Ateizm Nevrotik Olabilir mi?

DİKKAT: Bu yazı normalde kişisel blogumun yazısıdır fakat burada da aynı şekilde paylaşmak benim içeriğimin özgünlüğüne zarar verirdi. O yüzden daha kısa şekilde yazdım.

NOTLAR:
  • Bu yazı non-teistler'in %100'ünü kapsamamakla birlikte kendi gözlemlerim sonucunda azımsanamaz bir kesim için geçerli olduğunu söylemeliyim.
  • Bu yazı empirik değildir. Psikoloji biliminin doğası gereği...
  • Bu yazı Freudyen perspektiften yazılmıştır.

Nevroz: Nevroz, bireyin günlük işlevselliğini etkileyecek düzeyde olmasa da, yaşamını zorlaştıran, kaygı, fobi, obsesyon (takıntı), kompulsiyon (zorlantı) gibi psikolojik rahatsızlıkların genel adıdır. Nevrotik bozukluklar genellikle, kişinin gerçeği değerlendirme yetisini kaybetmediği ama yoğun kaygı ve strese maruz kaldığı durumları ifade eder.

Nevrotik: Nevrotik, nevroz belirtileri gösteren kişiyi tanımlamak için kullanılır. Nevrotik bireyler, genellikle aşırı kaygı, takıntılar, korkular ve diğer rahatsız edici düşünce ve davranışlarla mücadele ederler. Bu kişiler, duygusal olarak dengesiz olabilir ve stresle başa çıkmada zorluk yaşayabilirler. Ancak, nevrotik bireylerin gerçeklik algısı genellikle bozulmamıştır ve günlük yaşamlarını sürdürebilirler.

Ateizmin nevrotik olması, psikanalitik bir perspektiften, bireyin ateizminin nevroz belirtileriyle ilişkilendirilebileceği anlamına gelir. Bu yaklaşım, bir kişinin dini inançlardan uzaklaşmasının, bilinçdışı çatışmalar, çocukluk travmaları, otorite figürleriyle yaşanan sorunlar veya savunma mekanizmalarının bir sonucu olabileceğini öne sürer. Başka bir deyişle, bu teoriye göre ateizm, bireyin psikolojik durumunun bir dışavurumu olarak değerlendirilebilir.

Olası Psikodinamikler​



1. Bilinçdışı ve Savunma Mekanizmaları: Freud’a göre, bilinçdışı bastırılmış istekler, korkular ve anılar içerir. Dinsizlik, çocuklukta dinle ilgili olumsuz deneyimlerin bilinçdışında bastırılmasıyla ilgili olabilir. Birey, savunma mekanizmaları kullanarak bu çatışmaları bilinç düzeyine çıkarmaktan kaçınabilir.

2. Oedipus Kompleksi ve Din: Freud, çocukların ebeveynlerine karşı karmaşık duygular beslediğini ve dini figürlerin bu dinamiklerin yansıması olduğunu savunur. Dinsizlik, otorite figürleriyle yaşanan çatışmalardan kaynaklanabilir. Tanrı figürü, baba otoritesinin uzantısı olarak görülebilir; dolayısıyla baba ile çatışma yaşayan birey, tanrıyı reddedebilir.

3. Süperego Çatışması: Freud’un modelinde süperego, ahlaki değerleri temsil eder. Dinsizlik, bireyin süperegosuyla yaşadığı çatışmalardan kaynaklanabilir. Birey, dini değerleri reddederek kendi ahlaki değerlerini oluşturma çabasında olabilir.

4. Narsisizm: Freud, narsisizmi bireyin kendine duyduğu aşırı sevgi olarak tanımlar. İnançsızlık, bireyin kendi düşünce ve yeteneklerine duyduğu aşırı güvenin sonucu olabilir, bu da dışsal bir otoriteye ihtiyaç duymamalarına yol açar.

5. Bilinçdışı İstekler ve Dinî Ritüeller: Freud’a göre din, insanın ölüm korkusu ve bilinçdışı suçluluk duygularıyla başa çıkma yöntemidir. Dinsiz bireyler bu korkularla farklı yollarla, örneğin felsefi veya bilimsel yaklaşımlarla yüzleşebilir.

6. Çocukluk ve Erken Dönem Deneyimler: Freud, çocukluk deneyimlerinin inanç sistemlerini şekillendirdiğini savunur. Çocuklukta yaşanan travmatik dini deneyimler, bireyin inançsızlığını etkileyebilir.

7. Bilim ve Rasyonalizm: İnançsızlık, bireyin bilime ve rasyonalizme olan inancıyla açıklanabilir. Freud, dini irrasyonel bir savunma mekanizması olarak görür. Dinsiz bireyler bilimsel düşünceye güçlü bir bağlılık geliştirmiş olabilir.

8. Yetişkinlikte Dönüşüm ve Kimlik: Dinsizlik, bireyin yetişkinlikteki kimlik arayışının bir parçası olabilir. Bu süreçte, birey çocuklukta öğrendiği dini değerleri sorgulayıp reddederek kendi kimliğini oluşturur.

Sonuç olarak, inançsızlık psikanalitik perspektiften, bilinçdışı süreçler, çocukluk deneyimleri, otorite figürleriyle ilişkiler, savunma mekanizmaları ve kimlik arayışı gibi birçok faktörün birleşiminden kaynaklanabilir.

Kimse bir yorum yapmaz mı ya? :/
 
Son düzenleme:
Sen hayırdır aslan, nurculardan misin yoksa menzilden mi? Entel görünmeye çalışan bir yobaz misin yoksa ne dediğini bilmeyen bir çocuk mu? 21. yüz yılın en kötü yönetilen ulkesindeyiz. Konu her zaman siyaset! Bana siyasetin bulaşmadıgi tek bir şey söyle bu ülkede.
doktortakvimi sitesine gidiyorsun ve bir psikolog için randevu alıyorsun, OK?
 
DİKKAT: Bu yazı normalde kişisel blogumun yazısıdır fakat burada da aynı şekilde paylaşmak benim içeriğimin özgünlüğüne zarar verirdi. O yüzden daha kısa şekilde yazdım.

NOTLAR:
  • Bu yazı non-teistler'in %100'ünü kapsamamakla birlikte kendi gözlemlerim sonucunda azımsanamaz bir kesim için geçerli olduğunu söylemeliyim.
  • Bu yazı empirik değildir. Psikoloji biliminin doğası gereği...
  • Bu yazı Freudyen perspektiften yazılmıştır.

Nevroz: Nevroz, bireyin günlük işlevselliğini etkileyecek düzeyde olmasa da, yaşamını zorlaştıran, kaygı, fobi, obsesyon (takıntı), kompulsiyon (zorlantı) gibi psikolojik rahatsızlıkların genel adıdır. Nevrotik bozukluklar genellikle, kişinin gerçeği değerlendirme yetisini kaybetmediği ama yoğun kaygı ve strese maruz kaldığı durumları ifade eder.

Nevrotik: Nevrotik, nevroz belirtileri gösteren kişiyi tanımlamak için kullanılır. Nevrotik bireyler, genellikle aşırı kaygı, takıntılar, korkular ve diğer rahatsız edici düşünce ve davranışlarla mücadele ederler. Bu kişiler, duygusal olarak dengesiz olabilir ve stresle başa çıkmada zorluk yaşayabilirler. Ancak, nevrotik bireylerin gerçeklik algısı genellikle bozulmamıştır ve günlük yaşamlarını sürdürebilirler.

Ateizmin nevrotik olması, psikanalitik bir perspektiften, bireyin ateizminin nevroz belirtileriyle ilişkilendirilebileceği anlamına gelir. Bu yaklaşım, bir kişinin dini inançlardan uzaklaşmasının, bilinçdışı çatışmalar, çocukluk travmaları, otorite figürleriyle yaşanan sorunlar veya savunma mekanizmalarının bir sonucu olabileceğini öne sürer. Başka bir deyişle, bu teoriye göre ateizm, bireyin psikolojik durumunun bir dışavurumu olarak değerlendirilebilir.

Olası Psikodinamikler​



1. Bilinçdışı ve Savunma Mekanizmaları: Freud’a göre, bilinçdışı bastırılmış istekler, korkular ve anılar içerir. Dinsizlik, çocuklukta dinle ilgili olumsuz deneyimlerin bilinçdışında bastırılmasıyla ilgili olabilir. Birey, savunma mekanizmaları kullanarak bu çatışmaları bilinç düzeyine çıkarmaktan kaçınabilir.

2. Oedipus Kompleksi ve Din: Freud, çocukların ebeveynlerine karşı karmaşık duygular beslediğini ve dini figürlerin bu dinamiklerin yansıması olduğunu savunur. Dinsizlik, otorite figürleriyle yaşanan çatışmalardan kaynaklanabilir. Tanrı figürü, baba otoritesinin uzantısı olarak görülebilir; dolayısıyla baba ile çatışma yaşayan birey, tanrıyı reddedebilir.

3. Süperego Çatışması: Freud’un modelinde süperego, ahlaki değerleri temsil eder. Dinsizlik, bireyin süperegosuyla yaşadığı çatışmalardan kaynaklanabilir. Birey, dini değerleri reddederek kendi ahlaki değerlerini oluşturma çabasında olabilir.

4. Narsisizm: Freud, narsisizmi bireyin kendine duyduğu aşırı sevgi olarak tanımlar. İnançsızlık, bireyin kendi düşünce ve yeteneklerine duyduğu aşırı güvenin sonucu olabilir, bu da dışsal bir otoriteye ihtiyaç duymamalarına yol açar.

5. Bilinçdışı İstekler ve Dinî Ritüeller: Freud’a göre din, insanın ölüm korkusu ve bilinçdışı suçluluk duygularıyla başa çıkma yöntemidir. Dinsiz bireyler bu korkularla farklı yollarla, örneğin felsefi veya bilimsel yaklaşımlarla yüzleşebilir.

6. Çocukluk ve Erken Dönem Deneyimler: Freud, çocukluk deneyimlerinin inanç sistemlerini şekillendirdiğini savunur. Çocuklukta yaşanan travmatik dini deneyimler, bireyin inançsızlığını etkileyebilir.

7. Bilim ve Rasyonalizm: İnançsızlık, bireyin bilime ve rasyonalizme olan inancıyla açıklanabilir. Freud, dini irrasyonel bir savunma mekanizması olarak görür. Dinsiz bireyler bilimsel düşünceye güçlü bir bağlılık geliştirmiş olabilir.

8. Yetişkinlikte Dönüşüm ve Kimlik: Dinsizlik, bireyin yetişkinlikteki kimlik arayışının bir parçası olabilir. Bu süreçte, birey çocuklukta öğrendiği dini değerleri sorgulayıp reddederek kendi kimliğini oluşturur.

Sonuç olarak, inançsızlık psikanalitik perspektiften, bilinçdışı süreçler, çocukluk deneyimleri, otorite figürleriyle ilişkiler, savunma mekanizmaları ve kimlik arayışı gibi birçok faktörün birleşiminden kaynaklanabilir.

Kimse bir yorum yapmaz mı ya? :/
İnsan için Tanrı kavramının anlam arayışından ve anlamlandıramamaktan geldiğini düşünüyorum. Nevrotiklik, insanın kendi yaşamı içerisinde boşlukta hissetmesine neden olabilir ancak bunu şu an inançlı ailelerden ve onların bizlere anlattığı, onlara da anlatılan bir inanç kültürü etkisinde yazıyoruz. Çocuklarımızı belki bu inanç kültüründen ayrı bir ortamda yetiştirebilirsek günümüzdeki ateistlerin büyük kısmındaki nevroz gerçekleşmeyebilir. Ancak önayak olabileceğini düşünüyorum, birçok ateist olduğunu söyleyen arkadaşım değişik bir biçimde metafiziğe inanıyor, inançlar yine gelişiyor yâni=D .
O bağlamda kesin bir şey söyleyemem, ancak önayak olabiliyor diyebilirim. Bunu dememin nedeni günümüz inanç kültürü etkisi yüzünden de olabilir. Non-teizm artıyor, bunun doğruluğunu biraz zamân gösterecek.
 
dikkat: bu yazı normalde kişisel blogumun yazısıdır fakat burada da aynı şekilde paylaşmak benim içeriğimin özgünlüğüne zarar verirdi. O yüzden daha kısa şekilde yazdım.

notlar:
  • Bu yazı non-teistler'in %100'ünü kapsamamakla birlikte kendi gözlemlerim sonucunda azımsanamaz bir kesim için geçerli olduğunu söylemeliyim.
  • Bu yazı empirik değildir. Psikoloji biliminin doğası gereği...
  • Bu yazı freudyen perspektiften yazılmıştır.

nevroz: Nevroz, bireyin günlük işlevselliğini etkileyecek düzeyde olmasa da, yaşamını zorlaştıran, kaygı, fobi, obsesyon (takıntı), kompulsiyon (zorlantı) gibi psikolojik rahatsızlıkların genel adıdır. Nevrotik bozukluklar genellikle, kişinin gerçeği değerlendirme yetisini kaybetmediği ama yoğun kaygı ve strese maruz kaldığı durumları ifade eder.

nevrotik: Nevrotik, nevroz belirtileri gösteren kişiyi tanımlamak için kullanılır. Nevrotik bireyler, genellikle aşırı kaygı, takıntılar, korkular ve diğer rahatsız edici düşünce ve davranışlarla mücadele ederler. Bu kişiler, duygusal olarak dengesiz olabilir ve stresle başa çıkmada zorluk yaşayabilirler. Ancak, nevrotik bireylerin gerçeklik algısı genellikle bozulmamıştır ve günlük yaşamlarını sürdürebilirler.

ateizmin nevrotik olması, psikanalitik bir perspektiften, bireyin ateizminin nevroz belirtileriyle ilişkilendirilebileceği anlamına gelir. Bu yaklaşım, bir kişinin dini inançlardan uzaklaşmasının, bilinçdışı çatışmalar, çocukluk travmaları, otorite figürleriyle yaşanan sorunlar veya savunma mekanizmalarının bir sonucu olabileceğini öne sürer. Başka bir deyişle, bu teoriye göre ateizm, bireyin psikolojik durumunun bir dışavurumu olarak değerlendirilebilir.

olası psikodinamikler​


1. bilinçdışı ve savunma mekanizmaları: freud'a göre, bilinçdışı bastırılmış istekler, korkular ve anılar içerir. Dinsizlik, çocuklukta dinle ilgili olumsuz deneyimlerin bilinçdışında bastırılmasıyla ilgili olabilir. Birey, savunma mekanizmaları kullanarak bu çatışmaları bilinç düzeyine çıkarmaktan kaçınabilir.

2. oedipus kompleksi ve din: freud, çocukların ebeveynlerine karşı karmaşık duygular beslediğini ve dini figürlerin bu dinamiklerin yansıması olduğunu savunur. Dinsizlik, otorite figürleriyle yaşanan çatışmalardan kaynaklanabilir. Tanrı figürü, baba otoritesinin uzantısı olarak görülebilir; dolayısıyla baba ile çatışma yaşayan birey, Tanrı'yı reddedebilir.

3. süperego çatışması: freud'un modelinde süperego, ahlaki değerleri temsil eder. Dinsizlik, bireyin süperegosuyla yaşadığı çatışmalardan kaynaklanabilir. Birey, dini değerleri reddederek kendi ahlaki değerlerini oluşturma çabasında olabilir.

4. narsisizm: freud, narsisizmi bireyin kendine duyduğu aşırı sevgi olarak tanımlar. İnançsızlık, bireyin kendi düşünce ve yeteneklerine duyduğu aşırı güvenin sonucu olabilir, bu da dışsal bir otoriteye ihtiyaç duymamalarına yol açar.

5. bilinçdışı istekler ve dinî ritüeller: freud'a göre din, insanın ölüm korkusu ve bilinçdışı suçluluk duygularıyla başa çıkma yöntemidir? Dinsiz bireyler bu korkularla farklı yollarla, örneğin felsefi veya bilimsel yaklaşımlarla yüzleşebilir.

6. çocukluk ve erken dönem deneyimler: freud, çocukluk deneyimlerinin inanç sistemlerini şekillendirdiğini savunur. Çocuklukta yaşanan travmatik dini deneyimler, bireyin inançsızlığını etkileyebilir.

7. bilim ve rasyonalizm: inançsızlık, bireyin bilime ve rasyonalizme olan inancıyla açıklanabilir. Freud, dini irrasyonel bir savunma mekanizması olarak görür. Dinsiz bireyler bilimsel düşünceye güçlü bir bağlılık geliştirmiş olabilir.

8. yetişkinlikte dönüşüm ve kimlik: dinsizlik, bireyin yetişkinlikteki kimlik arayışının bir parçası olabilir. Bu süreçte, birey çocuklukta öğrendiği dini değerleri sorgulayıp reddederek kendi kimliğini oluşturur.

Sonuç olarak, inançsızlık psikanalitik perspektiften, bilinçdışı süreçler, çocukluk deneyimleri, otorite figürleriyle ilişkiler, savunma mekanizmaları ve kimlik arayışı gibi birçok faktörün birleşiminden kaynaklanabilir.

Kimse bir yorum yapmaz mı ya? :/

Kültür farkları ile bakış açısı farkları da var.

Kültürler - geçmiş yaşanmışlıklar dini kuralları etkiler ve baskı - yönetim - kar amaçlı fikirleri oluşturur.

Kitabi denen dinlerin büyük kısmının aynı bölgede çıkması çok ilginç. İnsanlar zamanında güneşe aya yıldızlara da taptı.
Tapınmak ihtiyacı sanırım kendi acizliğimiz ile ilgili. Boşluğa - sana cevap vermeyen şeye karşı dilekler - temennilerde bulunma fikri de ilginç.
İnsan kendisi ile konuşmazken, varlığı şüpheli ve kendisine cevap vermeyen üstün yaratıcı ile sürekli konuşma isteği.... Mantıklı mı?

Ateist değilim. Çünkü varoluş konusunda cevap arayışlarım var. Ama bunu bir-şeyh-lere tapınarak, birilerinin hegemonyasında olarak yapmayı düşünmüyorum.

Bu seçimimden dolayı da beni dinsiz - ateist - şu/bu diye yaftaların yapıştırılması sence ne kadar kitabi dinlere uygun bir davranış şekli ?
Hani dinler tüm insanlık için geliyordu ? Beni rencide eden - bana seçimlerimden dolayı hakaret eden din, gerçek olabilir mi ?

Var oluşu açıkladığını iddia eden sonra da kurallarını aksattığım için beni cezalandıran bir ilah fikri de mantıklı gelmiyor. Daha da ilerisi ise; senin fikrine - inanışına inanmayanları cezalandırmak - öldürme fikrini mantıklı bulmuyorum.
İnsanın doğumu ve ölümü ayrı bir bilinmezlik. Ruh bambaşka bir kavram. Varlığı da yokluğu da halen tartışılan bir konu.

"sana ruhu sorarlar" diye başlayan ayet çok da açıklayıcı bitmiyor.
Her şeyi bilmek gibi bir amacım da yok.
Ebeveynlerin çocuklarına despot tavır takınmaları veya dinlerin ebeveynleri çocukları üzerinde aşırı baskı kurabilme eylemlerini destekleme fikrini de onaylamıyorum. Çünkü gerçekten ebeveyn olabilen dünyada kaç kişi var?

Yani dini kurallarını amacı sosyal hayatı kolaylaştırmak; hak hukuk adaleti sağlamak ise; hangi din ile yönetilen toplumlarda hak hukuk adalet oldu da biz görmedik / okumadık ?

Dini düşünce veya dini baskılar bence, nevrotik bir davranış şekli (senin anlatımı ile).

İnsanlar içerisinde gerçekten kötü olarak doğmuş kişiler ve kötülük yapmaktan zavk alanlar mevcut. Ama bunu genel insan sayısına göre kıyasladığımızda bu oran oldukça düşük kalıyor. Neye göre düşük kalıyor dersen eğer;
Dini baskılar altında eziyet çekmiş ve dini savaşlar sebebi ile ölmüş insan sayısı ile kıyaslandığında.

Din ve dindarlık nevrotik kavram.
İnsanların sürekli tapınma ihtiyacı da ayrı bir nevrotik olay değil mi?

Her şeyi bilimle açıklayabileceğimiz fikri de ayrı bir saçma. Çünkü 100 yıl öncesinde göre bilimsel olarak çok ileride gözüksek bile, bir dişi akrebin çiftleşme sonrasında spermleri vücudunda 2-4 yıl saklayabilmesi ve sürekli çiftleşmeye ihtiyaç duymamasını açıklayabilecek bir bilim henüz yok. Ama o bilim adamları çiftleşme sonrası erkek akrebin dişiye yem olmasının sebebini açıklama şekilleri de çok ilginç.
Arı kolonisinde sayısı artan erkek arıların, işçi arılar tarafından öldürülmesini gerekçesi var ama bu da ilginç bir detay. Kovandaki tek dişi arı Kraliçe değil, işçi arıların hepsi dişi. Kümesteki 10 tavuk için 1 adet horozun yeterli olması da ayrı bir fark.
Eğer hayatın amacı mutlak bir üremenin devamı ise.
Ne gariptir ki, dinlerin hepsi, tabilerine üreme sayılarını arttırmalarını emretmesi de ayrı bir ilginç durum. Düşünmeyen, artan tabiin sayısı.

Aztek - maya kültüründe - hatta uzak doğuda - afirkada insanlar tanrılara kurban edildi. Hani insan hayatı en önemli ŞEYHHH idi bu kainat için ?

Dini liderler/şamanların sözü ile insan, diğer insanlar için kurban seçildi veyahut kendinin kurban edilmesi için öne çıktı.

Yani bu inanç şekli ile, günümüzdeki "kafirlerin öldürülmesi"nin cevaz verilmesi arasında fark var mı ? Bence ikisi de aynı. Başkasının hayatını hiçe sayma, baskı amaçlı kullanma, kendini şehit mertebesi diye tabir edilen bir mertebe için feda etme.
Kelimler arasında fark olsa bile işin kökeninde bu davranışların hepsi psiko bozukluk - yetersizlik için, kendince bir baskı şekli.
İnsanlara aynı şeyi empoze ede ede, insanlar hep aynı şeyi tekrarlıyor.
Hopla - zıpla - koş - çocuk yap - namaz kıl - zekat ver diyerek; hepimiz pavlov'un köpeği olduk. Buna sebeb de DİN nevrozu.

Her şeyi din veya bilimle açıklama mümkün değil.

Dini kitapların genelinde olan bu dünyadaki insanların, boyutları bilinmeyen kainat içinde en önemli varlık kavramı iddiası da ayrı bir yalan.

Fikirler zincirlemesi içinde bunların da yer alması ve kategorilendirilmesi mi gerekiyor ?

Etrafımızda kendisini dindar sanan, cum'adan Cum'a ya namaz kılan (2 rekat sadece- diğer vakitleri boş), sonrasında her türlü rezaleti yapanları da sınıflandırmak mı gerekiyor ?

Dini liderler, dini ticaretlerine başladıklarında sıfır sermaye ile başlayıp, şu an bulundukları ülkelerin en zengini olmasına rağmen, sıfır vergi ile olan kazançlarının kaynağını açıklamaya zorlanmıyor tüm kültürlerde. Bu arada tabileri her türlü yaşam zorluğu içerisinde olmaları sırasında SABIR etmeleri, mükafatlarını cennet denen ütopik bir yerde alacakları konusunda sürekli telkinler lazım düşünmeyen sürüye.

Nevrotik düşünce; dinin varlığını iddia etmek ve dini kurallar ile başkalarına zulüm etmekten başka bir amacı mı var ?
 
Son düzenleme:

Technopat Haberler

Geri
Yukarı