Amaç; hedef tahtasını bulabilmektir.
Öncesinde sorulması gereken bir soru var bana kalırsa. Hedef tahtası, oyunun bir parçası. Sizin de bahsettiğiniz gibi o nişangah birilerinin ellerinden çıkmadır. Standardın ürünüdür. Sahip olduğumuz oku hedefe belli bir mesafeden atabilir, yakına gidip saplayabiliriz. Ancak bunun pragmatik bir sebebi olmalıdır. Oyun olsun diye yapabiliriz. Müsabık sporcuysak puan almak için yapabiliriz. Müsabakalara hazırlanıyorsak idman olsun diye yapabiliriz. Egomuz bizi becerilerimizi başkalarına kanıtlamak üzere kandırabilir (çoğumuz bunun farkına bile varmayız)... Ancak hiç kimse sebepsiz yere o oku oraya saplamaya uğraşmaz. Dolayısıyla söz ettiğiniz amaçta varmak istediğimiz bir nokta vardır. Bundan ötürü amacımızın sonucu nihai bir sonuç değil, daha büyük bir sürecin parçasıdır.
Gelelim hayata
Nedir maksadı bu tuhaf yaşamın? Kimimiz sonsuz acılar içinde kıvranıyor, kimimizse adına lüks, şatafat dediğimiz ve genel kitle adına konuşacaksak idealize ettiğimiz güzelliklerle geçiriyoruz zamanımızı. Ortak bir noktamız var. Hepimiz yaşıyoruz. Ama neden? Bana sorarsanız, sebebi insan olmamız. Sebebi, hepimiz birer yaşam makinesiyiz. İhtiyaçlarımızı karşılıyor, hayatımızı sonlandırmak istemiyoruz. Yaşamla ölüm arasındaki çizginin anlamını fazla büyütüyoruz hatta. Çünkü insanız. Bu sebepten sosyalleşiyoruz. Bu sebepten sevişiyoruz. Bu sebepten yemek yiyor, düşünüyor, eğleniyor, üretiyor ve tüketiyoruz. Yuva yapma güdülerimizden ötürü hiç ihtiyaç duymadığımız şeyler ediniyoruz. Bizler insanız.
Eğer bizler insansak, ölümü istemiyorsak ve bunu kabullenip yaşıyorsak, bunu insana göre yapmalıyız. Aksi takdirde bizi zulüm bekler, insan doğası gereği zulmü sevmez (Bu bir paradokstur. Doğamızdan ötürü zaten doğamıza göre yaşarız. Önemli olan bunun farkına varmak, yöntemlerimizi buna göre belirlemektir.).
İnsan gibi yaşamak düşünüldüğü gibi yorucu falan değildir. Bilgiyi de, kontrolcülüğü (Diğerlerinin deyişiyle çaba diyebiliriz. Kontrol, bilincin olaylara müdahil olmasıyken çaba bilinçsizce gerçekleşebilir.) de gerektirmez hatta. Bir çocuk, daha kendisinin farkına varmadan önce insan gibi yaşamaktadır. Kontrol etmeye çabalamaz. Huzurludur. Aklına fikirler geldiğinde kendisini geri çekmez. Cesurdur. Özgürdür. İnsan sonradan yozlaşır da insanlıktan uzaklaşır. Bu sebepten, gelişimin son evresi en başa dönmektir. Dışarılarda arar dururuz da aradığımız cevap özdedir. İçine sıkıştığımız hayatı en iyi biçimde yaşamanın yolu budur. Bunun da koşullarından biri, şu anlamsız hayatta nihai amacı algısal olarak anlamlılığın dışına, layık olduğu yere itmektir. Aksi takdirde kendimize de anlam yükleriz ve bir amaç uğruna özümüzden uzaklaşırız. Böylelikle soru kendisini egale eder. Hayatımızın amaçlarından biri, nihai amaca anlam yüklememektir. Amaç dediğimiz şey nihai olamaz. Ancak ve ancak süreci güzelleştirebilir. Oku atar, hedefi tutturur, ödülümüzü alırız. Hepsi bundan ibaret. Amaç olgusunu araç olarak kullanırız. Yeri orasıdır.
Döndük, dolaştık. Her şeyin sonucunda, hedefimiz insan gibi yaşamak. Çünkü yaşamak için çok güzel bir yol. Çiçek gördüğümüzde koklamak, dans etmek, şarkılar söylemektir yapmamız gereken. Ancak bu, bir görev bilinciyle yerine getirilmesi gereken ve askeri disiplin isteyen bir şey değildir. Sadece ve sadece, rahatlamanın getirisidir. Bizi kasacak şeylerden uzaklaşmamız gerekir. Bu kendinden şüphe etmek de olabilir, hayatı çok ciddiye almak da. Bırakmalıyız ki ruhumuz arkasına yaslansın. Güvende olduğumuz anlarda güvensizlik yalanını söylemeyelim kendimize. Hepsi bundan ibaret
Not: Üzerine kitap dahi yazılabilecek bir konu olduğundan ötürü bazı kısımlar boş kaldı. Özellikle son kısım ancak ayırmayı tercih ettiğim efor bu kadar. Son paragraf özelinde üzerine yoğunlaşmayı tercih edecek olursanız doğu felsefesini araştırabilirsiniz. Birebir olmasa da özellikle Budizm benzeşiyor. Psikolojik bir perspektiften bakan Tara Brach'ı önerebilirim. Teşekkürler