Drangleic‘e hoş geldiniz!
Merhaba değerli Technopat Sosyal üyeleri, karşınızda uzun zamandır sözünü verdiğim yenilenmiş Dark Souls 2: Scholar of The First Sin incelemesi.
Dikkat: Bu inceleme DLC paketlerini kapsamamaktadır.
Hikaye:
Baştan söyleyeyim dostlar, hikayeyi takip etmedim. Denk geldikçe bazı yerlere baktım ama hepsi bu kadar ve size yalnızca bildiğim kısımları anlatabilirim ki onları bile tam olarak bildiğimden emin değilim. İnternete bolca bakacağım bunu yazarken muhtemelen bu kısımda.
Hikayemiz şöyle:
Bazıları için büyük bir ceza bazıları için ise büyük bir ödül olan Ölümsüzlük Nişanı karakterimize verilir, karakterimiz artık bu karanlık dünyada yapayalnız kalmıştır.
Lanetlenmiş bir ruh olmasının yanı sıra, lanetin taşıyıcısı da olan karakterimiz eski hayatına dönmenin yollarını arar.
Kraliçe Nashandra karakterimize tüm suçların kralda olduğunu ve kralın öldürülmesi gerektiğini söyler.
Drangleic isimli bir yerde bu lanetin şifasının bulunduğu söylentisi yayılmaktadır, karakterimiz burayı ziyaret edecek ve Firekeeper adını verdiklerimize ulaşıp eski insan formuna dönmek için mücadele verecektir.
Bunu başarır ve Majula’ya doğru yola koyulur karakterimiz orada ise Emerald Herald ile tanışır. Kralı bulmak asıl görevi olduğundan yola koyulmak ister ancak hazır değildir. Önüne çıkan dev yaratıkları alt edip eski kudretine kavuşmalıdır.
Bu kolay bir iş değildir, bu 4 büyük düşmanla yüzleşmesi gerekmektedir karakterimizin bunlar ise Lost Sinner, Old Iron King, The Rotten ve Duke Dear’s Freja’dır. Bunları alt eder ve Drangleic Kalesine yani kralın peşine düşer.
Karakterimiz ulaşır ulaşmasına ama kralla yüzleştikten kısa bir süre sonra kandırıldığını anlar. Asıl kötü karakterimiz Nashandra’dır ve onun peşine düşmesi gerekmektedir.
Karakterimiz Nashandra’yı da yok eder ve lanet yok olur fakat herkesin aklında tek bir soru vardır. Tahtın sahibi kim olacaktır?
Burada tahminimden çok daha fazla internete baktım gerçekten hikayeyi hiç hatırlamıyormuşum onu anladım. Bunu bir kenara bırakırsak hikaye bence epey iyi. Souls oyunları hiç bir zaman hikayeleriyle öne çıkan yapımlar olmadığı için bu hikayeyi ben epey iyi olarak kabul ediyorum, aynı zamanda bu hikayenin bazı kısımları bana nedense geliştirici ekipler farklı olmasına rağmen Bloodborne hikayesini de anımsattı. Bu oyunda danışman olarak Miyazaki’nin yer aldığını düşünürsek hikaye konusunda Bloodborne’dan örnekler vermiş olabilir Dark Souls 2 ekibine. Ben epey beğendim ve benden geçer not aldı.
Oynanış:
Oynanış hakkında pek söylenecek bir şey yok, epey sıradan bir Dark Souls oynanışı var oyunun vur, kaç, vur mantığında ama epey çeşitli. Silahlar falan bolca bulunuyor oyunda ancak bu pek önemli değil çünkü oyun boyunca maksimum 2-3 silah kullanıyorsunuz sabit olarak.
Yalnızca şunu belirtebilirim ki karakterimiz bu oyunda diğer oyunlara kıyasla fazla hantal. Ne ilk Dark Souls ne de üçüncü Dark Souls’da karakterimiz bu kadar hantal değil ve ironiktir ki aynı anda geliştirilen Bloodborne en hızlı Soulsborne oyunlarından biri. Bundan dolayı mı bu kararı verdiler bilmiyorum ama bazı noktalarda oyuncuyu gerçekten oyundan soğutabiliyor en azından beni soğutmuştu. Oyuna “ya şimdi bu karakter çok hantal 2 saat yine bir şey yapamayacağım” diyip girmeyesim olduğu zamanlar vardı ki bunu başka hiç bir oyunda yaşamadım ben. Bir süre sonra alışıyorsunuz ama onu da aklınızda bulundurun.
Klasik Dark Souls oynanışı olsa da bu formül epey keyifli hala ve bir sonraki başlık içerikle de birleşince bu kısım oldukça kurtarılmış. Aynı zamanda seriye en önemli özellikleri kazandıran oyundur Dark Souls 2. Elden Ring’te de bolca kullanılan Power Stance mekaniğinin özü Dark Souls 2’dir mesela. Geçer not alıyor.
İçerik:
Oyun en dolu Dark Souls oyunu ancak çoğu zamanlarda içi boş. Oyunun oynanış süresi HowLongToBeat’e göre 36 ila 43 saat arası ki bu ilk oynanış için doğru sayılabilir. Tabi biraz abartı bence ama yine de ilk oynanışta kemiksiz bir 25 saat bizi bekliyor olacaktır ki ben ilk oynayışımda sanırım ilk oyunu 12-13 saatte falan bitirmiştim. Bu 2 katı falan ama dediğim gibi içi boş. Çoğu zaman bölgeler yalnızca koştuğun ve karşına MOB olarak eskiden yendiğin bossların çıktığı zamanlar. Bu olay Bloodborne’da da vardı ama dozundaydı, Pursuer’ı yendikten sonra kaç bölgede daha karşıma MOB olarak çıktı hatırlamıyorum bile. Bu nedenle Dark Souls 2 ne yazık ki buradan kıl payı da olsa geçer not alamıyor ancak bu puanına pek etki etmeyecek çünkü içerik epey bol. Çoğu boş olsa bile orada bizi bekliyor.
Boss savaşları:
Geldik oyunumuzun en koktuğu yere, boss savaşlarına. Burada oyunu Bloodborne ile karşılaştıracağım çünkü aynı anda geliştirilip aynı dönem çıktılar.
Bloodborne’da Chalice Dungeon’lar dahil edilmeden 17 tane Dark Souls 2’de ise 32 tane var. Fark neredeyse 1 Bloodborne daha ediyor. Peki bakalım bu boss savaşlarından kaç tanesi hatırlanabilir:
Bloodborne’da iyi bosslar olarak Gehrman, Martyr, Father Gascoigne, Micolash ve Ebrietas hatırlanabilir. Bunlar 5 tane ve aslında çok daha fazla ama ben 5 tanesini alacağım, 17 boss savaşından 5 tanesi toplam %30’a yakın iyi boss savaşı oranı var demek oluyor.
Dark Souls 2’de ise iyi bosslar olarak Lost Sinner, Looking Glass Knight, Velstadt, Smelter Demon ve Darklurker konulabilir. Bana inanın oyundaki tek iyi bosslar bunlar sayılabilir diğerleri de keyifli olsa da nitelik olarak pek de nitelikli değiller. Yine 5 tane geldi gördüğünüz gibi 32 boss savaşından 5 tanesi ise toplam %15 iyi boss savaşı oranı var demek oluyor.
Yorumu size bırakıyorum ancak ben bu noktada ne yazık ki buradan Dark Souls 2’ye geçer not veremiyorum. Bazı bosslar o kadar kötü ki konuşmak bile istemiyorum doğrusu.
Hitbox ve i-Frame sorunu:
Bir Dark Souls 2 klasiği olarak bunlar hakkında konuşmasak olmaz herhalde, şunu söylemeliyim ki ben hitbox sorununu 4 kere yakın dövüşçü olarak oynadığım bu oyunda hiç yaşamadım denilebilir. Bu bu sorunun olmadığı anlamına gelmediği gibi yaşamama ihtimalinizin de olduğu anlamına gelse de bu sorun oralarda bir yerde var dostlar ve her an karşınıza çıkabilir. Bu Dark Souls gibi her adımın önemli olduğu bir oyun için elbette büyük bir sorun ve bu epey kabul edilemez bir durum ancak ben bunu yan geliştirme ekibinin acemiliğine veriyorum.
i-Frame sorunu diye bir şey yok oyunda ama dostlar, bu kısımda bence kesinlikle oyunun hakkı yeniyor. Oyunda ADP diye bir istatistik var ve bu istatistik sayesinde dilediğinizce i-Frame oranınızı arttırabiliyorsunuz. Geliştirici ekip i-Frame’i oyuncu seçimine bırakmak istemiş ve Dark Souls gibi oyuncu özgürlüğünün önemli olduğu bir oyun serisi için bence inanılmaz da iyi yapmış. ADP’yi yükseltip rahat rahat takılmak mı istersin yoksa ellemeyip kendini bir mücadeleye sokup sınırları zorlamak mı istersin? Seçim senin diyor ekip. Bu kısım puanı etkilemeyecek yine de belirtmek istedim.
Sonuç:
Acısıyla tatlısıyla, bu oyun enfes bir yapım ve türü seven herkes deneyimlemeli bence. Kemiksiz bir 25 saatlik macera sizi bekliyor.
Puanlamayı 2 şekilde yapacağım:
Dark Souls serisi içerisinde değerlendirirsek: 86
Sıradan bir oyun olarak değerlendirirsek: 90
İncelememiz böyleydi dostlar, umarım okurken keyif almışsınızdır. Şu an bunu yazarken saat gece 2:40 ve ben epey yoruldum ancak siz keyif aldıysanız ne mutlu bana. Red Dead Online incelemesi gelecek yakında takipte kalın.
Merhaba değerli Technopat Sosyal üyeleri, karşınızda uzun zamandır sözünü verdiğim yenilenmiş Dark Souls 2: Scholar of The First Sin incelemesi.
Dikkat: Bu inceleme DLC paketlerini kapsamamaktadır.
Hikaye:
Baştan söyleyeyim dostlar, hikayeyi takip etmedim. Denk geldikçe bazı yerlere baktım ama hepsi bu kadar ve size yalnızca bildiğim kısımları anlatabilirim ki onları bile tam olarak bildiğimden emin değilim. İnternete bolca bakacağım bunu yazarken muhtemelen bu kısımda.
Hikayemiz şöyle:
Bazıları için büyük bir ceza bazıları için ise büyük bir ödül olan Ölümsüzlük Nişanı karakterimize verilir, karakterimiz artık bu karanlık dünyada yapayalnız kalmıştır.
Lanetlenmiş bir ruh olmasının yanı sıra, lanetin taşıyıcısı da olan karakterimiz eski hayatına dönmenin yollarını arar.
Kraliçe Nashandra karakterimize tüm suçların kralda olduğunu ve kralın öldürülmesi gerektiğini söyler.
Drangleic isimli bir yerde bu lanetin şifasının bulunduğu söylentisi yayılmaktadır, karakterimiz burayı ziyaret edecek ve Firekeeper adını verdiklerimize ulaşıp eski insan formuna dönmek için mücadele verecektir.
Bunu başarır ve Majula’ya doğru yola koyulur karakterimiz orada ise Emerald Herald ile tanışır. Kralı bulmak asıl görevi olduğundan yola koyulmak ister ancak hazır değildir. Önüne çıkan dev yaratıkları alt edip eski kudretine kavuşmalıdır.
Bu kolay bir iş değildir, bu 4 büyük düşmanla yüzleşmesi gerekmektedir karakterimizin bunlar ise Lost Sinner, Old Iron King, The Rotten ve Duke Dear’s Freja’dır. Bunları alt eder ve Drangleic Kalesine yani kralın peşine düşer.
Karakterimiz ulaşır ulaşmasına ama kralla yüzleştikten kısa bir süre sonra kandırıldığını anlar. Asıl kötü karakterimiz Nashandra’dır ve onun peşine düşmesi gerekmektedir.
Karakterimiz Nashandra’yı da yok eder ve lanet yok olur fakat herkesin aklında tek bir soru vardır. Tahtın sahibi kim olacaktır?
Burada tahminimden çok daha fazla internete baktım gerçekten hikayeyi hiç hatırlamıyormuşum onu anladım. Bunu bir kenara bırakırsak hikaye bence epey iyi. Souls oyunları hiç bir zaman hikayeleriyle öne çıkan yapımlar olmadığı için bu hikayeyi ben epey iyi olarak kabul ediyorum, aynı zamanda bu hikayenin bazı kısımları bana nedense geliştirici ekipler farklı olmasına rağmen Bloodborne hikayesini de anımsattı. Bu oyunda danışman olarak Miyazaki’nin yer aldığını düşünürsek hikaye konusunda Bloodborne’dan örnekler vermiş olabilir Dark Souls 2 ekibine. Ben epey beğendim ve benden geçer not aldı.
Oynanış:
Oynanış hakkında pek söylenecek bir şey yok, epey sıradan bir Dark Souls oynanışı var oyunun vur, kaç, vur mantığında ama epey çeşitli. Silahlar falan bolca bulunuyor oyunda ancak bu pek önemli değil çünkü oyun boyunca maksimum 2-3 silah kullanıyorsunuz sabit olarak.
Yalnızca şunu belirtebilirim ki karakterimiz bu oyunda diğer oyunlara kıyasla fazla hantal. Ne ilk Dark Souls ne de üçüncü Dark Souls’da karakterimiz bu kadar hantal değil ve ironiktir ki aynı anda geliştirilen Bloodborne en hızlı Soulsborne oyunlarından biri. Bundan dolayı mı bu kararı verdiler bilmiyorum ama bazı noktalarda oyuncuyu gerçekten oyundan soğutabiliyor en azından beni soğutmuştu. Oyuna “ya şimdi bu karakter çok hantal 2 saat yine bir şey yapamayacağım” diyip girmeyesim olduğu zamanlar vardı ki bunu başka hiç bir oyunda yaşamadım ben. Bir süre sonra alışıyorsunuz ama onu da aklınızda bulundurun.
Klasik Dark Souls oynanışı olsa da bu formül epey keyifli hala ve bir sonraki başlık içerikle de birleşince bu kısım oldukça kurtarılmış. Aynı zamanda seriye en önemli özellikleri kazandıran oyundur Dark Souls 2. Elden Ring’te de bolca kullanılan Power Stance mekaniğinin özü Dark Souls 2’dir mesela. Geçer not alıyor.
İçerik:
Oyun en dolu Dark Souls oyunu ancak çoğu zamanlarda içi boş. Oyunun oynanış süresi HowLongToBeat’e göre 36 ila 43 saat arası ki bu ilk oynanış için doğru sayılabilir. Tabi biraz abartı bence ama yine de ilk oynanışta kemiksiz bir 25 saat bizi bekliyor olacaktır ki ben ilk oynayışımda sanırım ilk oyunu 12-13 saatte falan bitirmiştim. Bu 2 katı falan ama dediğim gibi içi boş. Çoğu zaman bölgeler yalnızca koştuğun ve karşına MOB olarak eskiden yendiğin bossların çıktığı zamanlar. Bu olay Bloodborne’da da vardı ama dozundaydı, Pursuer’ı yendikten sonra kaç bölgede daha karşıma MOB olarak çıktı hatırlamıyorum bile. Bu nedenle Dark Souls 2 ne yazık ki buradan kıl payı da olsa geçer not alamıyor ancak bu puanına pek etki etmeyecek çünkü içerik epey bol. Çoğu boş olsa bile orada bizi bekliyor.
Boss savaşları:
Geldik oyunumuzun en koktuğu yere, boss savaşlarına. Burada oyunu Bloodborne ile karşılaştıracağım çünkü aynı anda geliştirilip aynı dönem çıktılar.
Bloodborne’da Chalice Dungeon’lar dahil edilmeden 17 tane Dark Souls 2’de ise 32 tane var. Fark neredeyse 1 Bloodborne daha ediyor. Peki bakalım bu boss savaşlarından kaç tanesi hatırlanabilir:
Bloodborne’da iyi bosslar olarak Gehrman, Martyr, Father Gascoigne, Micolash ve Ebrietas hatırlanabilir. Bunlar 5 tane ve aslında çok daha fazla ama ben 5 tanesini alacağım, 17 boss savaşından 5 tanesi toplam %30’a yakın iyi boss savaşı oranı var demek oluyor.
Dark Souls 2’de ise iyi bosslar olarak Lost Sinner, Looking Glass Knight, Velstadt, Smelter Demon ve Darklurker konulabilir. Bana inanın oyundaki tek iyi bosslar bunlar sayılabilir diğerleri de keyifli olsa da nitelik olarak pek de nitelikli değiller. Yine 5 tane geldi gördüğünüz gibi 32 boss savaşından 5 tanesi ise toplam %15 iyi boss savaşı oranı var demek oluyor.
Yorumu size bırakıyorum ancak ben bu noktada ne yazık ki buradan Dark Souls 2’ye geçer not veremiyorum. Bazı bosslar o kadar kötü ki konuşmak bile istemiyorum doğrusu.
Hitbox ve i-Frame sorunu:
Bir Dark Souls 2 klasiği olarak bunlar hakkında konuşmasak olmaz herhalde, şunu söylemeliyim ki ben hitbox sorununu 4 kere yakın dövüşçü olarak oynadığım bu oyunda hiç yaşamadım denilebilir. Bu bu sorunun olmadığı anlamına gelmediği gibi yaşamama ihtimalinizin de olduğu anlamına gelse de bu sorun oralarda bir yerde var dostlar ve her an karşınıza çıkabilir. Bu Dark Souls gibi her adımın önemli olduğu bir oyun için elbette büyük bir sorun ve bu epey kabul edilemez bir durum ancak ben bunu yan geliştirme ekibinin acemiliğine veriyorum.
i-Frame sorunu diye bir şey yok oyunda ama dostlar, bu kısımda bence kesinlikle oyunun hakkı yeniyor. Oyunda ADP diye bir istatistik var ve bu istatistik sayesinde dilediğinizce i-Frame oranınızı arttırabiliyorsunuz. Geliştirici ekip i-Frame’i oyuncu seçimine bırakmak istemiş ve Dark Souls gibi oyuncu özgürlüğünün önemli olduğu bir oyun serisi için bence inanılmaz da iyi yapmış. ADP’yi yükseltip rahat rahat takılmak mı istersin yoksa ellemeyip kendini bir mücadeleye sokup sınırları zorlamak mı istersin? Seçim senin diyor ekip. Bu kısım puanı etkilemeyecek yine de belirtmek istedim.
Sonuç:
Acısıyla tatlısıyla, bu oyun enfes bir yapım ve türü seven herkes deneyimlemeli bence. Kemiksiz bir 25 saatlik macera sizi bekliyor.
Puanlamayı 2 şekilde yapacağım:
Dark Souls serisi içerisinde değerlendirirsek: 86
Sıradan bir oyun olarak değerlendirirsek: 90
İncelememiz böyleydi dostlar, umarım okurken keyif almışsınızdır. Şu an bunu yazarken saat gece 2:40 ve ben epey yoruldum ancak siz keyif aldıysanız ne mutlu bana. Red Dead Online incelemesi gelecek yakında takipte kalın.
Son düzenleyen: Moderatör: