Bazı arkadaşlar Kanal İstanbul ile kazanç sağlanacağını ileri sürmüşler ama madde açıktır:
"Montrö Türk Boğazlar Sözleşmesi'ne göre Boğazlardan geçiş yapan savaş gemilerinden ücret alınmıyor. Ancak, ticaret gemileri, Türk Boğazlarından herhangi bir limana uğramaksızın geçiş yapsa bile ücret ödüyor. Kılavuzluk ve römorkör hizmetleri ile sağlık denetimi de ücrete tabi."
Eğer bu Kanal İstanbul, maddi açıdan kendisini amorti edecekse geçiş fiyatının belirli bir seviyede olması gerekir. Mevcut proje YİD (Yap-İşlet-Devret) modeliyle yapılacağı için yine bir geçiş garantisi söz konusu olacak ve karşılanmama durumunda yakın dönemde yapılan Zafer Havalimanı, Osmangazi Köprüsü ve Şehir Hastaneleri'nde de olduğu gibi oluşan fark devletten yani yurttaşlardan ödenecektir. Kaldı ki Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna dışında sayısal olarak fazla kıyısı bulunmayan ülkeleri kapsayacak bu kanalın ne denli bir kazanç getireceğini de hep birlikte göreceğiz.
Bu ülkenin: Var olan topraklarını yenilikçi tarım teknikleri, eğitimini uzun soluklu projelerle, teknolojisini ödenek sağlayarak ve AR-GE destekleyici hareketlerle desteklemek yerine İstanbul'a daha fazla yük bindirmenin bir manası olmadığını düşünüyorum. Kore Savaşı'nda bulunduğumuz coğrafyadan Samsung, Hyundai, LG gibi firmalar çıkmışsa "her yapılan işe destek vererek" değil. Eleştiriye açık ve toplumcu bir bakış açısıyla kazanılacaktır. Diğer yanda Kuzey Kore'nin nasıl yöneltildiği de ortadadır. "İsteseniz de istemesiniz de: Kanal İstanbul yapılacak!" söyleminde bir çoğulculuk varsa ve çoğulculuğu ülkenin sadece bazı insanları görebiliyorsa bir tuhaflık vardır.