Suriyelilere Türk Vatandaşlığı Verilmesi ?

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
 
Ülkesi için Türkmen Dağın'da 13 yaşındaki çocuk eline silah almış savunuyor. Suriyeliler ise ülkesinden kaçıyor. Ülkesinine hayrı dokunmayan şavaştan kaçan insanları değil vatandaşlık ülkemde barınmasını bile istemiyorum.

Tutan yok gidebilirsin. Zaten bizde çok meraklıyız sana.
Eki Görüntüle 172614
Duyduğuma göre birçoğu bayramda akrabalarını ziyaret etmek için geri dönüyorlarmış. Madem rahatça ülkelerine girip çıkabiliyorlar neden geri dönmüyorlar, neden kaçıyorlar?
 
Verilmemeli

LG-D855 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 
Yorumumu bir Türkçü olarak yaptığımı belirtmek isterim, konu dışı olduğu için uzun ve açıklayıcı yazmak istiyorum. Suriye'de bundan 5-6 sene önce oraya iş için giden bazı tanıdıklarım sürekli kötü muamele ile karşılaştıklarını, halkın sadece çok azının değer ve ilgi gösterdiğini belirtmekte. Tamam olabilir, zaten herkes Türk'e düşman. Şimdi gelelim şuraya, diyorlar ya hani müslüman kardeşlerimiz diye.. İslam alimleri suriye için şöyle söylemekte ''Şam'da camiiler boştu, Allah tabi bela verir'' yani hak ettiler demekte. Sen de hâlâ kardeşlerimiz de. Evet var tanıdığım ve tanıdıklarımız illaki, iyi veyahut kötü ama bu işin sonu özerkliğe kadar gidecektir. Artık gençlerimiz kendilerini daha aşağı görmekte, kendi ülkesinde rahat gezememekte, her yer suriyelilerle ve dilencilerle dolu. Sorarım o malum parti seçmenine kaç tane suriyeliye iş vermiş? iş imkanı sağlamış? Türkiye'de yaşaması için kolaylık oluşturmuş? hepsinin tek bildiği CHP'yi kötülemek, 3. boğaz köprüsünden arabayla geçip Allah-u Ekber naraları atmak, araçta dombra çalmak. Neymiş Osmanlı'da dedeleriyle beraber savaştık, bunu kabul etmiyorum. Varsayalım doğru, eski ile yeni aynı olabilir mi? Eskiden az çok insanoğlunda utanma, ar, edep, ahlak vardı. Şimdikilerde o da yok. Kafası hâlâ 600 sene de kalmış, beynini güncelleyememiş haram lokma yeyip 800 milyarlık araca binip 2 trilyonluk evde oturup kızının bir elbisesine 2 milyar verip oğluna bakiyesi bol kredi kartı verip Huqqa'da 650 tl hesap ödeyip Instagram'da #suriye :( diye fotoğraf atıp müslümanlık sergileyenin müslümanlığına hayranım. Al kardeşini de git.
 
Cihan Dura
7.7.2016
Dün iki genç arkadaşım, Taner ve Can, bayram ziyaretime geldiler. İkisi de bir Birinci Görev Halkası üyelerinden… Mutat kutlama ve konuşmalardan sonra, konu güncel bir olaya geldi:Suriyeli Mültecilere vatandaşlık hakkı tanınması… Benim bununla ilgili görüşümü öğrenmek istediler. Kendilerine aşağıdaki yanıtı verdim:
- Memnuniyetle değerli arkadaşlar… Gerçekten 2 Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriyeli göçmenlerin de katıldığı iftar yemeğinde yaptığı konuşmada bu konuyu açarak, şöyle demişti: “Kardeşlerimizin içerisinde inanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler var. Konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’nda kurulan bir ofis gerekli adımları atıyor. Biz de gerekli yardımı ve desteği sağlayarak onlara vatandaşlık imkânını vereceğiz.”
Biz, biliyorsunuz, ülkemizin sorunlarını Atatürkçe değerlendirmeye özen gösteriyoruz. Atatürk öğretkesinin 10 ilkesi açısından bakıyoruz olaylara… O ilkelerin tezlerini, kavram ve ilişkilerini kullanıyoruz. Tıpkı bir Marksist’in, bir dincinin, bir liberalin ülke ve dünya sorunlarını kendi düşünce sistemlerine göre değerlendirmesi gibi… Ancak Bilimcilik ve Devrimcilik ilkelerimiz gereği –makul olmak kaydıyla- muhakemelerimizde özgürüz. Atatürk ne demiş: Görüşlerim bilimle çatışırsa, bilimi seçin.
İşte bu noktadan hareket edince, Suriyelilere vatandaşlık hakkı tanınmasının öncelikle Atatürkçülüğün şu üç ilkesine göre değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıyorum:
-Milliyetçilik ilkesi,
-Tam Bağımsızlık ilkesi,
-Millî Egemenlik ilkesi.
Sorunun bu açılardan, diğer ilkeleri de hesaba katarak değerlendirilmesi; takdir edersiniz ki, epey zaman alır, çok da uzun olur. Ben konuşmamı uzatmamak için yorumumu yalnızca, konumuz açısından en önemlisi olduğuna inandığım Milliyetçilik ilkesi bağlamında yapacağım.
İkinci olarak soruna bireysel açıdan değil, kamusal açıdan bakacağım. Atatürkçülükte millet sorunları, bireysel kaygılardan önce gelir.
** **
Önce Milliyetçilik ilkesinin konumuzla ilgili kavram, terim ve ilişkiler referansımızı hatırlayalım, bu referans şöyle olabilir:
Millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur. Öyle ki, üyeleri ortak bir mirasa, bir “hatıralar mirası”na sahip olup bir arada yaşama ve ortak mirasın korunması hususunda zımnen anlaşmışlardır.
Millî Birlik nedir sorusunun yanıtı da burada gizlidir: Millî birlik, az önce saydığım “alt birlik” ve ortaklıkların bir bileşkesidir, bir ürünüdür. Daha açık olarak söylemem gerekirse, millî birlik; “alt birlikler” dediğim tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğan bir tür “üst birlik”tir. Millî birlik ne kadar kuvvetli olursa, o kadar iyidir. Ancak değişkendir: türlü etkiler altında zayıflayabilir, güçlenebilir.
Millî birlik Türk milletini bir bütün sayar. Millet içinde hiçbir bölücü, ayırıcı unsura yer vermez. Örneğin, etnik adlandırmalar düşmanların işidir, onların işine yarar. Atatürk’ün önemle belirttiği gibi milletimizin bütün bireyleri, aynı tarihe, ahlâka, hukuka, aynı ortak kültüre sahiptir. Millî birlik bir yurdun en değerli varlığı, en büyük gücüdür. Yurttaşların millet bilinci etrafında birbirine bağlanması, birbiriyle kenetlenmesidir. Aynı milletin çocuklarının birbirlerini tanımaları, iyi geçinmeleri, birbirlerini sevmeleridir. Millî birlik; milletin varlığını ve vatanı korumak için, bütün yurttaşların canlarını ve her şeylerini gerektiği an ortaya koyma kararlılığıdır!
Millî birliğin var olabilmesi için millet olmak gerekir. Milleti meydana getiren unsurlar milli birliğe de hayat verir. Bu unsurlar ne kadar pekiştirilirse, milli birlik o kadar sıkı ve kuvvetli olur. Demek ki, önce bu ilk yapıcı unsurlardır Millî Birliğin etmenleri: ortak tarih, ortak dil, ortak yurt, ortak kültür, ortak ülkü (ortak millî fikir)… Sonra, bilinçli uygulamalar gelir. Örneğin, milleti yapıcı unsurları sahiplenmek, sürekli takviye etmek bunlardan biridir. Diğerleri ise örgütlenme, Millî İrade’yi yerine getirme, sosyal adalet, toplumsal gönençtir.

** **
Şimdi yorumuma geçiyorum:
Atatürkçü öğretkenin, diğerleri gibi, Milliyetçilik ilkesi de elbette homojen bir bütün değildir; kendi içinde daha basit başka ögelerin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Bunları hesaba katarak düşünmezsek, doğru değerlendirme yapamayız. Bu ögeler millet, Türk milleti, vatan, ortak kültür, ortak dil, ortak tarih, millî bilinç ve diğer bazı “yönelti”lerdir. Şimdi biz bu “yönelti”lerin içeriği sayesinde biliyoruz ki, millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur.
İlk önce şunu belirtmeliyim ki, eğer mültecilerin sayısı 10 bin, 50 bin, haydi diyelim 100 bin olsaydı, ülke için önemli bir sorun teşkil etmezdi. Oysa, 2-3 milyon rakamı çok büyüktür. Düşünün, şu anda Adana’da 150 000, Bursa’da 100 000, Gaziantep’te 325 000, Hatay’da 390 000, İstanbul’da 395 000, Kilis’te 130 000, Mardin’de 100 000, Mersin’de 140 000, Şanlıurfa’da 400 000’den fazla Suriyeli bulunuyor!… Bütün illerimize de yerleşmiş durumdalar. Bu yığılmalar tüm kentlerimizde ve toplum boyutunda muazzam sakıncalar doğuracaktır.
Bir kere bizim bu 2-3 milyonluk kitle ile ortak tarihimiz yoktur. Hele bizim için öncelikli olanCumhuriyet tarihimiz bakımından hiçbir ortaklığımız yoktur. Bu açıdan bizimle bağ kuramazlar. Bizim acılarımızı, sevinçlerimizi, matemlerimizi, bayramlarımızı anlamazlar, paylaşamazlar.Dilimiz, kültürümüz ortak değildir. Dil ve kültür yoluyla ne onlar bize, ne biz onlara bağlanamayız.
Millet bilinci ekseninde birbirine bağlanmanın, birbiriyle kenetlenmenin, ulusal varlığı ve vatanı koruma sorumluluğunun gönüllü ve candan unsurları olmayacaklardır. Toplumda karşılıklı geçimsizlik, birbirinden nefret sorunları yaşanacaktır. Bazıları “dinimiz ortak ama” diyerek karşı çıkacaksa da yeterli değildir; çünkü din, ortak kültürün birçok unsurundan sadece biridir.
Ortak Cumhuriyet mirasımızda, hatıralar mirasımızda sığınmacıların hiçbir payı yoktur. Bu mirasa yabancıdırlar, yabancı kalacaklardır. Eğitim deseniz, uzun yıllara bağlıdır. Telkinleri canla başla benimsemezler, çünkü köken farklılıklarını unutmayacaklardır. Kendi insanımızda bile bu ortaklık bilincini yerleştirmeyi tam başaramadık. Neticede Milli Birlik güçlenmeyecektir, tersine bu birlik üzerinde zayıflatıcı etkiler ortaya çıkacaktır.
Mülteciler bu özellikleri sebebiyle Türk toplumuna entegre olamazlar; rahat durdukları varsayımı altında en iyimser hesapla bütünleşme en az 100 yıl ister. Tarih bilinçleri, ahlak anlayışları, kültürleri farklı olduğu için, uzun yıllar bir yabancı madde olarak kalacaklardır. Böyle olunca da, Türk milletinin “bütünlük” niteliği üzerinde daima bir tehdit kaynağı olacaklardır. Zamanla bugünküler gibi tam bir bölücü-ayırıcı unsura dönüşebileceklerdir. Türkiye yeni ve ek bir etnik sorunla karşı karşıya kalacaktır.
Mülteciler yasa yoluyla yurttaş yapılsa bile, yukarda belirttiğim eksiklikler sebebiyle gerçek anlamda yurttaş olamazlar. Millet yapısı içinde uyumlu bir öge olarak yer alamazlar. Tersine millet yapımız üzerinde bozucu etkilerin kaynağı olurlar.
Eğer bu girişim; bizim sivri akıllıların olası başkanlık referandumuna oy sağlama hazırlığı niteliğindeyse, onlara Atatürk’ün şu uyarısını hatırlatırım: Siz, kendilerine milletimizin kaderi emanet edilmiş olanlar, Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet! Sizi iktidara ve yetkili makamlara getiren iradenin ve egemenliğin sahibi, Türk milletidir. İktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirildiniz. Milletin kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakikî ve sağlanabilir menfaatleri yolunda kullanmakla yükümlüsünüz.

Kaynak: Mültecilere Yurttaşlık Hakkı Tanınmasının Atatürkçe Değerlendirilmesi
 

Güncel siyaset üzerine tartışmak yersiz ama dezenformasyon zararlı olduğu için belirteyim. Üsteki fotoda bayrağa basanlar Lübnanlı, alttaki fotoda ise ellerindeki bayraklardan malum olduğu üzere Iraklılar yer almakta. İnanmayan görselleri google da aratarak haber linklerine ulaşabilir.

Herkesin kendince görüşü olabilir. Ancak dezenformasyon ve demagojiye gelmeyin.

Vatandaşlık konusu 5 sene önce tartışılmış ve planlanmış olması gerekirdi zaten. En azından savaş başlarken B-C planı olarak olmalıydı. Şimdi tartışmak çok yersiz. Çünkü bu ülkede doğanlar ve 5-7 sene gibi sürelerle kalanlar zaten mevcut kanuna göre vatandaşlık için gerekli en önemli şartları yerine getirmiş oluyor. Önlerinde bir engel yok.

Konuyu şimdiden "muhalefet" anlayışıyla ele alan muhalif partileri, zaten vatandaş olacak Suriyelileri ötekileştirerek mevcut iktidarın kaçınılmaz destekçisi yapıyor. Laik ve seküler bir Suriyeli bile CHP ve MHP nin bu tavrından sonra AKP'ye oy vermek zorunda kalacaktır. Dengeler böyleyken popülist söylemlerle karşı gelmek havanda su dövmekten ibaret.

İktidarı ve muhalefetiyle daha 5 sene önce bu durumlara teorik olarak planlarımızla hazırlıklı olmalıydık. Bu saatten sonra hepimize geçmiş olsun. Yine bölünme, etnisite, mezhep gibi dayanaksız fitnelerle on yıllarımızı harcayacağız.
 
Muhalefet mi hazırlıklı olmalıydı güldürmeyin yahu. Muhalefet en başından beri mülteci akınını kabul etmedi. Onlarca arap devleti varken bize ne oluyor dedi. Mevcut iktidar ise Osmanlı sevdasına ben yapacam olacak sonucunada herkes katlansın dedi gelinen nokta ortada.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı