Evet, aslında Rahip Brunson meselesi sadece bu buzdağının görünen bir parçası olabilir. Asıl zıtlaşma veya ilişkilerdeki ciddi soğuma, ABD'nin çıkarlarına (Gerek Türkiye'nin çok yakın komşuları ile ve halen izlediği Ortadoğu politikasında, gerek yerli silah ve savunma sanayisinde alışık olandan daha başka alternatiflere yönelmesi (S-400'ler gibi) ve iç üretime daha çok ağırlık verip (Yerli silah ve yabancı teknolojiyi küçük ölçekte de olsa üretmeye ve dışa olan bağımlılıktan kurtulmaya çalışması, dışa bağlı olan tüm zincirlerini kırmaya çalışması, gerekse Arap dünyasında daha önemli bir role sahip olmaya başlamasıyla, aeskisinden daha farklı olan Filistin, israil politikasıyla, Afrika ülkeleri üzerindeki çok politik ve iş bazlı yeni açılımlarının bazılarını daha çok rahatsız edebilmesiyle vb.) ABD'ye göre taban tabana zıt bir politikanın uygulanmasıyla da direk ilgili olabilir.
Geçmiş yıllarda da ABD ile gerçekleşmiş olan "çuval geçirme hadisesi" ve "Kurtlar Vadisi Irak" filmiyle ABD karşıtı bir politikayı sinema kanalı yoluyla görsel olarak tüm dünyaya dikkat çekici bir mesaj olarak verebildiğimizi hiç unutmayalım. Zaten 15 Temmuz hain darbe girişiminin oluşmasına ev sahipliği yapabilen ve ülke olarak FETÖ'cüleri koruyup koruyanların da darbe girişimine kadar olan süreçte Türkiye'ye karşı sürekli anti tavır takındıkları ve başarısız darbe girişiminden sonra "geçmiş olsun" dileğini bile çok gecikmeli olarak ve zoraki (Sadece gecikmeli bir formalite olarak) iletebildiklerini çok iyi bilmekteyiz.
Türkiye yakın coğrafyada parlayan bir yıldız olarak göze çok fazla batıyor, aşırı dikkat çekiyor veya bazı devletlerin politik ve askeri çıkarlarına ters gelebildiği için adeta el birliği yapmışlarcasına tehditlere, yaptırımlara ve FETÖ konusundaki suçlu iadesi konusundaki bazı dayatmalara daha çok maruz kalabiliyoruz. Yani çıkarlarına ters düşen bu tür konularda adeta yakın veya uzak müttefiklerimiz bize daha çok cephe alıyor. Bu NATO'dan uzaklaşıp Doğu Bloğu'na kayma eğilimimiz olmasıyla direk ilgili de olmayabilir, çok az bir katkısı bulunmuş da olabilir, ancak asıl "maymunun gözünü açması" veya izlenen akıllı politikaların (Bazılarına göre elbette ki izlenen çok yanlış politikalar da olabilir) sonucunu, faturasını darbe girişimleriyle, havadan sudan bahanelerle haksız yaptırım tehditlerine maruz kalarak, her zaman yalnız bir ülke olarak bırakılmış olarak görülmek (İlk başlarda "hasta adam" olan ilk Türkiye imajının yıllar içinde çok fazla değişmesiyle) istenmemizle döviz kurlarındaki suni oynatımlarla bu bedel sürekli bize ödetilmeye çalışılıyor.
Ancak Türkiye'nin tüm bunlara bir pabuç bırakmayıp tüm zorlukların üstesinden gelebileceğini ve asıl hedefinden asla saparak pes etmeyeceğini tüm dünya çok iyi biliyor. Kurtuluş Savaşından sonra, hain darbe girişiminden sonra, asker askere olmasak bile ekonomik, siyasi ve psikolojik bir savaşın içinde bir var olma mücadelesini milletçe verebilmekteyiz. Gerçek olan durum bundan ibarettir. Kolay gelsin.