Senin yaşlarındayken bende çok olmasa da karanlıktan korkardım. O zamanlarda daha internet bile yeni yeni giriyordu hayatımıza. Yani öyle korku oyunuymuş, sosyal medyada korku içerikleriymiş falan öyle şeyler yoktu.
E yaş itibariyle korku filmi de izlemezdim. Annem babamda izlemezdi. Biz okulda çok nadir de olsa arkadaşlarla tenefüste konuşurken "olm şöyle olmuş, böyle olmuş" gibi inli cinli hikayelere denk gelirdim. O zaman birkaç gün korkardım. Sonra geçerdi.
Karanlıktan çok olmasa da bende korkardım. Çünkü karanlıkta etrafını göremediğin için ve nereden ne çıkacağını (bahsettiğim düşünceler doğrultusunda) bilemediğin için beyin korku eşliğinde direk iki tip tepki veriyor. Birincisi karanlıkta bir şey olursa, ikincisi ya kaçamazsam. Bu da zaten sağolsun sempatik sinir sistemini olması gerektiğinden fazla devreye soktuğu için çarpıntında olur, nefes alışverişinde artar, bunları çok yaşarsan 2 günde değil ama zaman içinde panik atağa kadar giden bir yola girmiş olursun.
İşin garibi, yaş ilerleyince karanlık (daha doğrusu loş) ve sessiz yerler arıyorsun. Yaşadıkların, sana yaşatılanlar, iş güç stresi vs derken tek başına kalmak istiyorsun bazen. O zaman anlıyorsun zaten karanlıktan korkmanın ne kadar saçma olduğunu.
Özetle kendi tecrubelerime dayanarak söyleyim, ben de uzun sayılabilecek bir süre karanlıktan korktum (sanırım ilkokul başlangıcından ilkokul sonuna kadardı). Yaklaşık 5 yıl. Yani 25 sene önce. Şimdi düşünüyorum da son derece gereksiz ve korkakça geliyor. O zamanlar öyle düşünmüyorsun tabii.
Korktuğun şey aslında kendini kendince aklında tasarladığın, gördüğün, duyduğun şeylerden koruma içgüdüsü ile ortaya çıkarttığın bir durumdan ibaret.
Şöyle düşün. Dışarıda, bilmediğin, daha önce hiç gitmediğin, ıssız bir yere gidip gece karanlığında hiçbir imkan olmadan (fener, kendini savunacak bir araç vs) ortada kalmak değil ki yaşadığın korkasın.
Kendi evinde, kendi odanda sırf ışıklar kapalı diye korkmak sana da saçma gelmiyor mu?