Bu yorumunuz önüme konunun bildirimleri kapalı olduğu için düşmemişti. Sabaha unutabilirim o yüzden elimden geldiğince cevaplayacağım. Yanlışım olursa kusura bakmayın.
Bahsettiğiniz grafiksel detaylar oynarken hiç dikkatimi çekmemişti. Ben düz edisyonda, orta ayarlarda blur olmadan ve orta ışıklandırmada oynamıştım. Bahsettiğiniz düşük poligon hissiyatı belki yansımaların Enhanced Edition'da doğru çalışmıyor olmasından kaynaklı olabilir.
Zorluk konusunda yaptığınız yorumlar hakkında da kişisel bilgim yok. Varsayılan ayarlarda gayet normal (bazen tuhaf yerlerden spotlayabiliyorlar ama hatasız kul yok) yapay zeka davranışlarıyla karşılaştığımı hatırlıyorum. Zorluğun AI'ı değiştirmemesi gerektiği görüşüne de maalesef katılmıyorum. Sadece daha çok vuracaksa zorluk ayarının gözümde fazla önemi yok.
Ayrıca kaynak kısıtlılığı oyunun sizi keşfetmeye yönlendirme sistemi gibi. Yine normal zorlukta ne kadar hep kaynağım bitecekmiş gibi gelse de asla beni yarı yolda bıraktığını hatırlamıyorum.
Hikaye aslında başında neyse sonunda da o. Ve başından sonuna kadar gayet güzel. Temposu ve işlenişi özellikle etkileyici. Bunlar tabii ki de dediğiniz gibi subjektif yorumlar.
Artyom'un oyunun içinde konuşmaması saçmalığı bana da tuhaf geliyor evet. Artyom kitaplarda konuşuyor, yükleme ekranlarında hikayeyi anlatıyor, bir iki mimiği ve "ah, uh" tepkisi dışında ise oyunda hiç diyaloğu yok. Oyunun en büyük eksiği bu olabilir belki.
Anna'nın Artyom'dan sık sık yardım istemesi de beni rahatsız etmemişti aslında. Elbette bu da kişisel.
Elimden geldiğince cevapladım. Belki bir şans daha verirseniz beğenebilirsiniz. İstemezseniz de sizin kararınız elbette.
Seviyeli görüşleriniz için de ayrıca teşekkürler. Burada tartışma ortamı genelde sıkıntılı oluyor.
Son cümlenizden başlayayım. Aynı durumdan ben de muzdaripim. Ülkede ve dünyada inanılmaz bir fanatizm var. Eskiden ülkelerin milletlerin dinlerin fanatikliği yapılırdı. Günümüzde kola, ayakkabı, klavye ve mouse markalarının bile fanatikliği yapılıyor.
Oyunu sileli çok olduğu için yavaş yavaş unuttum oyunu net hatırlamıyorum çoğu sahneyi.
Ama "dışın dışın" sesini, kafaya kaldırım taşı yemeyi, yıldırım topunun serseri gibi dolaşmasını, inançlı Hristiyan abimizin yıldırım topunun içinde gezinip hiçbir şey olmamasını filan aklımdan çıkaramadım. Subjektifliği ben şu şekilde tanımlıyorum;
Bir şarkı klibi izliyorsunuz. Şarkıcı veya klipteki bir kişi geğiriyor. Hemen linç edemezsiniz. Şarkıcı dediğimiz kişi aykırı olmak zorundadır. Farklı olmak zorundadır. Kalıpların içine giren insan, ortaya kaliteli ürün koyamaz. Ama bu klibin baştan sona kadar saçmalayabileceği anlamına gelmez. Sürekli yellenme, geğirme, ne bileyim saçma sapan hareketlerle dolu bir klip ne kadar subjektif te olsa başarısızdır.
Subjektiflik te bir yere kadar. Metro Exodus'u oynarken mantığıma uymayan bir iki nokta görüp linçleme eğiliminde değildim. Ama oyunun mantıksız noktaları çok fazla. Ve bu oyun Gta 5 Witcher 3 Cyberpunk 2077 RDR 2 gibi oyunların seviyesinde tutuluyor. Ve kimsenin bu oyunu internette eleştirdiğini görmedim.
Yoldaki süs köpeğine vursanız etkilenmeyecek seviyedeki tekme ile boyumuzdan büyük yaratıkları alt etmemiz, tekme sesinin absürtlüğü, kocaman köpek balığını yumruk ile alt etmemiz filan...
Ben bunlara nasıl sanat gözü ile bakayım? Oksijen maskesini yara bandı ile yapıştırmak nedir?
Mizah oyunu mu diye araştırdım zamanında. Hayır herhangi bir mizah ibaresi yok.
Şu oyunu Ubisoft yapsa veya EA yapıp üstüne Artyom's Path diye pahalı DLC sıkıştırsa linç yiyecek oyundu. Bethesda'nın oyun dünyasındaki kredisi bambaşka bir konumda.
Kolay zorluk seviyesi seçen bir oyuncu için AI ın daha kalitesiz haliyle muhatap edilebileceğini savunuyorsunuz. Fifa oynarken çok kolay zorluk modunu seçseniz ve kaleci sürekli kalesinden ayrılsa, hep o şekilde gol atsanız bu sizi tatmin eder mi? Yetenek ve mantık ayrı şeylerdir.
League Of Legends oyununda her Yasuo oynayan insandan e + aa e + aa e + aa e + sıçra + e + r kombosunu yapmasını bekleyemezsiniz. Ama bir insan bu yeteneğe sahip değil diye karşısına hiç yetenek atışı yapmayan dümdüz ortada duran bir yapay zeka veremezsiniz. Yeteneksizlik ile düşük zeka ayrı şeylerdir. Aslında buradaki sorun oyun geliştiricilerinin tembelliğinden dolayı bize zorluk konusunda seçenek sunmamalarıdır. Ben oyunlarda 20 - 30 tane zorluk ayarı verilmesini savunuyorum.
(Çok kolay - kolay - orta - zor - çok zor - İmkansız) gibi bir seçenekten ziyade cephane olanağı, düşmanın sese olan hassasiyeti, düşmanın seni tespit etme menzili, düşman reaksiyonu, silahın recoil seviyesi, düşmanın agresiflik seviyesi gibi yığınla ayar konulması gerektiğini düşünüyorum.
Eğer zorluk=AI olarak algılarsanız dünyanın en gelişmiş yapay zekası Counter Strike 1.6 da mevcut.
Gerçek kaliteli oyun sizi yapay zeka ile düşünce ile detaylarla zorlar. Fellik fellik mermi aradığım için zorsa o oyun ne kadar zevkli olur size bırakıyorum cevabını. Zorluk konusunda nicelik değil nitelik değerlidir benim için.
Mesela platform oyunu severseniz bir örnek vereyim. The Talos Principle oyunu Portal 2 den daha zordur.
Ama Portal 2 nin bulmacaları Talos Principle den daha kalitelidir. Portal 2 de oyun seni daha farklı düşünmeye oyunun mantığını anlamaya cisimleri kullanmaya zorlarken Talos Principle aynı bulmacadaki kutu , kilit , turret gibi cisimlerin sayılarını yani niceliği arttırarak zorluk sağlar.
Anna konusuna gelecek olursak, oyunlardaki aşk olaylarından bıktım usandım. Nefret ediyorum. Konuya giremiyorum. Detroit Become Human oynuyorum. Hikaye mükemmel ilerliyor. Derken robotlar birbirine aşık oluyor falan filan.... Neden be güzel kardeşim? Sonra internette yorumları okurken anlıyorum. İşin içine aşk girdiği zaman oyunlar peynir ekmek gibi tüketiliyor. Orada milyon tane felsefi soru cevaplıyorduk. Bilinç nedir diyorduk? Doğru yola gitmek için can alınabilir mi? yi cevaplıyorduk. Sokma işte şu aşk meşk olayını oraya. Cyberpunk oynuyoruz. Orada bir kişinin dramı işleniyor. Aşk meşke kayıyoruz. Aşk konusu işleyeceğine milyon tane farklı konu var ama işte popüler kültür bunu tüketiyor.
Metro ;
Yaşadığın ülke nükleer bombardımana tutulmuş. Hayatın kaymış. Dışarısı ile iletişim kuramıyorsun.
Yer altına saklanmışın. Güneş görmüyorsun. Boyun kadar tilkiler sırtlanlar dolaşıyor dışarıda. Sadece dış görünümü ile sana kalp krizi geçirtebilecek kadar korkunçlar. Büyük bir misyon edineceksin, ülkeni kurtarmak için dünya ile iletişim kuracaksın. Arkada hüzünlü müzikler çalması gerekiyor. Cebinde 5 yaşında çocuğunun fotoğrafına bakıp bu maceraya atılırken tüm cesaretini toplaman gerekiyor. Ama o da ne
Artyommmmm Artyooooom Artyooooom........
Back4Blood oynuyorsun. Deste filan dizme var. Saçma sapan efektler var. Falanca desteyi dizdiğinde %5 daha fazla hasar vuruyorsun. RGB silahlar var. L4D2 böyle miydi? Sadece oyunu oynardın. Etrafında milyon tane zombi var. Dünyada cehennemi yaşıyorsun. Tek düşündüğün şey içinde bulunduğun durumdan sıyrılmaktı. Aptal aptal espriler yapılmazdı. Karakterler boş boş konuşmazdı.
O kadar güzel müzikler çalardı ki içinde bulunduğun buhran durumunu iliklerine kadar hissederdin.
Sonra Back4Blood oynayan insanlar diyor ki bir şeyler yolunda değil. Acaba neden?!?!
Ghost Recon Wildlands oynuyorsun. Bolivya'da devasa uyuşturucu kartelinin içindesin. Bir anlık hatanda, tek yanlış mermide yakalanacaksın ve seni sandalyeye bağlayıp elektrikli testere ile doğrayacaklar. Hayatta kalmaya odaklanıyorsun. Düşmanlarını, onların zayıf noktalarını tek tek araştırıyorsun vs. vs. vs.
Sonraki oyunu oynuyorsun Breakpoint. Saçma sapan para topluyorsun oyunda. Para ile kostüm filan alıyorsun. Şekilli şüküllü bıçaklar alıyorsun. El sallama emojileri filan var. Hazine arama kısmı filan var. Salak salak hazine görevleri koymuşlar. 1500 lerden kalma korsanların bıraktığı sandıkları koşturuyoruz. Sen askersin lan. 43 yaşına gelmişsin. 1 ay önce yediğinin içtiğinin ayrı gitmediği arkadaşının kafası dağıtıldı. Gözünün önünde öldü. (Aslında gözünün önünde ölmedi de biraz dram katmak istedim) Sen hangi hazine haritasından bahsediyorsun bana? Nasıl oyunun içine gireceksin? Nasıl hissedeceksin içinde bulunduğun durumu?
Gta 5 oynuyorsun Trevor'u kontrol ediyorsun. En "sevdiğin" arkadaşın soygun esnasında öldü sanarken 10 sene sonra ortaya çıkıyor. Bir dram işlenecek. O da ne? Michael'ın kızının
** olduğunu ve mini etekle Amerika Yıldızını arıyor yarışmasında striptiz yaptığını öğreniyorsun. Ve orada bütün ana hikaye kesiliyor ve biz embesil gibi Michael'in kızının ** luktan kurtarıyoruz. Sinir olup niye diye soruyorum. Sonra oyunun hikayesini Youtube'dan izlerken mini etekle striptiz kısmının herkesi mutlu ettiğini görüyorum.
Day's Gone oynuyorsun. Mükemmel bir kalite. Zombileri araştıran bir ekipten bir kişi ile tanışıyorsun. Sonra onun enfekte olduğunu ama normal insan gibi konuştuğunu görüyorsun. İlerlet işte bu hikayeyi. Ama olur mu, eski karının yaşadığını fark edeceksin. Onun peşine düşeceksin. Onu bulup öpüşüp koklaşacaksın. Ne kadar harika bir hikaye değil mi? Bir adet sevişen çift. İnsanlık tarihinin en farklı senaryosu.
FarCry oynuyorsun. Farcry'ı anlatmak bile istemiyorum. En son Farcry 6 da diktatör rejime karşı parti verip dj kabininden bize doğru koşturan helikopterleri araçları roketle patlatıp yehuuuuuu diye bağrınıyorduk. Ne kadar güzel bir senaryo değil mi arkadaşlar? Diktatör rejiminin oluşturduğu dramı iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Oyun dünyasında genel olarak inanılmaz bir ciddiyet sorunu var. Sen bana bir dram anlatacaksan kaldırım taşı fırlatan yaratık koyamazsın karşıma. Sürekli adımı cırlayan ciyak bir sevgili vermezsin. Verme kardeşim. Bırak tek başıma kalayım. Karım eşim sevdiklerim ölmüş olsun. Şu hikayeyi hissedeyim. Etrafımdaki ölüm sessizliğini hissedeyim. 20 tonluk Balinaya yumruk atıp bayılttıktan sonra içinde bulunduğun dramı hissedebiliyorsanız da saygı duyarım.
Konu sadece Metro Exodus'tu ama ben oyun sektörü hakkında genel bir şikayette bulundum.
Alakasız gelirse kusuruma bakmayın.