Karındeşen
Hectopat
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
Biliyorsunuz Çin fight Club'ın sonunu değiştirmişti, değiştirdiği sonra hiçbir şey patlamıyor ve durden tedaviye götürülüyor, aslında romanda buna çok benzer şekilde bitiyor.
Çin'in koyduğu son.
burada tylerin ipuçlarının takip edilerek patlayıcıların imha edildiği söyleniyor, ve tyler 2012 yılında akıl hastanesinden çıkıyor.
"Tyler'ın ipuçlarını takip eden polis planın farkına varmakta gecikmedi, tüm suçluları tutukladı, bombaların patlamasını başarılı bir şekilde engelledi. Mahkemenin ardından tyler akıl hastanesine gönderilerek psikolojik tedavi gördü. 2012'de hastaneden taburcu edildi.”
kitapta geçen repliğe bakalım; dövüş kulubü #25
Gökyüzünde polis helikopterlerinin vup vup vup diye yaklaşan sesi duyuluyor.
Gidin, diye bağırıyorum. Gidin buradan. Bu bina havaya uçacak.
"Biliyoruz," diye bağırıyor marla.
Benim için bayağı bayağı bir ilahi tecelli anı bu.
Ben kendimi öldürmüyorum, diye bağırıyorum. Tyler'ı öldürüyorum.
Ben Joe'nun sabit diskiyim.
Her şeyi hatırlıyorum.
"Aşık falan olduğumdan değil," diye bağırıyor marla, "ama sanırım ben de senden hoşlanıyorum."
Marla Tyler'dan hoşlanıyor.
"Hayır, senden," diye bağırıyor marla. "aradaki farkı biliyorum."
sonra, hiçbir şey.
hiçbir şey patlamıyor.
Silahın namlusu sağlam yanağımın içinde, tyler, diyorum, Nitro'yu parafinle karıştırdın, öyle değil mi?
parafin asla işe yaramaz.
Bunu yapmak zorundayım.
Polis helikopterleri.
Ve tetiği çekiyorum.
Tanrı babamın evinde pek çok konak var. Tetiği çektiğimde, tabii ki öldüm ben. Yalancı. Ve tyler da öldü. Polis helikopterleri uğultuyla bize doğru yaklaşırken, marla ve kendilerini kurtarmaktan aciz bütün o insanlar oraya toplanmışken, hepsi beni kurtarmaya çalışırken, ben o tetiği çekmek zorundaydım. Gerçek hayattan daha iyiydi bu. Ve hayattaki tek kusursuz anınız sonsuza kadar sürmeyecektir. Cennette her şey beyaz üstüne beyaz. Uydurukçu. Cennette sadece lastik tabanlı, ses çıkarmayan pabuçlar var. Cennette uyuyabilirim. Cennette insanlar bana mektup yazıyor, unutulmadığımı söylüyorlar kahramanları olduğumu söylüyorlar. İyileşecekmişim, öyle diyorlar. Buradaki melekler eski Ahit'ten çıkmışa benziyor. Vardiyalı çalışan sayısız melekten ibaret bir cennet personeli. Gündüz vardiyası akşam vardiyası, gece vardiyası. Yemeklerinizi bir tepsiyle önünüze getiriyorlar. Yemeğin yanında, küçük kâğıt kaplara konmuş ilaçlar oluyor. Oyuncak bebek dünyasının oyuncak eşyaları. Ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı'yla bir görüşme yaptım. Arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. Tanrı bana dedi ki: "neden?" neden bu kadar çok acıya sebep oldun? Her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? Eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunu göremedin mi? Hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun? Karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı'ya baktım. Ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı. Bizler eşsiz değiliz. Süprüntü ya da pislik de değiliz.
Biz sadece biziz. Biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok. Tanrı diyor ki: "hayır, bu doğru değil." peki. Öyle olsun. Neyse ne. Tanrı'ya akıl öğretmek bana kalmadı ya. Tanrı bana ne hatırladığımı soruyor. Her şeyi hatırlıyorum. Tyler'ın silahından fırlayan, öbür yanağımı delip geçerek suratıma bir kulağımdan öbür kulağıma kadar uzanan kertikli bir gülümseme konduran kurşunu hatırlıyorum. Evet, tıpkı öfkeli bir cadılar günü balkabağı gibi. Japon iblisi. Hırs ve açgözlülük canavarı. Marla yeryüzünde kaldı. Oradan bana mektuplar yazıyor. Bir gün beni geri götürecekler miş, öyle diyor. eğer cennette telefon olsaydı, cennetten Marla'ya telefon eder ve "alo," dediği anda telefonu kapamazdım. "merhaba," derdim, "ne var ne yok? Her şeyi anlat bana." ama ben geri dönmek istemiyorum. Daha değil. Neden derseniz, istemiyorum işte. Çünkü zaman zaman, bir gözü morarmış ya da alnına dikişler atılmış birileri bana yemek tepsimle ilaçlarımı getiriyor ve diyor ki: "sizi özlüyoruz, mr. Durden." veya kırık burunlu biri elindeki paspası sürüyerek yanımdan geçip giderken bana fısıldıyor: "her şey planladığımız gibi yürüyor." fısıldıyor: "medeniyeti altüst edeceğiz. Dünyayı daha iyi bir yere çevireceğiz." fısıldıyor: "aramıza geri dönmenizi dört gözle bekliyoruz."
sonuç;
romana daha yakın bir son fakat aynısı değil, ben 2 sonuda seviyorum aslında, patlamaması daha trajik, ama patladığı son gerçekten havalıydı.
Sizin düşünceleriniz nedir?
Çin'in koyduğu son.
burada tylerin ipuçlarının takip edilerek patlayıcıların imha edildiği söyleniyor, ve tyler 2012 yılında akıl hastanesinden çıkıyor.
"Tyler'ın ipuçlarını takip eden polis planın farkına varmakta gecikmedi, tüm suçluları tutukladı, bombaların patlamasını başarılı bir şekilde engelledi. Mahkemenin ardından tyler akıl hastanesine gönderilerek psikolojik tedavi gördü. 2012'de hastaneden taburcu edildi.”
kitapta geçen repliğe bakalım; dövüş kulubü #25
Gökyüzünde polis helikopterlerinin vup vup vup diye yaklaşan sesi duyuluyor.
Gidin, diye bağırıyorum. Gidin buradan. Bu bina havaya uçacak.
"Biliyoruz," diye bağırıyor marla.
Benim için bayağı bayağı bir ilahi tecelli anı bu.
Ben kendimi öldürmüyorum, diye bağırıyorum. Tyler'ı öldürüyorum.
Ben Joe'nun sabit diskiyim.
Her şeyi hatırlıyorum.
"Aşık falan olduğumdan değil," diye bağırıyor marla, "ama sanırım ben de senden hoşlanıyorum."
Marla Tyler'dan hoşlanıyor.
"Hayır, senden," diye bağırıyor marla. "aradaki farkı biliyorum."
sonra, hiçbir şey.
hiçbir şey patlamıyor.
Silahın namlusu sağlam yanağımın içinde, tyler, diyorum, Nitro'yu parafinle karıştırdın, öyle değil mi?
parafin asla işe yaramaz.
Bunu yapmak zorundayım.
Polis helikopterleri.
Ve tetiği çekiyorum.
Tanrı babamın evinde pek çok konak var. Tetiği çektiğimde, tabii ki öldüm ben. Yalancı. Ve tyler da öldü. Polis helikopterleri uğultuyla bize doğru yaklaşırken, marla ve kendilerini kurtarmaktan aciz bütün o insanlar oraya toplanmışken, hepsi beni kurtarmaya çalışırken, ben o tetiği çekmek zorundaydım. Gerçek hayattan daha iyiydi bu. Ve hayattaki tek kusursuz anınız sonsuza kadar sürmeyecektir. Cennette her şey beyaz üstüne beyaz. Uydurukçu. Cennette sadece lastik tabanlı, ses çıkarmayan pabuçlar var. Cennette uyuyabilirim. Cennette insanlar bana mektup yazıyor, unutulmadığımı söylüyorlar kahramanları olduğumu söylüyorlar. İyileşecekmişim, öyle diyorlar. Buradaki melekler eski Ahit'ten çıkmışa benziyor. Vardiyalı çalışan sayısız melekten ibaret bir cennet personeli. Gündüz vardiyası akşam vardiyası, gece vardiyası. Yemeklerinizi bir tepsiyle önünüze getiriyorlar. Yemeğin yanında, küçük kâğıt kaplara konmuş ilaçlar oluyor. Oyuncak bebek dünyasının oyuncak eşyaları. Ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı'yla bir görüşme yaptım. Arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. Tanrı bana dedi ki: "neden?" neden bu kadar çok acıya sebep oldun? Her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? Eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunu göremedin mi? Hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun? Karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı'ya baktım. Ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı. Bizler eşsiz değiliz. Süprüntü ya da pislik de değiliz.
Biz sadece biziz. Biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok. Tanrı diyor ki: "hayır, bu doğru değil." peki. Öyle olsun. Neyse ne. Tanrı'ya akıl öğretmek bana kalmadı ya. Tanrı bana ne hatırladığımı soruyor. Her şeyi hatırlıyorum. Tyler'ın silahından fırlayan, öbür yanağımı delip geçerek suratıma bir kulağımdan öbür kulağıma kadar uzanan kertikli bir gülümseme konduran kurşunu hatırlıyorum. Evet, tıpkı öfkeli bir cadılar günü balkabağı gibi. Japon iblisi. Hırs ve açgözlülük canavarı. Marla yeryüzünde kaldı. Oradan bana mektuplar yazıyor. Bir gün beni geri götürecekler miş, öyle diyor. eğer cennette telefon olsaydı, cennetten Marla'ya telefon eder ve "alo," dediği anda telefonu kapamazdım. "merhaba," derdim, "ne var ne yok? Her şeyi anlat bana." ama ben geri dönmek istemiyorum. Daha değil. Neden derseniz, istemiyorum işte. Çünkü zaman zaman, bir gözü morarmış ya da alnına dikişler atılmış birileri bana yemek tepsimle ilaçlarımı getiriyor ve diyor ki: "sizi özlüyoruz, mr. Durden." veya kırık burunlu biri elindeki paspası sürüyerek yanımdan geçip giderken bana fısıldıyor: "her şey planladığımız gibi yürüyor." fısıldıyor: "medeniyeti altüst edeceğiz. Dünyayı daha iyi bir yere çevireceğiz." fısıldıyor: "aramıza geri dönmenizi dört gözle bekliyoruz."
sonuç;
romana daha yakın bir son fakat aynısı değil, ben 2 sonuda seviyorum aslında, patlamaması daha trajik, ama patladığı son gerçekten havalıydı.
Sizin düşünceleriniz nedir?