İnsanın öznel doğrular üzerindeki çatışmalarından etkilenmeyen, nesnel bir dogru olmalıdır ki uyuma ulaşılabilsin. Hatta insanın, zaman zaman kendi içinde yaşadığı çatışma ya da pişmanlık hissi de bu mutlak doğrunun varlığındandır. İnsanın ana problemi, kendi öznel doğrusuna olan bağlılığı sayesinde, bunu nesnelleştirme gayretidir. "Doğru, benimle birlikte olmak zorundadır", "benim dediğim/düşündüğüm doğrudur" ve benzeri çıkışlarla ulaşılan doğrulardan (?) ziyade, asıl olana ya da herkesi kapsayan ve şüphe bırakmayan doğruya ulaşabilmek için başlangıç, "bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir."