Bu konuyla ilgili değil ama gördüğüm bir yorumu cevaplamadan edemeyeceğim. Yanıt gelirse de başlığı meşgul etmemek adına başka cevap yazmayacağım.
Buna katılırım. Şu an Japonya'nın hâlâ resmi olarak ordusu yok. Öz savunma kuvvetleri diye birlikleri var.
"eşitlikçi ruh hastaları" ifadeniz çok çok yanlış. Bakın bunu bir merkezi planlama ekonomisi taraftarı olmamama rağmen söylüyorum, haklarını teslim etmek zorundayız. Bu kesimin de topluma ciddi faydaları olmuştur. Bugün çalışanların iş yaşamıyla ilgili pek çok hak, bu kesimin ısrarlı talepleriyle elde edilmiştir. Sosyal devlet ilkesi gereği verilen ve şu an tırpanlanmaya çalışılan pek çok sosyal güvenlik hakkı da yine bu kesimin yoğun itiraz, grev vb. anayasal demokratik hakları ısrarla kullanmasıyla edinilmiştir. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada böyle. Karşılığında liberal politikaları savunan hükümetin icraatlarıdan sadece birini söyleyeyim, varın gerisini siz düşünün: İşsizden adeta haraç gibi alınan GSS primleri.
Ayrıca kimse bizim arkamızı falan kurtarmadı. Sadece biz öyle sanıyoruz. Batı empreyalizmi de Sovyet - Rus emperyalizmi de aynı niyette. Arkamızı kaptırmak üzereyiz, haberimiz yok.
Bu söylemi kabul etmek mümkün değil. Sömürenle iş yapmak demek zaten sömürge olmak demek. Sömürmek ise Atatürk'ün bu ülkeyi üzerine kurduğu milli değerlere uygun değil. Tabii Cumhuriyetin de kurulduğu son 100 yılı "en saçma dönemler", 23 Nisan'ı ise sıradan bir "duygusallık" olarak gördüğünüze göre, bu değerlere uygun bir yorum yapmanız da beklenemezdi. Bu milletin son yüz yılında, Ali Kemal veya Damat Ferit de sözümona çok realistti. Onlara sorsanız, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Kuvva-i Milliyecilerin falan hep hayalperest olduğunu iddia ederlerdi. Halbuki Atarük ve silah arkadaşlarının yaptığı şey sadece hayal kurmak değil, ellerindeki kısıtlı imkanları da yüksek bir riske rağmen verimli, gerçekçi ve akıllıca kullanmaktı. Bu millet, tek atımlık mermisi olsa da hedefi tam 12'den vurdu.
Japonya Amerikan himayesi sayesinde bugün bu konumda zaten.
Buna katılırım. Şu an Japonya'nın hâlâ resmi olarak ordusu yok. Öz savunma kuvvetleri diye birlikleri var.
Kore de NATO ve Amerikan desteği ile bugün bu pozisyonda. Bizim ülkedeki eşitlikçi ruh hastaları ise 50 senedir bizi daha da batağa sürükleyecek olan kolektivist fikirleri ve ülkeler birliğini savunmak için arkamızı kurtaran ülkeler birliğine sallıyor.
"eşitlikçi ruh hastaları" ifadeniz çok çok yanlış. Bakın bunu bir merkezi planlama ekonomisi taraftarı olmamama rağmen söylüyorum, haklarını teslim etmek zorundayız. Bu kesimin de topluma ciddi faydaları olmuştur. Bugün çalışanların iş yaşamıyla ilgili pek çok hak, bu kesimin ısrarlı talepleriyle elde edilmiştir. Sosyal devlet ilkesi gereği verilen ve şu an tırpanlanmaya çalışılan pek çok sosyal güvenlik hakkı da yine bu kesimin yoğun itiraz, grev vb. anayasal demokratik hakları ısrarla kullanmasıyla edinilmiştir. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada böyle. Karşılığında liberal politikaları savunan hükümetin icraatlarıdan sadece birini söyleyeyim, varın gerisini siz düşünün: İşsizden adeta haraç gibi alınan GSS primleri.
Ayrıca kimse bizim arkamızı falan kurtarmadı. Sadece biz öyle sanıyoruz. Batı empreyalizmi de Sovyet - Rus emperyalizmi de aynı niyette. Arkamızı kaptırmak üzereyiz, haberimiz yok.
Ya sen de sömüreceksin ya da sömürenle iş yapacaksın. Böyle bir durumda yılların getirdiği geri kalmışlıklara öflenip püflenmek tamamen acizlik. Anadolu toprakları ve insanı kendini bildi bileli son yüz yılda en saçma dönemlerini yaşadı. Bırakalım artık bu 23 Nisan duygusallığını ve biraz realist bakalım.
Bu söylemi kabul etmek mümkün değil. Sömürenle iş yapmak demek zaten sömürge olmak demek. Sömürmek ise Atatürk'ün bu ülkeyi üzerine kurduğu milli değerlere uygun değil. Tabii Cumhuriyetin de kurulduğu son 100 yılı "en saçma dönemler", 23 Nisan'ı ise sıradan bir "duygusallık" olarak gördüğünüze göre, bu değerlere uygun bir yorum yapmanız da beklenemezdi. Bu milletin son yüz yılında, Ali Kemal veya Damat Ferit de sözümona çok realistti. Onlara sorsanız, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Kuvva-i Milliyecilerin falan hep hayalperest olduğunu iddia ederlerdi. Halbuki Atarük ve silah arkadaşlarının yaptığı şey sadece hayal kurmak değil, ellerindeki kısıtlı imkanları da yüksek bir riske rağmen verimli, gerçekçi ve akıllıca kullanmaktı. Bu millet, tek atımlık mermisi olsa da hedefi tam 12'den vurdu.