IIBySinyoRII
Kilopat
- Katılım
- 19 Ağustos 2014
- Mesajlar
- 138
- Çözümler
- 1
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
- Meslek
- Makina Mühendisi
Tarih boyunca insanlar yaşadıkları olayları açıklamaya çalışmıştır. Bu açıklamalar zamanla ayrışmış ve çeşitli bilgi kümeleri haline gelmiştir. Bugün yaşadığımız olayları açıklamak için kullanılabilecek en mantıklı sistemin Bilim olduğunu düşünüyoruz(Düşünmeyenler de var!).
Bilim çeşitli kuralları olan bilgi sistemidir. Bilgi sistemleri bilgi üretmeye yarar. Peki Bilim nasıl bilgi üretir ve Bilimin amacı nedir?
Öncelikle Bilimin amacı yalnızca bilmektir. İnsanlığı kurtarmak , doğayı korumak , icatlar çıkarmak gibi amaçları yoktur veya geri plandadır. Bilim bilinebileceğini düşündüğü her şeyi (neyin bilenebileceğine yine Bilim sisteminin kuralları dahilinde karar verilir) en doğru şekilde bilmek için kullanılan yöntemdir.( Bu iddiayı bir çok insan kabul eder herhalde) Bilim, doğru bilgi üretme tekeli midir? Kendi içinde dogma olmadığını iddia etse de, sizi belli şartlarda bilgi üretmeye ittiğinden aslında dogma mıdır? gibi sorular bilimin değil bilim felsefesinin sorularıdır. Burada onlara değinmeyeceğiz.
Bilimde önce gözlem yapılmalıdır. Bir gözlem yapılır ve bir doğa kanununu bulursunuz. Doğa kanunları( veya yasaları): Her gözlemimizde gerçekleşen ve belli sınırlar içerisinde aksi mümkün olmayan temel olaylara denir. Örneğin; dünya çerçevesinden bakarsak, kütlesi olan iki cismin birbirlerine yaklaşmaya çalışması veya öteki türdeşlerinden yalıtılmış popülasyonların nesiller boyunca değişeceği olguları birer doğa kanunlarıdır. Bu doğa kanunları etrafımıza bakınca herkesin gördüğü gerçeklerdir.
Doğa kanunlarını gözleyen insanlar, bunların sebepleri, koşulları gibi bir takım açıklamalar getirirler. Bu açıklamalara Hipotez denir. Örneğin; kütlesi olan cisimlerin birbirlerini çekmesi bir doğa kanunudur(Kütle Çekim Kanunu). Hipotezlerde, kütlesi olan cisimler neden birbirini çekiyor? Hangi şartlar altında bu olay gerçekleşiyor? gibi sorulara cevap verilmeye çalışılır. Tarihte bu sorulara ilk defa tutarlı cevabı veren Newton'dur. Newton ortaya attığı hipotezle kütle çekim kanununu bazı özelliklerini açıklamaya çalışmıştır. Aynı şekilde canlıların evrilişinin(Evrim bir kanundur) sebeplerini de tarih boyunca bir çok insan açıklamaya çalışmıştır.
Üretilen bir bilgi kümesinin bilimsel olması için test edilebilir olması gerekmektedir. Newtonun ortaya attığı hipotez test edilebilir ve doğru olup olmadığı gösterilebilirdi. Newton'un hipotezi 19. yy. ın sonlarına kadar defalarca test edilecek ve hepsinden sağ çıkıcak. Bu kadar çok sınamadan sağ çıkan hipotezlere veya hipotezler bütününe Teori denir. Bilimsel terminolojideki teori günlük kullanımdakinden farklıdır. Halk arasında yanlış bilinen bir şey de teorilerin kanıtlanıp kanun olacağını düşünmektir. Teoriler zaten kanıtlanmış bilgi kümesidir. Kanıtlanmış bir şeyi bir daha kanıtlamak ne demektir? Zaten teoriler kanunların detaylı açıklamalarıdır. İkisi birbirinden farklı şeylerdir. Newton cisimlerin yaklaşmasını Kütle Çekiminin Teorisi ile Darwin ise canlıların evrilişini Evrimin Teorisi ile ilk defa sınanabilir ve sınama sonucunda sınıfta kalmayan bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeple bugün bu iki bilim insanın ismini ezberliyoruz.
Son olarak günümüzde bilimde ki en önemli şey olan "yanlışlanabilirlik" ilkesinden bahsedelim. Bugün bir hipotezin yalnızca sınanabilir olması değil aynı zamanda yanlışlanabilir olması gerekmektedir. Deneyler hipotezi doğrulamak için değil, yanlışlamak için yapılmalıdır. Bir hipotezin kesin doğru olduğunu ancak sonsuz sayıda deneme ile bulabilirsiniz fakat yanlış olduğunu tek deneme ile keşfedebilirsiniz. Bu sebeple olayları açıklayan bilgiler elenerek ilerleme sağlanır. Ancak belli bir çerçevede tüm olasılıkları test etme ihtimaline sahip olabiliriz ve tüm şartlarda aynı sonucu alıyor olabiliriz. İşte Newton'un veya Darwin'in teorileri de belli çerçevede geçerli bir teoridir. Bu sebeple teorileri, çöpe atılabilecek veya belli alanlarda kullanılmaya devam edebilecek teoriler olarak ikiye ayırabiliriz.
Bilim Hiyerarşisi
Bilimler arasında bir hiyerarşi vardır. Çünkü evrenin oluşum süreci içerisinde zamanla ortaya çıkan şeyleri, farklı yaklaşımlarla inceleme ihtiyacı duyuluyor. Örneğin Fizik bilimi hiyerarşik olarak en üsttedir. Bu şu demek, diğer tüm bilimler fizik biliminin söylediklerine boyun eğmek zorundadır. Peki nasıl? Bunun cevabı evrenin tarihinde.
Kesin olarak biliyoruz ki evrenin oluşumundan itibaren fizik biliminin inceleme alanı başlıyor. 13.7 milyar yıl önce başlayan bir olaydan günümüze kadar olan her şey fizik biliminin kapsamı içindedir. Aynı şekilde atom altı boyutlardan galaksiler boyutuna kadar bulunan her şey yine fizik biliminin kapsamındadır. Evrenin oluşumundan 300.000 yıl sonra ilk atomlar oluşmaya başladı ve kimya doğdu. Kimya nedir sorusuna şöyle bir cevap verilebilir; Parçacıkların sahip olduğu bazı fiziksel özelliklerden(elektrik gibi) dolayı öteki parçacıklarda görülmeyen farklı olaylar oluşmaya başlıyor. Örneğin atomların sahip olduğu elektriksel özellikler, öteki parçacıklar arasında görülmeyen ama sadece atomlar arasında görünen bir dizi olaya sebep oluyor. İşte yalnızca atomlar arasında gözlenen bu olayları spesifik olarak inceleyen bilime Kimya diyoruz. Fizik ise atom da dahil olmak üzere tüm parçacıkları, ortak bir potada inceliyor.
Aynı şekilde Biyolojiyi de tanımlayabiliriz. Bazı kimyasal cisimler arasında(organik moleküller), öteki kimyasal cisimlerde görülmeyen olaylar gözlenmeye başlıyor. Bunun sonucu olarak ilkel canlılık beliriyor ve bu olayların spesifik olarak incelemek için Biyoloji denilen bir bilim doğuyor.
Şimdi aynı şeyi psikolojiye yapıcağız. Biyolojik cisimlerin bazılarında, ötekilerde görünmeyen bir dizi sistem oluşuyor(sinir sistemi) ve bunun sonucu olarak bu sisteme sahip canlılarda farklı olgular gelişiyor. Buradan sonra ise psikoloji bilimi devreye giriyor.
Son olarak sosyolojiye aynı şeyi yapıcaz. Psikolojik özelliğe sahip canlılardan bazılarında, yine ötekilerde görülmeyen bazı olgular keşfediliyor. Buradan sonra bu olguların incelenmesi için sosyoloji bilimi devreye giriyor.
Yukarıdaki resimde bu hiyerarşiyi şematize ettim. Buradan şunu anlayabiliriz. Hiyerarşik olarak üstte bulunan bilim alttakilere göre doğanın daha temel olgularını inceliyor. Alttaki bilimler ise kendinden daha temel olgular sonucu oluşan karışık olguları inceliyor. Olaylar karıştıkça o bilimde matematik kullanmak zorlaşıyor. Çünkü matematik basit bir dildir. Örneğin sosyoloji bilimi olayları matematik yerine Türkçe, Fransızca, İbranice gibi daha karmaşık dillerle çok daha başarılı bir şekilde açıklayabiliyor. Aynı şekilde Fizik de olayları matematik kullanmadan bu diller ile açıklayabilir ve açıklıyor da zaten ancak matematik kullanmanın bazı avantajları var.
Not: Okullarda fizik dersinde fizik bilimi değil, fizik biliminin matematiği öğretiliyor. Halbuki hiç matematik olmadan bile fizik öğretmek mümkündür. Zaten bu yüzden çocuklar çok başarısız çünkü öğrendikleri momentum'un ne olduğunu bilmiyor. Neden p=mv? Kütle ne? Kütleyle hızı çarpınca neden daha önce gözlenmemiş momentum denen bir özellik beliriyor? Gibi soruların cevaplarını matematikle öğretemezsiniz. İnsan dili kullanmak lazım.
Buradan şunu görebiliriz. Matematik bir bilim değildir. Uzun yıllar bize matematik bir dildir diye ezberletildi ancak sebebini bir türlü anlayamadık. "Nasıl yani aynı Türkçe gibi bir dilmi şimdi Matematik?" diyip inanmadık. Ancak evet aynı öyle bir dil.
Matematikte diller gibi bazı ön kabuller(aksiyom) ve bu ön kabullerden doğan belli kurallar çerçevesinde oluşturulmuş karmaşık cümleler veya paragraflar(teorem)dan oluşur.
Mühendislik Bilimmidir?
Kısa cevap Hayır değildir. Mühendislik bilimden faydalanarak birkaç şey yapmakla uğraşan bir prensiptir. Mühendisliğin bazı temel görevleri vardır. Bunlar basitçe şöyledir.
1- Yeni ürün veya çözüm geliştirmek.
2- Geliştirilmiş ürünü üretmek veya çözümü uygulamak.
3- Üretilmiş ürünün veya uygulanmış çözümün bakım ve onarımının yapmak.
Bu üç adım Mühendisliğin amacıdır diyebiliriz. Mühendisler bunları yapabilmek için Bilime hakim olmak zorundadır. Bilim inasanlarının doğayı anlamak için verdiği çabalara ve ürettiği bilgilere hakim olmalılar ki, bunlardan hangileri uygulanabilir bilgi? Hangi teori nerde işime yarar vs. gibi kestirimler yapabilsin. Ancak bizde mühendislik eğitimi alanlar bırakın güncel bilimi takip etmeyi, yukarıdaki son iki adımı yapabilmesi için gerekli olan bilim derslerine bile(Akışkanlar mekaniği, statik, elektromanyetik teori vs.) bunlar benim ne işime yarayacak gözüyle bakıyor. Sonrada bu insandan dünya ile yarışabilir düzeyde mühendislik bekleniyor. Eğitimin ilkokuldan itibaren köklü bir revizeden geçmesi gerekmekte. Ayrıca aldığı mekanik veya elektromanyetik dersini okuduğu mühendislik bölümüne ait bir konu zanneden binlerce mühendis dolu. Bu konuların fiziğin alt dalı olduğundan habersizler.
Dünyada makina mühendisleri, evrim teorisini makina mühendisliğine nasıl uyarlarız gibi çalışmalar yaparken, hatta geçen sene nobel kimya ödülünü alan kişi evrim teorisini kimya mühendisliğine uyarlayan bir kimya mühendisiydi. Biz 200 yıllık makina teorilerini öğrenmemeye zorlamakla, ne işimize yarıyacak demekle meşgulüz.
Maxwell, Faraday gibi bilim insanları bilgiyi üretti ve teoriyi kurdu. Tesla gibi mühendisler ise onların teorilerini kullanarak mükemmel buluşlar yaptı. Birisi bilime katkı yaptı diğeri mühendisliğe. Aslında Einstein mı Tesla mı sorusunun saçmalığını anlamak için iyi bir örnek bu. Aynı meslekten değiller ki. Birisi dünyanın en büyük bilim insanı diğeri mühendisi.
Sonuç olarak bilim, bilimsel yöntem, bilimsel hiyerarşi ve mühendislik-bilim ilişkisi hakkında özet bir yazı yazdım. Bu yazının ve şemaların tamamı bana aittir. Kopyalanması ve başka biryerde yayınlanması yasaktır. Okuyanlara teşekkür ederim.
Bilim çeşitli kuralları olan bilgi sistemidir. Bilgi sistemleri bilgi üretmeye yarar. Peki Bilim nasıl bilgi üretir ve Bilimin amacı nedir?
Öncelikle Bilimin amacı yalnızca bilmektir. İnsanlığı kurtarmak , doğayı korumak , icatlar çıkarmak gibi amaçları yoktur veya geri plandadır. Bilim bilinebileceğini düşündüğü her şeyi (neyin bilenebileceğine yine Bilim sisteminin kuralları dahilinde karar verilir) en doğru şekilde bilmek için kullanılan yöntemdir.( Bu iddiayı bir çok insan kabul eder herhalde) Bilim, doğru bilgi üretme tekeli midir? Kendi içinde dogma olmadığını iddia etse de, sizi belli şartlarda bilgi üretmeye ittiğinden aslında dogma mıdır? gibi sorular bilimin değil bilim felsefesinin sorularıdır. Burada onlara değinmeyeceğiz.
Bilimde önce gözlem yapılmalıdır. Bir gözlem yapılır ve bir doğa kanununu bulursunuz. Doğa kanunları( veya yasaları): Her gözlemimizde gerçekleşen ve belli sınırlar içerisinde aksi mümkün olmayan temel olaylara denir. Örneğin; dünya çerçevesinden bakarsak, kütlesi olan iki cismin birbirlerine yaklaşmaya çalışması veya öteki türdeşlerinden yalıtılmış popülasyonların nesiller boyunca değişeceği olguları birer doğa kanunlarıdır. Bu doğa kanunları etrafımıza bakınca herkesin gördüğü gerçeklerdir.
Doğa kanunlarını gözleyen insanlar, bunların sebepleri, koşulları gibi bir takım açıklamalar getirirler. Bu açıklamalara Hipotez denir. Örneğin; kütlesi olan cisimlerin birbirlerini çekmesi bir doğa kanunudur(Kütle Çekim Kanunu). Hipotezlerde, kütlesi olan cisimler neden birbirini çekiyor? Hangi şartlar altında bu olay gerçekleşiyor? gibi sorulara cevap verilmeye çalışılır. Tarihte bu sorulara ilk defa tutarlı cevabı veren Newton'dur. Newton ortaya attığı hipotezle kütle çekim kanununu bazı özelliklerini açıklamaya çalışmıştır. Aynı şekilde canlıların evrilişinin(Evrim bir kanundur) sebeplerini de tarih boyunca bir çok insan açıklamaya çalışmıştır.
Üretilen bir bilgi kümesinin bilimsel olması için test edilebilir olması gerekmektedir. Newtonun ortaya attığı hipotez test edilebilir ve doğru olup olmadığı gösterilebilirdi. Newton'un hipotezi 19. yy. ın sonlarına kadar defalarca test edilecek ve hepsinden sağ çıkıcak. Bu kadar çok sınamadan sağ çıkan hipotezlere veya hipotezler bütününe Teori denir. Bilimsel terminolojideki teori günlük kullanımdakinden farklıdır. Halk arasında yanlış bilinen bir şey de teorilerin kanıtlanıp kanun olacağını düşünmektir. Teoriler zaten kanıtlanmış bilgi kümesidir. Kanıtlanmış bir şeyi bir daha kanıtlamak ne demektir? Zaten teoriler kanunların detaylı açıklamalarıdır. İkisi birbirinden farklı şeylerdir. Newton cisimlerin yaklaşmasını Kütle Çekiminin Teorisi ile Darwin ise canlıların evrilişini Evrimin Teorisi ile ilk defa sınanabilir ve sınama sonucunda sınıfta kalmayan bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeple bugün bu iki bilim insanın ismini ezberliyoruz.
Son olarak günümüzde bilimde ki en önemli şey olan "yanlışlanabilirlik" ilkesinden bahsedelim. Bugün bir hipotezin yalnızca sınanabilir olması değil aynı zamanda yanlışlanabilir olması gerekmektedir. Deneyler hipotezi doğrulamak için değil, yanlışlamak için yapılmalıdır. Bir hipotezin kesin doğru olduğunu ancak sonsuz sayıda deneme ile bulabilirsiniz fakat yanlış olduğunu tek deneme ile keşfedebilirsiniz. Bu sebeple olayları açıklayan bilgiler elenerek ilerleme sağlanır. Ancak belli bir çerçevede tüm olasılıkları test etme ihtimaline sahip olabiliriz ve tüm şartlarda aynı sonucu alıyor olabiliriz. İşte Newton'un veya Darwin'in teorileri de belli çerçevede geçerli bir teoridir. Bu sebeple teorileri, çöpe atılabilecek veya belli alanlarda kullanılmaya devam edebilecek teoriler olarak ikiye ayırabiliriz.
Bilim Hiyerarşisi
Bilimler arasında bir hiyerarşi vardır. Çünkü evrenin oluşum süreci içerisinde zamanla ortaya çıkan şeyleri, farklı yaklaşımlarla inceleme ihtiyacı duyuluyor. Örneğin Fizik bilimi hiyerarşik olarak en üsttedir. Bu şu demek, diğer tüm bilimler fizik biliminin söylediklerine boyun eğmek zorundadır. Peki nasıl? Bunun cevabı evrenin tarihinde.
Kesin olarak biliyoruz ki evrenin oluşumundan itibaren fizik biliminin inceleme alanı başlıyor. 13.7 milyar yıl önce başlayan bir olaydan günümüze kadar olan her şey fizik biliminin kapsamı içindedir. Aynı şekilde atom altı boyutlardan galaksiler boyutuna kadar bulunan her şey yine fizik biliminin kapsamındadır. Evrenin oluşumundan 300.000 yıl sonra ilk atomlar oluşmaya başladı ve kimya doğdu. Kimya nedir sorusuna şöyle bir cevap verilebilir; Parçacıkların sahip olduğu bazı fiziksel özelliklerden(elektrik gibi) dolayı öteki parçacıklarda görülmeyen farklı olaylar oluşmaya başlıyor. Örneğin atomların sahip olduğu elektriksel özellikler, öteki parçacıklar arasında görülmeyen ama sadece atomlar arasında görünen bir dizi olaya sebep oluyor. İşte yalnızca atomlar arasında gözlenen bu olayları spesifik olarak inceleyen bilime Kimya diyoruz. Fizik ise atom da dahil olmak üzere tüm parçacıkları, ortak bir potada inceliyor.
Aynı şekilde Biyolojiyi de tanımlayabiliriz. Bazı kimyasal cisimler arasında(organik moleküller), öteki kimyasal cisimlerde görülmeyen olaylar gözlenmeye başlıyor. Bunun sonucu olarak ilkel canlılık beliriyor ve bu olayların spesifik olarak incelemek için Biyoloji denilen bir bilim doğuyor.
Şimdi aynı şeyi psikolojiye yapıcağız. Biyolojik cisimlerin bazılarında, ötekilerde görünmeyen bir dizi sistem oluşuyor(sinir sistemi) ve bunun sonucu olarak bu sisteme sahip canlılarda farklı olgular gelişiyor. Buradan sonra ise psikoloji bilimi devreye giriyor.
Son olarak sosyolojiye aynı şeyi yapıcaz. Psikolojik özelliğe sahip canlılardan bazılarında, yine ötekilerde görülmeyen bazı olgular keşfediliyor. Buradan sonra bu olguların incelenmesi için sosyoloji bilimi devreye giriyor.
Yukarıdaki resimde bu hiyerarşiyi şematize ettim. Buradan şunu anlayabiliriz. Hiyerarşik olarak üstte bulunan bilim alttakilere göre doğanın daha temel olgularını inceliyor. Alttaki bilimler ise kendinden daha temel olgular sonucu oluşan karışık olguları inceliyor. Olaylar karıştıkça o bilimde matematik kullanmak zorlaşıyor. Çünkü matematik basit bir dildir. Örneğin sosyoloji bilimi olayları matematik yerine Türkçe, Fransızca, İbranice gibi daha karmaşık dillerle çok daha başarılı bir şekilde açıklayabiliyor. Aynı şekilde Fizik de olayları matematik kullanmadan bu diller ile açıklayabilir ve açıklıyor da zaten ancak matematik kullanmanın bazı avantajları var.
Not: Okullarda fizik dersinde fizik bilimi değil, fizik biliminin matematiği öğretiliyor. Halbuki hiç matematik olmadan bile fizik öğretmek mümkündür. Zaten bu yüzden çocuklar çok başarısız çünkü öğrendikleri momentum'un ne olduğunu bilmiyor. Neden p=mv? Kütle ne? Kütleyle hızı çarpınca neden daha önce gözlenmemiş momentum denen bir özellik beliriyor? Gibi soruların cevaplarını matematikle öğretemezsiniz. İnsan dili kullanmak lazım.
Buradan şunu görebiliriz. Matematik bir bilim değildir. Uzun yıllar bize matematik bir dildir diye ezberletildi ancak sebebini bir türlü anlayamadık. "Nasıl yani aynı Türkçe gibi bir dilmi şimdi Matematik?" diyip inanmadık. Ancak evet aynı öyle bir dil.
Matematikte diller gibi bazı ön kabuller(aksiyom) ve bu ön kabullerden doğan belli kurallar çerçevesinde oluşturulmuş karmaşık cümleler veya paragraflar(teorem)dan oluşur.
Mühendislik Bilimmidir?
Kısa cevap Hayır değildir. Mühendislik bilimden faydalanarak birkaç şey yapmakla uğraşan bir prensiptir. Mühendisliğin bazı temel görevleri vardır. Bunlar basitçe şöyledir.
1- Yeni ürün veya çözüm geliştirmek.
2- Geliştirilmiş ürünü üretmek veya çözümü uygulamak.
3- Üretilmiş ürünün veya uygulanmış çözümün bakım ve onarımının yapmak.
Bu üç adım Mühendisliğin amacıdır diyebiliriz. Mühendisler bunları yapabilmek için Bilime hakim olmak zorundadır. Bilim inasanlarının doğayı anlamak için verdiği çabalara ve ürettiği bilgilere hakim olmalılar ki, bunlardan hangileri uygulanabilir bilgi? Hangi teori nerde işime yarar vs. gibi kestirimler yapabilsin. Ancak bizde mühendislik eğitimi alanlar bırakın güncel bilimi takip etmeyi, yukarıdaki son iki adımı yapabilmesi için gerekli olan bilim derslerine bile(Akışkanlar mekaniği, statik, elektromanyetik teori vs.) bunlar benim ne işime yarayacak gözüyle bakıyor. Sonrada bu insandan dünya ile yarışabilir düzeyde mühendislik bekleniyor. Eğitimin ilkokuldan itibaren köklü bir revizeden geçmesi gerekmekte. Ayrıca aldığı mekanik veya elektromanyetik dersini okuduğu mühendislik bölümüne ait bir konu zanneden binlerce mühendis dolu. Bu konuların fiziğin alt dalı olduğundan habersizler.
Dünyada makina mühendisleri, evrim teorisini makina mühendisliğine nasıl uyarlarız gibi çalışmalar yaparken, hatta geçen sene nobel kimya ödülünü alan kişi evrim teorisini kimya mühendisliğine uyarlayan bir kimya mühendisiydi. Biz 200 yıllık makina teorilerini öğrenmemeye zorlamakla, ne işimize yarıyacak demekle meşgulüz.
Maxwell, Faraday gibi bilim insanları bilgiyi üretti ve teoriyi kurdu. Tesla gibi mühendisler ise onların teorilerini kullanarak mükemmel buluşlar yaptı. Birisi bilime katkı yaptı diğeri mühendisliğe. Aslında Einstein mı Tesla mı sorusunun saçmalığını anlamak için iyi bir örnek bu. Aynı meslekten değiller ki. Birisi dünyanın en büyük bilim insanı diğeri mühendisi.
Sonuç olarak bilim, bilimsel yöntem, bilimsel hiyerarşi ve mühendislik-bilim ilişkisi hakkında özet bir yazı yazdım. Bu yazının ve şemaların tamamı bana aittir. Kopyalanması ve başka biryerde yayınlanması yasaktır. Okuyanlara teşekkür ederim.