Ahlakın kaynağı nedir?

Katılım
17 Aralık 2019
Mesajlar
9.593
Makaleler
3
Çözümler
66
Bilebildiğimiz kadarı ile insan varlığını koruma içgüdüsü ile hareket etmeye yatkındır. Doğada da güçlünün sözü geçmektedir. Varlığını koruma bakımından güçlü olanın söz sahibi olduğu mekanda ahlakın var olmasının sebebi nedir?
 
Freud bunu çok güzel açıklamıştır. Id, Ego ve Alter Ego


Id senin bahsettiğin iç güdülerimizi oluşturan benliğimiz. Ego ise bunları mantık çerçevesinde düşünüp engelleyen bölüm. Alterego ya da süper ego ise tabularımız. Ahlak süperego'ya giriyor.

Felsefede ahlak konusu oldukça tartışmalı bir konudur ve bayağı eskidir de. Sokrates ve Sofistlerin tartıştığı konulardan da birisidir.


Bu tartışmalardaki argümanları incelerken farkettiğim bir nokta var o da ahlakın sanıldığı gibi din ile alakası olmaması, en basit antitezim de Ateist bir insanın da vicdan sahibi olup kötü düşündüğü fikirlerden sakınması.

Ahlak en basit hali ile toplumu düzende tutmak için var. Örneğin senin dediğin gibi en güçlünün sözünün geçtiğini varsayalım. Bu durumda en güçlü dediğimiz 1 kişi ise geriye kalan onlarca güçsüz var.

Basit matematik ile o 1 kişi X ise ve X'in gücü 20 ise ve geriye kalan her birey Y olarak tanımlanırsa. Y'nin gücü 1 ise bu durumda 20 Y = X olur.

Ve toplumlar zamanla büyüdüğünden dolayı 60 Y = 3X olur. Bu durumda o 1 X'den bunalan kesim isyan eder.
Darbelerin temel mantığı da bu.

Bütün bunların dışında ahlakın kaynağı toplumdur diye düşünüyorum. Benim yetiştiğim çevre içerisinde sesini yükselterek konuşmak, bilgiçlik taslamak ve diğer bireylerin inançlarını hiçe saymak uygun olmayan bir davranış olarak görülüyordu.

Tabii ki bunların dışında bir ton tabular da vardı. Ancak ben ve benim gibi insanlar bir şeyler görüp ve yeni şeyler de öğrenerek bazı bilgileri eleyip yenilerini sentezliyoruz. Sentezlenmiş olan bu sabit fikirler de ahlak yapısını oluşturuyor.

Mesela gidip de büyünün yapıldığı şaman kökenli milletlerde büyü yaparsan gayet normal karşılanır ve takdir görürsün ve orada büyüdüysen bu sana gayet normal gelir. Ama büyü yapanların asıldığı ve korkunç hikayelerin anlatıldığı yerlerde tam tersi olur.

Sokrates'in düşüncelerinin özeti de ahlağın kaynağının bilgi olduğu ve bilgisizlik yüzünden ahlaksızlığın kaynaklandığı.


Ahlak çok fazla şekilde tanımlanabilir ancak tüm tanımlamaların temelinde bilgi kelimesi yer alıyor. Eğer toplum kötü olarak biliyorsa kötü olarak yer alır, iyi olarak biliyorsa iyi olarak yer alır.
 
Ahlak anlayışlarına etki eden pek çok faktör var. Kişinin iyi-kötü çıkarımları, içinde yetiştiği ortam ve toplum, kültür etkileri, dini etkiler, sosyal zeka unsurları, empati yeteneği, düşünce tarzı, bilgi düzeyi gibi. Ahlak bunların hepsinin ya da birkaçının sentezinden geçerek ulaşılan öznel yargılar.
 
Freud bunu çok güzel açıklamıştır. Id, Ego ve Alter Ego


Id senin bahsettiğin iç güdülerimizi oluşturan benliğimiz. Ego ise bunları mantık çerçevesinde düşünüp engelleyen bölüm. Alterego ya da süper ego ise tabularımız. Ahlak süperego'ya giriyor.

Felsefede ahlak konusu oldukça tartışmalı bir konudur ve bayağı eskidir de. Sokrates ve Sofistlerin tartıştığı konulardan da birisidir.


Bu tartışmalardaki argümanları incelerken farkettiğim bir nokta var o da ahlakın sanıldığı gibi din ile alakası olmaması, en basit antitezim de Ateist bir insanın da vicdan sahibi olup kötü düşündüğü fikirlerden sakınması.

Ahlak en basit hali ile toplumu düzende tutmak için var. Örneğin senin dediğin gibi en güçlünün sözünün geçtiğini varsayalım. Bu durumda en güçlü dediğimiz 1 kişi ise geriye kalan onlarca güçsüz var.

Basit matematik ile o 1 kişi X ise ve X'in gücü 20 ise ve geriye kalan her birey Y olarak tanımlanırsa. Y'nin gücü 1 ise bu durumda 20 Y = X olur.

Ve toplumlar zamanla büyüdüğünden dolayı 60 Y = 3X olur. Bu durumda o 1 X'den bunalan kesim isyan eder.
Darbelerin temel mantığı da bu.

Bütün bunların dışında ahlakın kaynağı toplumdur diye düşünüyorum. Benim yetiştiğim çevre içerisinde sesini yükselterek konuşmak, bilgiçlik taslamak ve diğer bireylerin inançlarını hiçe saymak uygun olmayan bir davranış olarak görülüyordu.

Tabii ki bunların dışında bir ton tabular da vardı. Ancak ben ve benim gibi insanlar bir şeyler görüp ve yeni şeyler de öğrenerek bazı bilgileri eleyip yenilerini sentezliyoruz. Sentezlenmiş olan bu sabit fikirler de ahlak yapısını oluşturuyor.

Mesela gidip de büyünün yapıldığı şaman kökenli milletlerde büyü yaparsan gayet normal karşılanır ve takdir görürsün ve orada büyüdüysen bu sana gayet normal gelir. Ama büyü yapanların asıldığı ve korkunç hikayelerin anlatıldığı yerlerde tam tersi olur.

Sokrates'in düşüncelerinin özeti de ahlağın kaynağının bilgi olduğu ve bilgisizlik yüzünden ahlaksızlığın kaynaklandığı.


Ahlak çok fazla şekilde tanımlanabilir ancak tüm tanımlamaların temelinde bilgi kelimesi yer alıyor. Eğer toplum kötü olarak biliyorsa kötü olarak yer alır, iyi olarak biliyorsa iyi olarak yer alır.

Freud ve Sokrates'i (Platon'u) dönüp tekrar okumanız elzemdir. Ikisinin de ortak yönü yaratılışçı olmalarıdır. Kalkıp bunlardan örnekle nesnel bir cevaba yeltenmeniz enteresan.

Ahlak anlayışlarına etki eden pek çok faktör var. Kişinin iyi-kötü çıkarımları, içinde yetiştiği ortam ve toplum, kültür etkileri, dini etkiler, sosyal zeka unsurları, empati yeteneği, düşünce tarzı, bilgi düzeyi gibi. Ahlak bunların hepsinin ya da birkaçının sentezinden geçerek ulaşılan öznel yargılar.

Ortadan bahsetmiyorum. İlkten bahsediyorum. İlk insani varlık; kültürü, alteregoyu, güçlünün devamlılığına dair bir dünyada nasıl geliştirmiştir? Önünde buna dair örnek yokken nasıl öğrenmiştir? Neden dolayı güçsüzün hakkı sorusu hasıl olmuştur?
 
Son düzenleme:
Ahlakın ilk çıkış biçimi , kendi tahminimce gelişmekte olan ve birden fazla güç dinamiği üstüne kurulmuş basit toplumlardır. (Daha öncesinde birleşmek zorunda kalmamış, bir tehdit veya bir hedef sebebiyle birlik olmaya zorlanmış, aralarında büyük derecede güç/statü farkı bulunmayan kabile/aile tarzında gruplardan oluşan ilkel bir topluluk diyebiliriz)

Her kabilenin kendine has inanışları ve davranışları var . Biraraya geldiklerinde görüyorlarki bazı davranışları (bazı toplumlarda ikili ilişkilerde fiziksel temasın çok önemli olması bazılarında da bunlardan olabildiğince kaçınılması -selamlaşmalarda kendini çok belli eden bir özellik- gibi davranışlar) birbirlerine uymuyor. Bir kabilenin avlanma taktikleri diğer kabileye iğrenç veya saçma gelebilir. Birinde yüksek ve tok bir sesle konuşmak güç gösterisi ve özgüven olarak görülürken diğerinde saygısızlık ve barbarlık olarak görülebilir.

Yukarda bahsettiğim toplum , kuruluşunun ilk dönemlerinde birbirlerinden daha izole bir yaşam sürmeye devam ettiler. Çünkü davranışlarının bazıları birbirlerine uymuyordu. Ortak paydalarda buluştular (savaş/çalışma/işbirliği) ancak sosyal hayatlarını kendi kabilelerinde yaşamaya devam ettiler. Bir sonraki nesilde kabileler evlilik yoluyla kaynaşmaya başladı ve ortak bir kültür oluşturdular. Böyle bir kültürel etkileşimde her zaman bir taraf baskın kalır, diğer taraf asimile olur. Bu toplumun 2. neslinde asimile olan kabilenin diğer kabilenin gözünde "tuhaf/saçma/absürt/iğrenç" olan davranışları birer tabuya dönüştü.

Şimdi bu döngünün yüzyıllarca sürdüğünü düşünün. Onlarca belki yüzlerce kabile zamanla bu ortak toplumun içinde eridi ve asimile oldu. Bazılarının davranışları ve gelenekleri toplumda kabul edildi. Bazı davranışlarda reddedildi. Bu davranışların herbiri halkın ortak çıkarına göre yumuşatıldı, değiştirildi, ötelendi veya yasaklandı. Yani ahlak içindeki yasakların herbiri eskiden asimile olmuş toplumların garipsenen davranışlarıydı. Ahlak çerçevesinde hoş karşılanan davranışlarda , toplumun yasakladığı şeye karşı "hayır kardeşim bu böyle olmalı" dediği yargıdır. Sonuçta bir konuda yasak koyuyorsanız doğrusunu da belirtmeniz gerekir.

Bu ilkelleşmiş toplumumuz gelişip büyüdükçe bu ortak davranışları kabullendi, yasaklı davranışlarda bulunanları toplumdan soyutladı, yaptırım uyguladı, (tabunun büyüklüğüne göre) uzaklaştırdı, öldürdü. Toplum belli bir durağanlığa kavuşunca bu davranışlar gelenekleşti ve sorgulanmadan kabul edilen ortak değerlere dönüştü.

Her toplumun ahlak anlayışı, köklerinde kaç farklı toplumun ne kadar süredir birlikte yaşadığına bağlı olarak evrildi ve farklılaştı.
 
Eğer bizde hayvanlar gibi ilkel içgüdüler ile hareket eden canlılar olsaydık ahlak anlayışımız çok farklı olurdu, ahlakın ana kaynağı insanın kendi vicdanıdır.
İlk insani varlık; kültürü, alteregoyu, güçlünün devamlılığına dair bir dünyada nasıl geliştirmiştir? Önünde buna dair örnek yokken nasıl öğrenmiştir? Neden dolayı güçsüzün hakkı sorusu hasıl olmuştur?
Yıllar içinde önünde bir sürü örnek oluşmuştur, ilk insanlar da çıplaklık sorun değildi mesela; normal olan şeydi. Bizim için çıplaklık bir ahlaksızlık. Sorunuzu doğru anladıysam, ilk insanlarda bizde olan kadar "güçlü" bir ahlak olduğunu düşünmüyorum.
 
Ortadan bahsetmiyorum. İlkten bahsediyorum. İlk insani varlık; kültürü, alteregoyu, güçlünün devamlılığına dair bir dünyada nasıl geliştirmiştir? Önünde buna dair örnek yokken nasıl öğrenmiştir? Neden dolayı güçsüzün hakkı sorusu hasıl olmuştur?

İlk ortaya çıkış bence bilinemez. Çünkü çok karmaşık bir mevzu. Şey gibi mesela elmaya neden elma diyoruz? İlk ne zaman elma demeye başladık? İlk bu kelimeyi uyduran kişi kimdi ve nasıl uydurdu? Bunun gibi bilinemez.
 
Sorunuzu doğru anladıysam, ilk insanlarda bizde olan kadar "güçlü" bir ahlak olduğunu düşünmüyorum.
Ahlak da aslında zaman içinde evrimleşmiştir. Yani onların zamanındaki ahlakla şu zamandaki ahlak aynı değil. Bunu ilkelliğe benzetebiliriz:

Orta Çağ döneminde kılıç kalkanla savaşmak, normaldir.

Yeni Çağ ve Yakın Çağ döneminde kılıç kalkanla savaşmak, ilkeldir.
 
Freud ve Sokrates'i (Platon'u) dönüp tekrar okumanız elzemdir. Ikisinin de ortak yönü yaratılışçı olmalarıdır. Kalkıp bunlardan örnekle nesnel bir cevaba yeltenmeniz enteresan.
Evet bu yaptığım şey tam olarak bilgiyi sentezlemek. Ayrıca ahlaksızlığın kaynağını cahilliğe bağlayan da Sokrates en azından öğrencisinden böyle biliyoruz ve farklı alt kişilikleri tanımlayan da Freud. Benim tek yaptığım farklı bilgileri uyum içinde sıralamak.

Yani kısaca benim burada kendi kendi felsefemi yaptığım yok, goblen dokuma tezgahıyım ve işimi yapıyorum :D
 
Uyarı! Bu konu 5 yıl önce açıldı.
Muhtemelen daha fazla tartışma gerekli değildir ki bu durumda yeni bir konu başlatmayı öneririz. Eğer yine de cevabınızın gerekli olduğunu düşünüyorsanız buna rağmen cevap verebilirsiniz.

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı