Teknolojiyi interneti keşfetmek!

NaBuSe

Centipat
Katılım
6 Nisan 2023
Mesajlar
19
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Gelin size 89'lu (yaş 35) çoğunuzun abisi yaşında olan birinin teknoloji internet ve o zaman ki dönemlerle ilgili yaşadıklarımı anılarımı anlatayım. Belki değişik gelebilir. İlginizi çekebilir.

Teknoloji ile ilgili ilk hatırladığım şey diğerlerinde olmayan ve uzun süre benim atarim neden böyle az oyunlu dediğim Almanya'dan teyzemlerin getirdiği Sega Master System 2 ile başladı. 12 kasedi vardı. Her kasette tek bir oyun olurdu. Diğer arkadaşlarımda o ünlü 9999999'in 1 şeklinde olan şimdi çakma Nintendo oyunlarının olduğunu bildiğimiz özellikle de Micro genius markasıyla bilinen atariler vardı. Gıcık olurdum. Lakin sonradan benim oyunlarım daha iyi yaaa dediğim dönem başladı.

Alaaddin, alex the kidd (bu kasetsizdi) Sonic the hedgedog, italia 90 (lanet zor üstten görünen futbol oyunu) asterix gibi çok güzel oyunlar vardı. Atari o zamanlar bizim için her şeydi. Sonunu gördüğüm bir oyun var alaaddin. O da kısaydı diğerlerine göre. Eskiden save oyun bitirmek gibi şeyler pek lügatımızda yoktu. Sokaklarda da oynardık ama eve gelince atariyi açar oyun oynar annelerimiz bunun adaptörü ısınmış, televizyonu bozacak diye çok fazla oynamamıza izin vermezlerdi. Hala şu TV'yi bozacak muhabbetinin şehir efsanesinin nereden çıktığını anlamış değilim.

Daha sonra 95 senesinde ilkokul 1'e başladım. O zaman peder bey kolej e yazdırdı. Ve bilgisayar sınıfı vardı. Sanırım ilk defa PC'yi orada gördüm. MS-DOS diye siyah ekranlı ilk Windows işletim sisteminde dır filan yazardık komut satırına sonra ilk görüntülü fareli Windows 3.1 kurdular bilgisayarlara. Yani PC bir anda başka bir şeye dönüşmüştü. Ardından Windows 95 kurdular. 1-2 sene sonra o daha da büyük devrimdi. Ve öğrendik ki bu PC denen şeyde oyun filan oynanıyormuş.

Sonra 98 senesinde peder bey kardeşimle bana PC aldı. Windows 98 ile gelmişti. Windows 98 CD sinin içinde Age of Empires'ın demosu vardı. Ne oynamıştık o oyunu ya. Hala Age of Empires'ın yeri başkadır. PC ile beraber FIFA world cup 98 oyunu ile gelmişti. Kardeşimle ikimiz taraf seçmeyi bile bilmediğimiz için bilgisayar vs bilgisayar maçları oynamışız uzun süre. Sonra çözdük taraf seçmeyi. Hey gibi hey. Yaşlar da ufak bu top niye benim istediğim yere gitmiyor filan diyorduk. Cahillik... Bilgisayarcılardan oyun alırdık ama bilmezdik ki Türkiye'de doğru düzgün orijinal oyun satılmıyor ki? Hep korsan oyun. Hatta hatırlarım FIFA 99 almıştım o günün parasıyla 3 TL diyelim. D&R gibi bazı yerlerde biraz daha afili bir CD kutusuyla 25 TL'ye satılır. Anaa bu ne kadar pahalı enayiler ben 3 TL'ye aldım diye sevinirdim. Ne bilelim onların orijinal eser miktarda gelmiş orijinal olduklarını...

Ve asıl anlatmak istediğim konulara girelim. İnternet ile tanışmak. O zaman pek anlamıyoruz ama internet diye bir şey var. Bir yerlere tıklıyor PC'den abuk subuk sesler çıkıyor ve internet denen şeye bağlanıyorduk. Böyle sayaç çıkardı. Saatine ne kadar yaktığını gösterirdi. Tabii o zamanlar internet ne tam manası ile bilmiyoruz. Aklıma gelen yahoo.com diye bir yer var buraya girince internet siteleri bulunuyormuş diye bir şeyler çalınmış kulağımıza. Google o zamanlar böyle bilinmiyor tabii. Çubuğa oyun oynamak, haber, müzik dinle gibi şeyler yazardık anca. Ne yazacağımızı bile doğru düzgün anlamadığımız dönemler. O zamanların siteleri. Lagaluga.com olması lazım bir site vardı. Flash şeyler oynatırdı. Eskilerin bildiği noel dayı gibi şeyleri biz orada gördük. Örnek koyalım bir tane.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bir de Show TV'nin sitesi olması lazım. Orada Games sekmesi olurdu. Hep ona girer flash oyunlar olurdu o zaman basit onları oynardım. İnternet ama böyle paralı tam da ne olduğunu pek çözemediğim bir şeydi benim için. Müzik filan indirmeyi öğrenmiştik ama çok uzun sürerdi. Daha sonra kuzenlerimle konuştuğumuzu hatırlıyorum ADSL diye bir şey çıkmış yabancılarda internet hep bağlıymış bir müzik 3 dk da iniyormuş muhabbeti çeviriyorduk. MP3 denilen bir şey vardı. O zamanlar bize çooook şaşırtıcı gelmişti. Neyse zaman böyle ilerlerken ADSL'nin ülkemize girdiği ve çoğu insanın bunu bağlattığı 2004 senesinde peder bey eve ADSL bağlattı.

256 KB 4 GB da kotası vardı diye hatırlıyorum. Tabii o zaman artık Google daha çok bilinir olmuştu. Neyse girdim Internet Explorer'e ( evet o) Google yazdım Google geldi. Bayağı şaşırtıcıydı arkadaşlar. Nasıl ya hep şimdi internet mi var bu nasıl oluyor dediğimi hatırlıyorum. Sürekli açık ve parası tek seferde(yani aylık girdikçe, saatle değil) ödenen bir şey olduğundan artık o sayaç korkusu kalmamıştı. Eskiden 1 saati filan geçer orada 1.000.000 (evet milyon vardı eskiden) gibi fiyat filan görünce korkardık. Çok uzun açamazdık interneti. Zaten cep telefonları bir elin parmakları kadar olduğu için bizim de internete bağlandığımızda telefon hattı kesilirdi internete girdiğimiz için. O yüzden öyle uzun duramazsın. Biri telefon açar sabit hattan. Size ulaşılmıyor der. Bir de o dönem hatırladığım pop up reklam muhabbetleri var.

Daha çok modemli ADSL öncesi dönemde olurdu bu internet bağlanınca bir sürü sekme çıkar ve kapatmakla uğraşırdık. Ve ciks diye yazacağım siz anlarsınız sitelerinden sansürsüz şeyler de çıkardı :) düşünün 9-10-11 yaşlarında filansınız karşınıza çok ilginç şeyler çıkıyor. Bayağı garip gelmişti o zamanlar. Nasıl ya kadınların şeyi yok oha filan diyordum. Masumane zamanlar sonra öğrendik oralara girince neler varmış neler :) neyse bu da komik olarak kalsın. Mesela ben bu dönemde sansürlü olmasını kapatılmasını savunuyorum. Çünkü VPN diye bir şey var çat diye girersin ama o zamanlar üzerinize atılırdı böyle şeyler ve sizin isteğiniz dışında olurdu. Yanınızda ananız babanız varken böyle bir de sesler filan çıkardı hiç hoş değildi. GTA 5 oyunu oynayanlar hatırlar michael bir görevde yazılım firmasına gider orada bir görev yapar. PC'ye girince her taraftan pop up çıkardı. İşte aynısıydı. Kapatırsın tekrar çıkar 3 kere filan aynı pop up reklamı kapatırdın.

Buraya bir es verelim. O zaman mail biliniyor ama tam manasıyla da bilinmiyordu. Ooo mail hesabına mail attım dendiği zaman vay be ne kral iş derdik. Çok önemli bir şey gibi duruyordu. Neyse mail adresi almak bir yerlere kayıt olmakta sıkıntılıydı. Üye olma şeysini biraz da ADSL ile keşfettim ben. Sürekli açık olunca bir yerlere üye olunması gerektiğini görmüştüm. Bunun için de mail lazımdı da bu mail nereden alınırdı yahu? Gmail'i filan geçin yoktu Hotmail'i de geçin onu da bilmiyordum. Bir şaka sitesi vardı. Kahkaha.com. Komik şeyler vardı diye hatırlıyorum. Evet arkadaşlar orada bir baktım mail veriyorlar. İlk şahsi mailimi oradan almıştım. [email protected]. Asla unutmuyorum. Mail adresinin ergenliğini de taktirinize bırakıyorum. O zaman çok coool gelmişti. Ulan sonu Kahkaha.com bunun neresi cool olabilir ki haha. Açık mı acaba hala? Bu arada ADSL ile tanışınca tarayıcı tabanlı oyunlar olan ogame, travian gibi oyunları da öğrendik. O batağa bir süre düştüm sonra kurtuldum. Gece alarm kurup filomuzu askerlerimizi kesmesinler diye bir şeyler yapardık.

Neyse internetle beraber asıl bahsetmek istediğim konulardan forumların keşfine gelelim. Bizim dönem Harry Potter çılgınlığı olan bir dönemdi. İlk 4 mü 5 kitabı mı ne çıkmıştı. Diğerleri yazılıyordu. Ve ben HP çok seviyordum. Bir gün o Google'a Harry Potter yazdım Hpfanz.net bu olması lazım o adı. Bir site çıktı. Haberler filan var böyle ve ilk defa orada forum diye bir şey gördüm. Bir tıkladım. Bir sürü insan bir şeyler yazıyor. Çok ilginç gelmişti. Evet ICQ diye başkalarıyla mesajlaşılan şeyleri görmüştük ama bu forum bana değişik bir şey gibi gelmişti. Bir de ne kadar mesaj yazdığı bazı üyelerde işte şu üye bazılarında mod diye bir şey bazılarında editör birinde de admin diye bir şey yazıyor nickinin altında. Böyle o forumu kuran arkadaşta sayı değeri vermiş.

İşte şu üye [10] mod [35] editör [50] admin yazan şeyin yanında da [99] falan yazıyor. Bildiğin kast sistemi yani. Tabii ergen biri olarak bunu nereden bilelim. İnsanlar bunlara iyi davranıyor. Saygı gösteriyor filan çok ilgincime gitmişti. Ben de üye oldum ama hayatımda ilk defa forumlara yazıyorum. Yaş da 15 filan olunca internetin şimdiki nesil gibi içine doğmadığımız için tam da nasıl yazılır nasıl hareket edilir bilmiyoruz. Bir süre yazdım çok hoşuma gitti ama yazarken bazen neden olduğunu bilmediğim şekilde artislenesim filan geliyordu.

Sonra ceza veriyorlardı. Sonra dedim bunlar bana ceza veriyor demek ki ben önemli bir şey olmam lazım sözüm dinlensin. Sonra kendimi o forumda sevdirdim beni mod editör filan yaptılar. İngilizce büyük HP sitelerinden haberleri çalıyor. Yarım yamalak o zaman anladığımız kadar çeviriyor ana sayfaya ekliyorduk. Okuldan geldikten sonra saatlerce burada bu şeyler için uğraşıyordum. Neyse sonunda site kurucusu beni sevdi ve admin yaptı ama hala kendisi 99'du bana 60 gibi bir şey vermişti sayı değeri. phpBB olması lazımdı. Admin olunca yönetim paneline filan ulaştım. Vay be güç elime geçmişti. Yine de önemli bir şey olmuştuk. Neyse sonra oradan kavgalı olarak ayrılan bir mod hortkulukavcisi.com u açtı ve forumlar siteler arası savaş başladı. Biz onların sitesini basıyor resim mesim paylaşıyor rahatsız ediyor dalga geçiyorduk onlar bizim sitemizi basıyor bir şeyleri bozuyorlar resimler filan paylaşıyorlar.

Bu bir süre devam etti. Ama bugün geri dönüp bakınca bu aptallık her ne kadar aptallık olsa çocukça da olsa da çok zevkliydi. Kendi bilindik nickinle üye olursan seni banlarlar sen de onları banlarsın ama aynı zamanda başka nickle sızmaya çalışırsın filan. Daha sonra harrypottercafe diye bir site açıldı. Orada yaşı büyük insanlar vardı. Oraya üye olduk ama ya biz çok ergendik ya da onlar aklı başındalardı bilmiyorum biz 17 filanken orada yaşı büyük 21-22 yaşında insanlar vardı. Tutunamadık. Hep banlandık. Onlara saldırmaya çalıştık filan. Böyle saçma sapan eğlenceli dönemler. Dönüp bakınca HP forumları ile çok güzel anılarım var. Sihirbaslasin.net vardı. Orası da güzel bir HP sitesiydi. Hatta şu 6 ve 7.HP kitaplarını türkçesi çıkmadan çeviren shadow_shooter ile arkadaştık. Sonra ne oldu da koptuk hatırlamıyorum. E kitap olarak hala onun çevirileri çıkıyor 6 ve 7.kitaplarda.

Forumlar o zaman sosyal medyanın merkeziydi. Facebook vs sonra kuruldu. Güzel kızların o zaman MSN'ini almaya çalışırdık. Okuldan hoşlandığımız kızın bir şekilde MSN'ini alıp arkadaş olduysak şarkılarla mesaj vermeye çalışırdık. O zaman dinlediğin şarkıyı MSN de görebilirdi diğer arkadaşların. İlginç işlerdi. Neyse bugün bu kadar yeter. Daha sonra forumlar sosyal medyanın hayatına girmesi vs onları da nasıl gördüm nasıl hayatımıza girdi anlatırım.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Gelin size 89'lu (yaş 35) çoğunuzun abisi yaşında olan birinin teknoloji internet ve o zaman ki dönemlerle ilgili yaşadıklarımı anılarımı anlatayım. Belki değişik gelebilir. İlginizi çekebilir.

Teknoloji ile ilgili ilk hatırladığım şey diğerlerinde olmayan ve uzun süre benim atarim neden böyle az oyunlu dediğim Almanya'dan teyzemlerin getirdiği Sega Master System 2 ile başladı. 12 kasedi vardı. Her kasette tek bir oyun olurdu. Diğer arkadaşlarımda o ünlü 9999999'in 1 şeklinde olan şimdi çakma Nintendo oyunlarının olduğunu bildiğimiz özellikle de Micro genius markasıyla bilinen atariler vardı. Gıcık olurdum. Lakin sonradan benim oyunlarım daha iyi yaaa dediğim dönem başladı.

Alaaddin, alex the kidd (bu kasetsizdi) Sonic the hedgedog, italia 90 (lanet zor üstten görünen futbol oyunu) asterix gibi çok güzel oyunlar vardı. Atari o zamanlar bizim için her şeydi. Sonunu gördüğüm bir oyun var alaaddin. O da kısaydı diğerlerine göre. Eskiden save oyun bitirmek gibi şeyler pek lügatımızda yoktu. Sokaklarda da oynardık ama eve gelince atariyi açar oyun oynar annelerimiz bunun adaptörü ısınmış, televizyonu bozacak diye çok fazla oynamamıza izin vermezlerdi. Hala şu TV'yi bozacak muhabbetinin şehir efsanesinin nereden çıktığını anlamış değilim.

Daha sonra 95 senesinde ilkokul 1'e başladım. O zaman peder bey kolej e yazdırdı. Ve bilgisayar sınıfı vardı. Sanırım ilk defa PC'yi orada gördüm. MS-DOS diye siyah ekranlı ilk Windows işletim sisteminde dır filan yazardık komut satırına sonra ilk görüntülü fareli Windows 3.1 kurdular bilgisayarlara. Yani PC bir anda başka bir şeye dönüşmüştü. Ardından Windows 95 kurdular. 1-2 sene sonra o daha da büyük devrimdi. Ve öğrendik ki bu PC denen şeyde oyun filan oynanıyormuş.

Sonra 98 senesinde peder bey kardeşimle bana PC aldı. Windows 98 ile gelmişti. Windows 98 CD sinin içinde Age of Empires'ın demosu vardı. Ne oynamıştık o oyunu ya. Hala Age of Empires'ın yeri başkadır. PC ile beraber FIFA world cup 98 oyunu ile gelmişti. Kardeşimle ikimiz taraf seçmeyi bile bilmediğimiz için bilgisayar vs bilgisayar maçları oynamışız uzun süre. Sonra çözdük taraf seçmeyi. Hey gibi hey. Yaşlar da ufak bu top niye benim istediğim yere gitmiyor filan diyorduk. Cahillik... Bilgisayarcılardan oyun alırdık ama bilmezdik ki Türkiye'de doğru düzgün orijinal oyun satılmıyor ki? Hep korsan oyun. Hatta hatırlarım FIFA 99 almıştım o günün parasıyla 3 TL diyelim. D&R gibi bazı yerlerde biraz daha afili bir CD kutusuyla 25 TL'ye satılır. Anaa bu ne kadar pahalı enayiler ben 3 TL'ye aldım diye sevinirdim. Ne bilelim onların orijinal eser miktarda gelmiş orijinal olduklarını...

Ve asıl anlatmak istediğim konulara girelim. İnternet ile tanışmak. O zaman pek anlamıyoruz ama internet diye bir şey var. Bir yerlere tıklıyor PC'den abuk subuk sesler çıkıyor ve internet denen şeye bağlanıyorduk. Böyle sayaç çıkardı. Saatine ne kadar yaktığını gösterirdi. Tabii o zamanlar internet ne tam manası ile bilmiyoruz. Aklıma gelen yahoo.com diye bir yer var buraya girince internet siteleri bulunuyormuş diye bir şeyler çalınmış kulağımıza. Google o zamanlar böyle bilinmiyor tabii. Çubuğa oyun oynamak, haber, müzik dinle gibi şeyler yazardık anca. Ne yazacağımızı bile doğru düzgün anlamadığımız dönemler. O zamanların siteleri. Lagaluga.com olması lazım bir site vardı. Flash şeyler oynatırdı. Eskilerin bildiği noel dayı gibi şeyleri biz orada gördük. Örnek koyalım bir tane.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bir de Show TV'nin sitesi olması lazım. Orada Games sekmesi olurdu. Hep ona girer flash oyunlar olurdu o zaman basit onları oynardım. İnternet ama böyle paralı tam da ne olduğunu pek çözemediğim bir şeydi benim için. Müzik filan indirmeyi öğrenmiştik ama çok uzun sürerdi. Daha sonra kuzenlerimle konuştuğumuzu hatırlıyorum ADSL diye bir şey çıkmış yabancılarda internet hep bağlıymış bir müzik 3 dk da iniyormuş muhabbeti çeviriyorduk. MP3 denilen bir şey vardı. O zamanlar bize çooook şaşırtıcı gelmişti. Neyse zaman böyle ilerlerken ADSL'nin ülkemize girdiği ve çoğu insanın bunu bağlattığı 2004 senesinde peder bey eve ADSL bağlattı.

256 KB 4 GB da kotası vardı diye hatırlıyorum. Tabii o zaman artık Google daha çok bilinir olmuştu. Neyse girdim Internet Explorer'e ( evet o) Google yazdım Google geldi. Bayağı şaşırtıcıydı arkadaşlar. Nasıl ya hep şimdi internet mi var bu nasıl oluyor dediğimi hatırlıyorum. Sürekli açık ve parası tek seferde(yani aylık girdikçe, saatle değil) ödenen bir şey olduğundan artık o sayaç korkusu kalmamıştı. Eskiden 1 saati filan geçer orada 1.000.000 (evet milyon vardı eskiden) gibi fiyat filan görünce korkardık. Çok uzun açamazdık interneti. Zaten cep telefonları bir elin parmakları kadar olduğu için bizim de internete bağlandığımızda telefon hattı kesilirdi internete girdiğimiz için. O yüzden öyle uzun duramazsın. Biri telefon açar sabit hattan. Size ulaşılmıyor der. Bir de o dönem hatırladığım pop up reklam muhabbetleri var.

Daha çok modemli ADSL öncesi dönemde olurdu bu internet bağlanınca bir sürü sekme çıkar ve kapatmakla uğraşırdık. Ve ciks diye yazacağım siz anlarsınız sitelerinden sansürsüz şeyler de çıkardı :) düşünün 9-10-11 yaşlarında filansınız karşınıza çok ilginç şeyler çıkıyor. Bayağı garip gelmişti o zamanlar. Nasıl ya kadınların şeyi yok oha filan diyordum. Masumane zamanlar sonra öğrendik oralara girince neler varmış neler :) neyse bu da komik olarak kalsın. Mesela ben bu dönemde sansürlü olmasını kapatılmasını savunuyorum. Çünkü VPN diye bir şey var çat diye girersin ama o zamanlar üzerinize atılırdı böyle şeyler ve sizin isteğiniz dışında olurdu. Yanınızda ananız babanız varken böyle bir de sesler filan çıkardı hiç hoş değildi. GTA 5 oyunu oynayanlar hatırlar michael bir görevde yazılım firmasına gider orada bir görev yapar. PC'ye girince her taraftan pop up çıkardı. İşte aynısıydı. Kapatırsın tekrar çıkar 3 kere filan aynı pop up reklamı kapatırdın.

Buraya bir es verelim. O zaman mail biliniyor ama tam manasıyla da bilinmiyordu. Ooo mail hesabına mail attım dendiği zaman vay be ne kral iş derdik. Çok önemli bir şey gibi duruyordu. Neyse mail adresi almak bir yerlere kayıt olmakta sıkıntılıydı. Üye olma şeysini biraz da ADSL ile keşfettim ben. Sürekli açık olunca bir yerlere üye olunması gerektiğini görmüştüm. Bunun için de mail lazımdı da bu mail nereden alınırdı yahu? Gmail'i filan geçin yoktu Hotmail'i de geçin onu da bilmiyordum. Bir şaka sitesi vardı. Kahkaha.com. Komik şeyler vardı diye hatırlıyorum. Evet arkadaşlar orada bir baktım mail veriyorlar. İlk şahsi mailimi oradan almıştım. [email protected]. Asla unutmuyorum. Mail adresinin ergenliğini de taktirinize bırakıyorum. O zaman çok coool gelmişti. Ulan sonu Kahkaha.com bunun neresi cool olabilir ki haha. Açık mı acaba hala? Bu arada ADSL ile tanışınca tarayıcı tabanlı oyunlar olan ogame, travian gibi oyunları da öğrendik. O batağa bir süre düştüm sonra kurtuldum. Gece alarm kurup filomuzu askerlerimizi kesmesinler diye bir şeyler yapardık.

Neyse internetle beraber asıl bahsetmek istediğim konulardan forumların keşfine gelelim. Bizim dönem Harry Potter çılgınlığı olan bir dönemdi. İlk 4 mü 5 kitabı mı ne çıkmıştı. Diğerleri yazılıyordu. Ve ben HP çok seviyordum. Bir gün o Google'a Harry Potter yazdım Hpfanz.net bu olması lazım o adı. Bir site çıktı. Haberler filan var böyle ve ilk defa orada forum diye bir şey gördüm. Bir tıkladım. Bir sürü insan bir şeyler yazıyor. Çok ilginç gelmişti. Evet ICQ diye başkalarıyla mesajlaşılan şeyleri görmüştük ama bu forum bana değişik bir şey gibi gelmişti. Bir de ne kadar mesaj yazdığı bazı üyelerde işte şu üye bazılarında mod diye bir şey bazılarında editör birinde de admin diye bir şey yazıyor nickinin altında. Böyle o forumu kuran arkadaşta sayı değeri vermiş.

İşte şu üye [10] mod [35] editör [50] admin yazan şeyin yanında da [99] falan yazıyor. Bildiğin kast sistemi yani. Tabii ergen biri olarak bunu nereden bilelim. İnsanlar bunlara iyi davranıyor. Saygı gösteriyor filan çok ilgincime gitmişti. Ben de üye oldum ama hayatımda ilk defa forumlara yazıyorum. Yaş da 15 filan olunca internetin şimdiki nesil gibi içine doğmadığımız için tam da nasıl yazılır nasıl hareket edilir bilmiyoruz. Bir süre yazdım çok hoşuma gitti ama yazarken bazen neden olduğunu bilmediğim şekilde artislenesim filan geliyordu.

Sonra ceza veriyorlardı. Sonra dedim bunlar bana ceza veriyor demek ki ben önemli bir şey olmam lazım sözüm dinlensin. Sonra kendimi o forumda sevdirdim beni mod editör filan yaptılar. İngilizce büyük HP sitelerinden haberleri çalıyor. Yarım yamalak o zaman anladığımız kadar çeviriyor ana sayfaya ekliyorduk. Okuldan geldikten sonra saatlerce burada bu şeyler için uğraşıyordum. Neyse sonunda site kurucusu beni sevdi ve admin yaptı ama hala kendisi 99'du bana 60 gibi bir şey vermişti sayı değeri. phpBB olması lazımdı. Admin olunca yönetim paneline filan ulaştım. Vay be güç elime geçmişti. Yine de önemli bir şey olmuştuk. Neyse sonra oradan kavgalı olarak ayrılan bir mod hortkulukavcisi.com u açtı ve forumlar siteler arası savaş başladı. Biz onların sitesini basıyor resim mesim paylaşıyor rahatsız ediyor dalga geçiyorduk onlar bizim sitemizi basıyor bir şeyleri bozuyorlar resimler filan paylaşıyorlar.

Bu bir süre devam etti. Ama bugün geri dönüp bakınca bu aptallık her ne kadar aptallık olsa çocukça da olsa da çok zevkliydi. Kendi bilindik nickinle üye olursan seni banlarlar sen de onları banlarsın ama aynı zamanda başka nickle sızmaya çalışırsın filan. Daha sonra harrypottercafe diye bir site açıldı. Orada yaşı büyük insanlar vardı. Oraya üye olduk ama ya biz çok ergendik ya da onlar aklı başındalardı bilmiyorum biz 17 filanken orada yaşı büyük 21-22 yaşında insanlar vardı. Tutunamadık. Hep banlandık. Onlara saldırmaya çalıştık filan. Böyle saçma sapan eğlenceli dönemler. Dönüp bakınca HP forumları ile çok güzel anılarım var. Sihirbaslasin.net vardı. Orası da güzel bir HP sitesiydi. Hatta şu 6 ve 7.HP kitaplarını türkçesi çıkmadan çeviren shadow_shooter ile arkadaştık. Sonra ne oldu da koptuk hatırlamıyorum. E kitap olarak hala onun çevirileri çıkıyor 6 ve 7.kitaplarda.

Forumlar o zaman sosyal medyanın merkeziydi. Facebook vs sonra kuruldu. Güzel kızların o zaman MSN'ini almaya çalışırdık. Okuldan hoşlandığımız kızın bir şekilde MSN'ini alıp arkadaş olduysak şarkılarla mesaj vermeye çalışırdık. O zaman dinlediğin şarkıyı MSN de görebilirdi diğer arkadaşların. İlginç işlerdi. Neyse bugün bu kadar yeter. Daha sonra forumlar sosyal medyanın hayatına girmesi vs onları da nasıl gördüm nasıl hayatımıza girdi anlatırım.

Hikaye gibi çok güzel. Kesinlikle devamını yazmalısınız hocam.
 
Gelin size 89'lu (yaş 35) çoğunuzun abisi yaşında olan birinin teknoloji internet ve o zaman ki dönemlerle ilgili yaşadıklarımı anılarımı anlatayım. Belki değişik gelebilir. İlginizi çekebilir.

Teknoloji ile ilgili ilk hatırladığım şey diğerlerinde olmayan ve uzun süre benim atarim neden böyle az oyunlu dediğim Almanya'dan teyzemlerin getirdiği Sega Master System 2 ile başladı. 12 kasedi vardı. Her kasette tek bir oyun olurdu. Diğer arkadaşlarımda o ünlü 9999999'in 1 şeklinde olan şimdi çakma Nintendo oyunlarının olduğunu bildiğimiz özellikle de Micro genius markasıyla bilinen atariler vardı. Gıcık olurdum. Lakin sonradan benim oyunlarım daha iyi yaaa dediğim dönem başladı.

Alaaddin, alex the kidd (bu kasetsizdi) Sonic the hedgedog, italia 90 (lanet zor üstten görünen futbol oyunu) asterix gibi çok güzel oyunlar vardı. Atari o zamanlar bizim için her şeydi. Sonunu gördüğüm bir oyun var alaaddin. O da kısaydı diğerlerine göre. Eskiden save oyun bitirmek gibi şeyler pek lügatımızda yoktu. Sokaklarda da oynardık ama eve gelince atariyi açar oyun oynar annelerimiz bunun adaptörü ısınmış, televizyonu bozacak diye çok fazla oynamamıza izin vermezlerdi. Hala şu TV'yi bozacak muhabbetinin şehir efsanesinin nereden çıktığını anlamış değilim.

Daha sonra 95 senesinde ilkokul 1'e başladım. O zaman peder bey kolej e yazdırdı. Ve bilgisayar sınıfı vardı. Sanırım ilk defa PC'yi orada gördüm. MS-DOS diye siyah ekranlı ilk Windows işletim sisteminde dır filan yazardık komut satırına sonra ilk görüntülü fareli Windows 3.1 kurdular bilgisayarlara. Yani PC bir anda başka bir şeye dönüşmüştü. Ardından Windows 95 kurdular. 1-2 sene sonra o daha da büyük devrimdi. Ve öğrendik ki bu PC denen şeyde oyun filan oynanıyormuş.

Sonra 98 senesinde peder bey kardeşimle bana PC aldı. Windows 98 ile gelmişti. Windows 98 CD sinin içinde Age of Empires'ın demosu vardı. Ne oynamıştık o oyunu ya. Hala Age of Empires'ın yeri başkadır. PC ile beraber FIFA world cup 98 oyunu ile gelmişti. Kardeşimle ikimiz taraf seçmeyi bile bilmediğimiz için bilgisayar vs bilgisayar maçları oynamışız uzun süre. Sonra çözdük taraf seçmeyi. Hey gibi hey. Yaşlar da ufak bu top niye benim istediğim yere gitmiyor filan diyorduk. Cahillik... Bilgisayarcılardan oyun alırdık ama bilmezdik ki Türkiye'de doğru düzgün orijinal oyun satılmıyor ki? Hep korsan oyun. Hatta hatırlarım FIFA 99 almıştım o günün parasıyla 3 TL diyelim. D&R gibi bazı yerlerde biraz daha afili bir CD kutusuyla 25 TL'ye satılır. Anaa bu ne kadar pahalı enayiler ben 3 TL'ye aldım diye sevinirdim. Ne bilelim onların orijinal eser miktarda gelmiş orijinal olduklarını...

Ve asıl anlatmak istediğim konulara girelim. İnternet ile tanışmak. O zaman pek anlamıyoruz ama internet diye bir şey var. Bir yerlere tıklıyor PC'den abuk subuk sesler çıkıyor ve internet denen şeye bağlanıyorduk. Böyle sayaç çıkardı. Saatine ne kadar yaktığını gösterirdi. Tabii o zamanlar internet ne tam manası ile bilmiyoruz. Aklıma gelen yahoo.com diye bir yer var buraya girince internet siteleri bulunuyormuş diye bir şeyler çalınmış kulağımıza. Google o zamanlar böyle bilinmiyor tabii. Çubuğa oyun oynamak, haber, müzik dinle gibi şeyler yazardık anca. Ne yazacağımızı bile doğru düzgün anlamadığımız dönemler. O zamanların siteleri. Lagaluga.com olması lazım bir site vardı. Flash şeyler oynatırdı. Eskilerin bildiği noel dayı gibi şeyleri biz orada gördük. Örnek koyalım bir tane.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bir de Show TV'nin sitesi olması lazım. Orada Games sekmesi olurdu. Hep ona girer flash oyunlar olurdu o zaman basit onları oynardım. İnternet ama böyle paralı tam da ne olduğunu pek çözemediğim bir şeydi benim için. Müzik filan indirmeyi öğrenmiştik ama çok uzun sürerdi. Daha sonra kuzenlerimle konuştuğumuzu hatırlıyorum ADSL diye bir şey çıkmış yabancılarda internet hep bağlıymış bir müzik 3 dk da iniyormuş muhabbeti çeviriyorduk. MP3 denilen bir şey vardı. O zamanlar bize çooook şaşırtıcı gelmişti. Neyse zaman böyle ilerlerken ADSL'nin ülkemize girdiği ve çoğu insanın bunu bağlattığı 2004 senesinde peder bey eve ADSL bağlattı.

256 KB 4 GB da kotası vardı diye hatırlıyorum. Tabii o zaman artık Google daha çok bilinir olmuştu. Neyse girdim Internet Explorer'e ( evet o) Google yazdım Google geldi. Bayağı şaşırtıcıydı arkadaşlar. Nasıl ya hep şimdi internet mi var bu nasıl oluyor dediğimi hatırlıyorum. Sürekli açık ve parası tek seferde(yani aylık girdikçe, saatle değil) ödenen bir şey olduğundan artık o sayaç korkusu kalmamıştı. Eskiden 1 saati filan geçer orada 1.000.000 (evet milyon vardı eskiden) gibi fiyat filan görünce korkardık. Çok uzun açamazdık interneti. Zaten cep telefonları bir elin parmakları kadar olduğu için bizim de internete bağlandığımızda telefon hattı kesilirdi internete girdiğimiz için. O yüzden öyle uzun duramazsın. Biri telefon açar sabit hattan. Size ulaşılmıyor der. Bir de o dönem hatırladığım pop up reklam muhabbetleri var.

Daha çok modemli ADSL öncesi dönemde olurdu bu internet bağlanınca bir sürü sekme çıkar ve kapatmakla uğraşırdık. Ve ciks diye yazacağım siz anlarsınız sitelerinden sansürsüz şeyler de çıkardı :) düşünün 9-10-11 yaşlarında filansınız karşınıza çok ilginç şeyler çıkıyor. Bayağı garip gelmişti o zamanlar. Nasıl ya kadınların şeyi yok oha filan diyordum. Masumane zamanlar sonra öğrendik oralara girince neler varmış neler :) neyse bu da komik olarak kalsın. Mesela ben bu dönemde sansürlü olmasını kapatılmasını savunuyorum. Çünkü VPN diye bir şey var çat diye girersin ama o zamanlar üzerinize atılırdı böyle şeyler ve sizin isteğiniz dışında olurdu. Yanınızda ananız babanız varken böyle bir de sesler filan çıkardı hiç hoş değildi. GTA 5 oyunu oynayanlar hatırlar michael bir görevde yazılım firmasına gider orada bir görev yapar. PC'ye girince her taraftan pop up çıkardı. İşte aynısıydı. Kapatırsın tekrar çıkar 3 kere filan aynı pop up reklamı kapatırdın.

Buraya bir es verelim. O zaman mail biliniyor ama tam manasıyla da bilinmiyordu. Ooo mail hesabına mail attım dendiği zaman vay be ne kral iş derdik. Çok önemli bir şey gibi duruyordu. Neyse mail adresi almak bir yerlere kayıt olmakta sıkıntılıydı. Üye olma şeysini biraz da ADSL ile keşfettim ben. Sürekli açık olunca bir yerlere üye olunması gerektiğini görmüştüm. Bunun için de mail lazımdı da bu mail nereden alınırdı yahu? Gmail'i filan geçin yoktu Hotmail'i de geçin onu da bilmiyordum. Bir şaka sitesi vardı. Kahkaha.com. Komik şeyler vardı diye hatırlıyorum. Evet arkadaşlar orada bir baktım mail veriyorlar. İlk şahsi mailimi oradan almıştım. [email protected]. Asla unutmuyorum. Mail adresinin ergenliğini de taktirinize bırakıyorum. O zaman çok coool gelmişti. Ulan sonu Kahkaha.com bunun neresi cool olabilir ki haha. Açık mı acaba hala? Bu arada ADSL ile tanışınca tarayıcı tabanlı oyunlar olan ogame, travian gibi oyunları da öğrendik. O batağa bir süre düştüm sonra kurtuldum. Gece alarm kurup filomuzu askerlerimizi kesmesinler diye bir şeyler yapardık.

Neyse internetle beraber asıl bahsetmek istediğim konulardan forumların keşfine gelelim. Bizim dönem Harry Potter çılgınlığı olan bir dönemdi. İlk 4 mü 5 kitabı mı ne çıkmıştı. Diğerleri yazılıyordu. Ve ben HP çok seviyordum. Bir gün o Google'a Harry Potter yazdım Hpfanz.net bu olması lazım o adı. Bir site çıktı. Haberler filan var böyle ve ilk defa orada forum diye bir şey gördüm. Bir tıkladım. Bir sürü insan bir şeyler yazıyor. Çok ilginç gelmişti. Evet ICQ diye başkalarıyla mesajlaşılan şeyleri görmüştük ama bu forum bana değişik bir şey gibi gelmişti. Bir de ne kadar mesaj yazdığı bazı üyelerde işte şu üye bazılarında mod diye bir şey bazılarında editör birinde de admin diye bir şey yazıyor nickinin altında. Böyle o forumu kuran arkadaşta sayı değeri vermiş.

İşte şu üye [10] mod [35] editör [50] admin yazan şeyin yanında da [99] falan yazıyor. Bildiğin kast sistemi yani. Tabii ergen biri olarak bunu nereden bilelim. İnsanlar bunlara iyi davranıyor. Saygı gösteriyor filan çok ilgincime gitmişti. Ben de üye oldum ama hayatımda ilk defa forumlara yazıyorum. Yaş da 15 filan olunca internetin şimdiki nesil gibi içine doğmadığımız için tam da nasıl yazılır nasıl hareket edilir bilmiyoruz. Bir süre yazdım çok hoşuma gitti ama yazarken bazen neden olduğunu bilmediğim şekilde artislenesim filan geliyordu.

Sonra ceza veriyorlardı. Sonra dedim bunlar bana ceza veriyor demek ki ben önemli bir şey olmam lazım sözüm dinlensin. Sonra kendimi o forumda sevdirdim beni mod editör filan yaptılar. İngilizce büyük HP sitelerinden haberleri çalıyor. Yarım yamalak o zaman anladığımız kadar çeviriyor ana sayfaya ekliyorduk. Okuldan geldikten sonra saatlerce burada bu şeyler için uğraşıyordum. Neyse sonunda site kurucusu beni sevdi ve admin yaptı ama hala kendisi 99'du bana 60 gibi bir şey vermişti sayı değeri. phpBB olması lazımdı. Admin olunca yönetim paneline filan ulaştım. Vay be güç elime geçmişti. Yine de önemli bir şey olmuştuk. Neyse sonra oradan kavgalı olarak ayrılan bir mod hortkulukavcisi.com u açtı ve forumlar siteler arası savaş başladı. Biz onların sitesini basıyor resim mesim paylaşıyor rahatsız ediyor dalga geçiyorduk onlar bizim sitemizi basıyor bir şeyleri bozuyorlar resimler filan paylaşıyorlar.

Bu bir süre devam etti. Ama bugün geri dönüp bakınca bu aptallık her ne kadar aptallık olsa çocukça da olsa da çok zevkliydi. Kendi bilindik nickinle üye olursan seni banlarlar sen de onları banlarsın ama aynı zamanda başka nickle sızmaya çalışırsın filan. Daha sonra harrypottercafe diye bir site açıldı. Orada yaşı büyük insanlar vardı. Oraya üye olduk ama ya biz çok ergendik ya da onlar aklı başındalardı bilmiyorum biz 17 filanken orada yaşı büyük 21-22 yaşında insanlar vardı. Tutunamadık. Hep banlandık. Onlara saldırmaya çalıştık filan. Böyle saçma sapan eğlenceli dönemler. Dönüp bakınca HP forumları ile çok güzel anılarım var. Sihirbaslasin.net vardı. Orası da güzel bir HP sitesiydi. Hatta şu 6 ve 7.HP kitaplarını türkçesi çıkmadan çeviren shadow_shooter ile arkadaştık. Sonra ne oldu da koptuk hatırlamıyorum. E kitap olarak hala onun çevirileri çıkıyor 6 ve 7.kitaplarda.

Forumlar o zaman sosyal medyanın merkeziydi. Facebook vs sonra kuruldu. Güzel kızların o zaman MSN'ini almaya çalışırdık. Okuldan hoşlandığımız kızın bir şekilde MSN'ini alıp arkadaş olduysak şarkılarla mesaj vermeye çalışırdık. O zaman dinlediğin şarkıyı MSN de görebilirdi diğer arkadaşların. İlginç işlerdi. Neyse bugün bu kadar yeter. Daha sonra forumlar sosyal medyanın hayatına girmesi vs onları da nasıl gördüm nasıl hayatımıza girdi anlatırım.

Çok güzeldi hocam ellerinize sağlık geçmişte internet bağlattırmak modern bir şeymiş sanırım benim abim var kendisi de 2004 veya 2005 yılında interneti bağlattırdı Knight Online'i öğrenmiş Full Knight oynuyordu o zamanlar hala oynuyor piyasa var diye ve evde 2 adet bilgisayar vardı şu an çok da önemli olmasa da o zamanlar gerçekten bana bile çok güzel hissetiriyordu.
 
Çok güzeldi hocam ellerinize sağlık geçmişte internet bağlattırmak modern bir şeymiş sanırım benim abim var kendisi de 2004 veya 2005 yılında interneti bağlattırdı Knight Online'i öğrenmiş Full Knight oynuyordu o zamanlar hala oynuyor piyasa var diye ve evde 2 adet bilgisayar vardı şu an çok da önemli olmasa da o zamanlar gerçekten bana bile çok güzel hissetiriyordu.
Yani ortalama türk ailesi adsl bağlatıyordu o dönemler. İnternet ansiklopedi gibi şeylerin yerini almıştı. Büyükler için orası bilgi kaynağıydı.
 
2004'te ADSL ile geçmişsin eve ne güzel. Biz 56K fax-modem, İxir, E-Kolay vb. internet paketleri, devamlı meşgul çalan telefon, kol kadar telefon faturaları ve bir mp3'ü 1 saatte indirme dönemlerini çok korkunç yaşadık.

Ama internetten CS atmanın keyfi çok ayrıydı. Sanane, Anet, TurkNet serverlarının dili olsa da anlatsa.
 
2004'te ADSL ile geçmişsin eve ne güzel. Biz 56K fax-modem, İxir, E-Kolay vb. internet paketleri, devamlı meşgul çalan telefon, kol kadar telefon faturaları ve bir mp3'ü 1 saatte indirme dönemlerini çok korkunç yaşadık.

Ama internetten CS atmanın keyfi çok ayrıydı. Sanane, Anet, TurkNet serverlarının dili olsa da anlatsa.
Daha pahalıydı 56k ile İnternete girmek. Hem ev telefonunun içine ediyordu hem de yavaşlağı insanı bıktırıyordu. İlk adsl bağlanınca mynet gibi bir siteye girdiğimi hatırlıyorum resimler hızlı şekilde yüklenince vay be demiştim. 256 k internet tabii o zaman çok hızlı gelmişti:) daha sonra 1 mbite çıkarmıştık sanırım internet hızını kotası da artmışmıydı hatırlamıyorum ama artmıştı sanırım, rapidshare gibi bağlantılardan dizi bölümleri filan indirmeye başlamıştık. Hey gidi hey. 1 bölüm indirmek için neler çekerdik.

Gelin size şimdi hepimizde olan cep telefonu anımı da anlatayım. 98 senesi olması lazım. Birinin sünneti için 2 araba önlü arkalı didime gidiyoruz. Halam da daha yeni ehliyet almıştı. Ona enişte arabayı verdi. Bir süre sonra kaza yaptılar. O dönemler hatırlıyorum peder bey cep telefonu ne ya hayatta almam diyen biriydi. Kaza geçirince o gün cep telefonunun önemini anladı. İletişim olmayınca yaşanan zorluk üzerine fikrini değiştirdi ve panasonic g600 diye bir telefon aldı. Normal ev telefonu gibi baya büyük birşey ama bize o zaman için çok ilginç gelmişti. Bunun ne oyunu vardı ne de doğru düzgün bir özelliği. Rehbere bakarsınız zil sesleri çaldırırsınız o kadar. Düz telefon işte hiçbir özelliği yok. Lakin bize çok ilginç gelmişti. Çocukken telefonu hep evde gördüğün için yanında taşıma fikri şaşırtıcıydı.

Neyse ben yüzme kursuna mı ne başladım birşeyler oldu. Peder bey de bunun yerine panasonic gd90 diye başka telefon aldı. Bu bana kaldı. Kırk yılda bir kurs murs için yanımda götürüyordum. Lakin panasonic GD 90 nın bir özelliği vardı. Hem çok daha küçüktü şık duruyordu. Bizde grisi vardı hem de bunun ekran rengi değişiyordu. Cırtlak bir yeşil ve turuncu olabiliyordu. Hahaha özelliğe bakın arkadaşlar :)

Neyse efendim daha sonra peder bey kendine bir başka telefon olan nokia 5110 u aldı. Hala takoz diye dalga geçilen o telefon. İşte arkadaşlar 5110 ile birşey öğrendik bu telefonda oyun filan oynanıyor. Vuhuu. Snake oyunuyla o zaman tanıştım. Deliler gibi snake oynardık. Bu arada yaş küçük olduğu için peder bey ne zaman telefon alsa biz artıkları kullanıyorduk. Yoktu gençler öyle 10-12 yaşında filan yanında sürekli taşıma durumu.

Sonra 3310 ile tanıştık. Anteni yoktu bu telefonun. Ondan bir model önce olan bir telefonla nokia da anten muhabbeti kalkmıştı. Bu 3310 çok değişik bir telefondu arkadaşlar. Her Türk gencinin eline bir kere değmiştir o dönem. Polifonik özelliği vardı. Tv lerde kurtlar vadisi yaz telefonuna polifonik kurtlar vadisi müziği gelsin gibi reklamlar olurdu. Kendimiz de beste yapardık. Polifonik şarkı şeylerini bulur telefona besteyle kaydederdik. Daha afilli bir nokia telefon olurdu her dönem. O telefonun kapakları da bir şekilde 3310 a olurdu. Vay anam vay. Telefon bir anda başka telefon görünümüne geçerdi. Bu telefon da bir dönem pederden dolayı benim de kullanımıma geçti. Neyse daha sonra artık biz de biraz daha büyüdüğümüz için kardeşimle bana ortak bir telefon alındı.

Siemens m55... renkli ekran. O zaman hayallerimizi süslüyor renkli telefonlar. Bu modelde kendinden kamerası yoktu ama altına bir aparat alırdın kameralı olurdu. Almadık. Çok pahalıydı. Neyse 4096 renk mi ne bu. Tasarımı da çok güzeldi. Böyle turuncu filan. Bir de wap diye birşey var. İnternete bir şekilde giriyor ama wap sürümlü yerler. Az kontör harcamadım oyun indirecek yer bulup bomberman gibi oyunlar bulmak için. Epey de oyun bulmuştum. Java oyun çalıştırıyordu sanırım bu telefon. Bu telefonla ilgili çok anım var. Tipi duruşu vs ne güzel telefondu...

Neyse efendim bu benim şaşkoloz kardeş bunu otobüste çaldırdı. Telefon gitti. Hala üzülürüm ya ahahaha.

Peder bey de o zaman kendine bir tane nokia 6600 almıştı. Evet arkadaşlar telefonlar uzay aleti filan gibi gelmeye başlamıştı. Ben bu telefonu elime alıp yanına yatar hayran hayran izlerdim. Bunun tombul tasarımı benim hep hoşuma gitmiştir. Renkli ekranı daha güzeldi ve kamerası vardı. 0,3 mp olması lazım... nokia nın symbian işletim sistemi vardı. Ve epey de indiricek kuracak birşey bulurdunuz. Bu telefonla beraber hafıza kartı denilen şeyi öğrenmiştik. Hafıza kartına bununla uyumlu bir oyun program dosyası atar telefona takar sonra kurardık. .jar sanırım o programların oyunların formatı. Emin değilim. Peder bey çok kızardı şarjını bitirme şunun diye.

Bir de eskiden telefon şarjları iyi dayanırdı. Renkli ekranlarla düşmeye başladı performansları ama nokia 3310 gibi telefonunuz varsa bilirsiniz ki o şarj kolay kolay bitmezdi.

Neyse sonra benim telefon eski diye zırladım pedere kendime Sony Ericsson k750 i aldırdım. Şık telefondu. O zamanlar telefon alacaksan nokia alacaksın ondan şaşma diye bir söz vardı. Arkadaşlarımdan alan görüp ben de istemiştim. Yıllar sonra nokia dışı bir telefon kullanıyordum. Bu telefon güzeldi arkadaşlar ama walkman telefon turuncu sony Ericsson w810 i ler de bir değişikti. Walkman özelliği vardı. Telefon kapalı olunca bile mp3 çalma gibi özelliği vardı. Kuzenle uğraştık filan benim k750 i ye attık o telefonun yazılımını ve oldu. Artık benim de telefonum walkman telefon olmuştu:)

Bir süre bununu kullandıktan sonra kardeşime verdim ve tekrar nokia ya döndüm. Nokia n73. 2008 de aldım. o zamanın piyasasının en güçlü telefonu nokia n95 ti. Bu da 2. En güçlü model olan telefondu diyebiliriz. Klasik nokia ekranı arayüzü ama arkadaşlar bunun kamerası efsaneydi. Carl zeis lens olması lazım. 3.2 mp bir kamerası vardı. Çok iyi çekerdi. Bugün bile eski çektiğim resimler duruyor. 2008 dönemine göre gayet güzelmiş. Bu telefonların ortasında joystick olurdu hatırlarsınız. Kaç kere bozdum ben hatırlamıyorum. Pokemon red gibi oyunları bile oynadım bunda. Düşünüyorum küçücük gt kadar ekranda nasıl oynamışım saatlerce şaşırıyorum.

Bu arada bu telefonu kullanırken daha öncesinde de iphone diye birşey çıkacağını duymuştuk. Daha steve Jobs başkanın o ünlü iphone tanıtımı yapılmamıştı. Babam hatta Apple telefon çıkarıyormuş alırsın onu diyordu. Bilmiyordu ki fiyatıyla telefon piyasasını tek başına değiştirecek devrim yapacak birşey çıkacağını.

Üniversitedeydim iphone filan çıkmış oha dokunmatik oha elinle resim yaklaşıyor oha ekran yana kaydırıyorsun açılıyor gibi şaşkınlıklarla iphone u gördük. Ama zenginler Türkiyeye geldiğinde almaya başlamıştır belki ama hem geç çıktı hem de bu zamanlardaki kadar yaygın değildi iphone, bir akrabam filan da almamıştı hiç görmemiştim. Sonra üniversiteden bir arkadaşı almanyadan amcası mı ne getirmiş ilk iphone u bir gördüm aşık oldum. Kocaman ekran. Çok net kaliteli. O zaman o çocukta böyle üstten gözüken 3d bir zombi oyunu vardı. Dedim bu nedir arkadaş. Aşık olmuştum. Tabii pahalıydı. Bir telefona onun gibi fiyatların verilmesi görülmemiş şeylerdi öyle telefonu almak kolay değildi.

Sonra vodafone un bir kampanyası oldu. Htc wildfire s diye böyle küçük bir android telefonu 240 tl gibi bir fiyata faturaya ek satıyorlardı. Peder bey gitmiş iki tane almış kendine ve bana vermişti. Aha artık akıllı telefon dönemine geçmiştik. Bir iphone değil ama biz de android ile beraber bir çağ atlamıştık. Fruit ninja n.o.v.a gibi oyunları indirip oynadığımı hatırlıyorum. Çok hoşuma gitmişti ama bu telefonun bir sıkıntısı vardı kendi hafızası çok azdı. Böyle 268 mb tarzı birşey. 2gb hafıza kartı da almıştım ama bazı uygulamalar hep telefonun kendi hafızasına kurulurdu. Bu da sürekli birşeyler silmek demekti. Zaten bu wildfire s denilen telefon android e giriş telefonu falandı. Öyle güçlü birşey değildi. Rom mom atılırdı ama hiç denemedim. Neyse bunu epey bir kullandıktan sonra iphone 4 ü mağazada gördüm. Ağzım açık kalmıştı. İps ekrana geçmişti. Böyle simgeler filan telefonun üzerinde gibi hiç boşluk yok gibi gözüküyordu. Dediğimi belki anlamadınız ama htc wildfire gibi telefonlarda sanki ekran ile uygulama simgeleri arası boş gibi dururdu. İps ekran bambaşka gelmişti.

Neyse ailede üniversiteyi bitirip pc mühendisi olarak çalışan en büyük kuzenim bunu iş için gittiği kanadaya gidince aldı. Ayıp olmasın diye ilk aldığı zaman şöyle bir elime alıp güzelmiş diye 3 4 dk kurcalamıştım. Ama aklım onda kalmıştı. O uyuyunca alır telefona bakar sağa sola kaydırırdım. İnternetinin hızı o zaman benim gariban htc wildfire s ime göre inanılmaz hızlıydı. Sayfalar daha güzel duruyordu.

Neyse sonra ben de allem ettim kallem ettim para filan biriktirdim iphone 4s aldım bir 6 7 ay sonra. Htc den sonra bambaşka gelmişti. Hızlı hiçbir oyun uygulama android gibi kapanmıyor şu oyun çalışır mı derdi yok vs çok beğenmiştim. Tabii android de gelişiyordu onlarında çok güzel telefonları çıkmaya başlamıştı daha da güçlü telefonlar hatta ama birşey vardı ios stabil muhabbeti. İlk dönemler doğrudur bu ama sonra android de çözdü bu işi.

Ardından 5s aldım. Buraları hızlı geçiyorum. Parmak iziyle açılması vs güzel gelmişti. İphone du işte. Sonra iphone dan devam ettim 8 plus aldım. Uzunca bir süre onu kullandım. 3 sene önce de ya telefona neden bu kadar para bayılıyorum 2 3 oyun oynuyorum kamerayla işim yok. İnstagram kullanmam deyince samsung m51 aldım. 7000 mah bataryası ile beni etkilemişti. Hala onu kullanıyorum. İdare eder kamerası var iyi kötü oyunları açıyor hala ama en önemlisi iphone kapalı sisteminden bıkmıştım. Ben hacker değilim herhalde ama birkaç emulatör kurmak istiyordum. Eski sega gba oyunlarını filan oynarım. Android ile de bu işi çözdüm.

Bakalım bununla devam. Bir daha iphone a zor dönerim. Hem pahalı hem de telefon teknolojisi bir duraksadı. Daha güçlü işlemci kamera döngüsünden çıkamadı. Beni devrim niteliğinde birşey olmadıkça daha da kendilerine çekemezler. Ama hayal olarak gördüğümüz holografik telefon gibi birşey yaparlarsa işte o zaman telefonlar için heyecanlanabilirim. Bugün o eski heyecan kalmadı.

Mesaj yazacakken düzelt yapmışız bir önceki alıntıya eklemişim yazdıklarımı. Buraya ekliyorum. Nasıl düzeltilir bulamadım.

Gelin size şimdi hepimizde olan cep telefonu anımı da anlatayım. 98 senesi olması lazım. Birinin sünneti için 2 araba önlü arkalı didime gidiyoruz. Halam da daha yeni ehliyet almıştı. Ona enişte arabayı verdi. Bir süre sonra kaza yaptılar. O dönemler hatırlıyorum peder bey cep telefonu ne ya hayatta almam diyen biriydi. Kaza geçirince o gün cep telefonunun önemini anladı. İletişim olmayınca yaşanan zorluk üzerine fikrini değiştirdi ve panasonic g600 diye bir telefon aldı. Normal ev telefonu gibi baya büyük birşey ama bize o zaman için çok ilginç gelmişti. Bunun ne oyunu vardı ne de doğru düzgün bir özelliği. Rehbere bakarsınız zil sesleri çaldırırsınız o kadar. Düz telefon işte hiçbir özelliği yok. Lakin bize çok ilginç gelmişti. Çocukken telefonu hep evde gördüğün için yanında taşıma fikri şaşırtıcıydı.

Neyse ben yüzme kursuna mı ne başladım birşeyler oldu. Peder bey de bunun yerine panasonic gd90 diye başka telefon aldı. Bu bana kaldı. Kırk yılda bir kurs murs için yanımda götürüyordum. Lakin panasonic GD 90 nın bir özelliği vardı. Hem çok daha küçüktü şık duruyordu. Bizde grisi vardı hem de bunun ekran rengi değişiyordu. Cırtlak bir yeşil ve turuncu olabiliyordu. Hahaha özelliğe bakın arkadaşlar :)

Neyse efendim daha sonra peder bey kendine bir başka telefon olan nokia 5110 u aldı. Hala takoz diye dalga geçilen o telefon. İşte arkadaşlar 5110 ile birşey öğrendik bu telefonda oyun filan oynanıyor. Vuhuu. Snake oyunuyla o zaman tanıştım. Deliler gibi snake oynardık. Bu arada yaş küçük olduğu için peder bey ne zaman telefon alsa biz artıkları kullanıyorduk. Yoktu gençler öyle 10-12 yaşında filan yanında sürekli taşıma durumu.

Sonra 3310 ile tanıştık. Anteni yoktu bu telefonun. Ondan bir model önce olan bir telefonla nokia da anten muhabbeti kalkmıştı. Bu 3310 çok değişik bir telefondu arkadaşlar. Her Türk gencinin eline bir kere değmiştir o dönem. Polifonik özelliği vardı. Tv lerde kurtlar vadisi yaz telefonuna polifonik kurtlar vadisi müziği gelsin gibi reklamlar olurdu. Kendimiz de beste yapardık. Polifonik şarkı şeylerini bulur telefona besteyle kaydederdik. Daha afilli bir nokia telefon olurdu her dönem. O telefonun kapakları da bir şekilde 3310 a olurdu. Vay anam vay. Telefon bir anda başka telefon görünümüne geçerdi. Bu telefon da bir dönem pederden dolayı benim de kullanımıma geçti. Neyse daha sonra artık biz de biraz daha büyüdüğümüz için kardeşimle bana ortak bir telefon alındı.

Siemens m55... renkli ekran. O zaman hayallerimizi süslüyor renkli telefonlar. Bu modelde kendinden kamerası yoktu ama altına bir aparat alırdın kameralı olurdu. Almadık. Çok pahalıydı. Neyse 4096 renk mi ne bu. Tasarımı da çok güzeldi. Böyle turuncu filan. Bir de wap diye birşey var. İnternete bir şekilde giriyor ama wap sürümlü yerler. Az kontör harcamadım oyun indirecek yer bulup bomberman gibi oyunlar bulmak için. Epey de oyun bulmuştum. Java oyun çalıştırıyordu sanırım bu telefon. Bu telefonla ilgili çok anım var. Tipi duruşu vs ne güzel telefondu...

Neyse efendim bu benim şaşkoloz kardeş bunu otobüste çaldırdı. Telefon gitti. Hala üzülürüm ya ahahaha.

Peder bey de o zaman kendine bir tane nokia 6600 almıştı. Evet arkadaşlar telefonlar uzay aleti filan gibi gelmeye başlamıştı. Ben bu telefonu elime alıp yanına yatar hayran hayran izlerdim. Bunun tombul tasarımı benim hep hoşuma gitmiştir. Renkli ekranı daha güzeldi ve kamerası vardı. 0,3 mp olması lazım... nokia nın symbian işletim sistemi vardı. Ve epey de indiricek kuracak birşey bulurdunuz. Bu telefonla beraber hafıza kartı denilen şeyi öğrenmiştik. Hafıza kartına bununla uyumlu bir oyun program dosyası atar telefona takar sonra kurardık. .jar sanırım o programların oyunların formatı. Emin değilim. Peder bey çok kızardı şarjını bitirme şunun diye.

Bir de eskiden telefon şarjları iyi dayanırdı. Renkli ekranlarla düşmeye başladı performansları ama nokia 3310 gibi telefonunuz varsa bilirsiniz ki o şarj kolay kolay bitmezdi.

Neyse sonra benim telefon eski diye zırladım pedere kendime Sony Ericsson k750 i aldırdım. Şık telefondu. O zamanlar telefon alacaksan nokia alacaksın ondan şaşma diye bir söz vardı. Arkadaşlarımdan alan görüp ben de istemiştim. Yıllar sonra nokia dışı bir telefon kullanıyordum. Bu telefon güzeldi arkadaşlar ama walkman telefon turuncu sony Ericsson w810 i ler de bir değişikti. Walkman özelliği vardı. Telefon kapalı olunca bile mp3 çalma gibi özelliği vardı. Kuzenle uğraştık filan benim k750 i ye attık o telefonun yazılımını ve oldu. Artık benim de telefonum walkman telefon olmuştu:)

Bir süre bununu kullandıktan sonra kardeşime verdim ve tekrar nokia ya döndüm. Nokia n73. 2008 de aldım. o zamanın piyasasının en güçlü telefonu nokia n95 ti. Bu da 2. En güçlü model olan telefondu diyebiliriz. Klasik nokia ekranı arayüzü ama arkadaşlar bunun kamerası efsaneydi. Carl zeis lens olması lazım. 3.2 mp bir kamerası vardı. Çok iyi çekerdi. Bugün bile eski çektiğim resimler duruyor. 2008 dönemine göre gayet güzelmiş. Bu telefonların ortasında joystick olurdu hatırlarsınız. Kaç kere bozdum ben hatırlamıyorum. Pokemon red gibi oyunları bile oynadım bunda. Düşünüyorum küçücük gt kadar ekranda nasıl oynamışım saatlerce şaşırıyorum.

Bu arada bu telefonu kullanırken daha öncesinde de iphone diye birşey çıkacağını duymuştuk. Daha steve Jobs başkanın o ünlü iphone tanıtımı yapılmamıştı. Babam hatta Apple telefon çıkarıyormuş alırsın onu diyordu. Bilmiyordu ki fiyatıyla telefon piyasasını tek başına değiştirecek devrim yapacak birşey çıkacağını.

Üniversitedeydim iphone filan çıkmış oha dokunmatik oha elinle resim yaklaşıyor oha ekran yana kaydırıyorsun açılıyor gibi şaşkınlıklarla iphone u gördük. Ama zenginler Türkiyeye geldiğinde almaya başlamıştır belki ama hem geç çıktı hem de bu zamanlardaki kadar yaygın değildi iphone, bir akrabam filan da almamıştı hiç görmemiştim. Sonra üniversiteden bir arkadaşı almanyadan amcası mı ne getirmiş ilk iphone u bir gördüm aşık oldum. Kocaman ekran. Çok net kaliteli. O zaman o çocukta böyle üstten gözüken 3d bir zombi oyunu vardı. Dedim bu nedir arkadaş. Aşık olmuştum. Tabii pahalıydı. Bir telefona onun gibi fiyatların verilmesi görülmemiş şeylerdi öyle telefonu almak kolay değildi.

Sonra vodafone un bir kampanyası oldu. Htc wildfire s diye böyle küçük bir android telefonu 240 tl gibi bir fiyata faturaya ek satıyorlardı. Peder bey gitmiş iki tane almış kendine ve bana vermişti. Aha artık akıllı telefon dönemine geçmiştik. Bir iphone değil ama biz de android ile beraber bir çağ atlamıştık. Fruit ninja n.o.v.a gibi oyunları indirip oynadığımı hatırlıyorum. Çok hoşuma gitmişti ama bu telefonun bir sıkıntısı vardı kendi hafızası çok azdı. Böyle 268 mb tarzı birşey. 2gb hafıza kartı da almıştım ama bazı uygulamalar hep telefonun kendi hafızasına kurulurdu. Bu da sürekli birşeyler silmek demekti. Zaten bu wildfire s denilen telefon android e giriş telefonu falandı. Öyle güçlü birşey değildi. Rom mom atılırdı ama hiç denemedim. Neyse bunu epey bir kullandıktan sonra iphone 4 ü mağazada gördüm. Ağzım açık kalmıştı. İps ekrana geçmişti. Böyle simgeler filan telefonun üzerinde gibi hiç boşluk yok gibi gözüküyordu. Dediğimi belki anlamadınız ama htc wildfire gibi telefonlarda sanki ekran ile uygulama simgeleri arası boş gibi dururdu. İps ekran bambaşka gelmişti.

Neyse ailede üniversiteyi bitirip pc mühendisi olarak çalışan en büyük kuzenim bunu iş için gittiği kanadaya gidince aldı. Ayıp olmasın diye ilk aldığı zaman şöyle bir elime alıp güzelmiş diye 3 4 dk kurcalamıştım. Ama aklım onda kalmıştı. O uyuyunca alır telefona bakar sağa sola kaydırırdım. İnternetinin hızı o zaman benim gariban htc wildfire s ime göre inanılmaz hızlıydı. Sayfalar daha güzel duruyordu.

Neyse sonra ben de allem ettim kallem ettim para filan biriktirdim iphone 4s aldım bir 6 7 ay sonra. Htc den sonra bambaşka gelmişti. Hızlı hiçbir oyun uygulama android gibi kapanmıyor şu oyun çalışır mı derdi yok vs çok beğenmiştim. Tabii android de gelişiyordu onlarında çok güzel telefonları çıkmaya başlamıştı daha da güçlü telefonlar hatta ama birşey vardı ios stabil muhabbeti. İlk dönemler doğrudur bu ama sonra android de çözdü bu işi.

Ardından 5s aldım. Buraları hızlı geçiyorum. Parmak iziyle açılması vs güzel gelmişti. İphone du işte. Sonra iphone dan devam ettim 8 plus aldım. Uzunca bir süre onu kullandım. 3 sene önce de ya telefona neden bu kadar para bayılıyorum 2 3 oyun oynuyorum kamerayla işim yok. İnstagram kullanmam deyince samsung m51 aldım. 7000 mah bataryası ile beni etkilemişti. Hala onu kullanıyorum. İdare eder kamerası var iyi kötü oyunları açıyor hala ama en önemlisi iphone kapalı sisteminden bıkmıştım. Ben hacker değilim herhalde ama birkaç emulatör kurmak istiyordum. Eski sega gba oyunlarını filan oynarım. Android ile de bu işi çözdüm.

Bakalım bununla devam. Bir daha iphone a zor dönerim. Hem pahalı hem de telefon teknolojisi bir duraksadı. Daha güçlü işlemci kamera döngüsünden çıkamadı. Beni devrim niteliğinde birşey olmadıkça daha da kendilerine çekemezler. Ama hayal olarak gördüğümüz holografik telefon gibi birşey yaparlarsa işte o zaman telefonlar için heyecanlanabilirim. Bugün o eski heyecan kalmadı.

Gelin size şimdi hepimizde olan cep telefonu anımı da anlatayım. 98 senesi olması lazım. Birinin sünneti için 2 araba önlü arkalı didime gidiyoruz. Halam da daha yeni ehliyet almıştı. Ona enişte arabayı verdi. Bir süre sonra kaza yaptılar. O dönemler hatırlıyorum peder bey cep telefonu ne ya hayatta almam diyen biriydi. Kaza geçirince o gün cep telefonunun önemini anladı. İletişim olmayınca yaşanan zorluk üzerine fikrini değiştirdi ve panasonic g600 diye bir telefon aldı. Normal ev telefonu gibi baya büyük birşey ama bize o zaman için çok ilginç gelmişti. Bunun ne oyunu vardı ne de doğru düzgün bir özelliği. Rehbere bakarsınız zil sesleri çaldırırsınız o kadar. Düz telefon işte hiçbir özelliği yok. Lakin bize çok ilginç gelmişti. Çocukken telefonu hep evde gördüğün için yanında taşıma fikri şaşırtıcıydı.

Neyse ben yüzme kursuna mı ne başladım birşeyler oldu. Peder bey de bunun yerine panasonic gd90 diye başka telefon aldı. Bu bana kaldı. Kırk yılda bir kurs murs için yanımda götürüyordum. Lakin panasonic GD 90 nın bir özelliği vardı. Hem çok daha küçüktü şık duruyordu. Bizde grisi vardı hem de bunun ekran rengi değişiyordu. Cırtlak bir yeşil ve turuncu olabiliyordu. Hahaha özelliğe bakın arkadaşlar

Neyse efendim daha sonra peder bey kendine bir başka telefon olan nokia 5110 u aldı. Hala takoz diye dalga geçilen o telefon. İşte arkadaşlar 5110 ile birşey öğrendik bu telefonda oyun filan oynanıyor. Vuhuu. Snake oyunuyla o zaman tanıştım. Deliler gibi snake oynardık. Bu arada yaş küçük olduğu için peder bey ne zaman telefon alsa biz artıkları kullanıyorduk. Yoktu gençler öyle 10-12 yaşında filan yanında sürekli taşıma durumu.

Sonra 3310 ile tanıştık. Anteni yoktu bu telefonun. Ondan bir model önce olan bir telefonla nokia da anten muhabbeti kalkmıştı. Bu 3310 çok değişik bir telefondu arkadaşlar. Her Türk gencinin eline bir kere değmiştir o dönem. Polifonik özelliği vardı. Tv lerde kurtlar vadisi yaz telefonuna polifonik kurtlar vadisi müziği gelsin gibi reklamlar olurdu. Kendimiz de beste yapardık. Polifonik şarkı şeylerini bulur telefona besteyle kaydederdik. Daha afilli bir nokia telefon olurdu her dönem. O telefonun kapakları da bir şekilde 3310 a olurdu. Vay anam vay. Telefon bir anda başka telefon görünümüne geçerdi. Bu telefon da bir dönem pederden dolayı benim de kullanımıma geçti. Neyse daha sonra artık biz de biraz daha büyüdüğümüz için kardeşimle bana ortak bir telefon alındı.

Siemens m55... renkli ekran. O zaman hayallerimizi süslüyor renkli telefonlar. Bu modelde kendinden kamerası yoktu ama altına bir aparat alırdın kameralı olurdu. Almadık. Çok pahalıydı. Neyse 4096 renk mi ne bu. Tasarımı da çok güzeldi. Böyle turuncu filan. Bir de wap diye birşey var. İnternete bir şekilde giriyor ama wap sürümlü yerler. Az kontör harcamadım oyun indirecek yer bulup bomberman gibi oyunlar bulmak için. Epey de oyun bulmuştum. Java oyun çalıştırıyordu sanırım bu telefon. Bu telefonla ilgili çok anım var. Tipi duruşu vs ne güzel telefondu...

Neyse efendim bu benim şaşkoloz kardeş bunu otobüste çaldırdı. Telefon gitti. Hala üzülürüm ya ahahaha.

Peder bey de o zaman kendine bir tane nokia 6600 almıştı. Evet arkadaşlar telefonlar uzay aleti filan gibi gelmeye başlamıştı. Ben bu telefonu elime alıp yanına yatar hayran hayran izlerdim. Bunun tombul tasarımı benim hep hoşuma gitmiştir. Renkli ekranı daha güzeldi ve kamerası vardı. 0,3 mp olması lazım... nokia nın symbian işletim sistemi vardı. Ve epey de indiricek kuracak birşey bulurdunuz. Bu telefonla beraber hafıza kartı denilen şeyi öğrenmiştik. Hafıza kartına bununla uyumlu bir oyun program dosyası atar telefona takar sonra kurardık. .jar sanırım o programların oyunların formatı. Emin değilim. Peder bey çok kızardı şarjını bitirme şunun diye.

Bir de eskiden telefon şarjları iyi dayanırdı. Renkli ekranlarla düşmeye başladı performansları ama nokia 3310 gibi telefonunuz varsa bilirsiniz ki o şarj kolay kolay bitmezdi.

Neyse sonra benim telefon eski diye zırladım pedere kendime Sony Ericsson k750 i aldırdım. Şık telefondu. O zamanlar telefon alacaksan nokia alacaksın ondan şaşma diye bir söz vardı. Arkadaşlarımdan alan görüp ben de istemiştim. Yıllar sonra nokia dışı bir telefon kullanıyordum. Bu telefon güzeldi arkadaşlar ama walkman telefon turuncu sony Ericsson w810 i ler de bir değişikti. Walkman özelliği vardı. Telefon kapalı olunca bile mp3 çalma gibi özelliği vardı. Kuzenle uğraştık filan benim k750 i ye attık o telefonun yazılımını ve oldu. Artık benim de telefonum walkman telefon olmuştu.

Bir süre bununu kullandıktan sonra kardeşime verdim ve tekrar nokia ya döndüm. Nokia n73. 2008 de aldım. o zamanın piyasasının en güçlü telefonu nokia n95 ti. Bu da 2. En güçlü model olan telefondu diyebiliriz. Klasik nokia ekranı arayüzü ama arkadaşlar bunun kamerası efsaneydi. Carl zeis lens olması lazım. 3.2 mp bir kamerası vardı. Çok iyi çekerdi. Bugün bile eski çektiğim resimler duruyor. 2008 dönemine göre gayet güzelmiş. Bu telefonların ortasında joystick olurdu hatırlarsınız. Kaç kere bozdum ben hatırlamıyorum. Pokemon red gibi oyunları bile oynadım bunda. Düşünüyorum küçücük gt kadar ekranda nasıl oynamışım saatlerce şaşırıyorum.

Bu arada bu telefonu kullanırken daha öncesinde de iphone diye birşey çıkacağını duymuştuk. Daha steve Jobs başkanın o ünlü iphone tanıtımı yapılmamıştı. Babam hatta Apple telefon çıkarıyormuş alırsın onu diyordu. Bilmiyordu ki fiyatıyla telefon piyasasını tek başına değiştirecek devrim yapacak birşey çıkacağını.

Üniversitedeydim iphone filan çıkmış oha dokunmatik oha elinle resim yaklaşıyor oha ekran yana kaydırıyorsun açılıyor gibi şaşkınlıklarla iphone u gördük. Ama zenginler Türkiyeye geldiğinde almaya başlamıştır belki ama hem geç çıktı hem de bu zamanlardaki kadar yaygın değildi iphone, bir akrabam filan da almamıştı hiç görmemiştim. Sonra üniversiteden bir arkadaşı almanyadan amcası mı ne getirmiş ilk iphone u bir gördüm aşık oldum. Kocaman ekran. Çok net kaliteli. O zaman o çocukta böyle üstten gözüken 3d bir zombi oyunu vardı. Dedim bu nedir arkadaş. Aşık olmuştum. Tabii pahalıydı. Bir telefona onun gibi fiyatların verilmesi görülmemiş şeylerdi öyle telefonu almak kolay değildi.

Sonra vodafone un bir kampanyası oldu. Htc wildfire s diye böyle küçük bir android telefonu 240 tl gibi bir fiyata faturaya ek satıyorlardı. Peder bey gitmiş iki tane almış kendine ve bana vermişti. Aha artık akıllı telefon dönemine geçmiştik. Bir iphone değil ama biz de android ile beraber bir çağ atlamıştık. Fruit ninja n.o.v.a gibi oyunları indirip oynadığımı hatırlıyorum. Çok hoşuma gitmişti ama bu telefonun bir sıkıntısı vardı kendi hafızası çok azdı. Böyle 268 mb tarzı birşey. 2gb hafıza kartı da almıştım ama bazı uygulamalar hep telefonun kendi hafızasına kurulurdu. Bu da sürekli birşeyler silmek demekti. Zaten bu wildfire s denilen telefon android e giriş telefonu falandı. Öyle güçlü birşey değildi. Rom mom atılırdı ama hiç denemedim. Neyse bunu epey bir kullandıktan sonra iphone 4 ü mağazada gördüm. Ağzım açık kalmıştı. İps ekrana geçmişti. Böyle simgeler filan telefonun üzerinde gibi hiç boşluk yok gibi gözüküyordu. Dediğimi belki anlamadınız ama htc wildfire gibi telefonlarda sanki ekran ile uygulama simgeleri arası boş gibi dururdu. İps ekran bambaşka gelmişti.

Neyse ailede üniversiteyi bitirip pc mühendisi olarak çalışan en büyük kuzenim bunu iş için gittiği kanadaya gidince aldı. Ayıp olmasın diye ilk aldığı zaman şöyle bir elime alıp güzelmiş diye 3 4 dk kurcalamıştım. Ama aklım onda kalmıştı. O uyuyunca alır telefona bakar sağa sola kaydırırdım. İnternetinin hızı o zaman benim gariban htc wildfire s ime göre inanılmaz hızlıydı. Sayfalar daha güzel duruyordu.

Neyse sonra ben de allem ettim kallem ettim para filan biriktirdim iphone 4s aldım bir 6 7 ay sonra. Htc den sonra bambaşka gelmişti. Hızlı hiçbir oyun uygulama android gibi kapanmıyor şu oyun çalışır mı derdi yok vs çok beğenmiştim. Tabii android de gelişiyordu onlarında çok güzel telefonları çıkmaya başlamıştı daha da güçlü telefonlar hatta ama birşey vardı ios stabil muhabbeti. İlk dönemler doğrudur bu ama sonra android de çözdü bu işi.

Ardından 5s aldım. Buraları hızlı geçiyorum. Parmak iziyle açılması vs güzel gelmişti. İphone du işte. Sonra iphone dan devam ettim 8 plus aldım. Uzunca bir süre onu kullandım. 3 sene önce de ya telefona neden bu kadar para bayılıyorum 2 3 oyun oynuyorum kamerayla işim yok. İnstagram kullanmam deyince samsung m51 aldım. 7000 mah bataryası ile beni etkilemişti. Hala onu kullanıyorum. İdare eder kamerası var iyi kötü oyunları açıyor hala ama en önemlisi iphone kapalı sisteminden bıkmıştım. Ben hacker değilim herhalde ama birkaç emulatör kurmak istiyordum. Eski sega gba oyunlarını filan oynarım. Android ile de bu işi çözdüm.

Bakalım bununla devam. Bir daha iphone a zor dönerim. Hem pahalı hem de telefon teknolojisi bir duraksadı. Daha güçlü işlemci kamera döngüsünden çıkamadı. Beni devrim niteliğinde birşey olmadıkça daha da kendilerine çekemezler. Ama hayal olarak gördüğümüz holografik telefon gibi birşey yaparlarsa işte o zaman telefonlar için heyecanlanabilirim. Bugün o eski heyecan kalmadı.

Deneme

Neden yeni mesaj yazamıyorum çözemedim. Hep düzenleniyor.
 
Son düzenleme:

Geri
Yukarı