Popüler kültürden bağımsız ele alınacak bir konudur aynı zamanda. Aşkın dayatmayla farklı tanımlanması başka bir şey.
Zorla dayatılan aşk yalandır, gerçeklikten uzaktır.
Özellikle insanların telepatik yönlerinin kısıtlanması, karşıdakinin ne düşündüğünü anlamaması, onunla kendini bağdaştıramaması aşkın var olmamasına büyük nedendir.
Karşındaki insanın gerçekten ne düşündüğünü bilsen, seni etkileyecek düşünceleri ve özellikleri olsaydı kesinlikle bir etkilenme olurdu. Bu aşka mı yoksa başka bir şeye mi dönüşür, değişir.
Aşk genellikle toplumdan uzak, sadece yalnız yaşanan aksiyon içinde daha da ön plana çıkar. Deneyimlenmesi kaçınılmaz.
En zirve konumu da inanmamaktır. Seninle beraber aşka inanmamak isteyen, farklı hisseden, acılarla deneyimlemek isteyenlerin de kaçınılmaz sonudur.
Aşka inanmamak da aşkı doğurur. Aşk yalandır. Belirli bir yerden sonra aşık olunan kişinin sizi bırakması da vardır.
Bir insan düşün, sana bakar ve söyler. Seni eninde sonunda terk edeceğim, sana zarar vereceğim, verebilirim. Hiçbir şeyin garantisi yok.
Bu durumda ne oluşur sence? Gerçekçilik algısı.
Daha da derinlere inersiniz. Gerçekçilik algısının oluşturduğu bu duyguysal tetikleyici durumun da yalan bir hissiyat olduğunu düşünürsünüz.
O da sana katılır. Ona inanmak istemezsiniz. O da size inanmak istemez.
Yalan, yalan, yalan dersin, sonuç olarak uzaklaşmak istersin ondan.
Uzaklaştıkça aşk acısı, yanığı ortaya çıkar.
Bu da Stockholm ortaya çıkarır. Ondan uzak durmanın sana zarar verdiğini kabullenmek istemezsin, bu defalarca sürer. En sonunda sanki sana tecavüz ediyormuş duygusuna kapılırsın. Teslim olursun. Tekrar kaçarsın, tekrar yanarsın ve yine teslim olursun. Stockholm patates eder düşünceni.
Uzak kalınır, uzak da kalınabilir.
Özellikle Stockholm denilen şey aşkın en büyük dehasıdır. Bir insanı zorla elde etmek de aşkın temelini oluşturur. Zorla elde edilmek, zorla elde etmek. Stockholm direkt olarak karşıdakine tecavüz etmek değildir, onu zorla kendi aksiyonları, düşünceleri içerisine hapsedip elde etmektir.
Belki replikler, aksiyon vs. içinde başarım düşük olabilir ama bir insanın zorla elde edinilmesi de vardır.
Belki iyilik, iyi davranmak size yanlış gelir. Siz de şeytani bir kişiliğe tutulursunuz. O size daha gerçekçi gelir.
Ve aşkın en belirgin olduğu zaman, onunla yalnız kalmaktır. Onu tam anlamıyla anlamaktır.
Ondan kaçmaktır, onun senden kaçmasıdır.
Ve genellikle aşk birbiriyle yalnız kalan, ikili konuşmaların, aksiyonların baş başa yaşandığı mekanda daha belirgin olur.
Ve aşkın yalan olduğunu anlarsın, uzak durursun. Ama en nihayetinde birinden sadece etkilenirsin, bu aşk değildir. Etkilendiğin insanı kendine çekmek istersin, onu kendi dominantlığın içerisinde ezersin. Sonunda o sana gerçekten aşık olur.
Etkilenmek gerek, konuda da bahsettiğim üzere.
Aşk yalandır, yine noktası noktasına söyleyeyim. Yalan ama heybetlidir.
İçgüdüler bir aklın karar mekanizmasının nasıl tepki vermesi gerektiğine göre gelişmiştir.
Yani içgüdüsel görünen şey, senin kendi arzundur zaten. İçgüdülerin sana komutsal olarak yardım eder.
Doğa hiçbir zaman nankör değildir. Amacı sadece üreyen nesil değildir. Aynı zamanda deneyimleyen, yol arkadaşı bulan bir nesil de ister.
Hayır, insanın karekteristik özellikleri yüzüne yansır. Yüz mimiğinin, dış görünüşün temeli insanın içeride beslediği karekterin kendisidir. Karekterin dışa vurumu konuşmalara, mimiğe, fiziksel özelliklere yansır.
İnsan ruhu sevemez, insan ruhun düşüncesini sever.
Sever. Onun o bedene ait olmadığını bilir. Dış görünüş değişse de dışa vurum aynı kalır. Direkt karekteristik özelliklerini, kendisini, bilincini değiştirmiyor ya.
Onu yapıyorsa, o zaten kendi benliğinden kopmuştur, başka biri olmuştur.
Sevdiğin insanı başka yüzle görsen tanır mısın? Belki onun o benliğini sevmezsin, onun o görünüşü sevmezsin, sana yansıtamaz o gerçekçiliği.
İnsan güzelliğe tutulur, karekteristik dışa vuruma aşık olur.
Etkileyici etken karekteristik yapısıdır. Karekteristik burnu, yanağı, çenesi, alnı vs.