İncellik hakkında ne düşünüyorsunuz?

  • Konuyu başlatan Xj9
  • Başlangıç Tarihi
  • Mesaj 172
  • Görüntüleme 27B
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
"İncel" olarak nitelendirilen bir insanın -ki ben böyle ayrımları kullanmam- kendisine karşı bakış açısı olumlu yöndeyse bu niteliğin geçerliliği nedir? Sonuçta göreceli meseleler üzerinden oluşturulmuş kriterlerden bahsediyoruz.
 
Boyun 1.80'den kısa, çirkin ve kötü fiziksel özelliklere sahipsen incel oluyorsun. Yakışıklı ve asosyal olanlar kadınların gözünde gizemli olurken çirkin olan erkekler ucube oluyor.
Bir gecede incel olduk.
 
@Xj9 Tehlikeli olan; fikirler değil, insanın fikirlerle olan ilişkisi neticesinde oluşan algılayış şeklidir. Bu suç teşkil eden eylemler de bireysel kararlarla ilgilidir. Suçlunun fikri önemli değildir. Suçu nezdinde değerlendirilmelidir. Eğer sorun, kaynağı bulmak ise; o kişinin geçmişte neler yasadığına ya da nasıl bir ortamda büyüdüğüne veya zihinsel durumuna vb. hallere bakmak gerekir.
Manipülasyon, harekete geçirme, yönlendirme ve etkilemedir. Blackpill felsefesi kitleleri etkiler ve yönlendirir, kitleleşme sonucu kolektif bir ruh kazanır, insanlığa zararı olur. Bir zamandan sonra ise önüne geçilemez bir hal alır. Birleşik devletlerde olduğu gibi.
1.75'im, çirkinim, asosyalim ama zorunlu bakir falan değilim. :D İnsanları genellemeyi ve kategorileştirmeyi bıraksak artık. Tıpkı tipe önem vermeyen kızların var olduğu gibi, sadece suratıyla bir şeyler başarmayan erkekler var.
Ya çok çirkin değilsindir, ya paran vardır yada kız arkadaşın sana oranla çirkindir, yada tamamen şans. Bende dahil çevremdeki tipi az biraz kötü olan fakir arkadaşlarımın hiçbir zaman sevgilisi olmadı.
"İncel" olarak nitelendirilen bir insanın -ki ben böyle ayrımları kullanmam- kendisine karşı bakış açısı olumlu yöndeyse bu niteliğin geçerliliği nedir? Sonuçta göreceli meseleler üzerinden oluşturulmuş kriterlerden bahsediyoruz.
Göreceli değildir, fenotipteki artı ve eksi özellikler bellidir,(bazı coğrafyalarda ufak tefek başkalaşımlar olsa da) çünkü yüzyıllar önce kadınlar eşlerini gücüne ve fiziksel özelliğine göre seçerdi. Kendilerini ve yuvasını koruyabilen, avlanabilen, üstünlük kurabilen erkekler avantajlı ve alfaydı. (hayvanlar aleminde geyiklerde keza böyle, iki erkek kavga eder dişi güçlü olana gider) Günümüzde ise bu fiziksel özelliklere evrildi, bu fiziksel özellikler ise kadınların ilkel iç güdülerinden biri olan korunma ve kollanma arzusuyla alakalı. Bu yüzden bir erkek için cro-magnon çene, hunter eye, geniş omuz, ufak burun ve uzun boy önemlidir.
Bu incel, blackpill, redpill.. terimleri sosyolojide yok. İnternet kültüründen çıkma kelimeler.
Yüzeysel olarak cevap verecek olursam eğer. Ezberden ziyade ezber bozmak önemlidir. Bunlar sosyolojide yoksa eklenmelidir. (Sosyoloji hakkında bilgim yok)
 
Manipülasyon, harekete geçirme, yönlendirme ve etkilemedir. Blackpill felsefesi kitleleri etkiler ve yönlendirir, kitleleşme sonucu kolektif bir ruh kazanır, insanlığa zararı olur.

Yalnız, psikolojik manipülasyon ile bu dediğinizin pek bir ilişkisi yok. Sizin baktığinız sekilde değerlendirilirse, her fikir manipülatiftir.
 
Yalnız, psikolojik manipülasyon ile bu dediğinizin pek bir ilişkisi yok. Sizin baktığinız sekilde değerlendirilirse, her fikir manipülatiftir.
İlişkisi var, her fikri manipülatif hale getirip kitleleri yönetebiliriz.
 
İlişkisi var, her fikri manipülatif hale getirip kitleleri yönetebiliriz.

Onu diyorum zaten. Fikir ya da düşünce ayrı bir olgudur, manipülasyon ise ayrı bir olgudur. Buna afili isimler koyarak, bir takım garip ayrımlar yaratmak pek de işlevsel değildir.
 
Kadınlar doğası gereği Hipergramiktir, doğal olarak kendisini koruyacak, kollayacak veya faydalanacak erkeklerin arasından kendisine en yüksek standart sağlayabilecek olan erkekleri eş olarak seçer. (İki erkek geyiğin kavga etmesi, dişi geyiğin kazanan geyikle çiftleşmesi gibi) Erkekler ise Poligamiktir, doğada birden fazla kadını döllemek için sürekli şansını dener, bazı zayıf erkekler ise hiyerarşiyi baştan kaybettiğinin bilincinde olduğu veya hoşlanmadığı için hiçbir zaman şansını denemez, bu yüzden kadın ile erkeğin cinsel pazar değeri birbirine denk değildir, kadın tarafı seçen taraf olduğundan yarışı kaybeden erkekler açıkta kalır ve hiçbir zaman eşleşemez. Kadın doğası gereği sağlayıcı erkekleri seçtiği için onların erkeklere olan sevgisi bir kızın babasına olan sevgisi gibidir. Aynı zamanda hipergramik doğaları ve çocuk yapma yeteneği onları çoğu konuda erkekten daha az yetenekli yapmaktadır, doğada kadının temel görevi çocuğu beslemek ve ölmemesini sağlamaktır.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Arthur Schopenhauer'dan bazı alıntılar.

Schopenhauer 1788-1860 yılları arasında yaşamış Alman bir filozof, yazar ve eğitmendir.Aşağıda yer verdiğim cümleler tamamen ona ait olup tarafımca hiçbir değişiklik yapılmamıştır.”Aşka ve Kadınlara Dair-Aşkın Metafiziği-” adlı kitabının ‘Kadınlara Dair’ bölümünden alınmıştır.

-Kadınların zihinsel olsun bedensel olsun, büyük işler için yaratılmamış olduklarını anlamak için görüntülerine bakmak yeterlidir. Onlar hayatın cefasını yaptıklarıyla değil katlandıklarıyla çekerler.

-Onların hayatı erkeğinkinden daha sakin, daha yumuşak ve daha önemsiz bir şekilde sürmeli ve esas itibariyle ne çok fazla mutlu ne çok fazla mutsuz olmalılar.

-Tek kelimeyle onlar bütün hayatları boyunca koca çocuklardır, çocuk ile gerçek anlamda bir insan olan yetişkin erkek arasında bir orta nokta, bir ara merhaledirler.

-Ciddi bir şekilde dikkat ve emek sarf ettikleri tek şey, aşk, sevdiklerinin gönlünü kazanma, yahut giyim kuşam, cilt bakımı, dans etme ve bunlarla bağlantılı olan her şeydir.

-Erkek, akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerinin olgunluğuna 28 yaşından önce nadiren ulaşır; kadınlar ise, henüz 18 yaşlarında… Fakat kadınların durumunda bu çok zayıf ve dar sınırlar dahilinde gerçekleşir. Bu sebepten ötürüdür ki kadınlar, bütün hayatları boyunca çocuk kalırlar , çünkü her zaman içinde bulundukları ana sıkı sıkıya bağlı kalarak sadece kendilerine en yakın olanı, olmak üzere olanı görürler, gerçek yerine bir şeyin görünüşüne teslim olurlar ve en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler.

-Kadınlar zihni bakımdan dar görüşlüdürler(miyopturlar), zira sezgiye dayalı kavrama melekeleri kendilerine en yakın olanı çok çabuk ve berrak bir şekilde algılarsa da, görüş alanları çok dardır ve uzakta olan şeyleri ihata edemez. Dolayısıyla, elan mevcut olmayan ya da geçip gitmiş veya gelecekte olacak olan her şey onları erkeklerden çok daha az etkiler. Bu yüzdendir ki aşırılık ya da ölçüsüzlüğe daha büyük bir eğilim sergilerler ve öyle zamanlar olur ki bu eğilim çılgınlık derecesine varır.

-Kadınlar içten içe, mümkünse kocalarının sağlığında, ama her halùkarda ölümlerinden sonra, istedikleri gibi harcayıp rahatça yaşayabilmeleri için, erkeklerin para kazanmak için yaratıldıklarını düşünürler. Kocalarının, kazandıklarını ev idare etmeleri için kendilerine teslim etmeleri onların bu inançlarını güçlendirir.

-Kadınlar erkeklerden daha fazla şimdiki zamanda yaşarlar ve içinde bulundukları bu an tahammül edilebilirse çok daha keskin ve kararlı bir şekilde onun tadını çıkarırlar. Kadınlara mahsus neşenin kökeni işte budur ve onları erkeklerin efkarını dağıtmak (ya da eğlendirmek) ve ihtiyaç duyulduğunda, yani tasa ve endişe ile bunaldıklarında erkeği teselli etmek için uygun hale getirir.

-Eski zamanlarda Almanların yaptığı gibi, güç ve nazik meselelerde kadınlara danışmak hiçbir surette hafife alınacak bir mevzu değildir, çünkü onların meseleleri kavrayış ve değerlendiriş şekli bizimkinden oldukça farklıdır.

-Kadınlar; adalet, dürüstlük ve vicdanla ilgili meselelerde erkeklerden daha aşağıdır. Burada da, yine muhakeme melekelerinin zayıflıkları nedeniyle mevcut, sezgisel olarak algılanabilir ve gerçekliği hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık olan şeyler, üzerinde daha büyük bir tesir icra eder.

-Erdemin ilk ve asli niteliklerine kuşkusuz sahiptirler, fakat onları geliştirmek için zorunlu birer araç yahut vasıta olan ikincil niteliklerden çoğunlukla yoksundurlar. Kadınlar belki bu bakımdan bir karaciğeri olup da safra kesesi olmayan organizmaya benzetilebilirler.

-Onlar, konumları gereği kuvvete değil fakat kurnazlığa bağımlıdırlar. Bu yüzdendir ki içgüdüsel olarak desise ve kurnazlığa yatkındırlar ve yalan söylemeye karşı iflah olmaz bir temayüle sahiptirler. Zira, nasıl ki aslanlar pençeler ve dişleri, filler ve domuzlar azı dişleri, boğalar boynuzları, mürekkep balığı suyu karartan mürekkebimsi sıvı ile donatılmışsa tabiat, kadınları da kendilerini korumaları ve savunmaları için iki yüzlülük yahut riyakarlık melekesiyle teçhiz etmiştir. Tabiat, erkeklere fiziki güç ve akli meleke biçiminde bahşettiği kabiliyetin tamamını kadınlara bu şekilde bağışlamıştır.

Dolayısıyla, ikiyüzlülük yahut riyakarlık kadınlarda doğuştandır ve neredeyse kurnaz kadının olduğu kadar ahmakların da ayırt edici özelliğidir.

-Kadınlar esasen bütünüyle insan soyunun sürdürülmesi için var olduklarından ve kaderleri burada sona erdiğinden genellikle bireyden ziyade tür için yaşarlar ve yüreklerinin derinliklerinde bireyinkilere göre türün iş ve meseleleri daha derin bir yankı bulur. Bu, onların bütün varlıklarına ve hareket tarzlarına belirli bir hafiflik yahut uçarılık, genellikle esaslı biçimde erkeklerinkinden farklı olan belli bir eğilim kazandırır. İşte, evlilik hayatında bu kadar sık karşılaşılan ve adeta normal bir durum haline gelen anlaşmazlık ve uyumsuzluğu doğurup geliştiren şey budur.

-Erkekler arasındaki doğal hissiyat, safi kayıtsızlıktır(aldırmazlıktır), buna mukabil kadınlar arasında bu, gerçek düşmanlık yahut husumettir. Bunun nedeni erkekler arasında mesleki kıskançlık yahut husumet, günlük iş ve ilişkilerle sınırlı olması (onların özel ilgi ve çıkar birliğinin ötesine geçmemesi), fakat kadınlar arasında bütün cinsi kucaklamasıdır, çünkü onların tek bir işi vardır. Hatta sokakta birbirleriyle karşılaştıklarında birbirlerine sanki Papa yanlıları ve Papa yanlılarına karşı aristokratlar partisinin mensupları gibi bakarlar. Ve iki kadın tanışırken birbirlerine, iki erkeğin benzer bir durumda göstereceğinden daha büyük bir ihtiyat ve riyakarlıkla davranmaları bilinen bir husustur. Bu yüzdendir ki iki kadın arasında iltifat ve takdir ifadelerinin değiş-tokuşu iki erkek arasındakinden çok daha gülünçtür. Ayrıca bir erkek kural olarak başkalarına, hatta kendisinden aşağı olanlara bile, belli bir saygı ve insancılıkla hitap ederken, yüksek tabakadan bir hanımın kendisinden daha aşağı konumda olan birisine (sözünü ettiğim onun hizmetinde olan birisi değil) hitap ederken, genellikle takındığı kibir ve istikrah ifadesi tek kelimeyle tahammül edilemezdir.

-Bu bodur, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı soya, “cins-i latif” ismini verebilen sadece cinsel içgüdüsüyle aklı yahut görüş ufku bulutlanıp kararmış olan erkeklerdir, çünkü kadın cinsinin bütün güzelliği bu içgüdüye dayanır. Onlara, güzel demek yerine estetikten yoksun cins demek daha doğru olurdu. Ne müzik ne şiir ne de güzel sanatlar için gerçek anlamda bir duygu ve duyarlığa sahiptirler onlar; hoşça vakit geçirme arayışlarına yardımcı olsun diye eğer böyle bir şeye soyunacak olsalar bu her ne ise onu alaya yahut hafife almaktan öteye geçmez.

-Bu yüzdendir ki kadınlar herhangi bir şeye safi ve münhasıran nesnel bir alaka duyma kabiliyetinden mahrumdurlar. Bunun izahını şimdi anlatacağım nokta da buluyorum: Bir erkek, şeyler üzerinde ya onları anlayarak yahut zorlayarak doğrudan hakimiyet kurmaya çalışır. Fakat bir kadın, her zaman ve her yerde dolaylı, yani bir erkek aracılığıyla hakimiyete sevkedilir; onun bütün doğrudan hakimiyeti sadece erkekle sınırlıdır. Dolayısıyla, kadınların mizacında, doğalarının en derinlerinde her şeyi erkeği elde etme aracı olarak görme temayülü kökleşmiştir ve başka herhangi bir şeye alakası her zaman asılsız, taklidi bir alakadır, esasen amaçlarına eriştirecek, yosmalık, yapmacık ve kandırmacadan müteşekkil dolambaçlı bir yoldan başka bir şey değildir. Nitekim Rousseau bile ilan etmiştir: ”Genel olarak kadınlarda herhangi bir sanata dönük bir sevgiye tesadüf edilmez; herhangi bir şey hakkında doğru ve gerçek bir bilgi sahibi değillerdir; dehadan yoksundurlar.”

-Münferit yahut kısmi istisnalar kuralı değiştirmez; kadınlar, bir bütün olarak alınacak olursa, en su katılmamış ve en onulmaz zihinsel ihtiyaçları olmayan insanlardır.

-Kadınların beyinlerindeki doğal yapı akla, hatta öğrenmeye çok fazla bir yer ayırmaz… Kadınlar doğal mizaçlarına sadık kaldıkları sürece, edebiyat ve bilginin her türlü onların aklı için iğrenç ve uzak durulacak bir şeydir…Kadınlar( cinslerine özgü olan soğukluk ve yaşlık nedeniyle ) derin bir zekaya erişemezler ve onları belli bir beceriklilik havası içinde sadece önemsiz ve basit şeyler üzerinde çene çalarken görürüz.

-Kadınlara aşırı bir saygı ile davranmak tek kelimeyle gülünçtür ve böyle bir şey bizi onların gözünde küçük düşürür. Tabiat, insan soyunu iki parçaya böldüğünde, çizgiyi tam ortadan çekmemiştir.
 
Ya çok çirkin değilsindir, ya paran vardır yada kız arkadaşın sana oranla çirkindir, yada tamamen şans. Bende dahil çevremdeki tipi az biraz kötü olan fakir arkadaşlarımın hiçbir zaman sevgilisi olmadı.
Değil abi, insanım sadece. Ne kategorileştirdin böyle ya.
 
Değil abi, insanım sadece. Ne kategorileştirdin böyle ya.
Beynin işlevi kategorize etmektir. Her türlü olguyu ele alıp kategorize etmek, mantıklı bir insanın yapacağı en önemli şeylerden biridir, çözüme bu şekilde ulaşılır.
 
Çirkinim bu yüzden yalnızım demek çözüm değildir, kendine yargılardan duvar oluşturmaktır.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Yeni konular

Geri
Yukarı