Başlıktan çıkarılacak dersler:
1) Bir konuya duygusal bakanların sayısı, objektif bakanlara yakın ya da onlardan fazlaysa o konu "tartışılamaz". Önce duygusal yaklaşımların denklemden uzaklaştırılması gerekir. Milliyetçilik duygusu, yaklaşık 1400 yaşında bir duygudur. Artık insanların doğduğu andan itibaren her öğrendikleri bilginin içinde yudum yudum yer alır. Haliyle ondan sıyrılıp, ülkelere bir ürün gibi yaklaşıp, "alıcı gözle" bakmak herkes için aynı kolaylıkla değildir.
2) Yukarıda anlattığım da kötü bir şey değildir. Bir bağlılık duygusu özünde kötü değildir zaten. Ancak bu, bağlılık duygularının tartışmayı imkansız hale getiren unsurlar olduğu gerçeğini de değiştirmez.
3) Ülkemizle ilgili can sıkan ve özellikle gençleri bıktıran asıl nokta; bugünümüzün dünden kötü olması ve yarınımızın ise daha da kötü görünüyor olmasıdır. Ekonomi, kültür, şiddet, eğitim, bilim gibi başlıklarda sürekli kötüye giden bir halde yaşıyoruz. Bu kötüye gidişat, ülkemizin ülke olarak daha da göze batmasına sebep olan ana unsur bence.
4) Arada sırada bahsedilen "diğer ülkelerde durum daha kötü, orada kadınları kesip akşam çorbaya katıyorlarmış" konusuna azıcık değineyim. İlk olarak Japonya'yı aradan çıkaralım. Japonya; Türkiye'nin teknolojide aşırı gelişmiş, seksi tabu olmaktan çıkarmış halidir. Diğer karakteristik özellikleri bize oldukça benzer. Ataerkil yapısı tartışılmaz, büyüklere saygıda kusur edilmez, kadın erkekten düşük seviyededir. Kafa karıştıran bir "aynı anda açık ama aynı anda tartışılamaz unsurlarla dolu" bir kültürü vardır. Bu yüzden çok yüksek intihar oranına sahiptir.
Avrupa'ya gelelim. Öncelikle, "Avrupa'da kadın ölümleri daha fazla, orada kadına karşı işlenen suçların sayısı daha fazla" gibi söylemleri bir açıklığa kavuşturalım. Bu tip anketlerde yasal farklılıklar ele alınmıyor. Örneğin, Hollanda'da bir kadının size 3 kez hayır demesinden sonra hala onunla konuşmaya çalışıyorsanız (bakın, konuşmak sadece) suç işlemiş sayılıyorsunuz. Veyahut, bir kadın istememesine rağmen kocası (evet, kocası) onunla anal ilişki yaşamakta ısrarcı ise kadının mahkeme başlatma hakkı bulunuyor.
Hatırı sayılır miktarda Avrupa ülkesinde böyle hassas kanunlar var. Parkta (umuma açık yerlerde) bir kadına gidip tanışma esnasında elinizi omzuna koydunuz diye sıkıntı yaşayabilirsiniz. İşte o anketlerde böyle suçlar yer alıyor. O yüzden bizim ülkemizin anketlerdeki görüntüsü daha iyi çıkıyor. Zira bizde çoğu şey suç sayılmaz iken, sayılanların bir çoğu da mahkemeye kadar gitmiyor.
Ülkemizde bu tip davaları görmek imkansızdır. Çünkü kültürümüzü yoruma açıklığı bir yana, insanlar da çok kolay yalan söyleyebilmekte ve kadınlar kendilerini anlatmakta zorluk yaşamaktadırlar.
Kanundan önce müdahale etmek yine kültürümüzün bir parçasıdır. Bundan 20 yıl önce polise giden bir kadın dayak yediğini söylediğinde o polis gidip kocasıyla sert bir konuşma yapabiliyordu. Bugün polise giden kadına "sen de kocanın dediğini yap azıcık" deniliyor.
5) Son olarak; dünyanın bütün ülkelerinde, hatta bütün sokaklarında suç işlenmiştir. Tarihi temiz yer yoktur. Bunu da bir argüman olarak sunmak anlamsızdır. Yani gitmek isteyen birine "başka yer gidince orası da kötü, orada böyle şeyler yok mu sanıyorsunuz" cümlesini kurduğunuzda geçerli bir karşıt düşünce sunmuş olmuyorsunuz. Biraz düşünen herkes dünyada suçun olmadığı bir ülkenin var olmadığını farkındadır zaten.