Anasayfa Makale Işınlanmak Gerçekten Mümkün Mü?

Işınlanmak Gerçekten Mümkün Mü?

Hepimizin hayatında en az bir kez istediği bir şeydir ışınlanmak. Oldukça yorucu bir günün ardından ya da çok üşengeç olduğumuz bir günde bulunduğumuz yerden başka bir noktaya parmağımızı şıklatarak gitmeyi hayal etmişizdir. Peki bunu yapmak mümkün mü?

Üzülerek söylemeliyim ki hayır. En azından şu anki fizik yasalarına ve teknolojiye bakılırsa bunun gerçekleşmesi neredeyse imkânsız. Bu, hem yakın gelecek hem de uzak gelecek için geçerli. Peki nasıl oluyor da mikro ölçekli ışınlamalar oluyorken, bir insanı bir noktadan öteki noktaya ışınlamak mümkün olmuyor?

Bu sorulara cevap verebilmek adına sanırım ilk olarak bakmamız gereken şey görelilik kuramı. Bu kuram maddeden oluşan hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı gidemeyeceğini söylüyor. Yani olası bir ışınlanma teknolojisi olduğunda bunu yalnızca dünyamız üzerinde kullanabiliriz. Bunun sebebi ise, maddeyi uzayda hareket ettirmenin dünyaya kıyasla uzun sürmesi.

Dünyada bir noktadan diğer bir noktaya insan ışınlayabilmek için çıkmamız gereken minimum hız olan ışık hızına çıkmak için ise enerjiye ihtiyaç duymaktayız. Enerji konusunu daha detaylı anlatabilmek adına, popüler bilim kurgu yapımlarından biri olan Star Trek’e bakalım. Bu yapımda ışınlayıcılar, vücutları temel bileşenlerine ayırıp bu bileşenleri diğer tarafta tekrar bir araya getiriyor. Bir kişiyi parçalarına ayırmanın ve sonra başka bir noktada öldürmeden bir araya getirmenin teknik anlamdaki zorluğunu bir kenara bırakırsak, doğacak olan enerji ihtiyacını karşılamak ekonomik ve kullanışlı bir yöntem olmayacaktır. Sadece bir insanı ışınlamanın maliyetiyle, bir roketi uzaya gönderme maliyetinin aynı olması, ışınlanmanın ergonomik ve ulaşılabilir olmasının önünü kapatarak, teknolojinin bu alana yönelmesini engellemekte.

Tüm bunlara rağmen, bilim adamlarının yaptığı bir ışınlama aracı var. Fakat bu ışınlama teknolojisi biraz farklı çalışıyor. Bilim adamları bu araç ile insan yerine bilgi ışınlıyor. Bu ışınlama teknolojisine verilen isim ise kuantum ışınlaması. Bu teknoloji ile bir parçacığın durumunu bir yerden başka bir yere iletebiliyoruz. Bu teknoloji bize gelecekte daha güvenli şekillerde bilgi transferi yapmayı vaat ediyor. Örnek olarak her elektronun kütle, elektrik yükü vs. birbiri ile özdeş. Bu sebeple, bir elektronun düzenini diğerine kopyaladığımız zaman elektron ışınlanmış kabul ediliyor.

Elektronlar, bir insan bedeni ile karşılaştırıldığı zaman oldukça basit kalıyor. Bir insan vücudunda yaklaşık 10 üzeri 28 atom bulunmakta ve bu atomların sıralanma şekli de hesaba katılmalı. Bu sıralama DNA yapısından kemiklere ve cilde dair her şeyi kapsamalı. Ortaya çıkan rakam ışınlamak için oldukça fazla. Basit bir elektrona kıyasla insan yapısının sahip olduğu karmaşıklık ve barındırdığı atom sayısı miktarının oldukça yüksek olması sebebiyle kuantum ışınlaması yöntemi ile insanları bir noktadan bir noktaya ışınlamak ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Kuantum ışınlaması için tüm bu bahsettiklerim yalnızca atomların düzenlerinin kopyalanmasını kapsamaktaydı. Tüm bu bilgilere ve hesaplara ek olarak bir insanı bir noktada yok etmek ve başka bir yerde o insanın parçalarını eksiksiz ve hatasız şekilde birleştirmek gerekiyor. Bu durum da oldukça hassas ve hata kabul etmeyen riskli durumlar doğuruyor. Bazı bilim adamları sadece beyinlerimizi kodlamak için 10 üzeri 42 Bit’in gerekli olduğunu ve bunun 4.85 katrilyon yıl süreceğini tahmin etmekte. Tüm bu verileri sağlasak ve gerçekleştirebilecek olsak dahi, ışınlama teknolojisi için atom altı parçacıkların konumlarının bilinmesi gerekmekte ve bunun hesaplanması mümkün değil.

Kuantum ışınlaması yolu ile, hiç sorun yaşamadan ışınlanma gerçekleşse bile, ortaya felsefi bir soru çıkmakta; ışınlanan kişi aynı kişi mi yoksa ortaya yeni bir kişi mi çıkıyor? Tüm bu bilgiler ışığında bildiğimiz evren sınırlarına aykırı ve tamamen çığır açan evrensel bir keşif olmadıkça bir insanı bir noktadan başka bir noktaya herhangi bir sorun olmadan ışınlamamız mümkün görünmüyor.

İlginizi çekebilir: Uçakta İniş Öncesi Pencere Güneşlikleri Neden Açılır?