just chillin
Hectopat
- Katılım
- 1 Nisan 2022
- Mesajlar
- 1.353
- Makaleler
- 2
- Çözümler
- 9
Neoliberalizm nedir?
Kısaca bireysel özgürlüğe ve serbest ticarete vurgu yapmaktadır. Meşhur sözü ise “Bırakınız yapsınlar” dır.
Görünürde bireye özgürlük vs. ile dışardan süslü dursa da içerden durumlar biraz farklı. Biraz bu durumları inceleyelim.
Neoliberalizm dünyada nasıl yerleşmiştir?
Neoliberalizm, 1945-1970 dönemi arasında kâr marjini ve gücünü kaybetmiş elit sınıfların, Amerikan hegemonyası altındaki başkaldırısıdır... Tamamen politik bir başkaldırış olsa da kendisini Chicago Okulunun altında saf ekonomik bir dille ifade eder... Özelleştirme, devletin küçülmesi, az regülasyon, serbest piyasa, serbest finans pazarı ister... Kendisini ekonomi maskesi altında gösterse de tamamen politik bir karşı devrimdir...
ABD Keynesçi yeniden dağıtım projesi içinde 1945'ten 1960'ların sonlarına kadar dünyadaki ekonomik pozisyonunu sarsıntıya sokar...
Soğuk Savaş döneminde yapılan askeri harcamalar, Vietnam Savaşı, 1973 Opec krizi vs. derken artık hegemonya pozisyonunu Japonya'ya, Almanya'ya ya da Sovyetlere kaptırabilme korkusunu taşır ve kendisinin kurduğu Bretton-Woods sistemini dağıtır... Bunun dağılması imf (hatta kısmen dünya bankası) gibi örgütlerin de görevinin bitmesi anlamına gelecektir ama ABD'nin daha uzun bir projesi vardır çünkü neoliberal hegemonya'yı kurmak istemektedir...
İlk neoliberal denemeler:
1970'lerde Şili'de Allende'nin cia tarafından öldürülmesi (11 Eylül 1973) ve yerine Pinochet'in geçirilmesi ile yani bir darbe ile, seçilmiş hükümet indirilip yerine ABD’nin desteklediği bir darbecinin başa getirilmesiyle ilk neoliberal denemeler başlar... Buradan anlaşılan şey; neoliberalizmin kaostan beslendiği olmalıdır. Bu kaos ya darbe gibi yapay ya da deprem, sel gibi doğal felaketlerle meydana getirilir ve oluşan kaos ortamı anında avantaja çevrilir.
ABD’de Reagan, İngiltere’de Demir Leydi lakaplı Thatcher neoliberal hegemonyanın gelişmiş ülkelerdeki kanadını temsil ederler.
1980'lerde, birçok devlette gelen askeri darbelerle neoliberal sistemlere geçiş sağlanır.
Türkiyede 80 darbesinin temelinde yine neoliberalizmi yaymak olduğunu görüyoruz.
12 eylül ve ardından gelen Özal rejimi bunun en güzel örneklerindendir. Çünkü Özal, neoliberal kurumların başında gelen Dünya Bankası’nda danışman olarak görev almıştı.
Bazı ülkelerde bu, şok terapisi şeklini alır... Devlet küçültülür, özelleştirmeler yapılır, finans ve ticaret pazarları serbestleştirilir ki ABD hegemonya pozisyonunu yeniden kazansın... Peki bu ülkeler niye bu neoliberal rejimlere geçerler:
(1) Bazılarının seçme ve pazarlık şansı yoktur.
(2) Neoliberal karşı devrim sadece ABD'ye değil bu devletlerdeki elit sınıfa da yeniden güç vermektedir...
Peki neoliberalizmin özellikleri nedir? Neoliberalizm serbest piyasa temelleri üzerine kurulmuştur. Neoliberalizm devlet müdahalesinin zıttı olarak tanımlanabilir.Serbest piyasa, girişimcilik, rekabet, sosyal devletin yok oluşu neoliberal ekonominin temel kavramlarıdır.
Aynı zamanda yüksek işsizlik, eksik istihdam ve sınıflar arasındaki eşitsizliğin giderek artması da neoliberal ekonominin etkisidir.Ancak neoliberalizm öyle bir illüzyon yaratır ki; insanlar kendilerini gayet başarılı, zengin hissedebilirler. Bunun da temelinde tüketim kültürünün etkisi olduğunu görürüz.
Neoliberalizm, sosyal devleti de sevmez. Devletin müdahaleci yapısından hiç hoşlanmaz. Devlet sadece neoliberal politikalar için uygun ortam hazırlanmasını ve sonrasında pek de bir şeye karışmamasını bekler. Bunun en bariz örneği, devlet büyük şirketlerin vergilerini indirir ya da vergi borçlarını tamamen silerken, dışarıdaki seyyar satıcıları yakalamak için, üç kuruş kazanan insanların kazandıklarını elinden almak için büyük bir çaba sarf eder.
Aynı zamanda neoliberalizm artık bir yaşam biçimi halini almıştır. Thatcher der ki "İktisat yöntemdir, amaç ruhu değiştirmektir.” Tam olarak öyle… Neoliberalizmde amaç ruhu değiştirmek. Şu an deli gibi çalışan, iki üç işi aynı anda yapan, sürekli girişimcilik hayalleri kurup girişimlerde bulunan insanlar neoliberalizmin bir nüvesidir. Çünkü neoliberalizm insanın sadece kol gücünü değil zihin gücünü de ele geçirmiştir. Tek derdi çalışmak, para kazanmak olan insanlar yaratmıştır. Günümüzde önemli olan kendini geliştirmek, multitasking olmak falan deriz. Çünkü neoliberalizm bu bireylere ihtiyaç duyar. Senin hayal gücün, yaratıcılığın neoliberalizm için önemlidir. Sizler de fark ediyorsunuzdur iş ilanlarında bunları sıklıkla vurgularlar. Neoliberalizm, birey üzerinde kurduğu değişim baskısının sloganları olarak; “Yaratıcılık, vizyoner düşünme, oyun oynar gibi çalışmak, bekleme halindeki keşfedilmemiş yenilikler, sürekli geliştirilen beceriler” gibi ifadeler kullanır. (!) Kısaca neoliberalizm bunlardan bahseder. Bizler de neoliberal özneler olarak mutlu mesut yaşadığımızı zannederiz. Son olarak neoliberalizm bize şunu da hissettirir: “Başarısızsan bunun sebebi sensin. Bak, diğerleri nasıl da başarıyor, diğerleri nasıl paralar kazanıyor ama sen olduğun yerde sayıyorsun!” Bu senin suçun değil, bu bir sistem suçudur. Eğer bu yüzden kendinize yükleniyorsanız. Yapmayın. İşsiz olmak, bir dikiş tutturamamak, vasıfsız olmak senin suçun değil.
Bu rejimlere geçişle beraber dünya ekonomik sistemi tekrar değişir, aşağıdaki sonuçlar olur:
(1) IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların işlevi değişir, artık bunlar banka değildir... Ülkelerin ekonomilerini yapısal uyum (structural adjustment) programlarıyla değiştirmektedirler...Neoliberal rejimleri bir bir uygulamaktadırlar.
(2) 1960'lara kadar yavaş yavaş kapanmaya başlayan dünyadaki uluslararası gelir açıklığı tekrar açılmaya başlar... ABD tekrar hegemo sıfatını kazanır...
(3) Keynesçi-devletçi rejimlerde 1960'lara doğru kapanmaya başlayan ülke içi gelir uçurumu tekrar açılmaya başlar...
(4) Dünyada 1980'lerden başlayaraktan bir sürü kriz görülür, krizler bulaşıcıdır... Dünya tarihinde bu kadar kriz ilk defa art arda görülmektedir... Tabi herkese *** atılır, "Neoliberal rejimlere geçemiyorsunuz, siz özelleştirme yapamadınız, sizin demokrasiniz yok, sizin sosyal kapitaliniz yok" diye...
(5) Neoliberal dönemde, en çok ekonomik büyüme sağlamış ülkeler neoliberalizmin kurallarından (yani Washington uzlaşmasından) en çok sapan devletlerdir... Güney Kore, Malezya, Japonya vs. ama bunlar bas bas bağırsalar da biz neoliberal politikaları uygulamıyoruz diye bunlar dünyaya neoliberalizmin zaferi diye tanıtılırlar...
(6) Neoliberal rejimler küreselleşme maskesi altında pazarlanır...
(7) 1990'larda hemen hemen tüm pazarlar teker teker krize girince ve Stiglitz, Krugman, Easterly, Kanbur gibi adamlar bu sistemi eleştirince "İşçi bir üretim aracı değil, bir üretim amacıdır." Neoliberalizm daha insani bir maske takmıştır yüzüne... Sivil toplumdur, demokratikleşmedir, yönetişimdir gibi kavramlarla kendisini pazarlamaya devam etmiştir...
(8) Ne zaman ki bu neoliberal sistemde ABD'yi köşeye sıkıştırsın, ABD bu projeyi bir kenara koyabilmiştir... 4 sene (2001-2005) Bush, küreselleşmeden ve neoliberalizmden bahsetmemiştir... Bu yeni ama geçici rejimin adı neo-conservatizm'dir...
Kısaca bireysel özgürlüğe ve serbest ticarete vurgu yapmaktadır. Meşhur sözü ise “Bırakınız yapsınlar” dır.
Görünürde bireye özgürlük vs. ile dışardan süslü dursa da içerden durumlar biraz farklı. Biraz bu durumları inceleyelim.
Neoliberalizm dünyada nasıl yerleşmiştir?
Neoliberalizm, 1945-1970 dönemi arasında kâr marjini ve gücünü kaybetmiş elit sınıfların, Amerikan hegemonyası altındaki başkaldırısıdır... Tamamen politik bir başkaldırış olsa da kendisini Chicago Okulunun altında saf ekonomik bir dille ifade eder... Özelleştirme, devletin küçülmesi, az regülasyon, serbest piyasa, serbest finans pazarı ister... Kendisini ekonomi maskesi altında gösterse de tamamen politik bir karşı devrimdir...
ABD Keynesçi yeniden dağıtım projesi içinde 1945'ten 1960'ların sonlarına kadar dünyadaki ekonomik pozisyonunu sarsıntıya sokar...
Soğuk Savaş döneminde yapılan askeri harcamalar, Vietnam Savaşı, 1973 Opec krizi vs. derken artık hegemonya pozisyonunu Japonya'ya, Almanya'ya ya da Sovyetlere kaptırabilme korkusunu taşır ve kendisinin kurduğu Bretton-Woods sistemini dağıtır... Bunun dağılması imf (hatta kısmen dünya bankası) gibi örgütlerin de görevinin bitmesi anlamına gelecektir ama ABD'nin daha uzun bir projesi vardır çünkü neoliberal hegemonya'yı kurmak istemektedir...
İlk neoliberal denemeler:
1970'lerde Şili'de Allende'nin cia tarafından öldürülmesi (11 Eylül 1973) ve yerine Pinochet'in geçirilmesi ile yani bir darbe ile, seçilmiş hükümet indirilip yerine ABD’nin desteklediği bir darbecinin başa getirilmesiyle ilk neoliberal denemeler başlar... Buradan anlaşılan şey; neoliberalizmin kaostan beslendiği olmalıdır. Bu kaos ya darbe gibi yapay ya da deprem, sel gibi doğal felaketlerle meydana getirilir ve oluşan kaos ortamı anında avantaja çevrilir.
ABD’de Reagan, İngiltere’de Demir Leydi lakaplı Thatcher neoliberal hegemonyanın gelişmiş ülkelerdeki kanadını temsil ederler.
1980'lerde, birçok devlette gelen askeri darbelerle neoliberal sistemlere geçiş sağlanır.
Türkiyede 80 darbesinin temelinde yine neoliberalizmi yaymak olduğunu görüyoruz.
12 eylül ve ardından gelen Özal rejimi bunun en güzel örneklerindendir. Çünkü Özal, neoliberal kurumların başında gelen Dünya Bankası’nda danışman olarak görev almıştı.
Bazı ülkelerde bu, şok terapisi şeklini alır... Devlet küçültülür, özelleştirmeler yapılır, finans ve ticaret pazarları serbestleştirilir ki ABD hegemonya pozisyonunu yeniden kazansın... Peki bu ülkeler niye bu neoliberal rejimlere geçerler:
(1) Bazılarının seçme ve pazarlık şansı yoktur.
(2) Neoliberal karşı devrim sadece ABD'ye değil bu devletlerdeki elit sınıfa da yeniden güç vermektedir...
Peki neoliberalizmin özellikleri nedir? Neoliberalizm serbest piyasa temelleri üzerine kurulmuştur. Neoliberalizm devlet müdahalesinin zıttı olarak tanımlanabilir.Serbest piyasa, girişimcilik, rekabet, sosyal devletin yok oluşu neoliberal ekonominin temel kavramlarıdır.
Aynı zamanda yüksek işsizlik, eksik istihdam ve sınıflar arasındaki eşitsizliğin giderek artması da neoliberal ekonominin etkisidir.Ancak neoliberalizm öyle bir illüzyon yaratır ki; insanlar kendilerini gayet başarılı, zengin hissedebilirler. Bunun da temelinde tüketim kültürünün etkisi olduğunu görürüz.
Neoliberalizm, sosyal devleti de sevmez. Devletin müdahaleci yapısından hiç hoşlanmaz. Devlet sadece neoliberal politikalar için uygun ortam hazırlanmasını ve sonrasında pek de bir şeye karışmamasını bekler. Bunun en bariz örneği, devlet büyük şirketlerin vergilerini indirir ya da vergi borçlarını tamamen silerken, dışarıdaki seyyar satıcıları yakalamak için, üç kuruş kazanan insanların kazandıklarını elinden almak için büyük bir çaba sarf eder.
Aynı zamanda neoliberalizm artık bir yaşam biçimi halini almıştır. Thatcher der ki "İktisat yöntemdir, amaç ruhu değiştirmektir.” Tam olarak öyle… Neoliberalizmde amaç ruhu değiştirmek. Şu an deli gibi çalışan, iki üç işi aynı anda yapan, sürekli girişimcilik hayalleri kurup girişimlerde bulunan insanlar neoliberalizmin bir nüvesidir. Çünkü neoliberalizm insanın sadece kol gücünü değil zihin gücünü de ele geçirmiştir. Tek derdi çalışmak, para kazanmak olan insanlar yaratmıştır. Günümüzde önemli olan kendini geliştirmek, multitasking olmak falan deriz. Çünkü neoliberalizm bu bireylere ihtiyaç duyar. Senin hayal gücün, yaratıcılığın neoliberalizm için önemlidir. Sizler de fark ediyorsunuzdur iş ilanlarında bunları sıklıkla vurgularlar. Neoliberalizm, birey üzerinde kurduğu değişim baskısının sloganları olarak; “Yaratıcılık, vizyoner düşünme, oyun oynar gibi çalışmak, bekleme halindeki keşfedilmemiş yenilikler, sürekli geliştirilen beceriler” gibi ifadeler kullanır. (!) Kısaca neoliberalizm bunlardan bahseder. Bizler de neoliberal özneler olarak mutlu mesut yaşadığımızı zannederiz. Son olarak neoliberalizm bize şunu da hissettirir: “Başarısızsan bunun sebebi sensin. Bak, diğerleri nasıl da başarıyor, diğerleri nasıl paralar kazanıyor ama sen olduğun yerde sayıyorsun!” Bu senin suçun değil, bu bir sistem suçudur. Eğer bu yüzden kendinize yükleniyorsanız. Yapmayın. İşsiz olmak, bir dikiş tutturamamak, vasıfsız olmak senin suçun değil.
Bu rejimlere geçişle beraber dünya ekonomik sistemi tekrar değişir, aşağıdaki sonuçlar olur:
(1) IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların işlevi değişir, artık bunlar banka değildir... Ülkelerin ekonomilerini yapısal uyum (structural adjustment) programlarıyla değiştirmektedirler...Neoliberal rejimleri bir bir uygulamaktadırlar.
(2) 1960'lara kadar yavaş yavaş kapanmaya başlayan dünyadaki uluslararası gelir açıklığı tekrar açılmaya başlar... ABD tekrar hegemo sıfatını kazanır...
(3) Keynesçi-devletçi rejimlerde 1960'lara doğru kapanmaya başlayan ülke içi gelir uçurumu tekrar açılmaya başlar...
(4) Dünyada 1980'lerden başlayaraktan bir sürü kriz görülür, krizler bulaşıcıdır... Dünya tarihinde bu kadar kriz ilk defa art arda görülmektedir... Tabi herkese *** atılır, "Neoliberal rejimlere geçemiyorsunuz, siz özelleştirme yapamadınız, sizin demokrasiniz yok, sizin sosyal kapitaliniz yok" diye...
(5) Neoliberal dönemde, en çok ekonomik büyüme sağlamış ülkeler neoliberalizmin kurallarından (yani Washington uzlaşmasından) en çok sapan devletlerdir... Güney Kore, Malezya, Japonya vs. ama bunlar bas bas bağırsalar da biz neoliberal politikaları uygulamıyoruz diye bunlar dünyaya neoliberalizmin zaferi diye tanıtılırlar...
(6) Neoliberal rejimler küreselleşme maskesi altında pazarlanır...
(7) 1990'larda hemen hemen tüm pazarlar teker teker krize girince ve Stiglitz, Krugman, Easterly, Kanbur gibi adamlar bu sistemi eleştirince "İşçi bir üretim aracı değil, bir üretim amacıdır." Neoliberalizm daha insani bir maske takmıştır yüzüne... Sivil toplumdur, demokratikleşmedir, yönetişimdir gibi kavramlarla kendisini pazarlamaya devam etmiştir...
(8) Ne zaman ki bu neoliberal sistemde ABD'yi köşeye sıkıştırsın, ABD bu projeyi bir kenara koyabilmiştir... 4 sene (2001-2005) Bush, küreselleşmeden ve neoliberalizmden bahsetmemiştir... Bu yeni ama geçici rejimin adı neo-conservatizm'dir...
Son düzenleme: