sersemlikle saçmalamaya başlamıştım. Oradakiler de gülüp eğlenmişti biraz.
Bir ara başlık açmak istiyorum:
Birincisi, siz daha odadayken sakinleştirici iğne vurulur, kafanız olur bir milyon. Hayatınızı en gamsız, en rahat, en yumuşak 15 dakikası. Size küfür etseler umurunuzda olmaz öyle diyeyim.
İkinci seçenek ise ameliyathanede rahatlatıcı gaz verilmesi. Temelde görevleri yanıdır, ama bana gaz çok daha rahatlatıcı gelmişti. Fakat; eğer ameliyathanede verilirse, ameliyathaneye girene kadar müthiş bir şekilde strese girme, çarpıntı yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Oranın atmosferi, soğuk ve kafanızı sabitlemeleri gibi şeyler adamı fena darlıyor. Ameliyathane yolu da bir türlü bitmiyor resmen.
Ama her iki türlü de rahatlatıyorlar sizi, sakin olun
Ameliyathaneye girdikten sonra doktorlar bir kez daha her şeyi kontrol eder. Vücudunuzun çeşitli bölgelerine nabzınızı, kalbinizi dinlemek için yapışkanlı aletlerden koyarlar filmlerdeki gibi. Kolunuzdaki damar yolundan bir ya da birden fazla ilaç verilebilir. Doktorlar genelde sizi rahatlatmak için konuşurlar bu evrede biraz.
Genel Anestezi
Tahminimce insanların en çok çekindiği noktaya geldik.
Anestezinin birçok türü var ama ben özellikle başlıkta da belirtim, biz genel anestezinden bahsedelim.
Genel anestezi iki farklı şekilde yapabilirler. Hava veyahut kan yoluyla verilir vücuda. Ben ikisinden de deneyimledim. Kandan olan favorim sanırım. Önce damarı hafifçe yakar o koca şırıngadan akan sıvı. Daha sonra kelimeleriniz yavaşlar, kaslarınız gevşer, saçma bir ürpertiyle karışık bir mutluluk, sonrasında gözlerde saçma sapan şekiller ve kapanış.
Uykuya benzemiyor ama bu, sanki gözünüzü kapatıp açmışsınız gibi bir his. Bacak ameliyatım 6 saat sürmesine rağmen sanki 15 saniyeliğinde bayılmış gibi bir his gelmişti bana. Arası hiç yok yani.
Hava ile verilende de durumlar aynı, sadece doktorlar havayı uzaktan ya da eksik eksik verip biraz sizle şakalaşabilirler
Bir ara başlık açmak istiyorum:
Hayır efendim, uyanmazsınız. Uyansanız da acı hissetmezsiniz. Geçmişte olsa belki derdim ama, şu an sizi o kadar alete bağlıyorlar ki, nefes alış-verişinizden bile uyku-uyanıklık durumunuzu anlıyor anestezistler. Lafı gelmişken de söyleyeyim, anestezisler bütün ameliyat boyunca başınızda oluyor. Ara ara ilacı vermeye devam ediyorlar.
Bazı insanlar ameliyat esnasında uyandığını, sesler duyduğunu vs iddia ederler. Ancak hiçbiri acı hissetmez. Çünkü tam bir uyanıklık hali yaşanmaz, ve doktorlar ilacı fazla yüklememek için ara sıra dozu azaltırlar. Hastalar o evreye geçtiklerinde ise ilaç tekrar kaldığı yerden devam eder. Modern tıp seviyesine ulaştığımızdan beri tek bir hastanın uyanıp acıları hissettiği kayda geçmemiştir. Bahsettiğim sesleri duymalar vs acı hissi olmadığı için uyanıklık sayılmamaktadır.
Bazı insanlar ameliyat esnasında uyandığını, sesler duyduğunu vs iddia ederler. Ancak hiçbiri acı hissetmez. Çünkü tam bir uyanıklık hali yaşanmaz, ve doktorlar ilacı fazla yüklememek için ara sıra dozu azaltırlar. Hastalar o evreye geçtiklerinde ise ilaç tekrar kaldığı yerden devam eder. Modern tıp seviyesine ulaştığımızdan beri tek bir hastanın uyanıp acıları hissettiği kayda geçmemiştir. Bahsettiğim sesleri duymalar vs acı hissi olmadığı için uyanıklık sayılmamaktadır.
Bölüm 4: Ameliyat sonrası
Eğer kaldığınız hastanede uyandırma odaları var ise şanslısınız. Hemşireler eşliğinde yavaş yavaş kendinize gelirsiniz. İnanılmaz ağır uykunuz gelir, uyanmak istemezsiniz anca vücut yavaş yavaş ayılır. Yazın ortasında dahi olsanız titremeye başlarsınız, dışarısı acayip soğuktur sizin için. Kesilen bölgeyi önce hissetmezsiniz. Ancak sonra öyle bir acı vurur ki... Sanki kesip geri dikmemişler gibi. Lanet olsun keşke girmeseydim dersiniz. Herhalde hiç geçmeyecek bu acı diye düşünürsünüz. Hemşireler sizinle konuşmaya başlar, sorular sorarlar. Sonra size acı seviyenizi sorup gerekli ilaçlar verilince birazcık rahatlarsınız. Tansiyonunuz ölçülür, kalp ritminiz kontrol edilir. Her şey normal işe yavaşça odanıza doğru yola çıkarılırsınız.
Ancak uyandırma odası yoksa YouTube'dakiler gibi ciddi dalga konusu olacak diyaloglar ortaya çıkabilir ailenizle
Gerçi uyandırma odasında hemşirelerle ne diyoglar geçiyor merak etmiyor değilim de neyse...
Odaya geçtikten sonra yediğiniz ilaç miktarına bağlı olarak inanılma tuvaletiniz gelir, kuvvetle muhtemel iştahsızlık ve mide bulantısı yaşarsınız. İlk birkaç saat yataktan kalkmanıza izin verilmez. Denge bozukluğu-baş dönmesi yaşanır çünkü.
Acılarınız katlanılabilir hale dönene kadar hastanede yatırılırsınız genelde. Sürekli hemşireler gelir, ilaç takar, ilaç çıkarır, tansiyon ölçülür vs...
Ancak uyandırma odası yoksa YouTube'dakiler gibi ciddi dalga konusu olacak diyaloglar ortaya çıkabilir ailenizle
Odaya geçtikten sonra yediğiniz ilaç miktarına bağlı olarak inanılma tuvaletiniz gelir, kuvvetle muhtemel iştahsızlık ve mide bulantısı yaşarsınız. İlk birkaç saat yataktan kalkmanıza izin verilmez. Denge bozukluğu-baş dönmesi yaşanır çünkü.
Acılarınız katlanılabilir hale dönene kadar hastanede yatırılırsınız genelde. Sürekli hemşireler gelir, ilaç takar, ilaç çıkarır, tansiyon ölçülür vs...
Bölüm 5: Kapanış
Aradan 1-2 gün geçtikten sonra rahatsınız artık. O yük kalkar sırtınızdan. Ameliyat çeşidinize göre size verilen diyetleri, egzersizleri uygularsınız, birkaç hafta sonra her şey normalse eski hayatınıza geri dönersiniz. Bu süreç de sizin hayatınızda bir tecrübe olarak rafa kaldırılır.
Geçmez dediğiniz her şey geçer, geçmezse azalır, azalmazsa unutulur. Bunu tekrar hatırlarsınız. Hayatın akışına yeniden kaptırırsınız kendinizi. Aradan aylar geçer, dönüp bakarsınız geçmişe, bir zamanlar hayatınızın merkezine koyduğunuz o derdin de çekip gittiğini görürsünüz. Başka bir sınava hazırlar hayat sizi bu sefer de. Hayatın kendisi sınav değil midir zaten?
Yazımı Mevlana'nın çok sevdiğim bir şiiri ile bitirmek istiyorum:
Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
Sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın...
Eğer isteyen olursa ameliyatlarımdan biri ile ilgili, veyahut geçirdiğim hastalıklarla ilgili detaylı bir yazı daha hazırlayabilirim. Okuyan olur mu bilmiyorum fakat olursa umarım işine yarar.
Son düzenleme: