Sonuçları olmasaydı insanlar dinlere inanır mıydı?

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
İnanırdı, çünkü gerçeği açıklıyor dinler.

Örnek veriyorum, bir çikolatayı düşünelim. Çok güzel vs. Bu çikolatanın tadı herkes için farklıdır. Görünüşü herkes için farklıdır. Kokusu, texture'ü... Bunların bilgisinin tamamı bireylerin duyu organlarına bağlı şeyler. Bu sebeple gerçekle alakalı elde ettiğimiz bilgiler de bireysel çıkarımlar/gözlemlerdir. Nesnel gerçekliği açıklamaz. Çünkü duyu organlarımızla kısıtlanıyoruz. Bu sebeple Tanrı vardır. Çünkü, gerçekliği açıklayan/gören bireylerden bağımsız bir şey de olmalıdır. Ve bu Tanrı tek olmalıdır. Zaman ve mekandan bağımsız olmalıdır. Ve bu farkındalık, yanında inancı da getirecektir. Önemli olan ben kimim gibi ontolojik sorgulamaları yapabilmek. Çikolatanın güzel olduğunu, ben tattım güzeldi dışında açıklamanız gerekir ki din yahut Tanrı'dan bahsedemeyelim. Zaten dinler bu sebeple "dogmatik" görülüyor. Yani, senin algına göre de benim algıma göre de tek bir doğruyu anlatıyor.
"Bu sebeple Tanrı vardır." argümanına kadar mantıklı gittin. Ve buna katılıyorum. He, bana göre kanıtlanana kadar yoktur orası ayrı.

"İnanırdı, çünkü gerçeği açıklıyor dinler." ???

Ortada koca kainatı yaratmış bir Tanrı var ve senin eşinle nasıl ve hangi pozisyonda cinsel ilişkiye gireceğini önemsediğini mi düşünüyorsun? Peki bu düşünce, sizin o "Koca kainatı yaratmış Tanrı" figürünü küçük göstermez mi?

Madem ortada deney ve gözlem var; ben veya herhangi biri, cinsel ilişki sırasında nasıl zevk alacağımıza, nasıl neslimi devam ettireceğimize yine deney ve gözlem üzerinden ulaşabiliriz. Bunu Tanrının söylemesine gerek yok.

Dünyadaki canlılık bu şekilde var oldu..

Yani 2+2'nin 4 olduğuna deney ve gözlem ile ulaşıyorum ama Tanrı da 2+2=4 dediğinde sen ona ibadet ediyorken, bana "aferin" diyorsun.

Yaratıcı olmasaydı belki rahatlamak için yapardık, ama bu tamamen kendi çıkarlarımız doğrultusunda olurdu.
Ortada yine bir çıkar var. Tanrının sevgisini kazanmaya çalışmak, bir çıkar eylemi değil mi?
 
Ortada yine bir çıkar var. Tanrının sevgisini kazanmaya çalışmak, bir çıkar eylemi değil mi?

Çıkar var fakat tanrının sevgisini kazanmak için değil, kendimizi rahatlatmak için, bir nevi meditasyon gibi. Orada ondan bahsettim. Eğer ayrıca teistik bir inanca da sahipsen ekstra olarak tanrı sevgisini kazanmak da ekleniyor çıkar olarak.

Ortada koca kainatı yaratmış bir Tanrı var ve senin eşinle nasıl ve hangi pozisyonda cinsel ilişkiye gireceğini önemsediğini mi düşünüyorsun? Peki bu düşünce, sizin o "Koca kainatı yaratmış Tanrı" figürünü küçük göstermez mi?

Kuran hayatımıza dair her konudan bahsettiği ve bize rehber olduğu için cinsellik olması da gayet normal. Bunda şaşırılacak bir durum yok.
 
Çıkar var fakat tanrının sevgisini kazanmak için değil, kendimizi rahatlatmak için, bir nevi meditasyon gibi. Orada ondan bahsettim. Eğer ayrıca teistik bir inanca da sahipsen ekstra olarak tanrı sevgisini kazanmak da ekleniyor çıkar olarak.
Hocam, neresinden tutarsan tut, bu eylemler çıkar için vardır. Hatta çıkar için olmayan bir şey yok diyebiliriz.

Örneğin;
Bir annenin çocuğunu sevmesi bile çıkar üzerine kuruludur.

Senin rahatlama dediğin, "Ya ben kötü hissetmek istemiyorum, o yüzden en saf halimle inanayım." demen bile çıkardır.

Aslında bu konu yoruma kapalıdır. Sadece belirtmek istedim.

Kuran hayatımıza dair her konudan bahsettiği ve bize rehber olduğu için cinsellik olması da gayet normal. Bunda şaşırılacak bir durum yok.
Şaşılacak bir durum değil dediğin ayetin nuzül sebebini biliyor musun hocam? Bir kıskançlık üzerine mi indi ayet yani?

Şu mu yani; Bir çocuk gibi, "O öyle yapmış, ben de yapacağım, bana ne, bana ne, bana ne..."

Hani öyle bir konuşuyorsun ki, cinsel ilişki sırasında insanlar birbirlerinin kafasına aynı anda taşla vuruyormuş da birbirlerini yaralıyormuş gibi..

Explosm Entertaiment'ın "Tanrı, Adem ve Havva'ya nasıl ilişki yaşanacağını öğretiyor." videosu vardı.. O geldi aklıma. 😂
 
Hocam, neresinden tutarsan tut, bu eylemler çıkar için vardır. Hatta çıkar için olmayan bir şey yok diyebiliriz.

Örneğin;
Bir annenin çocuğunu sevmesi bile çıkar üzerine kuruludur.

Senin rahatlama dediğin, "Ya ben kötü hissetmek istemiyorum, o yüzden en saf halimle inanayım." demen bile çıkardır.

Aslında bu konu yoruma kapalıdır. Sadece belirtmek istedim.


Şaşılacak bir durum değil dediğin ayetin nuzül sebebini biliyor musun hocam? Bir kıskançlık üzerine mi indi ayet yani?

Şu mu yani; Bir çocuk gibi, "O öyle yapmış, ben de yapacağım, bana ne, bana ne, bana ne..."

Hani öyle bir konuşuyorsun ki, cinsel ilişki sırasında insanlar birbirlerinin kafasına aynı anda taşla vuruyormuş da birbirlerini yaralıyormuş gibi..

Explosm Entertaiment'ın "Tanrı, Adem ve Havva'ya nasıl ilişki yaşanacağını öğretiyor." videosu vardı.. O geldi aklıma. 😂

Kral hangi ayetten bahsettiğini bilmiyorum bir şey diyemeyeceğim o yüzden. Çıkar konusunda elbette her şeyi çıkar için yapıyoruz.
 
Kral hangi ayetten bahsettiğini bilmiyorum bir şey diyemeyeceğim o yüzden.
Bakara 223.. İstersen nuzül sebebini oku bi'. Bak bakalım öğretici amaçlı mı, yoksa kıskançlık mı var? Olay sadece "Bu günah mı, değil mi?" olayı.

İşin özü; Kainatın Yaratıcısı, Yüceler Yücesi bir Tanrı tasviri var ve benim cinsel ilişkiye nasıl gireceğimi söylüyor.

Zaten bunu ilkel bir içgüdüyle gerçekleştiriyorum ya. Ne gerek var?
 
"Bu sebeple Tanrı vardır." argümanına kadar mantıklı gittin. Ve buna katılıyorum. He, bana göre kanıtlanana kadar yoktur orası ayrı.

"İnanırdı, çünkü gerçeği açıklıyor dinler." ???

Ortada koca kainatı yaratmış bir Tanrı var ve senin eşinle nasıl ve hangi pozisyonda cinsel ilişkiye gireceğini önemsediğini mi düşünüyorsun? Peki bu düşünce, sizin o "Koca kainatı yaratmış Tanrı" figürünü küçük göstermez mi?

Madem ortada deney ve gözlem var; ben veya herhangi biri, cinsel ilişki sırasında nasıl zevk alacağımıza, nasıl neslimi devam ettireceğimize yine deney ve gözlem üzerinden ulaşabiliriz. Bunu Tanrının söylemesine gerek yok.

Dünyadaki canlılık bu şekilde var oldu..

Yani 2+2'nin 4 olduğuna deney ve gözlem ile ulaşıyorum ama Tanrı da 2+2=4 dediğinde sen ona ibadet ediyorken, bana "aferin" diyorsun.
Söylediğim argümanın tek çürütülebilir tarafı, ben kimim sorusuna ben hiçbir şeyim cevabını vermek(ki bu da tartışmalıdır ama anladınız siz buradan demek istediğimi). Yani şahsiyeti, ruhu, bilinci(ne diyorsanız artık) kabul etmemeniz gerekir. Ben kısıtlı algılarımla dahi olsa varsam, mesela örnek vereyim iyi kötü kavramının bilincindeysem benden bağımsız olarak ve benim de algıladığımın ötesinde nesnel bir iyi ve kötü vardır(gerçeklikten kastım böyle bir şey). Bu da bizi Tanrı'ya götürecektir. Din ise bu iyi kötü kavramlarını da genel olarak gerçek olanı da sonsuz, zaman ve mekandan bağımsız alandan bizim algılarımıza aktaran şeyler. Ahlakı da geçtim, şahsi olarak ben var olmalıyım ki referans noktası alabileyim(çünkü en güvenebileceğim referans kendim olacağım). Böylece doğa bilimlerini, fenni bilimleri icra edebileyim.

Vallahi hangi pozisyonla falan ilişkiye gireceğini Kuran söylemiyor da genel olarak insani hayattan çokça bahsediyor. Bunda sorun ne olabilir ki? Beni dediğim gibi şahsiyet yapan yani insan yapan yani beşerden ayıran şeylerde bana yol gösterici olmasında ne sorun var? Dünyayı kısıtlı olarak algılıyoruz. Tanrı da herhalde yarattığının farkındadır. Vahiyi de buna göre indirmeli zaten. Tanrıya kanıt demişsiniz ama bizim Tanrıya kanıt göremememiz Tanrı'nın noksanlığından kaynaklanmıyor ki, bizlerin noksanlığından kaynaklanıyor. Çikolata örneğini düşünün, tattığım halde tattığımın farkında değilsem bu çikolatanın yokluğuna mı kanıttır? Dediğim gibi algılarımızda kısıtlıyız. Din de bu gerçekliği anlatan şeyler. Yani kendi akıl yürütmemle önce kendi varlığıma sonra Tanrı'ya sonra dine ulaşıyorum.

Ha şunu da söyleyeyim, İslam mıdır başka bir şey midir o nokta ayrı bir tartışma konusudur elbette ama çok temel olarak şahsiyeti dogma olarak kabul edersem, gün sonunda beni bu noktaya götürecektir. Ha bu arada din vs. tartışılır ama bilime de inanabilirsiniz vs. Ben şahsi olarak varsam bunun da bir açıklaması olmalıdır, insanlar bu açıklamayı nereden bulurlarsa bulabilirler pek tabi. Ateist olduğunuz için vs. bir şey söylemiyorum burada. İslam kontekstinde bir şeyden bahsetmiyorum.

Bakara 223.. İstersen nuzül sebebini oku bi'. Bak bakalım öğretici amaçlı mı, yoksa kıskançlık mı var? Olay sadece "Bu günah mı, değil mi?" olayı.

İşin özü; Kainatın Yaratıcısı, Yüceler Yücesi bir Tanrı tasviri var ve benim cinsel ilişkiye nasıl gireceğimi söylüyor.

Zaten bunu ilkel bir içgüdüyle gerçekleştiriyorum ya. Ne gerek var?
İnsanı beşerden ayırmak için olabilir mesela? Bakara 223'te nasıl pozisyona gireceğini falan da söylemiyor ayrıca. Cinselliği içgüdüyle yapma; aşkla yap, karşılıklı rıza ile yap ya da üreme amaçlı yap diyor işte. İçgüdüye güveneceksek istismar falan da meşru oluyor?

Birisinin söylemesine gerek yok pek tabi ama din olmadan nesnel bir ahlak temellendirilemez. Buradaki sorun temellendirme sorunu. İyi kötü kavramı maddeyi aşkın olması gerekiyor. Bu kavramlar maddeye bağlı olursa, içgüdüsellikle açıklanabiliyor çünkü. Maddeyi aşkın olup, bununla ilgili de ayette yer almasını ben makul buluyorum.
 
Son düzenleme:
Bakara 223.. İstersen nuzül sebebini oku bi'. Bak bakalım öğretici amaçlı mı, yoksa kıskançlık mı var? Olay sadece "Bu günah mı, değil mi?" olayı.

İşin özü; Kainatın Yaratıcısı, Yüceler Yücesi bir Tanrı tasviri var ve benim cinsel ilişkiye nasıl gireceğimi söylüyor.

Zaten bunu ilkel bir içgüdüyle gerçekleştiriyorum ya. Ne gerek var?

Olayın kıskançlıkla uzaktan yakından alakası yok. Sahabeler peygambere her şey soruyordu. Ters ilişkiyi, normal ilişkiyi gibisinden. Ayette tarla benzetmesi üremeye çıkıyor, yani normal ilişkiye. Hayatın her alanında bize rehber olan kitabın bu şekilde ifade etmesi gayet normal. Bunu başka yönlere çekmenin lüzumu yok. Kafana yatmayan ayetin 2 3 tefsirini okursan işin aslını astarını anlarsın zaten. Yoksa üstün körü meal okumayla ayeti yanlış şekilde anlarsın, bu da seni hataya düşürür.
 
@237920 Her eylemin altında yatan bir çıkar olduğu düşüncenizin pek bir doğruluğu olduğunu düşünmemekteyim. İnsan akılla yapılması gereken eylemleri bulabilir ve sadece gereken eylem o olduğundan onu gerçekleştirebilir. Kant'ı incelemek bu konu dahilinde doğru olur diye düşünüyorum.

Bunun haricinde "Tanrı neden benim cinsel yaşamımla ilgilensin?" sorusunu da bir ateist olarak saçma bir soru olarak görmekteyim. Tanrı insan hayatını birçok yönden yönlendiren bir varlıktır, cinsellik konusunda da bir yönlendirmede bulunması normaldir. Eğer tanrı varsa en iyisini o bilir, bu sebeple "kullarını" yönlendirmesi normaldir.

Birisinin söylemesine gerek yok pek tabi ama din olmadan nesnel bir ahlak temellendirilemez.
Kantçı etiği ve genel olarak deontolojik etik konusunda araştırmalar yapmanızı tavsiye ederim.
Ben kısıtlı algılarımla dahi olsa varsam, mesela örnek vereyim iyi kötü kavramının bilincindeysem benden bağımsız olarak ve benim de algıladığımın ötesinde nesnel bir iyi ve kötü vardır(gerçeklikten kastım böyle bir şey).
İlk yargın ikinci yargıya sebebiyet vermiyor, alakasız bir yargıya zıplıyorsun. Varoluştaki en yüksek algı senin kısıtlı algın olabilir.
 
Kantçı etiği ve genel olarak deontolojik etik konusunda araştırmalar yapmanızı tavsiye ederim.

İlk yargın ikinci yargıya sebebiyet vermiyor, alakasız bir yargıya zıplıyorsun. Varoluştaki en yüksek algı senin kısıtlı algın olabilir.

Kıtacıları sevmiyorum :) Ama daha detaylı tekrar bakarım. Rasyonellik konusuna ben de Ayn Rand önermiş olayım.

Hocam bahsettiğim şey çok temelde ahlak argümanı aslında.

Alakasız bir şeye zıplamıyorum. Benim kısıtlı algım, nesnel ahlaki temelleri sarsmıyor çünkü. İyi ve kötü kavramının bilincindeyim. Kısıtlı algı, mesela nedir din konuşuyoruz, insan kurban etme olsun. Şimdi bu nesnel ahlaki bir problem görülüyor lakin bunu yapanlar insan kurban etmeyi ahlaksız olarak görmüyorlar. Kızgın bir tanrıya kurban verilmemesi felaket getireceğine inanıyor. Kısıtlı algı yahut hayat görüşü olarak ortaya çıkan bir olgu bu. Hatta daha da abartırsak, bunu yaparken esasında iyi kötü kavramının da bilincinde olarak yapıyor. Toplumun tamamı felakete uğramasın diye "iyilik" yapıyor gibi vs. Yani iyi kötü kavramı nesnel olarak var olan şey. Ha iyilik olarak yapmasaydı da zaten sarsmazdı çünkü bu nesnel ahlakın konusu değil.
 
Söylediğim argümanın tek çürütülebilir tarafı, ben kimim sorusuna ben hiçbir şeyim cevabını vermek(ki bu da tartışmalıdır ama anladınız siz buradan demek istediğimi).
Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Bir çikolatadan Tanrıyı bulduğunuzu mu iddia ediyorsunuz?

Din ise bu iyi kötü kavramlarını da genel olarak gerçek olanı da sonsuz, zaman ve mekandan bağımsız alandan bizim algılarımıza aktaran şeyler. Ahlakı da geçtim, şahsi olarak ben var olmalıyım ki referans noktası alabileyim(çünkü en güvenebileceğim referans kendim olacağım). Böylece doğa bilimlerini, fenni bilimleri icra edebileyim.
Tanrı bilmiyor galiba iyi veya kötü denen eylemlerin olmadığını. İyi ve kötü kavramı insanoğluna hastır. Kainatın Yaratıcısı olan bir varlığın, doğada hayvanların birbirlerinin avlarını çalmasını, güçlü olanın güçsüzü öldürmesini kötü olarak görmeyip de insanı bu konularda üstün kılması ne kadar mantıklı?

Çikolata örneğini düşünün, tattığım halde tattığımın farkında değilsem bu çikolatanın yokluğuna mı kanıttır? Dediğim gibi algılarımızda kısıtlıyız.
Hocam, ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa deney ve gözlem argümanını siz mi sunmadınız? Evet, siz sundunuz. "Bu kalemi sen yaratıyorsun da..."cılar bitti, şimdi de "Çikolatıcılar" mı çıktı? Bunu dalga geçmek olarak algılamayın, sadece sıkıldım.

Deney ve gözlem ile çikolatanın tadını ben alamasam bile dünyadaki 8 milyar insana sorarak verileri toplama şansımız var biraz zor olsa da.. Araştırmalarla çalışarak bozuk olan dil reseptörlerinin tekrar aktif hale gelebilme şansı var.

Peki deney ve gözlem ile Tanrıyı bulabilecek miyiz? Kusura bakma da ben dönemin Mekke'sinde yaşamıyorum ki Muhammed'in ayı yardığını, dönemin Mısır'ında yaşamıyorum ki Musa'nın denizi yardığını, dönemin Kudüs'ünde yaşamıyorum ki İsa'nın göğe yükseldiğini gözlemleyebileyim.

Deney ve gözlem, sabittir. Her zaman aynı sonucu verir. Yani Muhammed'in ayı yarması, Musa'nın denizi yarması, İsa'nın göğe yükselmesi fizik kurallarına aykırıdır.

Eee, zaten bu yüzden inanç diyoruz ya bunlara.

Birisinin söylemesine gerek yok pek tabi ama din olmadan nesnel bir ahlak temellendirilemez.
Hocam, yapmayın. Gerçekten. Harbiden yoruldum. Artık dindarların "Ateistin ahlak temeli olamaz.", "Din, ahlakın temelidir." argümanlarından.

Tam tersi, bir dindarın ahlaki temeli olamaz.

Ahlakı, ateist bir birey kendince eylemleri değerlendirerek temellendirebilir. Bu bir dindar için geçerli değildir.

Bir dindar, kutsal kitabı, kutsal metni, kutsal gördüğü biri ne yapmasını istiyorsa, onu yapmakla yükümlüdür.

Örneğin;

A dininde "adam öldürmek" ahlaklı ise, ona inanan da bu eylemi ahlaklı saymak zorundadır. Yani kendince bir temel oluşturamaz.

Ateist bir birey ile genel olarak aynı etik davranışlara sahip olmanız, temeliniz olduğu anlamına gelmez.

Olayın kıskançlıkla uzaktan yakından alakası yok. Sahabeler peygambere her şey soruyordu. Ters ilişkiyi, normal ilişkiyi gibisinden. Ayette tarla benzetmesi üremeye çıkıyor, yani normal ilişkiye. Hayatın her alanında bize rehber olan kitabın bu şekilde ifade etmesi gayet normal. Bunu başka yönlere çekmenin lüzumu yok. Kafana yatmayan ayetin 2 3 tefsirini okursan işin aslını astarını anlarsın zaten. Yoksa üstün körü meal okumayla ayeti yanlış şekilde anlarsın, bu da seni hataya düşürür.
Tarlanın üremeye çıkması, kadının toprak olarak görülmesini anlamakla görmekle beraber, bizi ilgilen kısmın bu olmadığını söylüyorum.

Neden Tanrının bize cinsel ilişkiyi öğretmeyi amaç edindiğini soruyorum. Metnini gönderdiği, kutsadığı peygamberin annesi ve babası birlikte olmayı bildikleri için Muhammed dünyaya gelmedi mi? Biz böyle dünyaya gelmedik mi? O zamana kadar cinsel ilişki sırasında insanlar, Peygamber Devesi gibi dişi birey eşini mi yiyordu anlamadım?

Cinsel ilişkiye nasıl gireceğimi söyleyeceğine ya da savaş ganimetlerinin hakları diye söyleyeceğine, tecavüzün suçunun cezasını söyle. Yok hocam. Tecavüzün nasıl bir suç olduğu ile ilgili ayet yok.

Her eylemin altında yatan bir çıkar olduğu düşüncenizin pek bir doğruluğu olduğunu düşünmemekteyim. İnsan akılla yapılması gereken eylemleri bulabilir ve sadece gereken eylem o olduğundan onu gerçekleştirebilir. Kant'ı incelemek bu konu dahilinde doğru olur diye düşünüyorum.
Hocam, düşünün ya da düşünmeyin. Bu konu tartışmaya kapalı. Kapalı derken, ben söylediğim için değil. Veriler araştırmalar bunu gösteriyor. Ben de öyle düşünüyorum, orası ayrı konu.

Kant'ın ahlakı olması gereken ama ütopyadan ibarettir.

Bir anneye, "Hanımefendi, çocuğunuzu doğurdunuz. Onu büyütmekle yükümlüsünüz. Yapabilecekleriniz şöyledir;
  • Karnını doyurmak
  • Kişisel temizliğini yapmak
  • Gereken eğitimi vermek
Bunların dışında sevgi beslemeyeceksiniz. Yani, düştüğünde endişelenmeyecek, hasta olur diye üzerine düşmeyecek, bunlar gerçekleşirse de sadece bakımını yapmakla yükümlüsünüz."

demek ne kadar absürt ise Kant'ın ahlakı bir o kadar absürttür. Kant'ın ahlakı karşılıksız doğruyu gözetir. Eğer biri düştüğünde onu iyi hissetmek için kaldırmayıp, doğru olduğu için kaldırıyorsan, yap. Ne mutlu sana.. Onun dışında bu imkansızdır.

He tabi psikopatların, katillerin bu eylemleri gerçekleştirmediği durumlar da olmuştur..

Artı olarak sadece Kant'ın ahlak düşüncesini referans noktası olarak alamayız değil mi? İnsanlar, yaşadığı koşullara göre, yaşadığı çevresel ve kültürel faktörlere göre farklı fikir edinirler.
 
Son düzenleme:
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Technopat Haberler

Geri
Yukarı