Tek kelime ile Max Payne'dir. Sebebi de orada ki Max'in eşini hayat arkadaşını kaybetmesi küçücük bebeğinin ölümü ile yıkılışı. Yaşadığı bu kayıpların görevini yaparken başına gelmesi karlı havalarda New York sokaklarında çatışırken ailesini kaybetmesinin vermiş olduğu ıstıraba rağmen N.Y.P.D çalışanı olması sebebi ile makamını küçük düşürecek her hareketten kaçınması. Uyuşturucu bağımlıları ve satıcıları ile olan çatışması ve ailesinin intikamını almak için uğraşırken bir yandan görevi ne gerektiriyorsa onu yapışı. Koskoca bir şehrin tüm pisliğini omuzlayıp o pisliği ortadan kaldırmaya çalışması ve gördüğü her yeni acının bir önce ki acıyı unutturması ile yüzüne gelen acının tatlı tebessümü. Tam uyuşturucu çetelerini bitirmeye yakın iken seri katillerin ortaya çıkışı bir temizlik firmasının çalışanlarının bu işin arka planı olması. İşin kötü tarafı onların para karşılığında tutulması ve bunlar ile girdiği münakaşa da eski düşmanı ile çatışarak en yakın Rus arkadaşını kurtarması ama onun ana patron olduğunun ortaya çıkması ile düşmanını dostu yapması. Ve düşmanı olan Rus arkadaşının tuttuğu kiralık katil olan Mona gibi güzel bir hatuna aşık olması ama sonunda onu da kaybetmesi. Çok sürükleyici ve sinematik geçişleri döneminin en iyi oyun mekanikleri ile beraber hemen hemen oyunda bulunan fiziksel mekanda ki her şey ile etkileşime girme özelliği. Kısacası hayatımda bundan daha güzel bir oyun serisi görmedim de tatmadım da.
