Ameliyattan Çekinenenlere: Nasıl bir şey bu ameliyat?

Katılım
24 Ağustos 2017
Mesajlar
2.820
Makaleler
1
Çözümler
16
Selam herkese yeniden. Daha önce "Antidepresandan Çekinenlere" başlıklı bir konu oluşturup tecrübelerimi aktarmıştım. "... Çekinenlere" başlıklı konularımı özellikle sağlık alanında arttırıp tecrübelerimi paylaşmayı düşünüyorum. Özellikle insanlarının canını sıkan ve yıpratan konularda. Kanser dahil birçok problemle küçük yaşlarda cebelleşen biri olarak anlatacak birçok şeyim olduğunu düşünüyorum. Özellikle "Blog" olarak yazmıyorum ki soru-cevap fırsatımız olsun.

Gelelim konumuza. Ameliyatın kısa tanımı "operatörün, hastanın bir yerini kesme, hasta parçayı alma ve kestiği yeri dikme ya da yaralanma gibi olaylarda kesilen yerleri dikme yoluyla yaptığı sağaltım." olarak geçiyor. Ne kadar korkunç geliyor değil mi? Peki cidden öyle mi?

Okurken sıkılmamanız için tek tek bölümlere ayırıyorum.

Bölüm 1: Ameliyata karar verme süreci

Ben bugüne kadar 5 kez ameliyat geçirdim.

-Böbrek kanseri -Willms tümörü- (Sağ böbreğim alındı)
-Geniz Eti Ameliyatı (Geniz eti alma işlemi)
-Bademcik Ameliyatı (Bademcik alma işlemi)
-Sağ ayak bileği kırığı ameliyatı (Bileğim 3 farklı yerden kırıldı, tüm tutucu bağlarım koptu. Ameliyatta ise çeşitli platin, vida, çiviler takıldı. Bağlar tekrar yerine dikildi.)
-Ayak bileğine takılanların geri çıkarma ameliyatı

Kanser ve ayak bileği ameliyatına sonra değineceğim. Biz daha az hayati olanlardan başlayalım:

Geniz eti /Bademcik ameliyatı

Bu tarz nispeten "daha az hayati" ameliyatlar için karar vermek gerekiyor. Ameliyat oalacak mıyım, yoksa bu sıkıntılarımla yaşamaya devam etmek mi istiyorum ikilemi üzerine. Ben her iki ameliyatta da çocuk sayılırdım, geniz etinde 7, bademcikte ise 12 yaşındaydım. Söz hakkım yoktu, fakat olsaydı da kabul ederdim.

Karar verme sürecindeki zorluk şu aslında, "cidden ameliyata girmeye değer mi" sorusuna yanıt bulmak. Çünkü acı bir gerçek var arkadaşlar, dünyanın en basit operasyonunda bile anesteziyi aldıktan sonra uyanmama riski var. Ne yazık ki bu böyle. Ancak anestezinin sebep olduğu hasta ölümleri oldukça azdır. Son 10 yılda anestezi nedeniyle ölüm riski 100 binde 1 oranındadır.

Gel gör ki daha 11 aylıkken Wilms Tümörü gibi illet bir hastalıkla baş etmiş, bebeklerini zar zor hayata tutundurabilmiş ve gerek maddi gerek manevi olarak oldukça yıpranmış olan ailem için 10.000.000'da 1 ihtimal bile oldukça can sıkıcı bir durumdu. Ancak nefes alma konusunda sıkıntılar yaşamaya başlayınca her iki ameliyatta da neticede olumlu karar verdiler. İki kez daha yattım o soğuk ameliyat yatağına.

Diğer iki ameliyatım aniden geliştiği için onlara alttaki bölümde değineceğim.

Bölüm 2: Ameliyat öncesi

Ameliyata karar verilir, tarihler konuşulur, randevular alınır ve o gün gelir çatar. Sabah erkenden çıkarsınız yola, anneniz, babanız, kardeşiniz, yakınınızda kim varsa o esnada en az sizin kadar heyecan kaplar içini. Hastanede yemek için yemekler hazırlanır, poşetlere koyulur, tatile gidecekmişsiniz gibi hazırlanılır tabiri caizse.
Tabii, travmatolojik bir olay (bacak kırığı gibi) ise tam tersi. Ambulans gelir, su gibi olmuş ayağınız sabitlenir, sedyeyle yüklerle sizi ambulansa. Doğru hastaneye... Çevrenizde kim varsa peşinize takılır gelir ambulansla birlikte. Kimisi meraktan kimisi de telaştan.
Ama ikisinde de ortak varacağınız bir nokta var; hastane.
Eğer ani bir ameliyatsa direkt bekleme alanına alınabilirsiniz. Sonrasında ameliyat. Ancak yukarıda bahsettiğim bademcik ameliyatı gibi bir ameliyatsa bahsi geçen opersayon, hastaneye varınca odanıza yerleşirsiniz önce. Yanınızdakiler de bir yandan eşyaları vs getirirken bir yandan da hemşireler sizle ilgileniyordur. Gerekliyse kan alınır, anestezi için gerekli birkaç soru sorulur. -ki burada dikkat edin, sigara içip içmediğiniz falan soruluyor. Ameliyata ilk defa girecekseniz rica edin, ailenizi çıkarıp sorsunlar-
Daha sonra size bir ameliyat önlüğü giydirirler.

221_7510034442.jpg


Aynaya karşı şu şekil pozlar vermeniz muhtemel. Bakmayın komik durduğuna, dünyanın en rahat giysisidir kendisi. Ama bir o kadar savunmasız hissettirir,

Neyse, bütün prosedürler halledildikten sonra sıra gelir ameliyathaneye...

Bölüm 3: Ameliyathane

Sevdiklerinizle yavaş yavaş vedalaşırken bir hemşire gelir, sizi alıp yavaşça ameliyathaneye doğru yola çıkar. Şimdi bu noktada iki seçenek var.

Birincisi, siz daha odadayken sakinleştirici iğne vurulur, kafanız olur bir milyon. Hayatınızı en gamsız, en rahat, en yumuşak 15 dakikası. Size küfür etseler umurunuzda olmaz öyle diyeyim.

İkinci seçenek ise ameliyathanede rahatlatıcı gaz verilmesi. Temelde görevleri yanıdır, ama bana gaz çok daha rahatlatıcı gelmişti. Fakat; eğer ameliyathanede verilirse, ameliyathaneye girene kadar müthiş bir şekilde strese girme, çarpıntı yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Oranın atmosferi, soğuk ve kafanızı sabitlemeleri gibi şeyler adamı fena darlıyor. Ameliyathane yolu da bir türlü bitmiyor resmen.

Ama her iki türlü de rahatlatıyorlar sizi, sakin olun :)

Ameliyathaneye girdikten sonra doktorlar bir kez daha her şeyi kontrol eder. Vücudunuzun çeşitli bölgelerine nabzınızı, kalbinizi dinlemek için yapışkanlı aletlerden koyarlar filmlerdeki gibi. Kolunuzdaki damar yolundan bir ya da birden fazla ilaç verilebilir. Doktorlar genelde sizi rahatlatmak için konuşurlar bu evrede biraz.

Genel Anestezi

Tahminimce insanların en çok çekindiği noktaya geldik.

Anestezinin birçok türü var ama ben özellikle başlıkta da belirtim, biz genel anestezinden bahsedelim.

Genel anestezi iki farklı şekilde yapabilirler. Hava veyahut kan yoluyla verilir vücuda. Ben ikisinden de deneyimledim. Kandan olan favorim sanırım. Önce damarı hafifçe yakar o koca şırıngadan akan sıvı. Daha sonra kelimeleriniz yavaşlar, kaslarınız gevşer, saçma bir ürpertiyle karışık bir mutluluk, sonrasında gözlerde saçma sapan şekiller ve kapanış.

Uykuya benzemiyor ama bu, sanki gözünüzü kapatıp açmışsınız gibi bir his. Bacak ameliyatım 6 saat sürmesine rağmen sanki 15 saniyeliğinde bayılmış gibi bir his gelmişti bana. Arası hiç yok yani.

Hava ile verilende de durumlar aynı, sadece doktorlar havayı uzaktan ya da eksik eksik verip biraz sizle şakalaşabilirler :) Bana doktorum havayı verirken takımımı sordu, sonra havayı biraz verip "hee fenerbahçelisin yani" dedi. Galatasaray demiştim halbuki. Ama o sersemlikle saçmalamaya başlamıştım. Oradakiler de gülüp eğlenmişti biraz.

Bir ara başlık açmak istiyorum:

Hayır efendim, uyanmazsınız. Uyansanız da acı hissetmezsiniz. Geçmişte olsa belki derdim ama, şu an sizi o kadar alete bağlıyorlar ki, nefes alış-verişinizden bile uyku-uyanıklık durumunuzu anlıyor anestezistler. Lafı gelmişken de söyleyeyim, anestezisler bütün ameliyat boyunca başınızda oluyor. Ara ara ilacı vermeye devam ediyorlar.

Bazı insanlar ameliyat esnasında uyandığını, sesler duyduğunu vs iddia ederler. Ancak hiçbiri acı hissetmez. Çünkü tam bir uyanıklık hali yaşanmaz, ve doktorlar ilacı fazla yüklememek için ara sıra dozu azaltırlar. Hastalar o evreye geçtiklerinde ise ilaç tekrar kaldığı yerden devam eder. Modern tıp seviyesine ulaştığımızdan beri tek bir hastanın uyanıp acıları hissettiği kayda geçmemiştir. Bahsettiğim sesleri duymalar vs acı hissi olmadığı için uyanıklık sayılmamaktadır.

Bölüm 4: Ameliyat sonrası

Eğer kaldığınız hastanede uyandırma odaları var ise şanslısınız. Hemşireler eşliğinde yavaş yavaş kendinize gelirsiniz. İnanılmaz ağır uykunuz gelir, uyanmak istemezsiniz anca vücut yavaş yavaş ayılır. Yazın ortasında dahi olsanız titremeye başlarsınız, dışarısı acayip soğuktur sizin için. Kesilen bölgeyi önce hissetmezsiniz. Ancak sonra öyle bir acı vurur ki... Sanki kesip geri dikmemişler gibi. Lanet olsun keşke girmeseydim dersiniz. Herhalde hiç geçmeyecek bu acı diye düşünürsünüz. Hemşireler sizinle konuşmaya başlar, sorular sorarlar. Sonra size acı seviyenizi sorup gerekli ilaçlar verilince birazcık rahatlarsınız. Tansiyonunuz ölçülür, kalp ritminiz kontrol edilir. Her şey normal işe yavaşça odanıza doğru yola çıkarılırsınız.

Ancak uyandırma odası yoksa YouTube'dakiler gibi ciddi dalga konusu olacak diyaloglar ortaya çıkabilir ailenizle :D Gerçi uyandırma odasında hemşirelerle ne diyoglar geçiyor merak etmiyor değilim de neyse...

Odaya geçtikten sonra yediğiniz ilaç miktarına bağlı olarak inanılma tuvaletiniz gelir, kuvvetle muhtemel iştahsızlık ve mide bulantısı yaşarsınız. İlk birkaç saat yataktan kalkmanıza izin verilmez. Denge bozukluğu-baş dönmesi yaşanır çünkü.

Acılarınız katlanılabilir hale dönene kadar hastanede yatırılırsınız genelde. Sürekli hemşireler gelir, ilaç takar, ilaç çıkarır, tansiyon ölçülür vs...

Bölüm 5: Kapanış

Aradan 1-2 gün geçtikten sonra rahatsınız artık. O yük kalkar sırtınızdan. Ameliyat çeşidinize göre size verilen diyetleri, egzersizleri uygularsınız, birkaç hafta sonra her şey normalse eski hayatınıza geri dönersiniz. Bu süreç de sizin hayatınızda bir tecrübe olarak rafa kaldırılır.

Geçmez dediğiniz her şey geçer, geçmezse azalır, azalmazsa unutulur. Bunu tekrar hatırlarsınız. Hayatın akışına yeniden kaptırırsınız kendinizi. Aradan aylar geçer, dönüp bakarsınız geçmişe, bir zamanlar hayatınızın merkezine koyduğunuz o derdin de çekip gittiğini görürsünüz. Başka bir sınava hazırlar hayat sizi bu sefer de. Hayatın kendisi sınav değil midir zaten?

Yazımı Mevlana'nın çok sevdiğim bir şiiri ile bitirmek istiyorum:

Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
Sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın...

Eğer isteyen olursa ameliyatlarımdan biri ile ilgili, veyahut geçirdiğim hastalıklarla ilgili detaylı bir yazı daha hazırlayabilirim. Okuyan olur mu bilmiyorum fakat olursa umarım işine yarar. :)
 
Son düzenleme:
Selam herkese yeniden. Daha önce"antidepresandan çekinenlere" başlıklı bir konu oluşturup tecrübelerimi aktarmıştım. "... Çekinenlere" başlıklı konularımı özellikle sağlık alanında arttırıpğ tecrübelerimi paylaşmayı düşünüyorum. Özellikle insanlarının canını sıkan ve yıpratan konularda. Kanser dahil birçok problemle küçük yaşlarda cebelleşen biri olarak anlatacak birçok şeyim olduğunu düşünüyorum. Özellikle "blog" olarak yazmıyorum ki soru-cevap fırsatımız olsun.

Gelelim konumuza. Ameliyatın kısa tanımı "operatörün, hastanın bir yerini kesme, hasta parçayı alma ve kestiği yeri dikme ya da yaralanma gibi olaylarda kesilen yerleri dikme yoluyla yaptığı sağaltım." olarak geçiyor. Ne kadr korkunç geliyor değil mi? Peki cidden öyle mi?

Okurken sıkılmamanız için tek tek bölümlere ayırıyorum.

bölüm 1: Ameliyata karar verme süreci

ben bu güne kadar 5 kez ameliyat geçirdim.

-Böbrek kanseri -willms tümörü- (sağ böbreğim alındı)
-Geniz eti ameliyatı (geniz eti alma işlemi)
-Bademcik ameliyatı (bademcik alma işlemi)
-Sağ ayak bileği kırığı ameliyatı (bileğim 3 farklı yerden kırıldı, tüm tutucu bağlarım koptu. Ameliyatta ise çeşitli platin, vida, çiviler takıldı. Bağlar tekrar yerine dikildi.)
-Ayak bileğine takılanların geri çıkarma ameliyatı.

Kanser ve ayak bileği ameliyatına sonra değineceğim. Biz daha az hayati olanlardan başlayalım:

geniz eti /bademcik ameliyatı

Bu tarz nispeten "daha az hayati" ameliyatlar için karar vermek gerekiyor. Ameliyat oalacak mıyım, yoksa bu sıkıntıalrımla yaşamaya devam etmek mi istiyorum ikilemi üzerine. Ben her iki ameliyatta da çocuk sayılırdım, geniz etinde 7, bademcikte ise 12 yaşındaydım. Söz hakkım yoktu, fakat olsaydı da kabul ederdim.

Karar verme sürecindeki zorluk şu aslında, "cidden ameliyata girmeye değer mi" sorusuna yanıt bulmak. Çünkü acı bir gerçek var arkadaşlar, dünyanın en basit operasyonunda bile anesteziyi aldıktan sonra uyanmama riski var. Ne yazık ki bu böyle. Ancak anestezinin sebep olduğu hasta ölümleri oldukça azdır. Son 10 yılda anestezi nedeniyle ölüm riski 100 binde 1 oranındadır.

Gel gör ki daha 11 aylıkken Wilms Tümörü gibi illet bir hastalıkla baş etmiş, bebeklerini zar zor hayata tutundura bilmiş ve gerek maddi gerek manevi olarak oldukça yıpranmış olan ailem için 10.000.000'da 1 ihtimal bile oldukça can sıkıcı bir durumdu. Ancak nefes alma konusunda sıkıntılar yaşamaya başlayınca her iki ameliyatta da neticede olumlu karar verdiler. İki kez daha yattım o soğuk ameliyat yatağına.

Diğer iki ameliyatım aniden geliştiği için onlara alttaki bölümde değineceğim.

bölüm 2: Ameliyat öncesi

ameliyata karar verilir, tarihler konuşulur, randevular alınır ve o gün gelir çatar. Sabah erkenden çıakrsınız yola, anneiz, babanız, kardeşiniz, yakınınızda kim varsa o esnada en az sizin akdar heyecan kaplar içini. Hastanede yemek için yemekler hazırlanır, poşetlere koyulur, tatile gidecekmişsiniz gibi hazırlanılır tabiri caizse.

Tabii, travmatolojik bir olay (bacak kırığı gibi) ise tam tersi. Ambulans gelir, su gibi olmuş ayağınız sabitlenir, sedyeyle yüklerle sizi ambulansa. Doğru hastanneye... Çevrenizde kim avrsa peşinize takılır gelir ambulansla birlikte. Kimisi meraktan kimisi de telaştan.

Ama ikisinde de ortak varacağınız bir nokta var; hastane.

Eğer ani bir ameliyatsa direkt bekleme alanına alınabilirsiniz. Sonrasında ameliyat. Ancak yukarıda bahsettiğim abdemcik ameliyatı gibi bir ameliyatsa bahsi geçen opersayon, hastaneye varınca odanıza yerleşirsiniz önce. Yanınızdakiler de bir yandan eşyaları vs getirirken bir yandan da hemşiler sizle ilgileniyordur. Gerekliyse kan alınır, anestezi için gerekli birkaç soru sorulur. -ki burada dikkat edin, sigara içip içmediğiniz falan soruluyor. Ameliyata ilk defa girecekseniz rica edin, ailenizi çıkarp sorsunlar-

Daha sonra size bir ameliyat önlüğü giydirirler.

Eki Görüntüle 1504915

Aynaya karşı şu şekil pozlar vermeniz muhtemel. Bakmayın komik durduğuna, dünyanın en rahat giysisidir kendisi. Ama bir o kadar savunmasız hissettirir,

Neyse, bütün prosedürler halledildikten sonra sıra gelir ameliyathaneye...

bölüm 3: Ameliyathane

sevdiklerinizle yavaş yavaş vedalaşırken bir hemşire gelir, sizi alıp yavaşça ameliyathaneye doğru yola çıkar. Şimdi bu noktada iki seçenek var.

Birincisi, siz daha odadayken sakinleştirici iğne vurulur, kafanız olur bir milyon. Hayatınızı en gamsız, en rahat, en yumuşak 15 dakikası. Size küfür etseler umurunuzda olmaz öyle diyeyim.

İkinci seçenek ise ameliyathanede rahatlatıcı gaz verilmesi. Temelde görevleri yanıdır, ama bana gaz çok daha rahatlatıcı gelmişti. Fakaaat; eğer ameliyathanede verilirse, ameliyathaneye girene kadar müthiş bir şekilde strese girme, çarpıntı yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Oranın atmosferi, soğuğo, kafanızı sabitlemeleri gibi şeyler adamı fena darlıyor. Ameliyathane yolu da bir türlü bitmiyor resmen.

Ama her iki türlü de rahatlatıyorlar sizi, sakin olun :)

Ameliyathaneye girdikten sonra doktorlar bir kez daha her şeyi kontrol eder. Vücudunuzun çeşitli bölgelerine nabıznızı, kalbinizi dinlemek için yapışkanlı aletlerden koyarlar filmlerdeki gibi. Kolunuzdaki damar yolundan bir ya da birden fazla ilaç verilebilir. Doktorlar genelde sizi rahatlatmak için konuşurlar bu evrede biraz.

genel anestezi

Tahminimce insanalrın en çok çekindiği noktaya geldik.

Anestezinin birçok türü avr ama ben özellikle başlıkta da belirtim, biz genel anestezinden bahsedelim.

Genel anestezi iki farklı şekilde yapılarbilir. Hava veyahut kan yoluyla verilir vücuda. Ben ikisinden de deneyimledim. Kandan olan favorim sanırım. Önce damarı hafifçe yakar o koca şırıngadan akan sıvı. Daha sonra kelimeleriniz yavaşlar, kaslarınız gevşer, saçma bir ürpertiyle karışık bir mutluluk, sonrasında gözlerde saçma sapan şekiller ve kapanış.

Uykuya benzemiyor ama bu, sanki gözünüzü kapatıp açmışsınız gibi bir his. Bacak ameliyatım 6 saat sürmesine rağmen sanki 15 saniyeliğinde bayılmış gibi bir his gelmişti bana. Arası hiç yok yani.

Hava ile verilende de durumlar aynı, sadece doktorlar havayı uzaktan ya da eksik eksik verip biraz sizle şakalaşabilirler :) bana doktorum havayı verşirken takımımı sordu, sonra havayı biraz verip "hee fenerbahçelisin yani" dedi. Galatasaray demiştim halbuki. Ama o sersemlikle saçmalamaya başlamıştım. Oradakiler de gülüp eğlenmişti biraz.

Bir ara başlık açmak istiyorum:

Hayır efendim, uyanmazsınız. Uyansanız da acı hissetmezsiniz. Geçmişte olsa belki derdim ama, şu an sizi o kadar alete bağlıyorlar ki, nefes alış-verişinizden bile uyku-uyanıklık durumunuzu anlıyor anestezistler. Lafı gelmişken de söyleyeyim, anestezisler bütün ameliyat boyunca başınızda oluyor. Ara ara ilacı vermeye devam ediyorlar.

Bazı insanlar ameliyat esnasında uyandığını, sesler duyduğunu vs iddia ederler. Ancak hiçbiri acı hissetmez. Çünkü tam bir uyanıklık hali yaşanmaz, ve doktorlar ilacı fazla yüklememek içinara sıra dozu azaltırlar. Hastalar o evreye geçtiklerinde ise ilaç tekrar kaldığı yerden devam eder. Modern tıp seviyesine ulaştığımızdan beri tek bir hastanın uyanıp acıları hissettiği kayda geçmemiştir. Bahsettiğim sesleri duymalar vs acı hissi olmadığı için uyanıklık sayılmamaktadır.

bölüm 4: Ameliyat sonrası

eğer kaldığınız hastanede uyandırma odaarı var ise şanslısınız. Hemşreler eşliğinde yavaş yavaş kendinize gelirsiniz. İnanılmaz ağır uykunuz gelir, uyanmak istemezsiniz anca vücut yavaş yavaş ayılır. Yazın ortasında dahi olsanız titremeye başlarsınız, dışarısı acayip soğuktur sizin için. Kesilen bölgeyi önce hissetmezsiniz. Ancak sonra öyle bir acı vurur ki... Sanki kesip geri dikmemişer gibi. Lanet olsun keşke girmeseydim dersiniz. Herhalde hiç geçmeyecek bu acı diye düşünürsünüz. Hemşireler sizinle konuşmaya başlar, sorular sorarlar. Sonra size acı seviyenizi sorup gerekli ilaçlar verilince birazcık rahatlarsınız. Tansiyonunuz ölçülür, kalp ritminiz kontrol edilir. Her şey normal işe yavaşça odanıza doğru yola çıkarılırsınız.

Ancak uyandırma odası yoksa YouTube'dakiler gibi ciddi dalga konusu oalacak diyologlar ortaya çıkabilir ailenizle :D gerçi uyandırma odasında hemşirelerle ne diyoglar geçiyor merak etmiyor değilim de neyse...

Odaya geçtikten sonra yediğiniz ilaç miktarına bağlı oalrak inanılma tuvaletiniz gelir, kuvvetle muhtemel iştahsızlık ve mide bulantısı yaşarsınız. İlk birkaç saat yataktan kalkmanıza izin verilmez. Denge bozukluğu-baş dönmesi yaşanır çünkü.

Acılarınız katlanılabilir hale dönene kadar hastanede yatırılırsınız genelde. Sürekli hemşireler gelir, ilaç takar, ilaç çıkarır, tansiyon ölçülür vs...

bölüm 5: Kapanış

Aradan 1-2 gün geçtikten sonra rahatsınız artık. O yük kalkar sırtınızdan. Ameliyat çeşidinize göre size verilen diyetleri, egzersizleri uygularsınız, birkaç hafta sonra her şey normalse eski hayatınıza geri dönersiniz. Bu süreç de sizin hayatınızda bir tecrübe oalrak rafa kaldırılır.

Geçmez dediğiniz her şey geçer, geçmezse azalır, azalmazsa unutulur. Bunu tekrar hatırlarsınız. Hayatın akışına yeniden kaptırırsınız kendinizi. Aradan aylar geçer, dönüp bakarsınız geçmişe, bir zamanlar hayatınızın merkezine koyduğunuz o derdin de çekip gittiğini görürsünüz. Başka bir sınava hazırlar hayat sizi bu sefer de. Hayatın kendisi sınav değil midir zaten?

Yazımı Mevlana'nın çok sevdiğim bir şiiri ile bitirmek istiyorum:

Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
Sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın...

Eğer isteyen olursa ameliyatlatımdan biri ile ilgili, veyahut geçirdiğim hastalıklarla ilgili detaylı bir yazı daha hazırlayabilirim. Okuyan olur mu bilmiyorum fakat olursa umarım işine yarar. :)

Hocam çok iyi olmuş sonda dediğiniz yazıyı yazmanızı heyecanla bekliyorum.
 
Şahsen kendim de bacağımda tümör olduğundan ameliyat olmuştum, korkan arkadaşlar için evet tabii ki korkulacak bir şey yürüyüşe çıkmaya benzemiyor fakat kafamızda abartılan kadar değil. İzmir'in en iyi doktorunda ameliyat olduğumdan çok bilmişlik taslamak istemiyorum fakat doktorunuz iyiyse eğer gerçekten korkulacak hiçbir şey yok. Ameliyat sonrası diren çekim aşamasında da benim kalbim hopluyordu sonra bir baktım doktor benle muhabbet ederken çekmiş bile direni. Tek eğer bacak, karın gibi vücudunuzu taşıdığınız yerler üzerinden ameliyat olduysanız ilk 2 haftanız cehennem gibi geçiyor yürümek en basitinden oturmak bile zor. Fakat o da sonradan geçiyor tabii. Ameliyat olan ve olacak olan herkese geçmiş olsun!
 
Haklısınız hocam pikniğe gider gibi ameliyata gidiyoruz. 😂
Yemekler, pastalar, börekler...

Doktor işinde iyi ise pürüz çıkmıyor.
En son katarakt ameliyatına gitmiştik, ameliyat sorun değil de 80 km yolu 90 km/h ile gitmek problem. 😂

Kendim için de belki burun ameliyatı olabilirim, alerjim başlayınca burnumdan nefes alırken zorlanıyorum. :)
 
Selam herkese yeniden. Daha önce "Antidepresandan Çekinenlere" başlıklı bir konu oluşturup tecrübelerimi aktarmıştım. "... Çekinenlere" başlıklı konularımı özellikle sağlık alanında arttırıp tecrübelerimi paylaşmayı düşünüyorum. Özellikle insanlarının canını sıkan ve yıpratan konularda. Kanser dahil birçok problemle küçük yaşlarda cebelleşen biri olarak anlatacak birçok şeyim olduğunu düşünüyorum. Özellikle "Blog" olarak yazmıyorum ki soru-cevap fırsatımız olsun.

Gelelim konumuza. Ameliyatın kısa tanımı "operatörün, hastanın bir yerini kesme, hasta parçayı alma ve kestiği yeri dikme ya da yaralanma gibi olaylarda kesilen yerleri dikme yoluyla yaptığı sağaltım." olarak geçiyor. Ne kadar korkunç geliyor değil mi? Peki cidden öyle mi?

Okurken sıkılmamanız için tek tek bölümlere ayırıyorum.

Bölüm 1: Ameliyata karar verme süreci

Ben bu güne kadar 5 kez ameliyat geçirdim.

-Böbrek kanseri -Willms tümörü- (Sağ böbreğim alındı)
-Geniz Eti Ameliyatı (Geniz eti alma işlemi)
-Bademcik Ameliyatı (Bademcik alma işlemi)
-Sağ ayak bileği kırığı ameliyatı (Bileğim 3 farklı yerden kırıldı, tüm tutucu bağlarım koptu. Ameliyatta ise çeşitli platin, vida, çiviler takıldı. Bağlar tekrar yerine dikildi.)
-Ayak bileğine takılanların geri çıkarma ameliyatı

Kanser ve ayak bileği ameliyatına sonra değineceğim. Biz daha az hayati olanlardan başlayalım:

Geniz eti /Bademcik ameliyatı

Bu tarz nispeten "daha az hayati" ameliyatlar için karar vermek gerekiyor. Ameliyat oalacak mıyım, yoksa bu sıkıntıalrımla yaşamaya devam etmek mi istiyorum ikilemi üzerine. Ben her iki ameliyatta da çocuk sayılırdım, geniz etinde 7, bademcikte ise 12 yaşındaydım. Söz hakkım yoktu, fakat olsaydı da kabul ederdim.

Karar verme sürecindeki zorluk şu aslında, "cidden ameliyata girmeye değer mi" sorusuna yanıt bulmak. Çünkü acı bir gerçek var arkadaşlar, dünyanın en basit operasyonunda bile anesteziyi aldıktan sonra uyanmama riski var. Ne yazık ki bu böyle. Ancak anestezinin sebep olduğu hasta ölümleri oldukça azdır. Son 10 yılda anestezi nedeniyle ölüm riski 100 binde 1 oranındadır.

Gel gör ki daha 11 aylıkken Wilms Tümörü gibi illet bir hastalıkla baş etmiş, bebeklerini zar zor hayata tutundura bilmiş ve gerek maddi gerek manevi olarak oldukça yıpranmış olan ailem için 10.000.000'da 1 ihtimal bile oldukça can sıkıcı bir durumdu. Ancak nefes alma konusunda sıkıntılar yaşamaya başlayınca her iki ameliyatta da neticede olumlu karar verdiler. İki kez daha yattım o soğuk ameliyat yatağına.

Diğer iki ameliyatım aniden geliştiği için onlara alttaki bölümde değineceğim.

Bölüm 2: Ameliyat öncesi

Ameliyata karar verilir, tarihler konuşulur, randevular alınır ve o gün gelir çatar. Sabah erkenden çıkarsınız yola, anneniz, babanız, kardeşiniz, yakınınızda kim varsa o esnada en az sizin kadar heyecan kaplar içini. Hastanede yemek için yemekler hazırlanır, poşetlere koyulur, tatile gidecekmişsiniz gibi hazırlanılır tabiri caizse.
Tabii, travmatolojik bir olay (bacak kırığı gibi) ise tam tersi. Ambulans gelir, su gibi olmuş ayağınız sabitlenir, sedyeyle yüklerle sizi ambulansa. Doğru hastaneye... Çevrenizde kim varsa peşinize takılır gelir ambulansla birlikte. Kimisi meraktan kimisi de telaştan.
Ama ikisinde de ortak varacağınız bir nokta var; hastane.
Eğer ani bir ameliyatsa direkt bekleme alanına alınabilirsiniz. Sonrasında ameliyat. Ancak yukarıda bahsettiğim bademcik ameliyatı gibi bir ameliyatsa bahsi geçen opersayon, hastaneye varınca odanıza yerleşirsiniz önce. Yanınızdakiler de bir yandan eşyaları vs getirirken bir yandan da hemşireler sizle ilgileniyordur. Gerekliyse kan alınır, anestezi için gerekli birkaç soru sorulur. -ki burada dikkat edin, sigara içip içmediğiniz falan soruluyor. Ameliyata ilk defa girecekseniz rica edin, ailenizi çıkarıp sorsunlar-
Daha sonra size bir ameliyat önlüğü giydirirler.

Eki Görüntüle 1504915

Aynaya karşı şu şekil pozlar vermeniz muhtemel. Bakmayın komik durduğuna, dünyanın en rahat giysisidir kendisi. Ama bir o kadar savunmasız hissettirir,

Neyse, bütün prosedürler halledildikten sonra sıra gelir ameliyathaneye...

Bölüm 3: Ameliyathane

Sevdiklerinizle yavaş yavaş vedalaşırken bir hemşire gelir, sizi alıp yavaşça ameliyathaneye doğru yola çıkar. Şimdi bu noktada iki seçenek var.

Birincisi, siz daha odadayken sakinleştirici iğne vurulur, kafanız olur bir milyon. Hayatınızı en gamsız, en rahat, en yumuşak 15 dakikası. Size küfür etseler umurunuzda olmaz öyle diyeyim.

İkinci seçenek ise ameliyathanede rahatlatıcı gaz verilmesi. Temelde görevleri yanıdır, ama bana gaz çok daha rahatlatıcı gelmişti. Fakat; eğer ameliyathanede verilirse, ameliyathaneye girene kadar müthiş bir şekilde strese girme, çarpıntı yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Oranın atmosferi, soğuyor, kafanızı sabitlemeleri gibi şeyler adamı fena darlıyor. Ameliyathane yolu da bir türlü bitmiyor resmen.

Ama her iki türlü de rahatlatıyorlar sizi, sakin olun :)

Ameliyathaneye girdikten sonra doktorlar bir kez daha her şeyi kontrol eder. Vücudunuzun çeşitli bölgelerine nabzınızı, kalbinizi dinlemek için yapışkanlı aletlerden koyarlar filmlerdeki gibi. Kolunuzdaki damar yolundan bir ya da birden fazla ilaç verilebilir. Doktorlar genelde sizi rahatlatmak için konuşurlar bu evrede biraz.

Genel Anestezi

Tahminimce insanların en çok çekindiği noktaya geldik.

Anestezinin birçok türü avr ama ben özellikle başlıkta da belirtim, biz genel anestezinden bahsedelim.

Genel anestezi iki farklı şekilde yapabilirler. Hava veyahut kan yoluyla verilir vücuda. Ben ikisinden de deneyimledim. Kandan olan favorim sanırım. Önce damarı hafifçe yakar o koca şırıngadan akan sıvı. Daha sonra kelimeleriniz yavaşlar, kaslarınız gevşer, saçma bir ürpertiyle karışık bir mutluluk, sonrasında gözlerde saçma sapan şekiller ve kapanış.

Uykuya benzemiyor ama bu, sanki gözünüzü kapatıp açmışsınız gibi bir his. Bacak ameliyatım 6 saat sürmesine rağmen sanki 15 saniyeliğinde bayılmış gibi bir his gelmişti bana. Arası hiç yok yani.

Hava ile verilende de durumlar aynı, sadece doktorlar havayı uzaktan ya da eksik eksik verip biraz sizle şakalaşabilirler :) Bana doktorum havayı verirken takımımı sordu, sonra havayı biraz verip "hee fenerbahçelisin yani" dedi. Galatasaray demiştim halbuki. Ama o sersemlikle saçmalamaya başlamıştım. Oradakiler de gülüp eğlenmişti biraz.

Bir ara başlık açmak istiyorum:

Hayır efendim, uyanmazsınız. Uyansanız da acı hissetmezsiniz. Geçmişte olsa belki derdim ama, şu an sizi o kadar alete bağlıyorlar ki, nefes alış-verişinizden bile uyku-uyanıklık durumunuzu anlıyor anestezistler. LAfı gelmişken de söyleyeyim, anestezisler bütün ameliyat boyunca başınızda oluyor. Ara ara ilacı vermeye devam ediyorlar.

Bazı insanlar ameliyat esnasında uyandığını, sesler duyduğunu vs iddia ederler. Ancak hiçbiri acı hissetmez. Çünkü tam bir uyanıklık hali yaşanmaz, ve doktorlar ilacı fazla yüklememek için ara sıra dozu azaltırlar. Hastalar o evreye geçtiklerinde ise ilaç tekrar kaldığı yerden devam eder. Modern tıp seviyesine ulaştığımızdan beri tek bir hastanın uyanıp acıları hissettiği kayda geçmemiştir. Bahsettiğim sesleri duymalar vs acı hissi olmadığı için uyanıklık sayılmamaktadır.

Bölüm 4: Ameliyat sonrası

Eğer kaldığınız hastanede uyandırma odaları var ise şanslısınız. Hemşireler eşliğinde yavaş yavaş kendinize gelirsiniz. İnanılmaz ağır uykunuz gelir, uyanmak istemezsiniz anca vücut yavaş yavaş ayılır. Yazın ortasında dahi olsanız titremeye başlarsınız, dışarısı acayip soğuktur sizin için. Kesilen bölgeyi önce hissetmezsiniz. Ancak sonra öyle bir acı vurur ki... Sanki kesip geri dikmemişler gibi. Lanet olsun keşke girmeseydim dersiniz. Herhalde hiç geçmeyecek bu acı diye düşünürsünüz. Hemşireler sizinle konuşmaya başlar, sorular sorarlar. Sonra size acı seviyenizi sorup gerekli ilaçlar verilince birazcık rahatlarsınız. Tansiyonunuz ölçülür, kalp ritminiz kontrol edilir. Her şey normal işe yavaşça odanıza doğru yola çıkarılırsınız.

Ancak uyandırma odası yoksa YouTube'dakiler gibi ciddi dalga konusu olacak diyaloglar ortaya çıkabilir ailenizle :D Gerçi uyandırma odasında hemşirelerle ne diyoglar geçiyor merak etmiyor değilim de neyse...

Odaya geçtikten sonra yediğiniz ilaç miktarına bağlı olarak inanılma tuvaletiniz gelir, kuvvetle muhtemel iştahsızlık ve mide bulantısı yaşarsınız. İlk birkaç saat yataktan kalkmanıza izin verilmez. Denge bozukluğu-baş dönmesi yaşanır çünkü.

Acılarınız katlanılabilir hale dönene kadar hastanede yatırılırsınız genelde. Sürekli hemşireler gelir, ilaç takar, ilaç çıkarır, tansiyon ölçülür vs...

Bölüm 5: Kapanış

Aradan 1-2 gün geçtikten sonra rahatsınız artık. O yük kalkar sırtınızdan. Ameliyat çeşidinize göre size verilen diyetleri, egzersizleri uygularsınız, birkaç hafta sonra her şey normalse eski hayatınıza geri dönersiniz. Bu süreç de sizin hayatınızda bir tecrübe olarak rafa kaldırılır.

Geçmez dediğiniz her şey geçer, geçmezse azalır, azalmazsa unutulur. Bunu tekrar hatırlarsınız. Hayatın akışına yeniden kaptırırsınız kendinizi. Aradan aylar geçer, dönüp bakarsınız geçmişe, bir zamanlar hayatınızın merkezine koyduğunuz o derdin de çekip gittiğini görürsünüz. Başka bir sınava hazırlar hayat sizi bu sefer de. Hayatın kendisi sınav değil midir zaten?

Yazımı Mevlana'nın çok sevdiğim bir şiiri ile bitirmek istiyorum:

Allah der ki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler;
Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
Sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dostun olur.
Öyle garip bir dünya,
Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın...

Eğer isteyen olursa ameliyatlarımdan biri ile ilgili, veyahut geçirdiğim hastalıklarla ilgili detaylı bir yazı daha hazırlayabilirim. Okuyan olur mu bilmiyorum fakat olursa umarım işine yarar. :)
Konu değil de makale olarak oluştursaydın. Yazı çok güzel olmuş. Geçmiş olsun bu arada.
 
Haklısınız hocam pikniğe gider gibi ameliyata gidiyoruz. 😂
Yemekler, pastalar, börekler...

Doktor işinde iyi ise pürüz çıkmıyor.
En son katarakt ameliyatına gitmiştik, ameliyat sorun değil de 80 km yolu 90 km/h ile gitmek problem. 😂
Sormayın ya Muğla'da yaşıyorum o zamanlar birde 2020'nin başı virüsün yeni başladığı zamanlar işim iyice zorlaştı. Toplamda rahat 7-8 kez gidip gelmişimdir İzmir'e
 
Sormayın ya Muğla'da yaşıyorum o zamanlar birde 2020'nin başı virüsün yeni başladığı zamanlar işim iyice zorlaştı. Toplamda rahat 7-8 kez gidip gelmişimdir İzmir'e
Hocam gidip gelmesi mesele sadece, ben uykusuz kaldığım için şikayetçiyim o kadar. :)
1-2 ay dâhâ böyle geçecekte bitecek elbet.
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı