Söylediğim argümanın tek çürütülebilir tarafı, ben kimim sorusuna ben hiçbir şeyim cevabını vermek(ki bu da tartışmalıdır ama anladınız siz buradan demek istediğimi).
Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Bir çikolatadan Tanrıyı bulduğunuzu mu iddia ediyorsunuz?
Din ise bu iyi kötü kavramlarını da genel olarak gerçek olanı da sonsuz, zaman ve mekandan bağımsız alandan bizim algılarımıza aktaran şeyler. Ahlakı da geçtim, şahsi olarak ben var olmalıyım ki referans noktası alabileyim(çünkü en güvenebileceğim referans kendim olacağım). Böylece doğa bilimlerini, fenni bilimleri icra edebileyim.
Tanrı bilmiyor galiba iyi veya kötü denen eylemlerin olmadığını. İyi ve kötü kavramı insanoğluna hastır. Kainatın Yaratıcısı olan bir varlığın, doğada hayvanların birbirlerinin avlarını çalmasını, güçlü olanın güçsüzü öldürmesini kötü olarak görmeyip de insanı bu konularda üstün kılması ne kadar mantıklı?
Çikolata örneğini düşünün, tattığım halde tattığımın farkında değilsem bu çikolatanın yokluğuna mı kanıttır? Dediğim gibi algılarımızda kısıtlıyız.
Hocam, ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa deney ve gözlem argümanını siz mi sunmadınız? Evet, siz sundunuz.
"Bu kalemi sen yaratıyorsun da..."cılar bitti, şimdi de "Çikolatıcılar" mı çıktı? Bunu dalga geçmek olarak algılamayın, sadece sıkıldım.
Deney ve gözlem ile çikolatanın tadını ben alamasam bile dünyadaki 8 milyar insana sorarak verileri toplama şansımız var biraz zor olsa da.. Araştırmalarla çalışarak bozuk olan dil reseptörlerinin tekrar aktif hale gelebilme şansı var.
Peki deney ve gözlem ile Tanrıyı bulabilecek miyiz? Kusura bakma da ben dönemin Mekke'sinde yaşamıyorum ki Muhammed'in ayı yardığını, dönemin Mısır'ında yaşamıyorum ki Musa'nın denizi yardığını, dönemin Kudüs'ünde yaşamıyorum ki İsa'nın göğe yükseldiğini gözlemleyebileyim.
Deney ve gözlem, sabittir. Her zaman aynı sonucu verir. Yani Muhammed'in ayı yarması, Musa'nın denizi yarması, İsa'nın göğe yükselmesi fizik kurallarına aykırıdır.
Eee, zaten bu yüzden inanç diyoruz ya bunlara.
Birisinin söylemesine gerek yok pek tabi ama din olmadan nesnel bir ahlak temellendirilemez.
Hocam, yapmayın. Gerçekten. Harbiden yoruldum. Artık dindarların "
Ateistin ahlak temeli olamaz.", "
Din, ahlakın temelidir." argümanlarından.
Tam tersi, bir dindarın ahlaki temeli olamaz.
Ahlakı, ateist bir birey kendince eylemleri değerlendirerek temellendirebilir. Bu bir dindar için geçerli değildir.
Bir dindar, kutsal kitabı, kutsal metni, kutsal gördüğü biri ne yapmasını istiyorsa, onu yapmakla yükümlüdür.
Örneğin;
A dininde "
adam öldürmek" ahlaklı ise, ona inanan da bu eylemi ahlaklı saymak zorundadır. Yani kendince bir temel oluşturamaz.
Ateist bir birey ile genel olarak aynı etik davranışlara sahip olmanız, temeliniz olduğu anlamına gelmez.
Olayın kıskançlıkla uzaktan yakından alakası yok. Sahabeler peygambere her şey soruyordu. Ters ilişkiyi, normal ilişkiyi gibisinden. Ayette tarla benzetmesi üremeye çıkıyor, yani normal ilişkiye. Hayatın her alanında bize rehber olan kitabın bu şekilde ifade etmesi gayet normal. Bunu başka yönlere çekmenin lüzumu yok. Kafana yatmayan ayetin 2 3 tefsirini okursan işin aslını astarını anlarsın zaten. Yoksa üstün körü meal okumayla ayeti yanlış şekilde anlarsın, bu da seni hataya düşürür.
Tarlanın üremeye çıkması, kadının toprak olarak görülmesini anlamakla görmekle beraber, bizi ilgilen kısmın bu olmadığını söylüyorum.
Neden Tanrının bize cinsel ilişkiyi öğretmeyi amaç edindiğini soruyorum. Metnini gönderdiği, kutsadığı peygamberin annesi ve babası birlikte olmayı bildikleri için Muhammed dünyaya gelmedi mi? Biz böyle dünyaya gelmedik mi? O zamana kadar cinsel ilişki sırasında insanlar, Peygamber Devesi gibi dişi birey eşini mi yiyordu anlamadım?
Cinsel ilişkiye nasıl gireceğimi söyleyeceğine ya da savaş ganimetlerinin hakları diye söyleyeceğine, tecavüzün suçunun cezasını söyle. Yok hocam. Tecavüzün nasıl bir suç olduğu ile ilgili ayet yok.
Her eylemin altında yatan bir çıkar olduğu düşüncenizin pek bir doğruluğu olduğunu düşünmemekteyim. İnsan akılla yapılması gereken eylemleri bulabilir ve sadece gereken eylem o olduğundan onu gerçekleştirebilir. Kant'ı incelemek bu konu dahilinde doğru olur diye düşünüyorum.
Hocam, düşünün ya da düşünmeyin. Bu konu tartışmaya kapalı. Kapalı derken, ben söylediğim için değil. Veriler araştırmalar bunu gösteriyor. Ben de öyle düşünüyorum, orası ayrı konu.
Kant'ın ahlakı olması gereken ama ütopyadan ibarettir.
Bir anneye, "Hanımefendi, çocuğunuzu doğurdunuz. Onu büyütmekle yükümlüsünüz. Yapabilecekleriniz şöyledir;
- Karnını doyurmak
- Kişisel temizliğini yapmak
- Gereken eğitimi vermek
Bunların dışında sevgi beslemeyeceksiniz. Yani, düştüğünde endişelenmeyecek, hasta olur diye üzerine düşmeyecek, bunlar gerçekleşirse de sadece bakımını yapmakla yükümlüsünüz."
demek ne kadar absürt ise Kant'ın ahlakı bir o kadar absürttür. Kant'ın ahlakı karşılıksız doğruyu gözetir. Eğer biri düştüğünde onu iyi hissetmek için kaldırmayıp, doğru olduğu için kaldırıyorsan, yap. Ne mutlu sana.. Onun dışında bu imkansızdır.
He tabi psikopatların, katillerin bu eylemleri gerçekleştirmediği durumlar da olmuştur..
Artı olarak sadece Kant'ın ahlak düşüncesini referans noktası olarak alamayız değil mi? İnsanlar, yaşadığı koşullara göre, yaşadığı çevresel ve kültürel faktörlere göre farklı fikir edinirler.