Hepimiz kandırıldık hem de yıllarca. Gözümüzün içine baka baka yalan söylediler ve bu yalan halen devam ediyor. Halen dünyanın dört bir yanında televizyon ve radyolarda sokaklardaki reklam panolarında aynı yalanı duyuyoruz. Plastiklerin geri dönüştürülebilir olduğu yalanını ve bu yalan gezegenimizin sağlığını en çok tehdit eden sektör tarafından gezegenimizin sağlığını en çok tehdit eden ürünün satışını sürdürmek ve bunu yaparken bir yandan da dünyaya verdikleri zararın suçunu sizin üzerinize atmak için söyleniyor ve bu blogta tarihteki en büyük çevrecilik yalanlarından birini, arka planını, gerçekte olan biteni ve yapmamız gerekenleri birazcık anlatmaya çalışacağım. Hazırsanız başlayalım.
Plastik nedir? Neden bu kadar popüler?
Plastikler monomer adı verilen basit yapılı moleküllerin bir zincir şeklinde uç uca dizilmesiyle elde ediliyor. Bu nedenle kimi zaman plastiklere "polimer" de dendiğini duyabilirsiniz. Plastik insan yapımı polimerlere verdiğimiz bir isim.
Plastikler doğada ne kadar kalıyor?
Çok sıkı bir şekilde birbirine bağlanmış zincirlerden oluştuğu için plastiklerden kurtulmak aşırı zor. Dolayısıyla doğada bunu bozabilen çok az mekanizma var. Mesela bazı bakteriler, mantarlar ve solucanlar plastiği parçalayabiliyorlar ama bunlar aşırı azınlıkta olan organizmalar ve bu süreç de çok yavaş işliyor. O yüzden doğaya fırlattığınız plastik bir su şişesi "450 yıl" boyunca doğada kalıyor. Plastik bir poşet "1000 yıl", plastik bir kamışın bozunması "200 yıl", plastik bir dış fırçasının bozunması ise yaklaşık "500 yıl" sürüyor.
O kadar fazla plastik üretip o kadar fazla plastik tüketiyoruz ki şu an dünyanın her yeri plastikle kaplanıyor. Örneğin Pasifik okyanusunda çoğu plastik çöplerden oluşan ve "1.6 milyon km kare" ye yayılan yani Türkiyenin 3 katından büyük olan adalar oluşuyor. Bunlar yüzeyi kaplayıp okyanusun kalitesini bozuyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Japonya, Almanya, Amerika, Fransa ve İtalya gibi ülkeler plastik atıklarını ülkemiz Türkiye başta olmak üzere Vietnam, Malezya, Laos ve Hindistan gibi daha fakir ülkelere gönderiyor. Yani kendi dertlerini bize iteliyorlar. Birazcık kâr edeceğiz diye ceremesini doğamız çekiyor.
Mikroplastik nedir? Makroplastiklerin sağlığa zararları :
Daha fenası plastikler bozunuyor da o bozunan parçalar öyle hemen yok olup gitmiyor. Önce ufak parçalara dağılıyorlar, sonra daha da ufak parçalara bozunuyorlar ve bu böyle devam ediyor ama bir noktada mikroplastik dediğimiz ufak plastik parçacıklar oluşuyor ve bunlar bir poşet veya şişeden çok daha kolay bir şekilde havaya veya suya karışıp dolaşıma giriyorlar.
Ne yazık ki 2021 yılında yapılan bir çalışmada sadece doğum sırasında oluşan plasentada ve o plasenta sayesinde doğacak olan bebeklerimizin vücutlarında bile mikroplastiklere rastlandı.
Çünkü yediğimiz, içtiğimiz her şeye karışıyor bu meret. Türkiyede yapılan bir çalışmada ülkemiz sularında avlanan kefal, mırmır, tekir, istavrit gibi balıkların yarısında karideslerin %20'sinde, midye dolmaların %91'inde toplamda 13 farklı mikroplastik çeşidine rastlandı.
Ayrıca plastiklerin kendilerinin de bir kısmı sağlıklı değil. Plastikler çizildiklerinde veya çok yüksek sıcaklık farklarına maruz kaldıklarında veya çok uzun süreler boyunca bekletildiklerinde yiyecek ve içeceklere ve çevrelerine kimyasallar sızdırmaya başlıyorlar. Mesela bazı plastiklerde bulunan dietilheksil ftalat veya bisfenol a yani BPA gibi maddeler insanlar ve diğer hayvanlar için zararlı, kansere neden oluyor. BPA dediğimiz şey östrojen gibi davranan bir kimyasal yani hormonal dengenizi bile bozabilecek yapıda.
Kaynak :
Plastik nedir? Neden bu kadar popüler?
Plastikler monomer adı verilen basit yapılı moleküllerin bir zincir şeklinde uç uca dizilmesiyle elde ediliyor. Bu nedenle kimi zaman plastiklere "polimer" de dendiğini duyabilirsiniz. Plastik insan yapımı polimerlere verdiğimiz bir isim.
Plastikler doğada ne kadar kalıyor?
Çok sıkı bir şekilde birbirine bağlanmış zincirlerden oluştuğu için plastiklerden kurtulmak aşırı zor. Dolayısıyla doğada bunu bozabilen çok az mekanizma var. Mesela bazı bakteriler, mantarlar ve solucanlar plastiği parçalayabiliyorlar ama bunlar aşırı azınlıkta olan organizmalar ve bu süreç de çok yavaş işliyor. O yüzden doğaya fırlattığınız plastik bir su şişesi "450 yıl" boyunca doğada kalıyor. Plastik bir poşet "1000 yıl", plastik bir kamışın bozunması "200 yıl", plastik bir dış fırçasının bozunması ise yaklaşık "500 yıl" sürüyor.
O kadar fazla plastik üretip o kadar fazla plastik tüketiyoruz ki şu an dünyanın her yeri plastikle kaplanıyor. Örneğin Pasifik okyanusunda çoğu plastik çöplerden oluşan ve "1.6 milyon km kare" ye yayılan yani Türkiyenin 3 katından büyük olan adalar oluşuyor. Bunlar yüzeyi kaplayıp okyanusun kalitesini bozuyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Japonya, Almanya, Amerika, Fransa ve İtalya gibi ülkeler plastik atıklarını ülkemiz Türkiye başta olmak üzere Vietnam, Malezya, Laos ve Hindistan gibi daha fakir ülkelere gönderiyor. Yani kendi dertlerini bize iteliyorlar. Birazcık kâr edeceğiz diye ceremesini doğamız çekiyor.
Mikroplastik nedir? Makroplastiklerin sağlığa zararları :
Daha fenası plastikler bozunuyor da o bozunan parçalar öyle hemen yok olup gitmiyor. Önce ufak parçalara dağılıyorlar, sonra daha da ufak parçalara bozunuyorlar ve bu böyle devam ediyor ama bir noktada mikroplastik dediğimiz ufak plastik parçacıklar oluşuyor ve bunlar bir poşet veya şişeden çok daha kolay bir şekilde havaya veya suya karışıp dolaşıma giriyorlar.
Ne yazık ki 2021 yılında yapılan bir çalışmada sadece doğum sırasında oluşan plasentada ve o plasenta sayesinde doğacak olan bebeklerimizin vücutlarında bile mikroplastiklere rastlandı.
Çünkü yediğimiz, içtiğimiz her şeye karışıyor bu meret. Türkiyede yapılan bir çalışmada ülkemiz sularında avlanan kefal, mırmır, tekir, istavrit gibi balıkların yarısında karideslerin %20'sinde, midye dolmaların %91'inde toplamda 13 farklı mikroplastik çeşidine rastlandı.
Ayrıca plastiklerin kendilerinin de bir kısmı sağlıklı değil. Plastikler çizildiklerinde veya çok yüksek sıcaklık farklarına maruz kaldıklarında veya çok uzun süreler boyunca bekletildiklerinde yiyecek ve içeceklere ve çevrelerine kimyasallar sızdırmaya başlıyorlar. Mesela bazı plastiklerde bulunan dietilheksil ftalat veya bisfenol a yani BPA gibi maddeler insanlar ve diğer hayvanlar için zararlı, kansere neden oluyor. BPA dediğimiz şey östrojen gibi davranan bir kimyasal yani hormonal dengenizi bile bozabilecek yapıda.
Ee niye kullanıyoruz bu kadar plastiği kafayı mı yedik diye sorabilirsiniz. İşte büyük yalan burada devreye giriyor. Şimdi plastiklerde ilgili bilmeniz gereken en önemli detay şu, plastik dediğimiz o yapay ürün bir petrol yan ürünü olarak üretiliyor. Yani çevrecilik ile ilgili ne kadar bela varsa hepsinin ortak şüphelisi yine çıkıyor karşımıza. Dünyadan çıkarılan petrolün yaklaşık %4 kadarını plastik üretiminde kullanıyoruz.
İlk olarak 1869 yılında üretilen plastikler, aşırı ucuz oldukları için aşırı kolay bir şekilde üretilebildikleri için ve çok kolay bir biçimde şekilden şekile sokulabildikleri için kısa sürede mutfak eşyalarının, yiyecek ambalajlarının, otomobil gibi sanayi dallarının, tekstil ürünlerinin ve çok sayıda diğer ürünün ana yapıtaşı haline geldi. Bu hızlı dönüşümde 2. Dünya Savaşı sırasında değerlerinin anlaşılması ve yaygın olarak üretime geçilmesinin de etkisi çok büyük oldu. Daha önceden metaller veya ametaller gibi malzemelerden üretilen birçok ürün plastikler sayesinde çok daha ucuza ve çok daha hızlı bir şekilde üretilmeye başlandı. Ayrıca Amerikan hükümeti savaş gerekçesiyle ve vatanperverlik amacıyla tüm plastik firmalarını birlikte çalışmaya zorladı ve bu alanda ister istemez bir nevi bir tekel yaratmış oldu.
2. Dünya Savaşı boyunca daha da zenginleşen petrol firmaları savaş sonrasında halka pek de aşina olmadıkları plastikleri pazarlayabilmek adına çok büyük paralar harcadılar. Örneğin günümüzde Plastik Endüstrisi Birliği olarak bilinen o zamanki adıyla Plastik Endüstrisi Cemiyeti aklınıza gelebilecek bütün petrol firmalarını bütün kimya firmalarını, yan sanayileri ve üreticiden tüketiciye kadar olan tedarik zincirindeki bütün firmaları temsil ediyordu. Bu birlik günümüz parasıyla milyonlarca dolar harcayarak plastik tüketimini öven ve insanları buna alıştıran reklamlar yaptılar.
Hatta plastiklere yavaş yavaş aşina olmaya başlayan halk bu ucuz ürünü oldukça dayanıklı buldukları için tekrar tekrar kullanmaya başlamışlardı. Birlik bunun önüne geçmek ve satışları artırmak için çok kullanımlık plastiklerin bile tek kullanımlık olduğunu bu yeniden satın almanın bir avantaj olduğunu, bir kez tüketildikten sonra çok ucuza yenisinin alınması gerektiğini söylediler. Bunun bazı durumlarda doğruluk payı var ancak birçok durumda bu sadece plastik tüketimini pekiştiren bir pazarlama numarasından ibaretti. Mesela bebek biberonlarının tek sefer kullanılıp atılması gerektiğini söylediler ki bu en azından günümüzdeki biberonlar için geçerli değil.
Bu firmalar plastiğin çevreye zararlarını bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı. Umursamadılar.. Niye umursasınlar ki? Kurulu sistem çevreyi mutlu etmeyi değil firma ve hissedarları için kârı maksimize etmeyi performans kriteri olarak belirliyor. Çevreyi umursamak için yeterli teşvik yok ki onlar da sallamadılar. Ama 1960 ve 1970'lerin çevreci akımları plastiğin çevreyi ne düzeyde tehdit ettiğini gördü ve hızla organize olarak büyük protestolar düzenlediler. Plastik ve petrol şirketlerini hedef alan bu aktivistler kısa sürede toplumda plastiklere karşı belli bir farkındalık oluşturmayı da başardılar. Mesela 1970 yılındaki dünya günü protestosuna Amerika'da 20 milyon kişi katıldı yani her on Amerikalıdan biri.
İşte büyük yalan da bu kamu baskısı sonucu doğdu. Plastik firmaları bu protestolardan ve gidişattan rahatsız olup kendilerine çekidüzen vermek yerine yeni bir yalanı pazarlamaya başladılar. Çünkü yalan içerikli reklamlar yapmak birkaç milyon dolara mâl oluyor ama plastik teknolojisini çevre dostu yapmak muhtemelen milyarlarca dolara mâl olacak. Söyledikleri yalan "plastiklerin geri dönüştürülebilir olduğu" yalanıydı ve yalanları büyük oranda işe de yaradı çünkü insanlar kitleler halinde plastikleri toplayıp onları geri dönüştürme kutularına atmaya başladılar.
İlk olarak 1869 yılında üretilen plastikler, aşırı ucuz oldukları için aşırı kolay bir şekilde üretilebildikleri için ve çok kolay bir biçimde şekilden şekile sokulabildikleri için kısa sürede mutfak eşyalarının, yiyecek ambalajlarının, otomobil gibi sanayi dallarının, tekstil ürünlerinin ve çok sayıda diğer ürünün ana yapıtaşı haline geldi. Bu hızlı dönüşümde 2. Dünya Savaşı sırasında değerlerinin anlaşılması ve yaygın olarak üretime geçilmesinin de etkisi çok büyük oldu. Daha önceden metaller veya ametaller gibi malzemelerden üretilen birçok ürün plastikler sayesinde çok daha ucuza ve çok daha hızlı bir şekilde üretilmeye başlandı. Ayrıca Amerikan hükümeti savaş gerekçesiyle ve vatanperverlik amacıyla tüm plastik firmalarını birlikte çalışmaya zorladı ve bu alanda ister istemez bir nevi bir tekel yaratmış oldu.
2. Dünya Savaşı boyunca daha da zenginleşen petrol firmaları savaş sonrasında halka pek de aşina olmadıkları plastikleri pazarlayabilmek adına çok büyük paralar harcadılar. Örneğin günümüzde Plastik Endüstrisi Birliği olarak bilinen o zamanki adıyla Plastik Endüstrisi Cemiyeti aklınıza gelebilecek bütün petrol firmalarını bütün kimya firmalarını, yan sanayileri ve üreticiden tüketiciye kadar olan tedarik zincirindeki bütün firmaları temsil ediyordu. Bu birlik günümüz parasıyla milyonlarca dolar harcayarak plastik tüketimini öven ve insanları buna alıştıran reklamlar yaptılar.
Hatta plastiklere yavaş yavaş aşina olmaya başlayan halk bu ucuz ürünü oldukça dayanıklı buldukları için tekrar tekrar kullanmaya başlamışlardı. Birlik bunun önüne geçmek ve satışları artırmak için çok kullanımlık plastiklerin bile tek kullanımlık olduğunu bu yeniden satın almanın bir avantaj olduğunu, bir kez tüketildikten sonra çok ucuza yenisinin alınması gerektiğini söylediler. Bunun bazı durumlarda doğruluk payı var ancak birçok durumda bu sadece plastik tüketimini pekiştiren bir pazarlama numarasından ibaretti. Mesela bebek biberonlarının tek sefer kullanılıp atılması gerektiğini söylediler ki bu en azından günümüzdeki biberonlar için geçerli değil.
Bu firmalar plastiğin çevreye zararlarını bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı. Umursamadılar.. Niye umursasınlar ki? Kurulu sistem çevreyi mutlu etmeyi değil firma ve hissedarları için kârı maksimize etmeyi performans kriteri olarak belirliyor. Çevreyi umursamak için yeterli teşvik yok ki onlar da sallamadılar. Ama 1960 ve 1970'lerin çevreci akımları plastiğin çevreyi ne düzeyde tehdit ettiğini gördü ve hızla organize olarak büyük protestolar düzenlediler. Plastik ve petrol şirketlerini hedef alan bu aktivistler kısa sürede toplumda plastiklere karşı belli bir farkındalık oluşturmayı da başardılar. Mesela 1970 yılındaki dünya günü protestosuna Amerika'da 20 milyon kişi katıldı yani her on Amerikalıdan biri.
İşte büyük yalan da bu kamu baskısı sonucu doğdu. Plastik firmaları bu protestolardan ve gidişattan rahatsız olup kendilerine çekidüzen vermek yerine yeni bir yalanı pazarlamaya başladılar. Çünkü yalan içerikli reklamlar yapmak birkaç milyon dolara mâl oluyor ama plastik teknolojisini çevre dostu yapmak muhtemelen milyarlarca dolara mâl olacak. Söyledikleri yalan "plastiklerin geri dönüştürülebilir olduğu" yalanıydı ve yalanları büyük oranda işe de yaradı çünkü insanlar kitleler halinde plastikleri toplayıp onları geri dönüştürme kutularına atmaya başladılar.
Kaynak :