2 sene sonra yazıyorum ama pek kimse yok cevaplayan. O yüzden yazma ihtiyacı hissettim.
Ali Babacan 2001 krizi sonrası kurulan hükümetlerde 13 yıl ekonomi ve dış işleri ile ilgili bakanlık, başbakan yardımcılığı gibi görevler yapmış, siyaset hayatı öncesi aile şirketini yönetmiş, yurt dışında ekonomi konusunda eğitim alıp Amerika Birleşik Devletleri içerisindeki büyük bankalara danışmanlık hizmeti vermiş bir kişidir.
Siyasete girişi kendi dediklerine göre Abdullah Gül tarafından sağlanmıştır. 2002 sonrası kurulan hükümetlerde görev alan Babacan, dış ilişkilerde Türkiye ve Avrupa Birliği arasında sıkı bir ilişki kurma amacıyla hareket etmiş, ekonomide liberal olarak tanımlanacak politikalar uygulamıştır. Ekonomide 1971 yılından beri görülmeyen bir enflasyon oranı olan tek haneli insancıl enflasyon oranları Ali Babacanın bakan ve başbakan yardımcısı olduğu dönemde görülmüştür.
Ekonomik büyümeye bakarsak Atatürk dönemi hariç Türkiye'nin en hızlı kalkındığı 2002-2008 dönemi Babacan döneminde yaşanmıştır.
2008 küresel krizi sonrası ekonomi bir miktar küçülmüş ancak dünyaya göre krizi çözme konusunda daha iyi bir performans sergilenmiştir. 2013 yılına kadar ekonomi büyümeye devam etmiş, ancak altını çizerek söylüyorum burayı 2008 sonrası büyüme maalesef inşaat ekonomisine daha bağımlı olmuştur. Sanayi yatırımı bu dönemde gerilemiş ve 2013 sonrası ekonomimiz küçüle küçüle günümüze gelmiştir. 2013 yılında ekonomi maksimum 950 milyar Dolar civarı bir büyüklüğe gelmişken günümüzde 820 milyar dolar civarlarındadır.
2002 yılından itibaren kamunun borcu Babacan döneminde gerilemiş, milli gelirin kamu borcuna oranı Ak Parti öncesi %60-70 civarındayken Babacan döneminde bu rakam (tam olarak hatırlamıyorum kısmen yanlış olabilir) %30 civarına inmiştir. Günümüzde bu rakam yeniden yükselmeye başlamıştır.
Babacan döneminde ihracat, ülke ekonomisinin büyüklüğü vesair katlaya katlaya yükselirken cari açık da katlaya katlaya yükselip 2002 yılına göre yaklaşık 50 kat artarak astronomik boyutlara çıkmıştır. 2011 yılında milli gelirin %10 oranında cari açık veren Türkiye 77 milyar dolar gibi astronomik bir cari açık vererek dünya rekorunu kırdı. Cari açıkların finanse edilmesi konusunda ülke dışarıdan sermaye girişine muhtaç hale geldi. Sermaye ve yatırım gelmezse (günümüz durumu gibi) o zaman faizleri yüksek borçlara mahkum kalırsınız. 2002 yılında 1,5 milyar cari açık vermiştik. Ancak Babacan dönemi dış sermaye girişleri aşırı fazla olduğu için, piyasalar Babacanın uyguladığı politikalara güvendiği için ve özellikle 2008 krizi sonrası ABD merkez bankası düşük faizli bir şekilde piyasalara para pompaladığı için ülke ekonomisi sanayi yatırımı yerine inşaat yatırımı yaparak bile 2013 yılına kadar büyüyebildi. 2013 yılının mayıs ayında ABD merkez bankası faizleri yükselteceğiz, küresel piyasaya artık para sürmeyeceğiz açıklaması yaptığı için tüm dünyada faizler yükselmiş, Dolar değer kazanmaya başlamış, ekonomik büyümeler yavaşlamış hatta eksiye dönmüştür. Türkiye için ise 2008-2013 arası yaşanan para bolluğu rüyası bir anda kabusa dönüşmüştür. O gün bu gündür ülke ekonomisi iflah olmamaktadır bildiğiniz üzere. Ancak 2015 yılında Babacan gidene kadar geçen ekonominin daralması süreci günümüzden kat kat daha az kötüydü.
Babacan döneminde TCMB rezervleri 100 milyar doların üstüne çıkmıştır.
Babacan döneminde özelleştirmeler hız kazanmış ve özelleştirmeden gelen para yatırıma, topluma ve İMF borçlarına aktarılmaya başlanmıştır.
Ali Babacanı günümüzde en sıkıntıya sokacak olan hadiselerden biriside Türk Telekom'u satın alan Arapların Türk bankalarından kredi çekip krediyi ödemeden bu kredi ile Türk Telekom'u satın alarak bir nevi Türkiye gibi bir devleti dolandırmalarıdır.
Babacan döneminde 2008 yılı 131,5 milyar Dolar olan ihracat rakamı 2002 yılında 35 milyar Dolar civarındaydı. İhracat 2013 yılı için 151,7 milyar Dolar olarak kayıtlara geçmişken 2021 yılı için 213,3 milyar Dolar olarak kayıtlara geçmiştir. Babacan döneminde otomotiv, kimya, tekstil gibi kalemlerde ihracat patlaması yaşanmıştır.
Babacan dönemi Türkiye'si için ithalat ise astronomik şekilde artmaya başlamıştır.
2008 yılında 201,9 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. 2013 yılında 251 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. 2002 yılında 51 milyar Dolar ithalat yapılırken 2021 yılında 260 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. İthalat yapılan ürünlere bakıldığında sanılanın aksine Türkiye üretmek için ithalat yapmaktadır. Yani ara mamül, hammadde gibi kalemler en çok ithalat yaptığımız alanlardır.
"Türkiye hiçbir şey üretmiyor her şey dışarıdan geliyor." lafı bir safsatadır. Gerçek olan Türkiye'nin üretmek için ithalat yapıyor oluşudur. Örneğin araba üretmek için motorun, şanzımanın vesair parçaların dışarıdan gelip birleştirilip satılması aynı anda ithalat ve ihracat yaratır. Dışarıdan gelen en önemli ve Türkiye'nin bağımlı olduğu hammadde petrol ve doğalgazdır. Doğal gaz ve petrol eğer Türkiye'de çıkıyor olsaydı belki cari fazla verebilirdik. Bunun çözümü ise katma değerli mal üretmektir. Bir örnekle hemen açıklayayım. Bir kilo metali hammadde olarak satmak, onu işleyip satmaktan tabii ki daha kazançsızdır. Bu katma değerli mal ise ancak ve ancak katma değerli insan ile üretilir. Katma değerli insan ise katma değerli okullar ile yani eğitim sistemi ile üretilir. Maalesef Türkiye Ak Parti döneminde eğitim sistemini geliştirememiştir.
2010 yılları geldiğinde Erdoğan ve onun gibi düşünenlere karşı Babacan yanlızlaşmaya, Erdoğan ile ters düşmeye başlamıştır. Erdoğan günümüzde uyguladığı "faiz sebep, enflasyon neticedir." tezini o dönem uygulamak istemiş ancak Babacan buna izin vermemiştir. Ayrıca 2010 ve sonraki yıllarda Ali Babacan için "Fren Ali" yakıştırması yapılmıştır. Sebebi ise Erdoğan istediği halde inşaat ekonomisine dayalı rantlara vergi getirmeye çalışması ve ekonomiyi yavaşlatması ama dengeli bir şekilde götürmeye çalışmasıdır. Ancak bunu başaramayan Babacan 2015 yılına kadar bu şekilde yeri geldiğinde "Ak Partinin geleceği için hukuk ve eğitime yatırım yapmalıyız." gibi söylemlerde bulunmuş, 2015 yılında başbakan yardımcılığı makamını terk etmiştir. 2018 yılında milletvekili pozisyonundan da çekilen Babacan, 2019 yılında istifa etmiş ve 2020 yılında Deva Partisi ile siyasete geri dönmüştür.
Yani özetle Ali Babacan küresel sermayeye güven vermeye önem veren, liberal politikalar uygulayan bir politikacıydı. Alanında en iyisi olduğu, bazı hataları vesair tartışılır ancak Türkiye ekonomisi için dönemin şartlarında fena sayılmayacak politikalar uygulamıştır.
2 sene sonra yazıyorum ama pek kimse yok cevaplayan. O yüzden yazma ihtiyacı hissettim.
Ali Babacan 2001 krizi sonrası kurulan hükümetlerde 13 yıl ekonomi ve dış işleri ile ilgili bakanlık, başbakan yardımcılığı gibi görevler yapmış, siyaset hayatı öncesi aile şirketini yönetmiş, yurt dışında ekonomi konusunda eğitim alıp Amerika Birleşik Devletleri içerisindeki büyük bankalara danışmanlık hizmeti vermiş bir kişidir.
Siyasete girişi kendi dediklerine göre Abdullah Gül tarafından sağlanmıştır. 2002 sonrası kurulan hükümetlerde görev alan Babacan, dış ilişkilerde Türkiye ve Avrupa Birliği arasında sıkı bir ilişki kurma amacıyla hareket etmiş, ekonomide liberal olarak tanımlanacak politikalar uygulamıştır. Ekonomide 1971 yılından beri görülmeyen bir enflasyon oranı olan tek haneli insancıl enflasyon oranları Ali Babacanın bakan ve başbakan yardımcısı olduğu dönemde görülmüştür.
Ekonomik büyümeye bakarsak Atatürk dönemi hariç Türkiye'nin en hızlı kalkındığı 2002-2008 dönemi Babacan döneminde yaşanmıştır.
2008 küresel krizi sonrası ekonomi bir miktar küçülmüş ancak dünyaya göre krizi çözme konusunda daha iyi bir performans sergilenmiştir. 2013 yılına kadar ekonomi büyümeye devam etmiş, ancak altını çizerek söylüyorum burayı 2008 sonrası büyüme maalesef inşaat ekonomisine daha bağımlı olmuştur. Sanayi yatırımı bu dönemde gerilemiş ve 2013 sonrası ekonomimiz küçüle küçüle günümüze gelmiştir. 2013 yılında ekonomi maksimum 950 milyar Dolar civarı bir büyüklüğe gelmişken günümüzde 820 milyar dolar civarlarındadır.
2002 yılından itibaren kamunun borcu Babacan döneminde gerilemiş, milli gelirin kamu borcuna oranı Ak Parti öncesi %60-70 civarındayken Babacan döneminde bu rakam (tam olarak hatırlamıyorum kısmen yanlış olabilir) %30 civarına inmiştir. Günümüzde bu rakam yeniden yükselmeye başlamıştır.
Babacan döneminde ihracat, ülke ekonomisinin büyüklüğü vesair katlaya katlaya yükselirken cari açık da katlaya katlaya yükselip 2002 yılına göre yaklaşık 50 kat artarak astronomik boyutlara çıkmıştır. 2011 yılında milli gelirin %10 oranında cari açık veren Türkiye 77 milyar dolar gibi astronomik bir cari açık vererek dünya rekorunu kırdı. Cari açıkların finanse edilmesi konusunda ülke dışarıdan sermaye girişine muhtaç hale geldi. Sermaye ve yatırım gelmezse (günümüz durumu gibi) o zaman faizleri yüksek borçlara mahkum kalırsınız. 2002 yılında 1,5 milyar cari açık vermiştik. Ancak Babacan dönemi dış sermaye girişleri aşırı fazla olduğu için, piyasalar Babacanın uyguladığı politikalara güvendiği için ve özellikle 2008 krizi sonrası ABD merkez bankası düşük faizli bir şekilde piyasalara para pompaladığı için ülke ekonomisi sanayi yatırımı yerine inşaat yatırımı yaparak bile 2013 yılına kadar büyüyebildi. 2013 yılının mayıs ayında ABD merkez bankası faizleri yükselteceğiz, küresel piyasaya artık para sürmeyeceğiz açıklaması yaptığı için tüm dünyada faizler yükselmiş, Dolar değer kazanmaya başlamış, ekonomik büyümeler yavaşlamış hatta eksiye dönmüştür. Türkiye için ise 2008-2013 arası yaşanan para bolluğu rüyası bir anda kabusa dönüşmüştür. O gün bu gündür ülke ekonomisi iflah olmamaktadır bildiğiniz üzere. Ancak 2015 yılında Babacan gidene kadar geçen ekonominin daralması süreci günümüzden kat kat daha az kötüydü.
Babacan döneminde TCMB rezervleri 100 milyar doların üstüne çıkmıştır.
Babacan döneminde özelleştirmeler hız kazanmış ve özelleştirmeden gelen para yatırıma, topluma ve İMF borçlarına aktarılmaya başlanmıştır.
Ali Babacanı günümüzde en sıkıntıya sokacak olan hadiselerden biriside Türk Telekom'u satın alan Arapların Türk bankalarından kredi çekip krediyi ödemeden bu kredi ile Türk Telekom'u satın alarak bir nevi Türkiye gibi bir devleti dolandırmalarıdır.
Babacan döneminde 2008 yılı 131,5 milyar Dolar olan ihracat rakamı 2002 yılında 35 milyar Dolar civarındaydı. İhracat 2013 yılı için 151,7 milyar Dolar olarak kayıtlara geçmişken 2021 yılı için 213,3 milyar Dolar olarak kayıtlara geçmiştir. Babacan döneminde otomotiv, kimya, tekstil gibi kalemlerde ihracat patlaması yaşanmıştır.
Babacan dönemi Türkiye'si için ithalat ise astronomik şekilde artmaya başlamıştır.
2008 yılında 201,9 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. 2013 yılında 251 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. 2002 yılında 51 milyar Dolar ithalat yapılırken 2021 yılında 260 milyar Dolar ithalat yapılmıştır. İthalat yapılan ürünlere bakıldığında sanılanın aksine Türkiye üretmek için ithalat yapmaktadır. Yani ara mamül, hammadde gibi kalemler en çok ithalat yaptığımız alanlardır.
"Türkiye hiçbir şey üretmiyor her şey dışarıdan geliyor." lafı bir safsatadır. Gerçek olan Türkiye'nin üretmek için ithalat yapıyor oluşudur. Örneğin araba üretmek için motorun, şanzımanın vesair parçaların dışarıdan gelip birleştirilip satılması aynı anda ithalat ve ihracat yaratır. Dışarıdan gelen en önemli ve Türkiye'nin bağımlı olduğu hammadde petrol ve doğalgazdır. Doğal gaz ve petrol eğer Türkiye'de çıkıyor olsaydı belki cari fazla verebilirdik. Bunun çözümü ise katma değerli mal üretmektir. Bir örnekle hemen açıklayayım. Bir kilo metali hammadde olarak satmak, onu işleyip satmaktan tabii ki daha kazançsızdır. Bu katma değerli mal ise ancak ve ancak katma değerli insan ile üretilir. Katma değerli insan ise katma değerli okullar ile yani eğitim sistemi ile üretilir. Maalesef Türkiye Ak Parti döneminde eğitim sistemini geliştirememiştir.
2010 yılları geldiğinde Erdoğan ve onun gibi düşünenlere karşı Babacan yanlızlaşmaya, Erdoğan ile ters düşmeye başlamıştır. Erdoğan günümüzde uyguladığı "faiz sebep, enflasyon neticedir." tezini o dönem uygulamak istemiş ancak Babacan buna izin vermemiştir. Ayrıca 2010 ve sonraki yıllarda Ali Babacan için "Fren Ali" yakıştırması yapılmıştır. Sebebi ise Erdoğan istediği halde inşaat ekonomisine dayalı rantlara vergi getirmeye çalışması ve ekonomiyi yavaşlatması ama dengeli bir şekilde götürmeye çalışmasıdır. Ancak bunu başaramayan Babacan 2015 yılına kadar bu şekilde yeri geldiğinde "Ak Partinin geleceği için hukuk ve eğitime yatırım yapmalıyız." gibi söylemlerde bulunmuş, 2015 yılında başbakan yardımcılığı makamını terk etmiştir. 2018 yılında milletvekili pozisyonundan da çekilen Babacan, 2019 yılında istifa etmiş ve 2020 yılında Deva Partisi ile siyasete geri dönmüştür.
Yani özetle Ali Babacan küresel sermayeye güven vermeye önem veren, liberal politikalar uygulayan bir politikacıydı. Alanında en iyisi olduğu, bazı hataları vesair tartışılır ancak Türkiye ekonomisi için dönemin şartlarında fena sayılmayacak politikalar uygulamıştır.
Aylar sonra bir ekleme yapayım. Bu Ali Babacan ile ilgili herkesin bilmesi gereken bir mesaj var Twitter platformunda. Mesajda aynen "1915 olaylarında hayatını kaybeden Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum." diyerek Fetöşe selam çakmasının ardından ikinci eksiyi benden yemiştir. Oy verecek olanların bilgisine ve iradesine sunulur.