Antidepresan ve benzeri ilaçlar kişiliği değiştirir mi?

Kratocius

Kilopat
Katılım
10 Aralık 2016
Mesajlar
272
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Doktorum bana bir takım sorunlarım yüzünden bir ilaç yazdı. Bunu kullanmamı söyledi. Çok uzun zamandır gitmiyordum bir uzmana. Yaklaşık 4 yıldır diyebiliriz. Sonra giderek zorlaştığını fark edip bir uzmandan yardım almak istedim ve psikiyatriye gittim. Bana bir ilaç yazdı kullan iyi gelecektir ve yan etkisi çok azdır dedi. Kullanmak istiyorum ama tek bir sorun var. Kişiliğimi değiştirsin istemiyorum. Üzüntümü, rahatsızlıklarımı tabii ki değiştirecek ve düzeltecek orasına katılıyorum ama şöyle bir sorun var memnun olduğum iyi hissettiğim şeylerim de gidecek diye üzülüyorum. Duygularım, fikirlerim, düşüncelerim, hareketlerim değişsin istemiyorum. Kısaca özet geçecek olursak bu ilaç sadece kötü şeylerimi düzeltiyor mu yoksa beni tamamen mi değiştiriyor? Yani beni düzeltirken, aynı zamanda değiştiriyor mu? Bir uzman ya da kullanan birisi var ise ve deneyimlerine göre yazarsa çok memnun olurum. Doktoruma danışamıyorum çok uzakta ve en erken randevuyu 2 hafta sonraya alabiliyorum maalesef. :(
 
Hayır, değiştirmezler. Hatta gerçekten bir probleminiz(anksiyete, sosyal fobi, OKB...) varsa onların sebep olduğu düşünceleri engelleyerek sizin kendinizi daha iyi ifade edebilmenizi sağlarlar. Ancak kesinlikle doktor gözetimi dışında kullanılmamalıdır.

Ya anksiyete ya depresyon ya panik ya okb yaşıyorsunuzdur. Antidepresanlar öyle akıllı ilaçlar ki (maşallahları var yapay zekadan daha zekiler) hangi sorununuz varsa orayı tedavicik eder (!)
İlaçsız kurtulmak istiyorsan İzzet Güllü izle.
Toplumun çoğunluğunda var olan bu antipsikiyatri tavrı anlayamıyorum cidden. Antidepresan ilaçlar zararlı, beyni öldüren, donduran ilaçlar değiller. Doktor kontrolünde kullanıldığı zaman faydalı bile olabilecek ilaçlardır.

Neuroprotective and procognitive effects of sertraline: In vitro and in vivo studies
Effects of sertraline on autonomic and cognitive functions in healthy volunteers - Psychopharmacology
Cognitive Effects of Antidepressants in Major Depressive Disorder: A Systematic Review and Meta-Analysis of Randomized Clinical Trials

Ayrıca major depresyon bozukluğu gibi hastalıklar beyinde gerçek anlamda hasar bırakırlar. Azalmış hipokampüs hacminde azalmaya ve bilişşel fonksiyonlarda bozulmaya sebep olurlar. Antidepresan tedavisi bu bozulma ve hipokampüsteki hacimsel azalmayı tersine çevirebilirler.

"We found a significant reduction in the volume of the hippocampal tail bilaterally, right hippocampal head and right total hippocampus in MDD patients. Medicated MDD patients showed increased hippocampal body volume compared with both healthy controls and unmedicated patients." İlgili makale için bakınız: Structural changes in the hippocampus in major depressive disorder: contributions of disease and treatment .

"We detected that the mean left and right sides of hippocampus and amygdala volumes of the patients with obsessive-compulsive personality disorder were smaller than those of the healthy controls." İlgili makale için: Hippocampus and amygdalar volumes in patients with obsessive-compulsive personality disorder.

OKB, major depresyon, anksiyete gibi bozukluklarda beynin hafıza ile ilgili kısmında küçülmeler tespit ediliyor. İlaçlı tedavi bunları tam tersine çeviriyor. BDNF(Beyin kaynaklı nörotrofik faktör) seviyelerini artırarak beyindeki nöronal plastisiteyi yeniden düzenliyorlar. Psikoterapinin başarı oranlarını da ciddi oranda artırıyorlar.

Lütfen araştırma yapmadan veya bilgi sahibi olmadığınız konularda insanlarları yanlış yönlerdirmeyin. Sıhhatle kalın.
 
Hayır, değiştirmezler. Hatta gerçekten bir probleminiz(anksiyete, sosyal fobi, OKB...) varsa onların sebep olduğu düşünceleri engelleyerek sizin kendinizi daha iyi ifade edebilmenizi sağlarlar. Ancak kesinlikle doktor gözetimi dışında kullanılmamalıdır.


Toplumun çoğunluğunda var olan bu antipsikiyatri tavrı anlayamıyorum cidden. Antidepresan ilaçlar zararlı, beyni öldüren, donduran ilaçlar değiller. Doktor kontrolünde kullanıldığı zaman faydalı bile olabilecek ilaçlardır.

Neuroprotective and procognitive effects of sertraline: In vitro and in vivo studies
Effects of sertraline on autonomic and cognitive functions in healthy volunteers - Psychopharmacology
Cognitive Effects of Antidepressants in Major Depressive Disorder: A Systematic Review and Meta-Analysis of Randomized Clinical Trials

Ayrıca major depresyon bozukluğu gibi hastalıklar beyinde gerçek anlamda hasar bırakırlar. Azalmış hipokampüs hacminde azalmaya ve bilişşel fonksiyonlarda bozulmaya sebep olurlar. Antidepresan tedavisi bu bozulma ve hipokampüsteki hacimsel azalmayı tersine çevirebilirler.

"We found a significant reduction in the volume of the hippocampal tail bilaterally, right hippocampal head and right total hippocampus in MDD patients. Medicated MDD patients showed increased hippocampal body volume compared with both healthy controls and unmedicated patients." İlgili makale için bakınız: Structural changes in the hippocampus in major depressive disorder: contributions of disease and treatment .

"We detected that the mean left and right sides of hippocampus and amygdala volumes of the patients with obsessive-compulsive personality disorder were smaller than those of the healthy controls." İlgili makale için: Hippocampus and amygdalar volumes in patients with obsessive-compulsive personality disorder.

OKB, major depresyon, anksiyete gibi bozukluklarda beynin hafıza ile ilgili kısmında küçülmeler tespit ediliyor. İlaçlı tedavi bunları tam tersine çeviriyor. BDNF(Beyin kaynaklı nörotrofik faktör) seviyelerini artırarak beyindeki nöronal plastisiteyi yeniden düzenliyorlar. Psikoterapinin başarı oranlarını da ciddi oranda artırıyorlar.

Lütfen araştırma yapmadan veya bilgi sahibi olmadığınız konularda insanlarları yanlış yönlerdirmeyin. Sıhhatle kalın.
Şu yolladığın makaleleri hangi şirketlerin fonladığına ayrı baksan, bu sorunların medikal olarak ticari kaygılarla ilaç yazılması için bir dayanak olarak 2022 yılında halen "Serotonin HİPOTEZİ, Dopamin HİPOTEZİ" olarak medikalleştirilmesine baksan sen de biraz düşünmeye başlarsın. Ayrıca hipotez kelimesi için çok güzel bir sözlük önerebilirim size.
 
Şu yolladığın makaleleri hangi şirketlerin fonladığına ayrı baksan, bu sorunların medikal olarak ticari kaygılarla ilaç yazılması için bir dayanak olarak 2022 yılında halen "Serotonin HİPOTEZİ, Dopamin HİPOTEZİ" olarak medikalleştirilmesine baksan sen de biraz düşünmeye başlarsın. Ayrıca hipotez kelimesi için çok güzel bir sözlük önerebilirim size.
Önce bir makaleleri okusaydınız diyorum. Ayrıca büyük bir oyun yok. Benim hocamın uzmanlık tezi de bu konu üzerineydi ve aynı sonuçlara vardık. Sanıyorum ki bizi de ilaç şirketleri fonlamıyor. Ayrıca attığım makaleleri fonlayanları siz tanıyor musunuz da yalan oldukları kanısına vardınız?

Bu arada hipotezin ne demek olduğunu gayet de iyi biliyorum. Aynı starling hipotezi gibi serotonin hipotezi ve dopamin hipotezi de hipotezdir. Destekleyen birçok kanıt da mecvuttur.

Bu hastalıkların gelişmesinde rol alan birkaç önemli nörotransmitter var. Bunlardan depresyon, OKB ve anksiyete ile en çok ilişkilendiklerimiz: Serotonin, dopamin ve nörepinefrindir. Antidepresanlar genel olarak benzer bir prensiple çalışşa da bazı farklı mantıkta çalışanları vardır. Örneğin SSRI grubu antidepresanlar(paroksetin, sertralin, fluoksetin, citolopram...) Postsinaptik nörondaki serotonin reseptörlerinde down regülasyona sebep olurlar. Yani iletiyi alan hücredeki serotonin reseptörlerinin duyarlılığını ve sayısını düşürürler. NaSSA üyesi mirtizapin ise postsinaptik serotonin reseptörünün antagonistidir ve reseptörü bloke eder. Bu hipotez SSRI grubu antidepresanların niye 3 hafta sonra etki ettiğini de açıklar. Kendi içinde tutarlıdır. Şu ana kadar aksini iddia eden bir durum yok. Sonuç olarak bu bozuklukların nöronal yolaklarda sinirsel iletimdeki aksaklıklardan kaynaklandığını biliyoruz. Bu sonuçlar ticari kaygılar veya "fonlanmayla" bulunan sonuçlar değiller. Uygun koşullarda laboratuarda bulunan sonuçlardır.

Siz sanıyorum ki hiç gerçek anlamda major depresyon veya dirençli OKB hastası tanımamışsınız. Tanısaydınız emin olun ki bu hastalıkların klinik belirtileri olan rahatsızlıklar olduğunu anlardınız.
 
Önce bir makaleleri okusaydınız diyorum. Ayrıca büyük bir oyun yok. Benim hocamın uzmanlık tezi de bu konu üzerineydi ve aynı sonuçlara vardık. Sanıyorum ki bizi de ilaç şirketleri fonlamıyor. Ayrıca attığım makaleleri fonlayanları siz tanıyor musunuz da yalan oldukları kanısına vardınız?

Bu arada hipotezin ne demek olduğunu gayet de iyi biliyorum. Aynı starling hipotezi gibi serotonin hipotezi ve dopamin hipotezi de hipotezdir. Destekleyen birçok kanıt da mecvuttur.

Bu hastalıkların gelişmesinde rol alan birkaç önemli nörotransmitter var. Bunlardan deprasyon, okb ve anksiyete ile en çok ilişkilendiklerimiz: Serotonin, dopamin ve nörepinefrindir. Antidepresanlar genel olarak benzer bir prensiple çalışa da bazı farklı mantıkta çalışanları vardır. Örneğin ssrı grubu antidepresanlar(paroksetin, sertralin, fluoksetin, citolopram...) Postsinaptik nörondaki serotonin reseptörlerinde down regülasyona sebep olurlar. Yani iletiyi alan hücredeki serotonin reseptörlerinin duyarlılığını ve sayısını düşürürler. Nassa üyesi mirtizapin ise postsinaptik serotonin reseptörünün antagonistidir ve reseptörü bloke eder. Bu hipotez ssrı grubu antidepresanların niye 3 hafta sonra etki ettiğini de açıklar. Kendi içinde tutarlıdır. Şu ana kadar aksini iddia eden bir durum yok. Sonuç olarak bu bozuklukların nöronal yolaklarda sinirsel iletimdeki aksaklıklardan kaynaklandığını biliyoruz. Bu sonuçlar ticari kaygılar veya "fonlanmayla" bulunan sonuçlar değiller. Uygun koşullarda laboratuarda bulunan sonuçlardır.

Siz sanıyorum ki hiç gerçek anlamda major deprasyon veya dirençli okb hastası tanımamışsınız. Tanısaydınız emin olun ki bu hastalıkların klinik belirtileri olan rahatsızlıklar olduğunu anlardınız.

Bu bozuklukların sebebi nöronal yolaklarda sinirsel iletimdeki aksaklıklardan değil. Zihin düzeyindeki hatalı veya hatasız öğrenmelerle, koşullanmalarla bu yolakların ortaya çıkmasıdır. Yolaklar sonuçtur sorunun sebebi değil. Bu yüzden bu sorunlari katiyen ilaçla çözemezsiniz, sağınıza dönün solunuza dönün bir tane tamamen ilaçla düzelmiş insan gösterin. Gösteremezsiniz!

Dirençli okb "hastası" tanımamış mıyım? Kendim pandemi başlayınca panik atak, anksiyete ve deprasyon problemlerinden kafayı yemek üzereydim. Her türlü ilacı kullandım hepsi doktor kontrolünde ve hiçbir işe yaramadı. Ondan sonra gerçekleri öğrenince, sorunların başlangıç sebeplerini ve gerçek çözüm yollarını, hatta ve hatta ortada bir "hastalık" olmadığını. Hastalık tespiti tahlille ve tetkikle yapılır hocam siz daha iyi bilirsiniz karşınızdaki sandalyeye oturup "aklıma abdest almazsam çok kötü düşünceler geliyor 7 saat abdest alıyorum hocam" dediğimde bana senin beynindeki gaba reseptörünün nöral halkasının canı bozulmuş beyinde bir patoloji olmuş dediğin anda benim senin ne tıbbına inancım kalır ne tedavi sürecine :) akıl var mantık var en önemlisi "zihin" var.

Şimdi sana tekrar soruyorum ey güzel klinik bilim insanı, pandemi başlayınca benim beynimdeki nörotransmitterler ortadan ikiye mi kırıldı da ben o sorunları yaşadım, ikincisi ben terapi ile nasıl tamamen düzeldim? Sanırım beynime terapilerde kulağımdan damla şeklinde serotonin verdiler. Yaşasın serotonin!
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Bu yüzden bu sorunlari katiyen ilaçla çözemezsiniz, sağınıza dönün solunuza dönün bir tane tamamen ilaçla düzelmiş insan gösterin. Gösteremezsiniz!
Fakültemin psikiyatri servisinde yüzlerce hastanın ilaçla tedavisini sağladık.
Bu bozuklukların sebebi nöronal yolaklarda sinirsel iletimdeki aksaklıklardan değil. Zihin düzeyindeki hatalı veya hatasız öğrenmelerle, koşullanmalarla bu yolakların ortaya çıkmasıdır. Yolaklar sonuçtur sorunun sebebi değil.
Hem doğru hem de yanlış önerme. Bazı durumlarda sebeptir bazı durumlarda ise sonuçtur.

Dirençli okb "hastası" tanımamış mıyım? Kendim pandemi başlayınca panik atak, anksiyete ve deprasyon problemlerinden kafayı yemek üzereydim. Her türlü ilacı kullandım hepsi doktor kontrolünde ve hiçbir işe yaramadı.
Büyük ihtimalle bir devlet hastanesinin psikiyatri bölümüne gittiniz. Ne yazik ki devlet hastanesinde çoğu doktor sadece ilaç yazarak geçiştiriyor. İlaç her vakada kullanılmaz zaten. Ayrıca toplumumuz maalesef ki üzgün olmak ile depresyon arasındaki farkı ayırt edemiyor. Dediğim gibi majör depresyon klinik bulguları olan bir rahatsızlıktır. Çoğu durumda major depresyon hastalarında tedavide olumlu ilerleme katedebilmek için ilaç kullanıyoruz.
hatta ve hatta ortada bir "hastalık" olmadığını. Hastalık tespiti tahlille ve tetkikle yapılır hocam siz daha iyi bilirsiniz karşınızdaki sandalyeye oturup "aklıma abdest almazsam çok kötü düşünceler geliyor 7 saat abdest alıyorum hocam" dediğimde bana senin beynindeki gaba reseptörünün nöral halkasının canı bozulmuş beyinde bir patoloji olmuş dediğin anda benim senin ne tıbbına inancım kalır ne tedavi sürecine :) akıl var mantık var en önemlisi "zihin" var.
Depresyon ve OKB tabii ki fizyolojik olarak değişikliklere yok açan bir rahatsızlıktır. Fmri incelemerinde beynin hangi bölümleri nasıl ve uyarılmış bir biçimde çalışıyor görebiliyoruz. Ayrıca hastalığın genetik nedenleri de var. Yüksek stresli durumlar hastalığın atağa geçmesini sağlayabiliyor.

Şimdi sana tekrar soruyorum ey güzel klinik bilim insanı, pandemi başlayınca benim beynimdeki nörotransmitterler ortadan ikiye mi kırıldı da ben o sorunları yaşadım, ikincisi ben terapi ile nasıl tamamen düzeldim? Sanırım beynime terapilerde kulağımdan damla şeklinde serotonin verdiler. Yaşasın serotonin!
Tabii ki bu sorunlara neyin sebep olduğunu ben söyleyemem çünkü hikayenizi bilmiyorum. Ancak genel anlamda stres var olan rahatsızlığın ön plana çıkmasını sağlayabiliyor. Tabii ki beyninize serotonin vermediler. Psikoterapi de bir tedavi yöntemi. OKB hastalarında hem ilaç hem de psikoterapiyi beraber tavsiye ediyoruz. Çoğu major depresyon vakasında ise ilaç kaçınılmaz olarak kullanılıyor. Siz ilaçsız şekilde sadece psikoterapiyle tedavi olabilmişsiniz. Çok güzel☺️ Ne yazık ki herkes sadece psikoterapiyle tedavi olamıyor.

A meta-analysis of psychotherapy and medication in unipolar depression and dysthymia

İ
 
Depresyon ve OKB tabii ki fizyolojik olarak değişikliklere yok açan bir rahatsızlıktır. Fmri incelemerinde beynin hangi bölümleri nasıl ve uyarılmış bir biçimde çalışıyor görebiliyoruz. Ayrıca hastalığın genetik nedenleri de var. Yüksek stresli durumlar hastalığın atağa geçmesini sağlayabiliyor.
Hocam OKB'de insan kaygılanır. Çok şiddetli kaygılanır. Şimdi siz odanızda otururken odaya ağzından kanlar akan bir pitbull soksam OKB sorunu yaşayan arkadaşın yaşadığı bütün belirtileri şakır şakır verirsiniz. Sorun burda duygunun bizzat kendisi değildir. O duyguyu harekete geçiren algıdır. İçeri giren pitbullun ağzında bayram şekeri ve gül olsa, papyon takılsa ve küçüklükten beri köpeklerle haşır neşir olsanız o duygu ortaya çıkmaz. O duygunun bizi korumak için çıktığını çoğunu Prozac şirketinin fonladığı veya yazdığı kitaplardan öğrenmiş olmamanızı beklemiyor kimse zaten. Peki siz bu adamları neden duyguya sebep olan algıdan kurtarmak yerine direkt olarak onun asla ve asla sonsuza kadar kurtulamayacağı (ölmediği sürece veya anestezi altında.) kendi duygusundan kurtarmaya çalışıyor ve o duyguyu sorun olarak görüyorsunuz. Siz sorun o duyguda dedikçe bu adam evinde otururken "hı benim duygum hasta sorunlu bozuk o zaman benim beynim bozuk o zaman benim bu duygudan kurtulmam bu düşünceden kurtulmam (düşünceden düşünceyle savaşarak onu bastırarak kurtulmanın mümkünatı sadece uyuşturan x*** grubu ilaçlardır.) gerek telaşıyla adam oturduğu yerde oturamayıp sürekli kliniğe gelmeye başlıyor. Tedavi için geldiği yerde dolaylı veya doğrudan yeni hastalık kodlamalarına maruz kalarak ne yapacağını bilmeyip elini kolunu psikiyatrinin "cüzdan boşaltan" terapilerine ve ilaçlarına "Yirmi senecik" gibi sürelerce bırakıyor ve bu tedavi adı altında işletiliyor. Pes doğrusu hocam.
Fakültemin psikiyatri servisinde yüzlerce hastanın ilaçla tedavisini sağladık.
Hocam bir insanı 20 sene boyunca antidepresan ve benzo grubuna maruz bırakmak. Literatürde (yanlış yazdıysam affola) tedavi etmek olarak mı geçiyor? Benim bildiğin bir insanı tedavi etmek ilaçlardan kurtarmış şekilde hayatını yaşayabilmesi gibi bir şeydi?
 
Son düzenleme:
Peki siz bu adamları neden duyguya sebep olan algıdan kurtarmak yerine direkt olarak onun asla ve asla sonsuza kadar kurtulamayacağı (ölmediği sürece veya anestezi altında.) kendi duygusundan kurtarmaya çalışıyor ve o duyguyu sorun olarak görüyorsunuz.
İleri olmayan vakalarda zaten psikoterapi öneriyoruz. Psikoterapi dediğimiz şey ilaçsız tedavidir. Destek olarak ilaç verilebilir veya verilmeyebilir orası doktorun kararına bağlı tabii ki. Ayrıca bu duyguların kendisini tabii ki sorun olarak görmüyoruz. Önemli olan ne kadar şiddetli olarak yansıdığı. Örneğin kaygılanmak her insanda olan bir duygudur ancak bazı insanlarda bu kaygı çok fazla olduğu için sosyal ortam içine çıkamama(sosyal fobi), sürekli negatif şeylere odaklanma ve negatif düşünce(genel anksiyete bozukluğu), OKB hastalarında normalin çok ama çok üzerinde bir kaygı mevcut oluyor. İlaçlar bu kaygıları tamamen alıp kaygısız birer insana dönüştürmüyor tabii ki. Bu kaygıyı normal seviyelere indiriyor. Antidepresan kullanan birisi de kaygılanır.

Yukarıda da dediğim gibi önemli olan kaygının ne kadar yüksek derecede olduğudur. Aşırı kaygı durumunda insanın iş hayatı, arkadaş ilişkileri vb. tamamen negatif etkilenmektedir. Psikoterapi ise orta ve düşük seviyeli vakalarda çok yüz güldürücü sonuçlar verebilmektedir. Bu arada psikoterapiyi genelde psikologlar uygular. İlaçsız bir tedavidir ve sizin bahsettiğiniz şeydir. Yanlış düşüncelerin tespit edilip yerine doğru düşüncelerin konmasıdır esasen.
(düşünceden düşünceyle savaşarak onu bastırarak kurtulmanın mümkünatı sadece uyuşturan x*** grubu ilaçlardır.)
Dediğim gibi antidepresan ilaçların beyni uyuşturmak gibi bir etkisi yoktur ve sadece tedavinin ilaçlar olduğunu iddia eden kimse de yok. Psikoterapi ile kurtulan yüzlerce hasta var.
Hocam bir insanı 20 sene boyunca antidepresan ve benzo grubuna maruz bırakmak. Literatürde (yanlış yazdıysam affola) tedavi etmek olarak mı geçiyor? Benim bildiğin bir insanı tedavi etmek ilaçlardan kurtarmış şekilde hayatını yaşayabilmesi gibi bir şeydi?
Çok aşırı ileri derecede vaka olmaması durumunda kimse 20 sene ilaç kullanmıyor. Antidepresan tedavileri uzun süreli tedavilerdir ancak 1,5-2 sene sonrasında hastanın antidepresanlarla bağı tamamen koparılıyor. Psikoterapi+ ilaç kombinasyonuyla neredeyse bir ömür boyu psikiyatrik ilaçları kullanmıyorlar. Sizin savunduğunuz şey psikoterapidir ki ben buna kötü veya yanlış demiyorum. Ancak şunu bilmeniz gerekiyor ki ne ilaçlar ne de psikoterapi herkesi tedavi edemiyor.
 
leri olmayan vakalarda zaten psikoterapi öneriyoruz. Psikoterapi dediğimiz şey ilaçsız tedavidir. Destek olarak ilaç verilebilir veya verilmeyebilir orası doktorun kararına bağlı tabii ki. Ayrıca bu duyguların kendisini tabii ki sorun olarak görmüyoruz. Önemli olan ne kadar şiddetli olarak yansıdığı. Örneğin kaygılanmak her insanda olan bir duygudur ancak bazı insanlarda bu kaygı çok fazla olduğu için sosyal ortam içine çıkamama(sosyal fobi), sürekli negatif şeylere odaklanma ve negatif düşünce(genel anksiyete bozukluğu), OKB hastalarında normalin çok ama çok üzerinde bir kaygı mevcut oluyor. İlaçlar bu kaygıları tamamen alıp kaygısız birer insana dönüştürmüyor tabii ki. Bu kaygıyı normal seviyelere indiriyor. Antidepresan kullanan birisi de kaygılanır.
Demek bizi etkileyen şey bir duygumuzun şiddeti. Ben de diyorum ki bizi etkileyen şey duygumuzun şiddeti değil. Ben kimim hocam. Benim tıp diplomam yok. 4 sene uzmanlığım yok. Klinikte çalışmadım. Ben normal bi vatandaşım. Ama benim tek farkım bu sorunu köküne kadar yaşayıp benim de zamanımda hayatımın mahvolması, hayatımı sonlandırma isteği, ve vücudumdaki fiziksel belirtilerle çıldırıp doktor doktor gezmem, en özelinden en devletine şifa aramam, sadece psikiyatri değil bedensel tepkiler yüzünden 20 tane kardiyolog gezmem ve en sonunda artık yapacak bir şey yok ben "hastayım ruh hastasıyım düzelmeyecek" dendiği anda bir psikolog ile tanışıp. İlk önce sektörü tanıyıp, daha sonra yaşanılan şeyin gerçekten hastalık olup olmadığını enine boyuna inceleyip, daha sonra bu fiziksel belirtilerin neden olduğunu kavrayıp, çok daha sonra bu sorundan kurtulmanın "gerçek" yolunu kavrayıp 2 sene boyunca sürünerek yaşarken 5-6 aylık bir psikoterapi uygulamasıyla hayatı sorunu yaşamaya başlamadan öncekinden çok daha iyi olan. Sizin tabirinizle "iyileşen" bir adamım. Bilirsiniz "derdi yaşayana sor" derler.

Şimdi soruyorum. Siz klinikte çalışıyorsunuz. Günün birinde normalde x şiddetinde yaşanması gereken duyguları y şiddetinde (y= çok fazla, yaşanmaması gereken, hastalık boyutu) yaşamaya başladığınızda tıpkı klinikte çalıştığınız gibi ilaçları kullanmak ister mi siniz yada kullanacak mısınız? Bir insana uzman onkolog kimliği ile tahlil yapıp "sen kansersin tahliller bunu gösteriyor" dediğiniz anda sizin klinikte majör diye tabir ettiğiniz duygu durum ortaya çıkmaz mı? Bu adam dünyanın en neşeli adamı olsa bile içindeki o "kanser algısı" yüzünden depresif bir duruma girmez mi? Girer. Peki bu adama onkolog arkadan koşup "ben tahlilleri karıştırmışım kusura bakmayın" dediğinde az önceki "majör" duygu durumdan eser kalır mı? Belki havalara uçar adam. Gördüğünüz gibi bir duyguyu başlatıp bitirenin duygunun kendisi olmadığı bariz bellidir.

Sorun nerde biliyor musunuz? Sorun yurdumun insanının sabahları sosyete programlarına çıkan (çıkmak için can atan) uzmanlarının "depresyon yayıldı, anksiyete çığ gibi büyüdü, dikkat bu belirtiler varsa panik atak hastası olabilirsiniz" gibi sürekli kodlamalarındadır.
Siz kliniğinize gelen bir adamın belirtilerine bakıp "sende şu hastalık var" dediğiniz anda onun beyninde sizin bahsettiğiniz gibi nöral bir yolak, benim bahsettiğim gibi bir koşullanma kodu başlıyor. "Ben ruh hastasıyım, ben hasta oldum, hastalık süründürür hatta ölüme götürür, hastaysam ilaç içmem hastaysam tedavi olmam lazım" inancı başlıyor ve bu siz adamı tedavi etmeye çalıştıkça. Bu adam her sabah kalkıp antidepresanını içerken o hapına bakarken "ben hastayım" inancı gün be gün pekişiyor. Zaten sorunun aslı bilinçaltı kodlanmalarımızdan kaynaklanırken sorunu tedavi altında daha çok pekiştiren. Nice insanların "ben hastayım" diyip canına kıydığı bu tamamen hatalı sektörün doğru yaptığı bir şey varsa o da "çok çok çok ciddi şekilde hayatına son verme riski olan kişiyi alıp bir süre hastanesinde konaklatmaktır."

Dediniz ki bizi duygumuzun şiddeti etkilemekte. Hocam sizinle oturup benim askeri lojmanımda birlikte kahve içelim. Elimizde kahveler. Birden "güm" diye aşırı şiddetli bir ses olsun. Ben lojmanda oturmaya alışık olduğum için öylece oturup kahvemi içmeye devam ederken size bi bakarım kahveyi tavana fırlatmışsınız yere yatmışsınız noluyor diye nefes nefese kalp çarpıntısıyla büyümüş gözbebekleriyle etrafa bakıyorsunuz. Ben size diyorum "noldu hocam?" Siz diyorsunuz e çok şiddetli bi ses oldu tehlikeli bişey olabilir.

Şu yukarıdaki örnekte birimiz korku yaşarken diğerimiz yaşamamaktadır. Hem de sesin şiddeti ne kadar fazla olursa olsun biri hiç tepki vermemekte ama daha önce bu sesle karşılaşmamış insan duygulanıma girmektedir. Buradaki fark sizin dediğiniz gibi "şiddeti" midir? Elbette değildir. Buradaki sesi doğru algılamış, tehdit olmadığını kavramış, bu yönde inanç geliştirmiş bi beyin o ses ne kadar şiddetli olursa olsun "tehlike yok, çaya kahveye devam mis gibi" diyip bizi duygu duruma sokmazken "yüksek şiddetli ses = tehlike, aman diyim bak atla yere koru kendini koru canımı" diye kodlu olan beyin direkt olarak korku duygusu üretmiştir.

E hocam hani nerde bizi etkileyen şey bir duygunun şiddetiyse? Hayır bizi etkileyen şey bir duygunun "şiddeti fazlaysa hastalık, kötü, bitirir seni, patoloji" denmesidir. Oysa ki klinikte bulunduğunuz sürede ve aldığınız tıp eğitiminde kesinlikle bildiğinize adım gibi eminim "bir duygunun azı fiziksel belirti vermezken çok yaşanırsa fiziksel belirtiler ortaya çıkar." Kişi bu belirtileri başka bir hastalıkmış gibi yorumlar ve bir şey bulunamaz. Psikiyatriye sevk edilir. Psikiyatri 15 saniye içerisinde "bam" diye şu belirtiler varsa şu hastalık şu hastalığın adı da "anksiyete, okb, depresyon, panik atak," der ve haydi bakalım. Beyinde çok güzel bir inanç gelişir. "Benim duygumun fazlası hastalıkmış gittiğim doktor öyle dedi bu ilaçları verdi bu duyguları kontrol etmem lazım (edemezsin.), bu duyguların şiddetini ilaçlarla bastırmam lazım." Tabi bizim dünyadaki en kompleks şey olan beynimiz ne yapar. Bilgi türetir. Der ki evde kanepede otururken kendi kendine "Bu duygunun azı normal çoğu hastalıksa bu duygunun azı yaşanırken ben ne olur ne olmaz biraz korku ve kaygı üreteyim de bu adam harekete geçsin yoksa başımıza çok kötü bir şey gelcek." ve sonra başlar kanepede otururken kalp çarpıntısı ile acile gitmeler. Halbuki bir duygunun azıyla çoğu arasındaki şiddet farkının yine o olguyu duygu yaptığını bilen bir beyin. Bu sorunla ilgilenmez. Beyin "tehlike yok kanepede yatmaya devam" dediği anda zaten fiziksel belirtiler gider. Tüm mesele bilinçaltımızın köklerinde yatarken. İlaçlarla sıkalım duygularımızın gırtlağını da rahatlayalım diyen bir sektör bizi tedavi edemedi hocam. Edebilseydi ben ilaçları ekmek arasına doldurur yine yerdim o kadar çaresizdim.
 
y= çok fazla, yaşanmaması gereken, hastalık boyutu) yaşamaya başladığınızda tıpkı klinikte çalıştığınız gibi ilaçları kullanmak ister misiniz ya da kullanacak mısınız?
Şu anda uzmanlığımı yaptığım bölüm çok zor bir bölüm. Kalp damar cerrahisinde uzmanlığımı yapıyorum. Bölümüm yapısı gereği çok hızlı ve tempolu bir bölüm. Gece uyurken bir anda telefon çalıyor ve bir bıçaklanma vakasına gidebiliyorsunuz. Askeri düzendeki gibi kıdem ilişkisi var. Üst kıdemler ne derse yapıyordum. KVC'de mortalite çok yüksek, 8 saat ameliyatta hayatta tutmaya çalıştığınız kişi 2 veya 3 gün sonra vefat edebiliyor. İster istemez yüksek stresle beraber insan bu duruma çok kolay adapte olamıyor. Çok stresli zamanlar geçirdim ve bu süreçte antidepresan ilaç da kullandım. Sorunun çözüm kaynağı olarak değil bisikletteki yardımcı tekerler olarak kullandım. Çünkü bölümümden istifa etmediğim sürece bu stres ve yoğunluk hep devam edecekti. İlaçlar bu durumda beni çok destekledi ve alışana kadar bir süre kullandım ve sornasında da bıraktım. Ben prensip olarak kendi kullanmak istemeyeceğim bir ilacı hastama kesinlikle reçete etmem.
Ben lojmanda oturmaya alışık olduğum için öylece oturup kahvemi içmeye devam ederken size bi bakarım kahveyi tavana fırlatmışsınız yere yatmışsınız noluyor diye nefes nefese kalp çarpıntısıyla büyümüş gözbebekleriyle etrafa bakıyorsunuz.
Bu vücudumuzun vereceği normal tepkidir. Aynı şekilde köpek kovaladığında korkmamız veya sizin dediğiniz gibi yanlış bir hastalık tanısı aldığımızda verdiğimiz stres tepkisi gibi. Bunlar bizi sonuçta insan yapan parçalardan birisi. Ancak bu duygudurumun kronikleşmesi sonucunda kişi kapkaranlık bir ortamın içine giriyor. Şiddeti kadar ne kadar sürdüğü de önemli. Misal verdiğiniz örnekteki gibi doktorun yanlış teşhis koyduğu zaman birinin korkması ve üzgün hissetmesi normaldir ancak bu hissiyatın major depresyon hastalarındaki gibi sürekli olması sıkıntılıdır. İş verimini, kişisel ilişkileri, kişinin gündelik hayatını etkilemeye başladığı zaman sıkıntılı bir hâle geliyor. Bu durumda psikoterapi veya ilaç ile hastanın tekrardan gündelik hayata dönmesini sağlıyoruz. Ya da bir kişinin yere düşen şeyin kirlendiğini düşünüp yememesi normaldir ancak kişi dışarı ile her temasında kirlendiğini düşünüp sürekli elini yıkamaya başlıyorsa bu durumda iş hastalık boyutuna geliyor.

Sistem şurada yanlışa düşüyor: Her hasta veya üzgün hisseden psikiyatra gidiyor. Major depresyon, OKB, sosyal fobi öyle mutsuzum, üzgünüm olayı değil ciddi derecede kişiye ve çevresine zarar verme boyutuna geliyor. Genelde etkili tedavi de bu kişilerde oluyor. Yataktan çıkmayan, intihar etme noktasına gelmiş birisinin ilaç veya psikoterapi ile tedavisini sağlayıp iş hayatına dönmesini sağlıyoruz. Unutmayın ki onu hasta eden biz değiliz. Çevresi, yaşadığı olaylar.

Tabii ki psikiyatrın şahsın hastaya yaklaşımı çok önemli. Çoğu psikiyatrı uzmanlığı veren üniversite de maalesef ki hastalara düzgün yaklaşim önerilmiyor. Hastaya: Sen hastasın diye bir yaklaşım doğru da değildir. İsim vermek istemiyorum ama tanıdığım bir psikiyatri profesörü bir tanıdığıma: Seni bu ilaç da tedavi etmiyorsa hiç biri etmez. Diye söylemişti. Buradaki profesörün yaklaşımındaki yanlışı tüm doktorlara veya psikiyatri bölümüne yıkmak doğru olmaz. Başta benim hocalarım olmak üzere çok ama çok ilgili psikiyatrlar da var.
 
Bu vücudumuzun vereceği normal tepkidir. Aynı şekilde köpek kovaladığında korkmamız veya sizin dediğiniz gibi yanlış bir hastalık tanısı aldığımızda verdiğimiz stres tepkisi gibi.
Hocam işte bu nokta bu psikolojik sorunların bam teli. Sen o adama hastam geldi hastam gitti, bu kötü bi hastalık dediğinde bu adamın bi kulağından girip çıkmıyor. Zaten bu duygulanımlar hastalık korkusundan meydana geliyor. Yani istediğin kadar ilaç ver adam hasta olduğunu zannettiği sürece (beyni) düzelemez. Bu yüzden bu sorunlar klinik sayısı arttıkça azalmak yerine artıyor. Çünkü bilinçli veya bilinçsiz yoldan insanların beynine "ruhsal hastalık" tanımlaması yapılıyor. Ha siz bilirsiniz ki tanı kitaplarında (depresyon için eskiden 6 ay tanılarlardı baktılar insanlar işkillenmiyor hemen kliniklere gelinmesi için 15 güne indirildi.) "bozukluk" olarak geçer. Bozuklukla hastalık farkı insan beyninde farklı duygulanımlara sebep olur. Sen klinikte "hastasın, hastalık var" dersen bu adam grip ilacı gibi ilaç aramaya başlar. Aslında hastalık yoktur. Hipotez kanıtlanamamış bilimsel veridir. Bir hipotez uğruna ya rab ne yan etkiler, ne cici etkiler, ne düzelmeyen kangrene dönen "kronik" sorunlar bilinçaltında oluşuyor. Dikkat ederseniz bu sorunları yaşayan herkeste bir "ben hastayım" inancı vardır. Kimse de dönüp sormaz kolumdan kan almadan, MR'a sokmadan (bilimsel araştırma için değil gelen depresyon sorunu olan adamı MR'a sokan kaç tane klinik var?) bana nasıl hastalık tanısı koyuyor bu adam diye?

İkinci en çok güldüğüm ama insanları acıları aklıma gelince gözlerimin dolduğu olay ise. Sizinle kol kola girelim 15 tane psikiyatrist dolaşalım. Sorunumuzu anlatalım. İkimize de 15 farklı tanı bile çıkabilir. Evet siz bunun farkındasınız. Kimisi bipolar diyecek, kimisi majör diyecek, kimisi anksiyete diyecek kimisi eğer eşiyle o gün kavga etmişse akşam ne yiyeceğini düşünüyorsa yüzünüze bile bakmadan "şizofren" diyecek ve eline reçeteyi verip yollayacak. Sonra doktor kontrolünde kullanılacak ilaçlar. "Doktor kontrolü". Gece 12 de adam birden panikleyip doktoru aradığında "nerde doktor kontrolü?" Doktorun hayatı var hocam. Doktor kontrolünde nasıl kullanılıyor bu ilaç. Psikiyatri tutarsızlıkların anabilim dalıdır. Neresinden tutarsanız çamur gibi dökülecek tezatlar vardır. Bunlar benim umrumda değil fakat bu sorunu yaşayan insanların ruhlarının derinlerinde bu tutarsızlıklar olduğu sürece ne düzelme olacaktır ne de kalıcı çözümler. Üzülüyorum hocam.
 

Geri
Yukarı