Öncelikle kafalardaki bazı soruları temizlemek gerekiyor. Gördüğüm belli başlı sorular var. Elbette söyleyeceklerim kesin cevaplar değil ama kafanızda çözüm oluşturacak, yollar gösterecektir. Yolu bulmak size kalmış.
1 - Uzaylı nedir? Yenir mi?
Uzaylı tabiri güzel Türkçemizin genişliğinden kaynaklı bir anlam sorunsalı ortaya çıkartıyor olabilir. Elin gavuru buna "
Alien" demiş. Tabiri caiz ise Alien yabancı, farklı, sıradışı anlamlarda da kullanılmaktadır. 90'lı yıllar ile beraber
Extraterrestrial daha sık kullanılmaya başlanır.
Bu kelime aslında tam anlamıyla uzaylıyı açıklamaktadır. Dünya gezegeni dışında bulunan, yaşam formlarına Extraterrestrial denilmekte. Peki bu kafada düşünürsek (Yani Uzaylı = Extraterrestrial) bu tanımı kimler için kullanılırız?
Dünya dışı yaşam denildiğinde illa bize benzeyen (Humanoid), iri gözlü, gri renk tenli, koca kafalı, sıska bedenli yaratıklar düşünmemek gerekiyor. Bu sporlar ile üreyen bir uzay mantarı olabilir. Belki de uçan bir geyiğe benziyordur. Bizden daha da zeki olmak zorunda değiller. Konu hakkında "
vay arkadaaaaş" şeklinde aydınlanma yaşayabileceğiniz 2005 yapımı
Alien Planet belgeseline bakabilirsiniz.
2 - E hani uzaylı nerede?
Von Daniken tadındaki uzaylı komplo teorilerini bir kenara bırakalım. Piramitlerin inşaatı, Atlantis'in yıkılışı vs. Eğer gerçekten dışarıda bir dünya dışı yaşam var ise ve dünyaya gelmişlerse, kalkıp da piramit yaptıklarını pek sanmıyorum. Bu öncelikle insan ırkına yapılmış bir hakaret gibi.
İşin ilahi boyutunu düşünmeyelim Ne kadar muhteşem ve bir o kadar iğrenç anatomiye sahip olduğunuzu düşünün. Şu yazıyı okurken gözleriniz sağa sola hareket ediyor. Beyninizden çıkan sinyaller, omurganızın içerisindeki sinir sisteminin yardımı ile parmaklarınıza ulaşıyor ve fare yardımı ile sayfayı kaydırıyorsunuz. Bunu söylememle birlikte artık hareketlerinizin farkına vardınız. Nefes aldığınızı fark ediyorsunuz. Göğüs kafesiniz iniyor ve yükseliyor. Kafanızı sağa sola çevirin. Et yığını altındaki boyun eklemleriniz, kaslarınız sayesinde hareket ediyor.
Bunların hepsi biyolojik yapımız sayesinde gerçekleşiyor. Sandalyeden kalksanız ve parende atarsanız, vücudunuzun yapabileceklerini ortaya koyuyorsunuz. Bunların hepsini basit fizik problemleriyle de aktarabilirsiniz. Fizikten aldığınız yardım ile bunu matematiksel işlemlere koyabilir ve daha sonra birebir kopyanızı 0 ve 1'lerden oluşmuş bir yazılım ile bilgisayara aktarıp, oyun haline getirebilirsiniz. Muhteşem değil mi?
İnsanoğlu bu evrim sürecine ulaşmak için bin yılları geride bıraktı. Dünya gezegeni sağ olsun bu şekilde evrimleştik. Eğer yaşam Mars gezegeninde başlamış olsaydı farklı bir süreç yalanacaktı. Evrim ağacında yaşanabilecek ufak bir değişiklik sayesinde belki de çatal dilli olacaktık. Belki de sırtımızda hörgüç olacaktı. İhtimaller her zaman düşünülebilir. Ama şunu biliyoruz ki, bedenlerimiz bu gezegene göre uygun hale getirildi.
O yüzden yapabileceklerimiz bu gezegen içerisindeyken sınırsız. Yani uzak evrenin, uzak köşelerine gitmek ise sınırlarımızı aşmak demek olacak. Buna sahibiz, çünkü piramitleri inşa edip, yeryüzünün en derin okyanus çatlaklarına sondalar indirebiliyoruz. Peki ne zaman gerçekten o uzay gemilerine binip, uzay galaksilere yelken açacağız?
Unutmayın yukarıda muhteşem bir anatomiye sahip olduğumuzu söyledim. Ama iğrençlikte bunun altında yatıyor. Aptallığımız devam ettiği sürece ne dışarı çıkabileceğiz ne de bizi fark edebilecekler. Bu da sıradaki sorumuzu cevaplıyor.
3 - Uzaylılar da bizi görecek mi?
Eski Sovyetlerden
Kardaşev'in bir uygarlık cetveli vardır. İnsanoğlunun durduğu konumu ve gelmesi gereken konumu gösterir. Tip I, II, III diye sınıflandırır.
Carl Sagan bunu bir adım daha ileriye götürerek sayılar ve harflerle detaylandırmıştır.
Sagan'ın Kozmik Bağlantı (E Yayınları) romanında, konu hakkında güzel bir örnek var. A harfi, en ilkel uygarlıktır. Bu noktada E harfi, antik Yunan dönemine denk gelmektedir. Biz henüz H harfinde bulunuyor. Yani henüz çok ilerleyebilmiş değiliz. Sagan'a göre Kardaşev'in tipleme cetvelinde Tip I bile değilizdir.
Tip 0.7-H olarak tanımlar bizi.
Yörüngeye uydu gönderiyoruz iyi güzel de, neden daha fazlası için mücadele vermiyoruz. Bizden sakladıkları bir şey mi var? Şöyle düşünelim. Dışarıda bir uygarlık ile irtibata geçildi ve insanlara bu durum anlatılmıyor. Bu uygarlığın bize gelmiş olması lazım yani en azından Tip II olmalıdır. E arkadaşım, o zaman sen Tip II sınıfın, diğer dünya insanlarıyla iletişime geçmeyeceği konusunda nasıl emin olabilirsin. Seni ikiye katlamış bir teknolojiye sahip.
"
Anlaşma yapmışlardır onlar" diyorsan da çok safsın derim. Anlaşma varsa o zaman Warp motorlarımız nerede? Işık hızına çıkan gemiler nerede? Ya hepsini geçtim şu nükleer füzyon işine el atıp, temiz olanı nasıl yapılıyormuş onu gösterselerdi bari.
Sagan bu konuyu güzel bir şekilde kapatıyor. Evrenin uzak köşelerinde kimsecikler yok. Varsa bile henüz tipleme cetveline bile giriş yapamamıştır. Yani dört ayağı üzerinde koşturan bir hayvan ya da fotosentez yapan bir domatesten bahsediyorum. Evrenin 13.6 ila 15 milyar yıl yaşında olduğu düşünülüyor. Birçok bilim insanına göre evren çok genç. Hatta çocuk yaşta.
Bizler, evrende emeklemeyi öğrenen ilk ırkız. Kendimizden sonra geleceklere yol yordam öğreteceğiz. O bilim kurgu filmlerindeki ilk temas olayını bize yapmayacaklar. Biz onlara yapacağız.
Elbette bu son söylediklerim ters çıkabilir. Evrene gerektiğinden fazla mesaj yayınlıyoruz.
Voyager-1 çoktan Güneş Sistemi'nin sınırlarını geçti. Kız kardeşi
Voyager-2 de onun peşinden yoluna devam ediyor. İki sondanın üzerinde de gezegenimizin açık adresini yazmışız. Kaldı ki, çeşitli topluluklar uzaya farklı mesajlar gönderiyorlar.
Stephen Hawking'in demesine göre oralarda birileri varsa ve belki de iyi niyetli değillerdir.
Edit: Cümle düşüklüğü ve imla düzenlemesi.