Sayisal ve sozel iki ana baslikta incelenir.
Sayisal etkenler:
- GDP , yani gayrisafi milli hasila. Ulkede uretilen tum urun ve servislerin toplam piyasa degeri. Bu rakamsal olarak ekonominin ne kadar buyuk olduguna isaret eder.
- GDP tek basina yeterli degildir. Nufus olarak buyuk olan ekonomilerin GDP degerinin yuksek olmasi normal bir etken. Bu sebeple GDP'yi, ulkede yasayan kisi sayisina bolmek durumundasin. Bu da kisi basina dusen milli gelir degerini olusturur. Bu da onemli bir indikator.
- Kisi basina dusen milli gelir de yetersiz bir ifadedir. Zira herkes ayni parayi kazanmaz, gelir adaletsizligi olusur. 2 kisilik bir ulkede her iki kisinin de 50 ser liralik uretim yaptigi durum mukemmel bir gelir adaleti saglarken, birisinin 100 lira digerinin 0 liralik geliri olmasi durumu tam tersi bir adaletsizlik olusturur. Turkiye kisi basina dusen milli gelir olarak cogu ulkeden geri olmasinin yanisira, gelir adaletsizligi bakimindan da kotu durumdadir.
- Cari acik. Ithalat - Ihracat arasindaki farkin nominal degeri. Bu deger ulkenin ne kadar borclandigi, disariya verdigi urunlerle ithal ettigi urunler arasindaki farkliligi izah eder. Bu degerin pozitifte olmasi cok iyi bir indikatordur, yani ihracatin ithalattan fazla olmasi. Ornegin Almanya bu konuda cok iyidir.
- Cari acik da, ayni GDP orneginde oldugu gibi yalnizca nominal bir deger uretir. Ulkenin Cari aciginin, ulkenin GDP sine orani genellikle ulkenin ekonomik stabilitesine cok iyi bir endikatordur. Yani senin ulkenin disariya olan borcunun, ulkenin gayrisafi milli hasilasina orani; bir nevi cekirdek bir ailenin aylik kazancinin aylik borclanmasina oranidir. Bu degerler Turkiye icin kotuye gitmektedir. (
Turkey Current Account to GDP | 1980-2018 | Data | Chart | Calendar --> Max tusuna basip gorebilirsiniz )
Ornegin Amerika en fazla dis borcu olan ulkelerden birisidir ama milli hasilasina oranlarsan bu onlar icin bir problem teskil etmez. Ayrica Amerika'da enflasyon ciddi dusuktur, insanlar 5 sene boyunca ayni maasi alip fakirlesmezler. Bizde surekli ayni maasi alarak surekli fakirlesirsin.
- Issizlik ve enflasyon. Bu iki kriter endustrinin ve egitimin bir arada olusturdugu bir sayisal degerdir. Enflasyonun sifirin altinda olmasi da problemlere yol acar ( ureticiler icin ). %2, %3 gibi degerler genelde optimal enflasyon oranidir. Makul olanin issizligin cok az, enflasyonun da optimal degerlerde seyretmesidir. Fakultelerin ve meslek liselerinin "urettigi" insanlarin, endustride kendine yer bulmasi ve ulkenin bu yerli uretimle kalkinmasi esasi onemlidir. Gecici kontratlarla yapilan is verme eylemleri ve dis yatirima bagli istihdam saglanmasi durumu surekli bir issizlik problemine yol acar. Buna ek olarak, "egitim enflasyonu" ismi verilen bir baska problem de gun yuzune cikar issizligin yuksek oldugu ulkelerde. Bu da sudur kabaca, 10 tane muhendis icin 3 tane acik pozisyon var ise, bu pozisyonlara en egitimli olanlari almak ister firmalar. Bu durumda da, master yapmis bir muhendisin aslinda kendi kalifikasyonlarinin cok altinda bir iste calismak zorunda kalmasi gibi bir sorun ortaya cikar. Yani eskiden bir meslek lisesi mezununun yaptigi ayni isi bugun bir Master dereceli yuksek muhendisin yapmasi problemi. Bu da insanlari is bulmak icin daha yuksek egitim almaya iter. Halbuki normal sartlarda her egitim seviyesinden insan icin yeterli istihdam saglanmalidir. Ulkenin genetik muhendisine de, marangoza da ihtiyaci vardir zira.
- Bunlarin yanisira, bebek olum orani, olumlu trafik kazasi oranlari, hatta kaldirimlarin yollardan ne kadar yuksek oldugu gibi istatistikler ve bile ulke ekonomileri ile iliskilendirilebilir. Saglikli ekonomilerde bu veriler hep benzerlik gostermektedir.
Sozel veriler:
- Dis yatirimcilarin, turizm sektorunun ve genel ithalat-ihracat ile ugrasan insanlarin ulkeye gelebilmesi ve sicak para getirebilmesi icin saglikli bir hukuk sistemine, oturmus bir siyasi istikrara ( istikrar lafina uyuz oluyorum malum nedenlerle ama soylemis bulundum ) ihtiyac vardir. Ulkenin guvensiz oldugunu, devlet politikalarinin saydamligini kaybettigi ve sosyal huzurun olmadigi yerlere kimse yatirim yapmak istemez, yaptigi yatirimi geri ceker.
Biraz klise olacak ama, aslinda Turkiye dogal kaynaklari ve cografi konumu itibari ile cok zengin bir ulke olabilecek potansiyele sahip. Genc nufus bakimindan cogu ulkeden iyi durumdayiz. Ancak hukuk ve egitim sisteminin felc olmasi; saydam devlet politikalarinin olmamasi, askeri mudahale riskinin her zaman var olmasi, surekli sinir komsulari ile yasanan problemler ve iyi yetismis insanlarin mesleklerini icra edebilecekleri istihdam olanaklarinin olmamasi sebebiyle yurt disina gitmeleri ( beyin gocu kisaca ) ulke ekonomisine sekte vurmaktadir.
Turkiye zamaninda ucak, otomobil ve lokomotif uretebilen bir ulke idi.( Arastirabilirsiniz )
Ancak gunumuz kosullarinda, bugun Mercedes'in X model aracini alirken devlete verdiginiz vergi Mercedes'in o aractan kazandigi paradan daha fazla. Hal boyle olunca, devleti yonetenlerin otomobil uretmek icin caba sarfedim milyonlarca dolarlik AR-GE yapmasina gerek kalmiyor, zaten o parayi vergiden kazaniyorlar. Turkiye GDP degeri yuksek olan ulkelerden birisi oldugu icin, vergilerden gelen korkunc bir para var ve bu paranin cok cok az bir kismi AR-GE calismalarini desteklemek icin kullaniliyor. Macaristan'in milli hasilasi Turkiye'nin 8 de biri olmasina ragmen, 1000 kisiye dusen bilim adami sayisi; AR-GE'ye harcadigi paranin Milli Hasilaya orani, aldigi patent sayisi ve akademisyenlerinin yayimladigi makale sayisi bizden daha fazla. Yani ne endustrimiz uretiyor, ne de akademisyenlerimiz. Turkiye ile Guney Kore, 1950 li yillarda ayni ekonomik verilere sahip iki ulkeyken, bugun Guney Kore bizim fersah fersah onumuzde. Elbette bunlarin sebepleri uzerine kitaplar yazilir ama suclu her zaman halktir. Bu ulkenin akademisyenleri, politikacilari, patronlari gokten zembille inmiyorlar. Bizim kulturel yapimizdan, bizim ailelerimizden, bizim okullarimizdan mezun olan insanlar onlar da. Bu sistem bunlari uretiyor, biz onlar arasindan seciyoruz ve sonuc bu malesef. Her ulke hak edildigi gibi yonetiliyor.