İbadetlerin, zahiri ve batıni olmak üzere iki tür sebebi vardır. Yani görünürdeki sebepler ve görünürde olmayan sebepler. Orucun zahiri sebeplerinden biri, yoksulların halini anlamak ve sonrasında bu yoksulluğun ortadan kalkması için uğraşmaktır -sadaka vermek gibi- "Tamam ben anladım yoksulun halini" demek yetmiyor yani. Ve sadaka türü yardımları yaparken de havaya girmemek gerekir. Zira Kuran "Onların mallarında, isteyen ve isteyemeyenler için bir pay vardır" der. Yani zaten, sadaka verdiğiniz insana hakkı olan bir şeyi vermiş oluyorsunuz. Bir başka zahiri sebep, bütün azalara oruç tutturarak kişiyi günahtan uzak tutmaktır. Bizim en eksik yaptığımız da budur. Oruçlu kişinin öfkelenmesi, orucunu zedeler. Oruçlu kişinin göz zinasında bulunması, orucunu zedeler. Oruçlu kişinin gıybet dinlemesi, orucunu zedeler. Bir başka zahiri sebep, iftar sofrasına bir yoksul çağırıp, iftarı onunla yapmak ve nefse paylaşmayı öğretmektir. Tabii günümüzde bu da umursanmayan bir detay. Yani, oruç sadece aç kalmak değildir. Hatta aç kalmak, orucun çok küçük bir kısmıdır. Yani anlattığınız olayda, öfkelenen kişilerin orucu zedelenmiştir. Öfkelenmemeleri, sabır göstermeleri daha güzel olurdu.
Lakin olayın bir başka yönü daha var. Ben 25 yaşındayım, yaklaşık 10 yıldır, hiç sokakta yemek yemedim. Hiç demeyeyim, yemek zorunda kaldığım durumlar olmuştur, onda da bir yerlere yardım ederek, o hatamı telafi etmeye çalıştım. Çünkü benim, o yemeği evde yeme şansım var ama insanlara "ben yemek yiyeceğim, siz sokağa çıkmayın" deme hakkım yok. Sizin de yemeği, okulun kantin bölümünde yeme şansınız vardı. O olmadı, insan sayısının az olduğu bir yerde yeme şansınız vardı. Sizin de yemeğinizi sınıf yerine, böyle bir bölümde yemeniz daha güzel olurdu. Ha buna mecbur musunuz, tabii ki hayır. Ancak toplumsal hayat böyle bir şey. Saygı duyduğumuz kadar saygı görürüz.