Merhabalar,
Tarihte Bediüzzaman lakabı ile isimlendirilen iki zat-ı muhterem var. Bunlardan birisi de
@Exotic 'in belirttiği gibi Bediüzzaman Said Nursi'dir. Bu zat Bediüzzaman lakabını kendi kendisine vermemiştir. İlimdeki üstünlüğüne hayran olan İslam ulemasınca bu lakabın verilmesi uygun görülmüştür.
İslam tarihinde bu şekilde lakap verilmesi örneği oldukça fazladır. Mesela Hz. Hamza'ya Allah'ın arslanı, Hz. Halid bin Velid'e Seyfullah (Allah'ın kılıcı), Hanefi mezhebi imamı Ebu Hanife'ye İmamı Azam (büyük imam) ve 1 sene içinde halkının mutluluk ve refaha kavuşmasına vesile olan örnek idareci Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz'e Hz. Ömer'e izafeten II. Ömer lakaplarının verilmesi gibi.
Tekrar söylemek gerekirse bu lakaplar lakabın sahibi olan kişi tarafından narsistlik, gurur veya kibir vesilesi olarak kendisine yakıştırılmamış aksine o şahsın faziletini takdir eden diğer şahıslarca bu lakapların verilmesi uygun görülmüştür. Bediüzzaman lakabı, Said Nursi'ye İstanbul ulemasınca verilmiştir. Bu ulema da sıradan yağcı, bayağı insanlar değildir. Ayrıca bu lakabın sahibi olarak Said Nursi her yerde kasıla kasıla gezmemiş aksine bütün ömrü savaşlar, hapishaneler ve mahkemelerle geçen çok kıymetli bir İslam alimidir.
Gelelim
@Silinen üye'ın el- eki ile ilgili açıklamasına Said Nursi'ye, Bediüzzaman lakabını veren İstanbul uleması olduğuna göre bahsettiğiniz basit dilbilgisi kuralını bilmemeleri mümkün mü? Hem de bu konu inançla ilgili sıkıntı doğurabilecek bir konu ise.
Not: Diğer Bediüzzaman lakabı verilen kişi Hz. Mevlana değil.