Bir tanrının var olduğuna inanıyor musunuz?

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Evet. Ya simülasyondayız ya da tanrı var.
 
Ahzab 37, 50, 51, 52, 53.
Nebe 33.
Tevbe 5, 29, 111.
Bakara 223, 228, 282.
Nisa 3, 4, 34.
Tahrim 1, 2, 3, 4, 5
Ahzab 50

Bu ayette Peygambere ve Müslümanlara sahip olmadıkları yeni bir hak gelmemiş, tam tersine hak sınırlandırılmasına gidildiğini göremiyor musunuz? Yani Peygamber de diğer insanlar gibi zaten istediği kişi ile evlenme hakkı doğal olarak varken bu ayet geliyor ve ancak şunlarla şunlarla evlenebilirsin deyip seçeneğini daraltıyor. Ahzab 50 ayetinde herkesin sahip olduğu “istediği kişi ile evlenme hakkı” Peygamber’e mahsus olmak üzere sınırlandırılmıştır. Yani Peygamberin evlenebileceği kişiler ancak bunlar arasından olabilir denerek, 52. ayette ise bunların dışında başka bir kadını istesen bile sana helal değil diyerek herkese helal olan evlilikler Peygamber için sınırlandırılmıştır. Yani bu ayetler sizlerin kullanabileceği ayetler değil tam tersine sizleri çürüten ayetler olduğu halde gerçeği çarpıtmakta bu kadar pişkinlik olmaz doğrusu.

Ahzab 51

Bu ayet boşanma ile ilgilidir.

Ahzab 51: “Zevcelerinden dilediğini boşarsın, dilediğini tutarsın. (Boşayıp) ayırdığını da tekrar yanında tutmak istersen, bundan sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup kederlenmemelerine ve kendilerine verdiğin şeylerle hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli budur.”

Bu ayette ise Peygambere “Dilediğini boşayabilir ve dilediğini tutabilirsin” izni geldiğinden dolayı sizler en çok bu ayeti çarpıtıyorsunuz ve “Kuran peygamberin yatak odasını düzenliyor” diyorsunuz. Bir insanın boşanmak veya hanımını yanında tutmak zaten doğal hakkı iken, Allah bunu peygambere neden izin veriyor diye düşünün bakalım. Çünkü Peygamber kafasına göre davranamaz, O zat İslam’ı temsil eden kişi olduğundan dolayı her işinin Allah tarafından belirlendiğini bizlere göstermek için gelmiştir bu ayetler. Yani bu ayet de Peygamber’e yeni bir hak getirmiyor, herkesin kullandığı doğal bir hak için Peygamber’e de izin veriliyor. Bu ayeti çarpıtıp Peygamber’in yatak odasına işi bağlayan mübalağacılara Allah akıl versin demek gerekiyor. Bu iznin nedenini de ayette açıklıyor. Onlar kederlenmesin memnun olsun diye diyor. Yani aranızda kalıcı bir tatsızlık olursa Peygamber hanımından ayrılamaz diye bir şey olmadığını, böyle bir şeyin kadını da memnun etmeyeceğini ve Peygamberin onları da hoşnut etmeleri gerektiğini belirten bir ayet. Belirttiğim gibi bize bu ayetten, 1) Peygamberin başına buyruk olmadığı 2) Herkese helal olan bir mevzuda bile özel izne tabi olduğu 3) Erkeklerin hanımlarını hoşnut etmesinin Allah’ın muradı olduğunu 4) Eşlerinin memnuniyetsiz olma ihtimali olmasa nerede ise Peygambere eş boşama hakkının bile tanınmayacağını, herkes aklı ve izanı ölçüsünde bu ayetlerden çıkarır, eğer bu ayetlerden “Peygamber’in yatak odası sırasını düzenlemek için ayet gelmiş” deyip böyle mübalağalı ve kin dolu söylemler kurabiliyorsanız tarafsızlığınızı yitirmiş bir ateistsiniz demektir.
Çoğu Kuran tefsircisine göre ayeti ev sırası olarak anlayanlar olduğu gibi ayetin ev sırasıyla alakalı olmadığını boama ile alakalı olduğunu belirten ilk dönem müfessirleri vardır (Bkz. Nesefi tefsiri, Kurtubi tefsiri, Ez zadul mesir tefsiri, Ebus suud tefsiri, Ed durrul mensur tefsiri, Taberi tefsiri, Ruhul beyan tefsiri, Elmalılı tefsiri). Fakat ayetin boşama ile alakalı olduğunun kanıtları var ve açıkça boşamadan bahsediyor. Çünkü ikinci cümlede diyor ki “ayırdığını da tekrar yanında tutmak istersen, bundan sana bir günah yoktur”. Oysa ki eğer boşanmamış olsa bir hanımının yanına bir müddet uğramayıp sonra uğramanın zaten bir günahı yok. Evine uğradı diye günahı olması anlamsız olurdu, çünkü hâlâ nikahları devam ediyor. Fakat ayet diyor ki ayırdığını tekrar yanına almanda sana günah yoktur. Demek ki ayet birinin sırasını geri bırakmakla alakalı değil, çünkü sırayı bırakmakla nikah düşmez ki geri döndüğünde günah olsun. Öyleyse ayet açıkça diyor ki boşadığın eşinl tekrar almak istersen diğer insanlar gibi sen de bunda serbestsin. Bu ayetten bir kere daha anlıyoruz ki Peygamberin evlenmesi ve boşanması da izne bağlı.

Kurtubi ilgili ayetin tefsirinde şöyle der: “İbn Abbâs (sahabenin en önemli Kuran müfessiri) ve başkaları da şöyle demektedir: Âyetin anlamı nikâhı altında bulunan hanımlardan dilediğini boşayabileceği, dilediğini de nikâhı altında tutmaya devam edebileceği şeklindedir.”

Ahzab 52

Bu ayette ise “Ey peygamber! Bunların dışında artık sana başka kadınlarla evlenmek helal olmaz” diyerek bu açıklananlardan başkasıyla evlenmek Peygambere haram kılınmıştır. Oysa bir insan çok eşliliğin normal olduğu bir toplumda hiç gerek yokken neden kendini kısıtlasın sorusu ateistlerin de cevap veremediği bir sorudur. Peygamber 50 yaşına kadar tek eşli, 50-53 arasında istediği kadınla evlenebilecekken bekâr yaşamayı tercih etmiş, geri kalan bütün evlilikleri ise insan nefsinin durulduğu 53 yaşından sonra olmakta. İslam’ın en hızlı yayıldığı bu Peygamberin ihtiyarlığı yıllarında siyasi evliliklerin siyasi kabul gibi keyfi olmayan amaçlar doğrultusunda yapıldığı ortada. Zaten ilk evlendiği kadınların dördünün 50 ve 60 yaş üzeri çok çocuklu dul hanımlar olmasından evliliklerin keyfi olmadığı anlaşılıyor. Sonra, ateistlerin sandığı gibi "Hz. Peygamber keyfi için evlenecek olsa hür eşler almak yerine cariyeler alması daha mantıklı idi, çünkü cariyeler itiraz etmezdi, sorgulamazdı, sadece kadınlık yapabilirlerdi." Evet keyif için evlenen biri o zamanda bunu yapması gerekirdi. Buna herkesin gücü yetmediği halde, Hz. Peygamber’in gücü kolaylıkla yeterdi. Gelin görün ki Hz. Peygamber hayatında kendisine kadınlık yapan hiç cariyesi olmadı. Cariye olarak Mısır devlet başkanından hediye edilen Mariye azat edilmiş ve hür bir kadın olarak Peygamber eşleri arasına katılmıştır ve savaş esiri olup, Yahudi kabilelerine akraba olmak için evlendiği Hz. Safiye’yi bile önce azat edip sonra Mehir’ini vererek cariye olarak değil, hür bir kadın olarak nikâhlamıştır. Cennet hayatındaki bakire kadınlar övülürken Peygamber’in yaşlı ve dul kadınlarla evlenmesi de zaten apaçık bir kanıt ki Peygamber evliliklerini keyif için yapmamıştır. Öyle ise Hz. Peygamber birbirleriyle atışan ve kendisine sürekli zorluk çıkaran bu evlilikleri keyfi için yaptı diyenler büyük bir iftira ve düşmanlık hissi içinde gerçekleri görememektedirler.

Ahzab 53

“Yemeklerinizi yedikten sonra Resulün evinde çok beklemeyin dağılın (Ahzab 53) ifadesini de mübalağalı bir şekilde saptırıyorsunuz. Kuran’ı hep kanun açıklayan bir anayasa kitabı zannederseniz bu ayeti anlayamazsınız. Fakat Kuran yaşanan olaylar üzerinden Müslümanları eğittiği için burada Müslümanlara “ev sahibi söyleyemese de siz biraz düşünceli olun” diye ders vererek özellikle İslam’ın çekirdeği ve başöğretmeni olan elçisinin hem söyleyemediği bir sıkıntısını giderir hem de O’nun üzerinden her zaman ve herkes için geçerli olan bir ders verir. Böylece hem ağır vazifeler altına girmiş Resulünün vaktinin israf edilmesini önler, hem de bütün çağlarda gelecek insanlara karşıdaki insanın durumu için anlayışlı olmaya yöneltecek bir öğüt verir, nezaket kurallarına dikkat edilmesini öğretir.

Nebe 33

Meal yazarları Nebe 33 ayetindeki birinci kavram olan Kevaib kelimesine göğüsleri tomurcuklanmış kızlar demişler. Bunu şöyle anlatayım. Kevaib kelimesinin tekili olan kaa’ib kelimesi Arapça’da küp, topuk ve genç kız demektir. Kâbe kelimesi de bu kelimeden gelmiş olup küp demektir. Arapça’da kızların değişik çağları için farklı kelimeler kullanılır. İbn-el Cevzi şöyle tarif eder:

Kızlar için “tiflah” çok küçük yaş demek, “waleedah” yürümeye başlanılan yaştaki kız demek, “ma‘sar” ergenliğe ulaşılan yaştaki kıza denir, “kaa‘ib” ise göğüslerin belirginleştiği yaştaki kız demektir. Fakat bir kız için mesela “waleedah” dendiğinde onun yürümeye başlayıp başlamadığı anlatılmak istenmez, fakat yaş çağı anlatılmak istenir.

Aynı şekilde bir kızı anlatmak için Kevaib kelimesinin tekili olan “kaa‘ib” kelimesi kullanıldığında halk arasında kızın göğüslerinin olup olmaması veya boyutu gibi kavramlar anlatılmaz, kızın yaş çağı anlatılır. Yani halk arasında bu kelime “ genç kız ” anlamına gelir ve genç kızlar için kevaib denildiği zaman aileleri “vay efendim sen benim kızımın göğsünden nasıl bahsedersin?” demezler. Çünkü halk arasında kaa’ib veya kevaib denince göğüs akla gelmez, yaş çağı akla gelir.

Bakara 223

Bu ayeti de düz manası ile anlamaya çalışırsanız kadınlar neden tarla olsun ki dersiniz. Fakat tarla lafzı Arap dilinde bereketin, doğurganlığın, analığın simgesi ve deyimidir. Tıpkı Cengiz Aytmatov’un “Toprak Ana” romanındaki gibi ananın toprakla toprağın ana ile bir deyim olarak buluşması gibi.

Bakara 228'de ne anlatmak istediğinizi anlamadım, diğerine geçiyorum.

Bakara 282

Bu ayet ticarete mahsustur.
Öncelikle iki kadının şahitliği bir erkeğinkine eşittir ayeti ticarete mahsus bir ayettir, çünkü “razı olacağınız tanıklar” ile sözleşmenin yazılması isteniyor. Suç işleme gibi adli vakalarda her iki tarafın da razı olacağı tanıklar aranmaz, onun için ayetin ticarete mahsus bir hüküm olduğu açık. İki kadının şahitliği bir erkeğinkine eşittir anlamına gelen ayetin adli vakalardaki görgü tanıklığı gibi bütün durumlar için uygulanması istenmiyor. Örneğin; Bir suça bir kadın şahit olmuşsa mesela bir kadına tecavüz edilmişse ve kadın bunu bildiriyorsa bu bir adli olaydır, bu mağduriyet olayında ikinci bir kadın şahidi yok diye mağdur olan dinlenmeyecek mi? Elbetteki dinlenecek ve hep de dinlenmiştir. Kuran’ın ticaret hükümleri hariç iki kadın şahit istediği bir yer yoktur. Yani Kuran mukavele şahitliği için bir hüküm indirmiştir. Normal şahitliklerde kadın ve erkek aynıdır. Zaten mezhep imamları bile birçok olayda tek kadının şahitliğini yeterli görmüşler fakat yine de olması gereken durum ise ticaret hariç hiçbir durumda iki kadının şahitliği bir erkeğinkine eşittir şartı aranmamasıdır.
İkinci olarak kadınların ticaret yapmasında hiçbir mahsur yokken ve hatta peygamberin eşi Hz. Hatice bir tüccar iken, ticarette şahitlik meselesine gelince öncelikle erkeklerin şahit olması isteniyor. Şahitlik sorumluluğunun altına kadınların öncelikli olarak sokulması istenmiyor. İki erkeğin bulunmadığı durumda ise bir erkeğin ve iki kadının olabileceği belirtiliyor.

Nisa 3

Bu ayet 4 eşten hepsine adaletli davranamazsanız o zaman sadece 1 tane ile yetinin der.

Nisa 4'te ne demek istediğinizi yine anlamadım.

Nisa 34

Bu ayet “nüşuzundan korktuğunuz kadınlar” diye başlar. Nüşuz kelimesi sıradan bir geçimsizlik veya tartışma hali demek değildir. Çünkü Kuran kadınlarla iyi geçinilmesi görevini erkeklere yükler (Nisa 19). Ayetin öncesinde Nüşuz eden kadının tam tersi olan Salih olan kadının özellikleri anlatılır. Salih olan kadına itaatkar manası verip, nüşuz yapan kadına isyan eden manası verenler yanılıyorlar. Çünkü Salih demek “güzel işler yapan” demektir. Zaten aynı ayette bu salih kadınların iki özelliğini tarif eder. Kanitat (bağlılık gösteren) oldukları ve ALLAH’ın korumasını emrettiğini (aile sırlarını ve iffetlerini) koruyan kadınlar olarak anlatır.

Buna göre Nüşuz, Saliha kadının tam tersidir yani bağlılık göstermeyen ve kocasının korunması gereken şeylerini (iffeti, namusu, şerefi veya malları gibi) o sadakatsizce başkalarına açan kadındır. Yalnız burada kast edilen kadının zina yapması değildir. Zinanın hükmü sopadır. Burada kast edilen zina aşamasına gelmemiş bir gönül verme veya uygun olmayan biçimlerde başka biriyle yaptığı flörttür. Böyle birisi ise ailenin kudsiyetini onarılamaz bir şekilde bozacağı bir şekilde hareket ettiği açıktır. Müfessir Ragıp İsfehani de nüşuzu “kadının kocasına buğz edip başkasını sevmesi” olarak tarif etmiştir.

Nisa 34'te sıralama yapar, önce öğüt verin, yine olursa yataklarda yalnız bırakın, yine olursa dövün der.

Dövmek, uçuruma giden aileyi kurtarmak için erkeğin son şansıdır, keyfi olarak kullanılmaz.

Ayeti anlamak için nüşuz'u anlamak gerekir.

Kısaca nüşuz etme eşinden yüz çevirip iffetini koruyamama halidir. (Fakat zina değildir, zinaya açık olma halidir) Böyle bir durumda bile Allah yuvalarınızı yıkın, kadını hemen cezalandırın gibi birşey söylemez. Tam tersine ilk etapta diyaloğu ve farklı çözüm yollarına başvurulmasını önerir. Böylece ayet bu şekilde kadını korur. En son aşamada ise yuvanın dağılmasındansa daha az şerli bir yöntem olan vurmayı söyler. Ama bu vurma kesinlikle böyle bir durum hariç yapılacak birşey değildir. Ne kadar şiddetli geçimsizlik olsa bile yapılmaz. Şiddetli geçimsizlik halinde Allah bu ayetin peşinde kadının ve erkeğin ailesinden birer hakem tayin edin diyerek yol gösterir ve kadını kendi ailesiyle koruma altına alır.

Bu yüzden Nisa 34’deki kadını dövme izni neredeyse mümkün olmayacak ve normal evliliklerde karşılaşılmayacak durumlar için bir izindir. Normal evliliklerde ayette belirtilen nüşuz şartları olamayacağı için kadını dövme de olmaz.

Tahrim 1-5

Tahrim 1 ayeti Resulullah’ın Hz. Aişe ve Hafsa’ya kızdığı için kendine bir şeyi haram etmesi üzerine iner ve ayet Hz. Peygamberi desteklemez aksine yaptığının yanlış olduğunu söyleyip öncelikli olarak eşlerinin değil Allah’ın rızasını aramasını söyleyerek hafif dozlu bir tedip yapar. Tahrim 3’te ise Peygamberin bir mucizesini haber verir. Yani eşlerin kendi aralarında konuştuğu bir sözü Peygamber kedilerine haber vermiştir. Tahrim 4 ve 5’te ise, Allah’ın, kendi elçisini tartışmaları bitirecek şekilde savunduğunu görüyoruz.

Tahrim 5: “Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah’a teslim eden, mümine olan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir.”

Biliyoruz ki, Hz. Peygamber çoğu yaşlı ve biri hariç hepsi dul olan aynı anda evli olduğu 9 eşle uğraşmak zorundaydı. Bir kişiyi bile memnun etmek zor iken -İslam’ın yayılması gibi- birkaç nedenden ötürü yapılmış bu evliliklerin Hz. Peygamber için ne kadar zor ve enerji tüketici olduğu anlaşılıyordur. Oysa ateistlerin sandığı gibi Hz. Peygamber keyfi için evlenecek olsa hür eşler almak yerine cariyeler alması daha mantıklı idi, çünkü cariyeler itiraz etmezdi, sorgulamazdı, sadece kadınlık yapabilirlerdi. Evet keyif için evlenen biri o zamanda bunu yapması gerekirdi. Buna herkesin gücü yetmediği halde, Hz. Peygamber’in gücü kolaylıkla yeterdi. Gelin görün ki Hz. Peygamber hayatında kendisine kadınlık yapan hiç cariyesi olmadı. Cariye olarak Mısır devlet başkanından hediye edilen Mariye azat edilmiş ve hür bir kadın olarak Peygamber eşleri arasına katılmıştır ve savaş esiri olup, Yahudi kabilelerine akraba olmak için evlendiği Hz. Safiye’yi bile önce azat edip sonra Mehir’ini vererek cariye olarak değil, hür bir kadın olarak nikâhlamıştır. Cennet hayatındaki bakire kadınlar övülürken Peygamber’in yaşlı ve dul kadınlarla evlenmesi de zaten apaçık bir kanıt ki Peygamber evliliklerini keyif için yapmamıştır. Öyle ise Hz. Peygamber kendisine zorluk çıkaran bu evlilikleri keyfi için yaptı diyenler büyük bir iftira ve düşmanlık hissi içinde gerçekleri görememektedirler. Bu evliliklerde eşleri arasındaki kıskançlık ve mücadele Hz. Peygamberin tüm insanlığa sarf etmesi gereken enerjisini tüketiyordu. Böyle bir durumda iken, yani konu sadece Hz. Muhammed’in aile hayatı olmayıp, elçilik vazifesinde kullanması gereken enerjinin eşleri tarafından tüketiliyor olması iken Allah’ın bu kadınları en üst perdeden direk uyarıp tartışmaları birden kesmesi neden garip olsun?
 
@b0rckali Bende diyorum ki bu.

Çok seviyorsun herhalde bilimveyaratilis.com'u :D Ne makalelerini gördük oranında eskiden x forumu kapanmadan önce, verdikleri çoğu bilgi palavra. Önceden bilim ile alakalı da makaleler yayınlıyorlardı ama İslam'da parayı bulunca oraya yöneldiler. O forum kapanmasa somut bir kanıt atabilirdim ama maalesef kapandı.

Tek tavsiyem şu tür sitelere inanmayın oradan buradan buldukları bilgileri İslam diye yediriyorlar. Gerekli bilgiyi bulursam izostatik denge mesajına da cevabımı vereceğim.
 
Hocam bende aynı durumdayım. Fakat gerçekten internette öyle gerçek teoriler söylüyorlar ki. Yani gerçek olma olasılığı yüksek.
İşte buna saptırma denir.
İnsanlara öyle gerçek gibi gösterirler ki doğru yoldan saptırırlar.
Kendi inancından saptırırlar, kendi dininden saptırırlar.
Ben insanların inancına dinine karışmıyorum.
Saygı duyarım ama benim için bir yaratıcı var hiçbir şey sebepsiz değil ve kendi kendine oluşmadı yapılmadı. İyiliğinde kötülüğünde olması bir sebep. Ortası falan yok çünkü.
 
Son düzenleme:
Biz dünyalılar olarak çok geri kalmış bir medeniyetin parçasıyız. Hatta insan olarak beynimizin bile yalnızca %2'sini kullanabiliyoruz. Bilim ve teknoloji ilerledikçe, ilahi kitaplara olan karşıtlık büyüyor. Bu yüzden dinleri mantıklı bulmuyorum. Dinler, tamamen insanları kullanmak için ortaya çıkmış, örgütsel yapılar gibi geliyor bana.

Tanrının ise var olup, olmadığı hakkında kesin bir yanıt vermek zor. Şimdilik sadece "bilmiyorum" diyebilirim.


"Geri kalmış medeniyet" dememdeki sebep, çok küçük olmamız. Ne kadar küçük olduğumuzu bilmeyenler şu videoyu ilk saniyeden itibaren seyredebilir:
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
Bunu görünce bütün mutluluğum kaçtı ben küçük aciz bir varlığım 🥺.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Geri
Yukarı